Bir keresinde büyük bir şirkette işe girmiştim. İlk iş günümde, söylenen saatte şirkete gittim ve resepsiyon görevlisine adımı söyledim. Kızcağız birilerine sordu, ama benim kim olduğumu ya da nereye gitmem gerektiğini bilen hiç kimse yoktu. Beni işe alan yönetici de ortalıkta görünmüyordu. Bir saat kadar bekledikten sonra, nihayet yönetici ortaya çıktı. Bana şöyle bir bakıp başıyla "Gel" işareti yaptı. Onu takip etmemi istediğini anladım.
Beni bir masaya götürdü. "Sen burada çalışacaksın," dedi, "Ben birazdan dönerim."
Koltuğa oturdum. Dakikalar geçiyor ama yönetici gelmiyordu. Diğer çalışanların bana baktıklarını hissedince bir an baş kaldırıyor, sonra yine bakışlarımı kaçırıyordum. Sakin ve aklı başında, gerçekten derin düşüncelere dalmış görünmeye çalışarak boşluğa bakıyordum. Zaman geçmek bilmiyordu.
Yarım saat sonra yönetici geldi. Masama formlar bıraktı, o gün yapmam gereken işleri söyledi ve gitti.
"Bir sorun olursa Can'a sor," dedi. giderken.
O anda "Can da kim?" diye geçirdim içimden.
Can gelip kendini tanıttı. O gün Can'a sorduğum sorular ve sanırım şans meleklerinin yardımıyla, bana verilen işleri hallettim.
Tahmin edebileceğiniz gibi, bunu izleyen günlerde de işler benim için pek kolay olmadı. Hiç kimse bana yardım etme konusunda gönüllü olmadığı için, tuvaletin nerede olduğunu resepsiyon görevlisine sormak zorunda kaldım. İş arkadaşlarımdan birini takip ederek soda makinesinin yerini buldum. İki hafta boyunca yanlış kapıları kullanarak yangın alarmlarının çalmasına neden olduğum, fotokopi makinesini ararken kendimi otoparkta bulduğum oldu.
Yeni bir çalışan olmak çok zordu. Ancak birkaç gün sonra iş arkadaşlarımla çok iyi anlaşmaya başlamıştım. Aralarında çok hoş insanlar vardı. Yine de ilk günlerde bana yaşattıklarım hiç unutmadım. Neden hatalar yapıp bilgisayar sistemini çökertmeme ya da nasıl çalıştıklarını bilmediğim aletleri bozmama izin vermişlerdi ki sanki? Bana biraz yardım etselerdi, çok daha iyi işler çıkarabilirdim.
Daha sonra başka işlere de girdim ama hiçbirinde bu kadar kötü bir "ilk gün' deneyimi yaşamadım. Şimdi, yeni İşe başlayan arkadaşlarına adeta bir korku filmi ritüeli yaşatan insanlara hayret ediyorum. Yeni geldiği için ürkek, korkak davranan ve acemilik çeken birine yardım etmemek hem kabalık hem de aptallık. Çünkü yeni çalışan, işe bir an önce işe ayak uyduramazsa, bunun bedelini kim öder sizce?
Tabiî ki siz. Ve iş arkadaşlarınız, patronunuz, hatta patronunuzun patronu...
Bu kitabın başında, patronların sizi işten çıkarmak için işe almadığını söylemiştim. Başkalarını da işten çıkarmak İçin işe almazlar. Hızla değişen rekabetçi iş dünyasında, çalışanlar, işletmenin faaliyetlerinin sorunsuz yürümesi için ellerinden geleni yapmak zorundadırlar. Bu durumda, yeni bir çalışanın hatalarını telafi etmek de size düşer. Ya da bunu İş arkadaşlarınızdan birinin yapması gerekir; aksi halde sorun yaşanır. Çok geçmeden bu sorun patron tarafından da fark edilir.
Unutulmaması gereken bir başka nokta da, yeni çalışanın sonsuza dek yeni olmayacağıdır. Er ya da geç o da şirketin hızına ayak uyduracaktır. Diyelim ki patronun onu neden İşe aldığı, kısa sürede ortaya çıktı. Kadın, yeni ve farklı ürünler tasarlamak- konusunda gerçek bir dahi. Ancak sıra, yeni ve heyecan verici projede kendisiyle çalışacak kişileri seçmeye geldiğinde, sizi tercih etmiyor. Çünkü işe yeni başladığı dönemlerde ona çok kötü davrandınız. Onu görmezden geldiğinizi, telefon sistemini bile ona açıklama zahmetine katlanmadığınızı, iş arkadaşlarınızla yemeğe giderken onu çağırmadığınızı bilir.
O halde derdine yanması gereken kimdir? Tabii ki siz. Çünkü ilk günlerde iş arkadaşınızın yolunu açmak için hiçbir şey yapmadınız. Ona kötü davrandınız, şimdi de bunun bedelini ödüyorsunuz. Diğerleri yeni çalışanın geliştirdiği muhteşem ürün projesinde çalıştıktan için ödüller ve terfiler alırken, siz yine eski işlerle uğraşmaya devam ediyorsunuz. Keşke en başında, ona çok meşgul olduğunuzu söyleyeceğinize raporlarına yardım etseydiniz! O zaman belki takımının bir üyesi olabilirdiniz.
Eğer kendinize ya da patronunuza bir bedel ödetmek istemi-'orsanız, yeni işe giren birine yardım etmelisiniz. Şunları deneyin:
Kısa ve öz konuşun.
Bazı şirketlerde yeni işe giren kişiye kısa bir şirket turu yaptırılır; ancak bütün bu söylenenleri birden hatırlamak zordur. Kendinizi tanıtmanız ve "Ben kahve almaya giderken, sen de gelip yemekhaneyi görmek ister misin?" diyebilirsiniz. Sonra başka bir yerden geçerken, "Tuvaletler burada. Malzeme odası da koridorun sonunda. İhtiyaç duyduğunuz şeyleri orada bulabilirsin," diyebilirsiniz.
Yazın.
Yeni bir çalışanın bilgisayar, telefon hatlarıyla vb. uğraştığını fark ederseniz, ona bunlarla ilgili bilgileri kısaca not edip vererek yardımcı olabilirsiniz.
Çevreyi tanıtın.
Yakınlarda yemek yenebilecek yerleri, ucuz otoparkları gösterin. İlk günlerde temel ihtiyaçlarla ilgili bilgi edinmek her çalışanın çok hoşuna gider.
Aranıza alın.
Yeni çalışan, yemeğini tek başına yemeği tercih edebilir; ancak yine de yemeğe giderken onu da çağırın. Onu başkalarıyla tanıştırmayı ve sohbetlere dahil etmeyi unutmayın. Şirkete ve diğer kişilere aşina hale gelen çalışan, kendini buraya daha fazla ait hissedecektir.
Akıl hocası olun.
Birine yardım etmeye başlamak için hiçbir zaman çok erken ya da çok geç değildir. Akıl hocalığı yapmanız sadece öğüt verip yol gösterdiğiniz kişiye yarar sağlamaz. Sizin de istikrarlı, olgun, bilgi ve beceriye sahip bir lider adayı olarak görülmenize yardımcı olur. Yeni bir çalışana zaman ve enerji yatırımı yapmanız, patronunuza, sizin şirkete yatırını yapmaya hazır olduğunuzu gösterir.
Unutmayın, hiç kimse "çaylak" olmaktan hoşlanmaz. Hepimiz bu yollardan geçtik. Ne zaman bir telefon bağlamaya çalışsanız telefonun kapanması, doğru salonu bulamadığınız için toplantılara geç kalmanız hiç keyifli değildir. Bu nedenle, bir dahaki sefere yeni bir çalışanı görmezden geldiğinizde ya da ona yardım etmekten kaçındığınızda, kendi acemilik günlerinizi hatırlayın. Hemen yardım elinizi uzatın; yapmanız gereken doğru şey budur.