Yaşam Koçluğu Eğtim Notu

MentalPress 30

Koçluk Modelimiz

Modelimiz; koç ve danışanın aktif işbirlikçiler olduğuna işaret eder. Modelimizde bu ilişki, danışanın ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla iki eşit tarafın ittifakıdır.

Koçluğun temelini oluşturan dört temel taş vardır:

•     Danışan doğuştan yaratıcı, becerikli ve bir bütündür.

•     Gündem danışan tarafından belirlenir.

•     Koç "o an içinde dans eder".

•     Koçluk, danışanın tüm yaşamını ele alır.

Doğuştan Yaratıcı, Becerikli ve Bir Bütün Olmak

Koçluğun temeline konan ilk tuğla şudur: Danışanlar cevaplara sahiptir ya da cevapları bulabilirler. Koçun bakış açısına göre, hiçbir şey yanlış ya da bozuk değildir ve danışanı düzeltmeye gerek yoktur. Koç cevapları vermez, sorular sorar ve keşfetmeye davet eder.

Bazen danışanlar cevaplara sahip olduklarını düşünmezler. Daha çok başka biri­sinin -bir uzmanın- onlar için cevaplara sahip olduğunu düşünmeyi tercih ederler; bu da kendi çözümlerini bulmak için yapılması gerekenleri yapmayıp cevapları paket bir program şeklinde almaya karşı doğal bir isteğe sebep olabilir. Bunun sonucunda ço­ğunlukla, önceden hazırlanmış fakat kendilerine has ihtiyaçlarına uymayan cevaplarla karşılaşırlar.

Bazı durumlarda insanlar, içlerinden gelen çok güçlü ve onları sabote eden bir sese sahiptirler. Biz bu yargılayıcı sese "Sabotajcı" diyoruz. Bu ses onlara cevaplara sahip olmadıklarını söyler. Fakat koçluk danışanların doğuştan yaratıcı, becerikli, bütün ve ihtiyaçları olan cevaplara ulaşabilecek kapasitede oldukları gerçeği üzerinde durur. Bir koç yardımıyla kendilerine dönüp baktıklarında, kendilerini, güçlü yönlerini ve sınırlarını bildiklerini anlayacaklardır. Üstelik ne istediklerini, neden korktuklarını, onları neyin motive ettiğini ve neyin durdurduğunu, amaç ve vizyonlarını ve nerede kendilerine ihanet ettiklerini de keşfedeceklerdir. Koçları onlara, kendilerini keşfetme­lerinin yolunu açacak olan soruyu sorana kadar cevabı hiç aramamış bile olabilirler, fakat cevap oradadır. Özellikle bir koç yardımıyla, danışanlar kendi yollarını bulma­yı bilirler. Koçluk modelini kullanarak geçen onca yıllık tecrübe bunu teyit etmektedir. Bu sebepten dolayı, koçun görevinin uzman olmak değil meraklı olmak olduğunu söylüyoruz. Biz danışanların kendi çözümlerine ulaştıklarında daha becerik­li, daha etkin ve genellikle daha fazla tatmin olduklarını keşfettik. Çözümü kendileri seçtikleri için de, bu çözümü uygulamaya geçirmeye daha yakın oluyorlar. Böylece gerçekten ihtiyaçları uzman tavsiyesi olduğu zaman, bunu bulacak motivasyona sahip oluyorlar.

Danışanın Gündemi

Koçluk ilişkisinde, gündemi koç değil danışan belirler. Bu, koçluğun en önemli farklarından biridir. İlişki tamamen danışanın istediği sonuçları almak üzerine odaklanmıştır. Gündemi onlar belirler. Koçun görevi, bu gündemden sapılmadığından emin olmaktır. Böylece danışanlar hayatlarında yaptıkları değişikliklere odaklanırken, koç gündeme bağlı kalır. Koç danışanlarının her zaman doyuma ulaşma ve dengeyi kurmaya doğru yol almaları ve kendi hayatlarına bağlanmalarını sağlar. "Danışanın gündemini tutmak" koçlar için o kadar önemli bir görevdir ki, bu kalıbın öğrenme sürecinde tekrar tekrar kullanıldığını göreceksiniz.

Bu şekilde bir gündem ile çalışmak danışmanlıktan farklıdır. Danışman, uzmanlığını ortaya koyar ve çoğu zaman ilişkinin gündemini belirler. Koçluk koçun uzman­lığı, tavsiyeleri ya da çözümleri ile ilgili değildir. Koçlukta, koçun uzmanlığı koçluk süreci ile sınırlıdır. Koçun görevi danışanının hayallerine, isteklerine ve özlem­lerine tercüman olmak, görevlerini, amaçlarını ve hedeflerini netleştirmek ve bu sonuca ulaşmalarına yardımcı olmaktır.   

O Anda Dans Etmek

Koçluk görüşmesi süresince bir koç devamlı seçimler yapar. Danışandan gelecek her cevap koçluk sürecinde nereye gidilmesi gerektiğiyle ilgili bilgi sağlar. Konuların ve akı­şın değişimi hakkındaki bu farkındalık, deneyimli koçlar için bir alışkanlık haline gelir. Onlar her zaman neyin en önemli olduğunu hissederler ve ortaya çıkan bu yeni konu­lar üzerine sorular sorar ve teknikler uygularlar. Bu "o anda dans etme" sanatıdır. Bu çok derin bir seviyede dinlemektir: Kelimeler ve hikayenin altında yatanları, konuşulan konunun içeriği ve mantığının arkasında olanları. Bu yüksek düzeyde sezgilerle din­lemektir. Bu şekilde hissetmek ve adapte olabilmek çok büyük esneklik, yeni bir yöne hemen kayma isteği, paradoksları ve görünen zıtlıkları kabullenme ve devam edebilme yeteneği gerektirir. İşte bu koçluk çevikliğine biz "o anda dans etmek" diyoruz.

Pratik olarak "o anda dans etmek", aynı zamanda danışanın gündemine cevap ver­mekle de ilgilidir. Koçluk görüşmesinin başlarında, danışan o gün için neyin önemli olduğuna karar verdiyse, koç buna cevap vermeye hazır olmalıdır. Danışanın getirdiği konu çok nadir olarak bir sürprizdir: Sonuçta bu devam eden bir ilişkidir ve koç ve da­nışanının üzerinde çalıştığı ve sorumluluğunu taşıdıkları bir ana konu vardır. Öyle bile olsa danışanlar keşfetme görevlerini gerçekleştirirlerken, koçlar o anda dans edebilmek için gidişatı değiştirmeye hazır olmalılardır.

Danışanın Tüm Yaşamını Ele Almak

Koçluk çok belli gibi görünen bir şeyi kabul eder: Aldığımız kararlar birbiri ile bağlantılıdır. Danışanlar hayatlarını birbirinden ayrı bölmelerde yaşamazlar, tüm parça­lar arasında bağlantı vardır. Bir kariyer tercihi sağlığı, aileyi ve arkadaşları etkileyebilir. Mali konular ile ilgili kararlar tatil, eğitim ve emeklilik ile ilgili planlan etkileyebilir. Neredeyse her seçim, hayatın diğer alanlarına uzanan olası seçenekler sisteminin içinde yer alır. Koçluk görüşmesi danışanın hayatının sadece bir boyutuna odaklanıyor bile olsa, başka alanlardaki etkileri hemen fark edilir. Modelin güçlü yanlarından biri esnekliktir. Altta yatan ilkeler ve bağlamlar koçların danışanlarının yaşamlarının her durumu ve her köşesi ile ilgili çalışabilmeyi mümkün kılar.

Modelin Kalbi Olarak Danışanın Gündemi

Koç ve danışanı arasındaki devam eden ilişki sadece danışanın gündemini konuşmak üzere vardır. Bu gündem hakkında düşünmenin iki yolu vardır. Birincisi danışanın hayatındaki büyük resim seviyesinde düşünmektir. Her gün insanlar belirli şeyleri yapmak ya da yapmamak adına onlarca, hatta yüzlerce karar verirler. Gün içinde yaptığımız seçimler, ne kadar önemsiz görünseler bile, daha çok (veya daha az) doyurucu bir yaşam yarat­mamıza katkıda bulunur. Aldığımız kararlar bizi hayatımızda daha iyi bir denge kur­maya doğru götürür ya da bundan uzaklaştırır. Seçimler daha etkin ya da daha az etkin bir hayat sürecine katkıda bulunurlar. Ve bir noktada, danışanın gündemi şu üç ana ilke ile sarılmış olur: Doyum, denge ve süreç. Bunlar ilkelerdir çünkü hayatın canlılığı için temeli oluştururlar. Ateş için yakıt ve ısıya ihtiyaç duyulduğu gibi, bu üç ilke parıldayan bir yaşam oluşturmak için birleşirler. Modelimizde, bu büyük resimden oluşan gündemden Büyük "G" Gündemi olarak bahsedeceğiz.

Danışanın gündemine bakmanın ikinci yolu, koçluk görüşmelerine kendisinin ge­tirdiği konular üzerinden bakmaktır. Danışanlar görüşmelere her türlü gündem maddesi getirirler, ama konu ne olursa olsun, bunu daha doyurucu bir yaşama, hayat veren dengeye ve daha iyi bir sürece bağlamanın bir yolu vardır. Bu özel konu küçük "g" gündemi olarak geçer.

Doyum

Danışanın doyum tarifi her zaman sonuna kadar kişiseldir. İlk başlarda, çok iyi bir işi, yeteri kadar para ve belli bir yaşam tarzı gibi bilinen başarı ölçütlerini içerebilir. Er ya da geç, koçluk süreci doyumun daha derin tanımlamasına doğru ilerleyecektir. Bu ilaha fazlasına sahip olmakla ilgili değildir, danışanın dolaplarını ve cebini neyin dol­durduğu ile de ilgili değildir; danışanın kalbini ve ruhunu neyin doldurduğu ile ilgilidir. Doyurucu bir yaşam değer verilen bir yaşamdır ve danışanların gerçekten neye değer verdikleri ile ilgili kendi tanımlamaları olacaktır. Eğer risk almaya değer veriyorlarsa, hayatlarında yeteri kadar macera var mı? Aileye önem veriyorlarsa, iş yaşamları bek­lentilerin altında kalıp kendilerini mi kandırıyorlar? Şu anda işlerinde istedikleri kişisel değerler neler? Değerleri sınıflandırmak bir anlamda hayat tercihlerini de sınıflandır­maktır, çünkü tercihler danışanın değerlerini yansıttığı zaman, hayat daha tatmin edici ve çoğu zaman daha zahmetsiz gelir.. Belli bir hedefi başarmak çok doyurucu olabilir (özellikle karşılaştırma yapılabilecek bir hedefi) ancak çoğu danışan doyuma ulaş­manın bitiş çizgisi olmadığının farkına varır. En derin düzeyde doyum, amacı olan bir hayat bulmak ve onu yaşamak ile ilgilidir. Doyum, bir kişinin tam potansiyeline ulaşması ile ilgilidir.

Denge

Bugün bir sürü sorumluluk, çekici seçenek, talep ve dikkat dağıtan unsur varken denge gerçekleşmesi imkansız bir hayal gibi gelebilir. Koçluğa gelen çoğu kişi için bu özellikle anlaşılması zor bir durumdur. Onlar minimum standartlarda yaşamaktan memnun de­ğillerdir: Hayattan daha fazlasını beklerler ve karşılığında daha fazlasını vermek isterler. Kendileri için önemli olan konular hakkında tutkulu olabilirler, sorumluluklarına odak­lanmışlardır ve o kadar yoğunlaşmışlardır ki hayatlarının bir tarafı mükemmel olduğu halde diğer tarafı tam bir harabedir. Dengenin değerini bilirler ve muhtemelen yakala­mak için girişimlerde bulunmuşlardır: Daha fazla egzersiz yapma niyeti, kendine zaman ayırma ya da eski arkadaşlarla tekrar bir araya gelme gibi. Yine de haftalar veya ayların hiçbir değişiklik olmadan geçtiğini fark ederler. Hayat dengesizdir.

İnsanlar genelde hayatta dengesiz olmayı kabullenmişlerdir, hayat sanki normal olarak böyleymiş gibi.. Dünya böyledir. Hayata yaklaşmanın sadece bir yolu vardır ve o da kötüdür. Ne var ki denge için koçluk yapmak, bakış açılarını genişletmeye odaklanır ve böylece seçenekler de genişler. Eninde sonunda, denge tercihler yapmak ile ilgilidir: Bazı şeylere evet demek ve bazı şeylere hayır demek. Bu zorlayıcı olabilir. Danışanlar çoğu zaman bir şeylere hayır demeden başka şeylere evet diyerek hayatlarında daha fazlasına ulaşmak isterler. Bu dürtü fazla yüklenme ve bunalım hissine ve bunun sonu­cunda dengesiz hayatlara sebep olur.

Denge kaygan bir durumdur çünkü hayat dinamiktir. Bu sebeple, danışanlara den­geyi bir hedef olarak koymak yerine, onların dengeyi sağlamaya doğru mu gittiklerini yoksa ondan uzaklaştıklarını mı gözlemlemek daha anlamlıdır. Yılın mevsimleri gibi, denge de bu uzun yol boyunca daha iyi gözlemlenir, Bu, koçluk ilişkisi boyunca koçların birçok kez farklı şekillerde karşılaşacağı daimi bir konudur.

Süreç

Her zaman bir süreç içerisindeyizdir. Bazen bu çılgınca gözükür, bazen de hoş. Koçluk sonuçlara ulaşmakta etkili olduğundan, hem koç hem de danışan sadece varılacak nok­taya odaklanıp yolcuğunun akışını görmezden gelerek "sonuç" tuzağında boğulabilir. Aslında süreç bir ırmağa benzetilebilir. Hayat aktıkça, delice akan köpüklü suların ol­duğu hızlı dönemler olduğu gibi düzgün akıntıların olduğu sakin dönemler de olacaktır. Ancak sürüklenecek iş ve ilişki girdaplarında sıkışılacak ve bataklıklara saplanılacak zamanlar da olacaktır. Seller ve kuraklıklar olacaktır. Koçun görevi, danışanları sürecin neresinde olurlarsa olsun, olanları fark etmek, onlara yol göstermek ve danışanları ile birlikte olmaktır. Koç destekler ve cesaretlendirir, zorlu kayalıklardan geçerken refakat eder, karanlık sulan geçmede eşlik eder ve danışanını zorlu geçitleri aşmadaki basan ve becerisinden dolayı tebrik eder. Koçluk, danışanların hayatlarını tüm yönleriyle daha derin bir ilişki içerisinde dolu dolu yaşamalarını sağlar.

Koçluk bu yüzden danışanın resminin bütününü kapsar: Doyum, denge ve süreç. Bunlar koçluk modelinin kalbinde olan temel ilkelerdir. Birlikte tamamıyla canlı bir hayatın ateşini ve ışığını yaratırlar.

Güçlü Bir Koçluk Ortamı İçin Tasarlanmış İşbirliği

Koçluk modelinin ortasında olan danışan ile beraber, danışa­nı ve gündemini bir çember içine almış oluyoruz. Biz bu çembere tasarlanmış işbirliği diyoruz. Koçlukta güç koçluk ilişkisindedir, koçta değil. Danışan ve koç, danı­şanın ihtiyaçlarını karşılayacak bir işbirliği tasarlamak için birlikte çalışırlar. Aslında, danışanların kendilerine nasıl koçluk edilmesini istediklerini bildirmek gibi önemli bir görevleri vardır. Kendi çalışma ve öğrenme stillerine uyacak güçlü bir ilişkinin yaratıl­masına katkıda bulunurlar, ilişki, birbirleri için en uygun iletişim yaklaşımına uyacak şekilde tasarlanır. İşbirliğini tasarlama süreci danışan ve koçun ortak sorumluluklarının bir örneğidir. Danışanlar ilişkinin, dolayısıyla da hayatlarında yapacakları değişiklikle­rin kendi kontrollerinde olduğunu öğrenir.

Beş Temel Özellik

Görsel olarak, koçluk modeli beş köşeli bir yıldız şeklindedir. Yıldızın her köşesi koçun koçluk sürecine getirdiği bir temel özelliktir. Her köşe danışan ile bir temas noktasıdır. Koç, koçluk uygulamalarında devamlı olarak bu beş temel özellikten yola çıkar. Zamanla ve koçluk süresince, koç bunları bir müzisyenin tekniğini geliştirdiği gibi geliştirir. Beş temel özellik her zaman oyunun içindedir. Biz bunları bir sırayla veriyoruz, fakat bunlar bir takımyıldız gibidir, sıralı değillerdir. Bunlar bütün bir koçluk yaklaşımının önemli bileşenleridir. Her zaman yanan ve danışanın hayatına ışık tutan bir spot gibidirler.

Dinleme

Tabii ki bir koç, danışanının söylediği kelimeleri dinler, koçluk görüşmesinin içeriğini ta­kip eder. Fakat koçluğun en önemli dinleme şekli daha derin bir seviyede gerçekleşir. Bu anlatılan hikayenin arkasındaki gerçek anlamı, altta yatanları, öğrenmeyi derinleştire­cek konuyu ortaya çıkarmak için dinlemektir. Koç, danışanının vizyonunu, değerlerini ve amacını anlayabilmek için dinler. Koç aynı zamanda direnç, korku, geriye çekilme olup olmadığını anlamak için dinler. Bunun yanında değişime karşı koyacak, danışanın eksikliklerini yüzüne vuracak ve bu fikrin veya her neyse onun neden işe yaramayaca­ğının bütün sebeplerini ortaya koyacak Sabotajcının sesini dinler.

Koç danışanlarının süreçte nerede olduklarını, nerede dengelerini yitirdiklerini, doyuma giden yolculuklarındaki durumlarını duymak için aynı anda birçok düzeyde dinler. Koç aynı zamanda tereddütleri, tam anlamıyla doğru olmayan bir şeyin bozuk tınısını yakalamak için de dinler.

Sezgi

Koç yüzeysel olarak değil daha derinden dinleyince, bilinenlerin ve bilinmeyenlerin bir­leştiği yeri bulur. Sezgi, arka planda bulunan ve genellikle konuşulmayan bir bilme bi­çimidir. Arka planda kalır çünkü çoğu insan için güvenmek kolay değildir. Kültürümüz sezgiyi sonuçlar çıkarmak ve kararlar vermek için güvenilir bir vasıta olarak kabul et­mez, bu sebepten biz de sezgilerimizin bize anlattıklarını söylemeye çekiniriz. Kendimizi tutarız çünkü aptal görünmek istemeyiz. Bu aslında bir koçun koçluk sürecine getirdiği en güçlü ödüllerden birisidir.

Koçlar olarak, danışanımızdan çok büyük miktarda bilgi alırız ve koçluk esnasında, bunu önceki bilgilerimizle olduğu kadar sadece koçluk değil dünyada yaşamanın da getirdiği deneyimle birleştiririz. Buna bir faktör daha ekleyin: Sezgilerimizden gelen bilgiler. Buna sezgi demeyebiliriz. Bunu bir düşünce, önsezi, içimizden gelen bir his olarak düşünebiliriz. Nasıl tanımlarsak tanımlayalım, bu dürtü sezgilerimizden ortaya çıkar. Çoğu koç için sezgi egzersiz ve geliştirme gerektiren bir beceridir. Bu muazzam şekilde değerlidir çünkü bu şekilde devamlı bilinçli olarak analiz edebileceğimizden çok daha fazla bilgi ve izlenim elde edebiliriz.

Merak

Koçluğun temel prensiplerinden birisi danışanların kabiliyetli, becerikli ve cevap­lara sahip olduklarıdır. Koçun görevi soruları sormak, keşfetme sürecine önderlik etmek­tir. Merak, cevapları açığa çıkarma ve iç görüleri ortaya koyabilme sürecinin çerçevesini oluşturur. Merak açık, davetkâr, ferah ve neredeyse neşe doludur. Ve de çok çok güçlü­dür. Madde, hayat ve evrenin en derin sorularını keşfeden bilimsel merak gibi, koçlukta merak da danışan ve koçun yan yana, sadece nereye varacaklarına ve ne bulacaklarına bakarak danışanın hayatının en derin köşelerine girebilmelerini sağlar.

Bu keşifte koç sadece sorgulayan değil danışanın yanında duran birisi olarak, eski müdafaaları delebilecek güçlü sorular sorabilir. Danışanlar hayadan hakkında meraklı olmayı öğrendikleri zaman, bu üzerlerindeki baskıyı ve riskleri biraz azaltır. Karanlık köşelere bakmaya daha istekli hale gelirler ve zor olan şeyleri denemeye başlarlar, çün­kü onlar da artık meraklıdırlar.

İleriye ve Derine

Danışan ve koçun beraber yaptıkları işin çıktıları harekete geçme ve öğrenmedir. Bu iki kuvvet, harekete geçme ve öğrenme, değişimi yaratmak için birleşirler. Danışanın ilerle­mesini sağlayan harekete geçme kavramı koçluğun amacı için çok önemli olduğundan, biz genellikle "ileri"yi bir fiil haline getiririz ve koçluğun amaçlarından birinin danışanın "hareketini ilerletmek" olduğunu söyleriz.

İnsanların değişim sürecinde etkili olan diğer güç ise öğrenmedir. Öğrenme sadece harekete geçmenin bir yan ürünü değildir, ona eşit ve onu tamamlayıcı bir güçtür. Öğ­renme yeni beceriler, daha geniş olanaklar ve değişim için daha güçlü bir irade meydana getirir.

Koçluk ile ilgili genel yanılgılardan birisi koçluğun sadece bazı şeyleri yaptırmak ile ilgili olduğudur; kısaca daha yüksek bir performans sergilemek. Bu yanılgı yüzünden koçluk, yatağınızı düzelttiğinizden ve ev ödevinizi yaptığınızdan emin olmayı sağlaya­cak cadaloz bir dadı tutmayla aynı kefeye konulur. Bazı kurumlarda bu, sizin başarısızlıklarınızı ölçüp sizi cezalandıran, eli cetvelli bir öğretmen görüntüsüdür. Fakat koçluk sadece bazı şeylerin yapılmasını sağlamak ile ilgili değildir: Bu öğrenmeye devam et­mek, özellikle yapılan hamlelerin ana prensiplere nasıl katkı sağlayıp sağlayamayacağını öğrenmekle aynı derecede önemlidir. Aksiyon, öğrenme ve ana ilkeler arasındaki bu bağlantı çok önemlidir. Gandi, "Hayatta, hayatın hızını artırmaktan daha önemli şeyler vardır" demiş. Aynı şekilde, modelimizde de hareketi artırmaktan daha önemli şeyler vardır.

Kendini Yönetme

Doğru bir şekilde danışanın gündemine bağlı kalmak için, koç yoldan çekilmelidir ve bu her zaman kolay bir şey değildir. Kendini yönetme, koçun kişisel görüşlerini, ter­cihlerini, gururunu, savunmacı tarafını ve egosunu bir yana bırakma kabiliyetidir. Koç danışanla birlikte "karşı tarafta" olmalıdır, danışanın durumuna dalmış bir şekilde mü­cadele vermelidir, kendi yargılan ve düşünceleri ile "bu tarafta" olmamalıdır. Kendini yönetme başkalarına iyi görünme ve doğru olma isteğinden vazgeçmek demektir. Bu şekilde, koç kendinin ve başkalarının yargı ve fikirlerini yönelebilme becerisi adına bir model olacaktır.

Modelde koçun Rolü

Koç çıktılarının ne olduğu bilmeden değişim denklemine giren bir çeşit değişim aracı­dır. Hedefler ve planlar, yeni egzersizler, yeni karşılaştırmalar, her türlü muvaffakiyet danışanın koçluk etkileşimi yardımıyla devam eden çalışmasının bir parçasıdır. Koç bir katalizördür, değişimin hızın artırma sürecinde önemli bir rol üstlenir.

Fakat bu rol pasif olmaktan çok uzaktır. Biz koçluğu, özellikle de burada sunulan formunu, koç tarafında bağlılık ve mevcudiyet gerektiren bir hizmet rolü olarak görü­yoruz. Tek tek bireylerle de çalışıyor olsa, bir kuram içindeki insanlarla çalışmak için tutulmuş da olsa, amaç hissi en temel unsurdur. Koçluk dünyasında, biz koç­luğun danışanın asıl amacına hizmet etmek için var olduğunu söyleriz. Bu asıl amaca yöneldiğimizde, danışanları, bunun uzantısı olarak da aileleri ve kurumlan dönüştüre­cek değişim imkanım yaratmış oluyoruz. Böylece danışanın asıl amacındaki değişim dalgaları çevresine yayılır.

Koçluk İlişkisi

Koçluk bir metodoloji olmaktan çok kendine has bir ilişkidir. Evet, öğrenilmesi gereken teknikler ve kullanılabilecek çok çeşitli araçlar vardır, fakat etkili koçluk sanatı koçun İlişki unsuru çerçevesinde çalışabilme kabiliyetinden gelmektedir. Her insan farklıdır, birbirinden farklı durumları, farklı hedefleri ve değişim arzuları, farklı kabiliyetleri, il­işkileri hatta farklı kendini sabote etme alışkanlıkları vardır. Çok genel olarak insanların peşinden koştukları odaklar hakkında konuşabiliriz (kariyer değişimi, hayattaki geçişler, performans artırma, sağlık ve sıhhat konuları) fakat sadece yüzeysel bir şekilde. Bir de buna, danışanların neyin onlar için önemli olduğunu açıklığa kavuşturdukça, onları motive eden şeylere doğru indikçe ve sonuçlar üretmeye başladıkça (harekete geçme ve öğ­renme) hedeflerinin değiştiği gerçeğini de ekleyelim. Standart teşhisler ve toplu bir şekilde tanımlanmış koçluk çözümleri içeren evrensel bir başvuru rehberi yoktur. Koçluk doğası gereği dinamiktir. Bu koçluğun temel özelliklerinden biridir ve bir değişim aracı olarak gü­cünün sebebidir. Koçluk kişiseldir, değişim için benzersiz, güçlendirilmiş bir ilişki yaratır. Biz koçlukta denk ilişkiyi de vurguluyoruz. Koç ve danışan, eşit ama farklı rollere sahiptirler. Onlar ilişkide birlikte yaratıcılar ve iş­birlikçilerdir. Bu koçluğun temel taşlarına bir kez daha göz attığımızda daha mantıklı geliyor:

1.      Danışan doğuştan yaratıcı, becerikli ve bir bütündür. Öyleyse danışanlar tabii ki tam sorumluluk sahibi olacaklar, katkıda bulunacaklar ve otoriteye sahip olacaklardır.

2.     Gündem, danışan tarafından belirlenir; danışanlar ne üzerinde çalışmak istediklerini
bilirler.

3.     Koçlar, o an içinde dans etmek konusunda beceriklilerdir. Bu, danışanların gündemi
belirlediği yaklaşımını göz önüne aldığımızda özellikle önemli bir kabiliyet hatta
bir beklentidir. Koçlar danışanları desteklemek için koçluk sürecini gitmesi gereken
tarafa doğru yönlendirirler.

4.     Koçluk süreci danışanın hayatının herhangi bir alanını ele alabilir, danışanlar bunu
seçme konusunda yetkilendirilmiştir.

Bu ilişkiyi bir üçgen şeklinde resmedebiliriz. Koç, koçluk ilişkisine güç verir. Danışan da koçluk ilişkisine (koça değil) güç verir. Danışanlar bunun karşılığında hayatlarının ve verdikleri kararların kontrolünü ele almak için ilişki tarafından güçlen­dirilirler. Bu şekilde, ilişkinin tüm gücü danışana hizmet etmek için oradadır.

Aslında koç, "ben güçlüyüm" den "koçluk ilişkisi güçlüdür" e geçiş yapmak zorundadır. Güçlü koçluk yapmak güçlü bir koç olmakla ilgili değildir; danışanın hisset­tiği güçle ilgilidir. Koçluk ilişkisinin, danışanların hayatlarındaki güçlüklerle başa çıka­bilmek için ihtiyaç duydukları enerji kaynağına ulaşabildikleri bir yeniden dolum alanı olduğunu hayal edin. Enerji düzeyi düşük ise, işi bitiremezler. Güç doğrudan koçtan değil ilişkiden gelir. Güç, danışanın arzu ve motivasyon şeklinde ortaya koyduğu enerji ile koçun sorumluluk, beceriler ve insani değişimleri anlama kabiliyeti şeklinde ortaya koyduğu enerjinin bir sinerjisidir.

Koçluk Ortamı

En temelde bir koçluk toplantısı, bir koç ve diğer bir kişi veya bir koç ve iki ya da daha fazla kişi (takım, ortaklık ve sistem koçluğunda) arasındaki bir görüşmedir. Fakat bu görüşme olağan, gündelik konuşmalardan farklıdır. Etkili bir koçluk görüşmesi önemli olanın merkezine iner. Danışanı, tercihlerini netleştirme ve değişiklikler yapma konu­sunda destekleyecek şekilde tasarlanmış odaklı ve konsantre bir görüşmedir. Bu görüşmenin yapıldığı ortam bu yüzden çok önemlidir.

Ortamdan kastımız hem fiziksel ortam hem de temel kurallardan, beklentilerden ve anlaşmalardan oluşan ilişki ortamıdır. Koçlukta, verimli bir koçluk ortamının iki ana özelliğinden bahsederiz: Bir, danışanların almaları gereken riskleri alabilecekleri kadar güvenli olması, iki, danışanların hayatlarına ve verdikleri kararlara motivasyon, merak ve yaratıcılıkla yaklaşabilecek kadar cesaretlendirici olması. Bu arada "güvenli", "rahat" anlamına gelmek zorunda değildir. Köklü değişim rahatsızlık verici olabilir, an­cak yine de bu deneyimin güvenli olmasını temin edecek yollar vardır. Zirveye ulaşmak için sarp kayalıklara tırmanan dağcı gibi, danışanlar da süreci yorucu ve korkutucu bulabilirler. Ancak iplerini tutan ve güvenliklerini sağlayan diğer dağcılar gibi bir ekiple beraber olduklarını bilirlerse, bu tırmanmaya devam etmek için onlara güven verir.

Bir ortamın güvenli ve cesaret verici olduğunu karakterize eden belli özellikler vardır. Bu özellikler koçluk ilişkisinde "kap" olarak adlandırılabilecek ortama şeklini verirler.

Mahremiyet

Değişimi gerçekleştirmek alışık olunan ve iyi kurulmuş düzeni bozmak demektir. Bu değişime girişmek çok tatmin edici, belki heyecan verici olabilir ama hâlâ riskli gele­cektir. Danışan ve danışanın dünyası tamamen değişime bağlı olsa ve onu desteklese bile değişim, doğası gereği bir bilinmeyendir. Eğer danışanlar köklü bir değişimin riskini alacaklarsa, koçlarıyla özgürce konuşma riskini de alabilmelilerdir. Kendini ifşa edebil­mek çok önemlidir çünkü bu harekete geçmek için gerekli olan keşfe götürür. Koç ve danışanı arasındaki mahremiyetin verdiği güvenlik ve rahatlık olmadan, gizlenenler hakkında hep bir merak olacaktır.

Kurumların içindeki insanlarla çalışan koçlar daha karmaşık bir ortamla başa çık­mak zorundadırlar. Danışan ve koç arasındaki mahremiyet hâlâ güvenli ve cesaret ve­rici bir diyalog için kilit temel özelliktir, fakat kurumun sonuçları bilme isteği olduğu İçin, bu durum koçlukla ilgili raporlama gerektirir. Genelde danışanlar koçluk sürecinin durumunu raporlama sorumluluğunu alırlar, bu hem danışanların kurum için en uygun ve önemli noktalan ortaya koymalarını hem de koçları ile aralarındaki mahremiyeti korumalarını, sağlar.

Güven

Koçluk görüşmesini gizli tutmak üzerine varılan anlaşma güveni oluşturmak için kilit bir bileşendir. Güven ayrıca danışan koçluk ilişkisinin başarılı olduğunu gördükçe ve hem koçun hem de danışanın zaman içerisinde birbirlerini anlamalarıyla oluşur. Güven koç­luk görüşmelerine zamanında gelmek ve bir güvenilirlik modeli sergilemek gibi küçük şeylerle de oluşabilir. Güven iki yönlü olduğu için, koç için önemli olduğu kadar danışan için de önemlidir. Koç yaptıklarıyla bu güvene layık olmalıdır.

Koçların danışanlarına sadece inanmalarıyla da ilişki kurulur ve aradaki güven kuv­vetlenir. Bizim kültürümüzde, insanların kabul görmeleri için kendilerini ispatlamaları, değerli olduklarını belli bir performans ortaya koyarak göstermeleri gerekir. Kültürü­müz kanıtlama, açıklama ve ispatın önemli olduğu ilişkiler yaratır. Danışanın doğuştan yaratıcı, becerikli, bütün ve en doğru seçimleri yapabilecek kapasitede olduğu kabulü üzerine kurulan bir koçluk ilişkisi, danışanın kapasitesi ve dürüstlüğüne olan güven üzerine kurulmuş bir ilişkidir. Danışanlar hayatlarında, yapabileceklerini söyledikleri şeyi yapabileceklerine, olmak istediklerini söyledikleri insan olabileceklerine inanan bir, insana sahip olduklarını göreceklerdir.

Koçların danışanlarına tamamen güvenmeleri ama aynı zamanda onların, kendi yaptıklarından sorumlu olmalarını sağlamaları bir paradokstur. Fakat "sorumlu" tabirin­den kastımız "bunu bana kanıtla" daki gibi yargısal bir anlam değildir, sadece harekete geçme ve öğrenme üzerine verdikleri sözden sorumlu tutmak anlamına gelmektedir. Danışanlar, koçlarının onların tarafında olduğunu, vizyonlarına ve hareket planlarına saygı gösterdiklerini fakat onların iyilikleri için dürüst ve direkt olmayı istediklerini görürler.

Doğruyu Söylemek

Koçlukta bu özelliğe aynı zamanda "gerçekçi olmak" diyebiliriz. Değişim için güvenli ve cesaretlendirici bir ortam, tanımsal olarak: doğruların söylenebileceği yer olmalıdır. Burası koçun ne söyleyeceği hakkında endişelenmeden danışanların ne yaptıkları ve yapmadıkları hakkındaki tüm gerçekleri söyleyebilecekleri yerdir. Burası yargılamanın olmadığı bir ortamdır. Koçun danışandan doğruyu beklediği çünkü doğrunun, öğrenme, keşfetme ve yeni bir anlayıştan başka bir anlam ifade etmediği yerdir. Danışanlar koçlarından doğruyu beklerler çünkü bu tam olarak da koçun tutulma sebebidir. Danışanlar kendi durumları ile o kadar iç içe, kendi geçmişleri ve alışkanlıklarıyla o kadar sarpa sarılmış durumdadırlar ki, bazen gerçekleri tam olarak göremeyebilirler. Bu onların koçluğa ihtiyaç duymalarının sebeplerinden biri olabilir. Onlara kargaşa ve sislerin arasın­dan görme becerileri için güvenebilirler. Bu ilişki, danışanların açık ve dürüst etkileşime güvenebilecekleri bir ilişki olmalıdır.

Doğruyu söyleme çatışma şeklinde olmak zorunda değildir, ama bazen çatışma ola­bilir. Bu durumla sertlik veya yumuşaklık ile başa çıkılabilir, fakat bu danışanın bek­lentileri üzerine yapılan zımni kabulle çalışılabilir. Doğruyu söylemek, kenara çekilme ve dikkate almamayı reddeder, çekinmeksizin kralın ne zaman çıplak olduğunu ortaya koyar. Doğruyu söylemek konusunda içsel bir yargı bulunmaz. Koç sadece gördüğünü ifade eder. Doğruları saklamak ne danışana ne de koçluk ilişkisine yarar sağlar. Koç doğruları söy­leme cesaretine sahip olduğu zaman, danışan direkt olma konusunda bir modele sahip olur. Süreç ilerlerken, koç ve danışanı arasında daha çok güven oluşur.

Açıklık ve Genişlik

Koçluk ilişkisinin yürümesini sağlayan özelliklerden birisi de genişliktir. Burası danışanların nefes alabileceği, deneyebileceği, hayal kurabileceği ve sınırlara bağlı kalmadan stratejiler oluşturabileceği bir yerdir. Burası başka bir dünyadır, gözler açıkken görülen rüyaların yeridir. Öfkelerini, sıkıntılarını, kinlerini, algıladıkları haksızlıkları dışa vurabilecekleri bir alandır. Burası başarısızlığın bir öğrenme aracı olarak kabul edildiği, kesinliklerin olmadığı ve sadece birkaç kuralın bulunduğu bir yerdir.

Koç için genişlik aynı zamanda danışanların herhangi bir hareketi ya da ulaştıkları sonuçtan tamamen ayrılma anlamına da gelir. Koç kendi danışanlarını, gündemleri­ni, sağlık ve gelişimlerini düşünmeye devam eder, fakat oraya ulaşmak için aldıkları yolu, yolculuğun hızını ya da yoldan sapmalarını, istedikleri sonuçlara doğru gitmeye devam ettikleri müddetçe düşünmez. Sonuçta koçluk koçun ne verdiği değil danışanın de yarattığı ile ilgilidir. Bir koç danışanın arzuladığı sonuçlara ulaşması için ona bazı yollar önerebilir. Bunda bir problem yoktur. Beyin fırtınası koçluğun bir parçasıdır ve danışanın ilerlemesine çok büyük katkı yapabilir. Fakat ilişkide açıklığı korumak için koçlar danışanlarının, yaptıkları önerileri alıp almadıklarına takılmamalıdır. İlişkinin genişliği, danışanın yaratıcı ilham için bir sürü açık kanala sahip olduğunu kabul eder ve koçun fikirleriyle, her ne kadar kulağa iyi gelse ve geçmiş tecrübelere dayansa da, sınırlandırılmamasını gerektirir. Böylece, danışanlar çok çeşitli seçeneklere sahip ola­bileceklerdir.

Tasarlanmış İşbirliği

Şu ana kadar, koç ve danışanın ilişkisinden hep kavramsalmış gibi bahsettik. Aslında, koç ve danışanın devamlı ve temkinli olarak çalışma ilişkilerini tasarlamalarının, ihtiyaç duyuldukça gözden geçirmelerinin ve ilişkinin bitimine kadar buna devam etmelerinin önemli olduğuna inanıyoruz. Tasarlanmış işbirliği koçluk modelinde koçu ve danışanı çevreler ve koçun ve danışanın içerisinde çalışmaları yaptığı kabı temsil eder.

Tasarımın şekli her koç için farklı ve her koç-danışan ilişkisinde kendine has olacaktır. Tasarımı oluşturacak diyalog, koç ve danışanın beklentileriyle varsayımlarına odakla­nır. Bu diyalogun amacı, süreci ve beklenen sonuçları netleştirmek, koç ve danışan için mümkün olduğu kadar güçlü bir ilişkinin tasarımını oluşturmak için bir tartışma ortamı sağlamaktır.

En basit anlamda, bu işbirliğinin tasarımı şu soruların cevaplarına ihtiyaç duyar: İki­mizin beraber etkili bir şekilde çalışabilmesi için bulunması gereken şartlar nelerdir? Engeller veya olası engeller nelerdir? Bu süreçten en fazla verimi alabilmek için ce­vaplanması gereken temel sorular nelerdir? Koçluk süreci devam ederken de şu sorular ortaya çıkacaktır: Çalışmak nedir ve ne değildir? Koçluk ilişkisini daha verimli ve daha fazla etki yaratacak hale getirmek için neleri değiştirmemiz gerekiyor?

Bir bakıma, danışanın kendi iş yaşamı ve hayatında değişiklikler yapma kabiliyeti ne kadar güçlüyse, bu koç-danışan ilişkisinin de gücünün bir ölçüsüdür. Bu ilişkinin gücü sürece olan bağlılık ve aradaki işbirliğinin açık ve korkusuz bir şekilde tasarlan­ması ile ölçülür.

Koçluk Biçimi

Geçen on yıl boyunca, bir meslek ve uygulama olarak koçluk sayısız farklı biçimde gelişmiş, koçluğun ve koçluk tekniklerinin kullanıldığı ortamlar giderek çeşitlenmiştir. Bugün, evden çalışan koçlar olduğu gibi, kurumlardan tutun cezaevi hücrelerine ve şirketlerdeki bölmelere kadar her yerde çalışan koçlar bulabilirsiniz. Bazı koçlar ku­rumlarda koçluğun yanında başka sorumlulukları da yerine getiren bir çalışan olarak bulunmaktadır. Diğerleri koçluğu, sürekli uygulama desteği ve takibi sağlamak adına, danışmanlıkla birleştirmektedir. Çoğu koç bireysel müşterilerle çalışmayı tercih etmek­tedir. Bazıları takımlarla, ilişkide olan insanlarla ya da organizasyonel sistemler ile ça­lışmak üzerine uzmanlaşmaktadır. Koçluk bugün global bir hale gelmiştir. Koçlar ve danışanlar çok farklı demografik kategorileri kapsarlar: Yaş, gelir, eğitim, etnik köken, iş pozisyonu. Çoğu koç özel bir ilgi veya kariyer alanında uzmanlaşır ve CEO'lar, göç­menler ve gurbetçiler, sanatçı ve müzisyenler, ebeveynler ve çocukları ile çalışmaya odaklanır.

Koçluğun yapıldığı ortam da aynı şekilde çok çeşitlidir. Çoğu koç, birçok alternatif olmasına rağmen danışanlarıyla düzenli olarak, genelde haftalık, telefon görüşmeleri vasıtasıyla çalışırlar. Bazı koçlar ve danışanlar, danışanın mekanında, koçun ofisinde veya dışarıda bir yerde olsun bizzat görüşmeyi tercih ederler. Koçlar danışanlarıyla, üç ay, altı ay veya bir yıl gibi belli bir süre için anlaşabilirler. Bazıları ise devamlı, sınırlandırılmamış ilişkiler kurabilirler. Koçluk görüşmeleri yönetim kurulu odalarında, apartman dairelerinde ve dağ evlerinde gerçekleştirilebilir.

Bu çerçevede koçlar, koçluk eğitim ve tecrübelerini ve çok çeşitli araçları ve değer­lendirme araçlarını ortaya koyar. Koçların ha­yal güçleri ve danışanların ilgilerine bağlı olarak bu formlar ve ortamlar devamlı değişir. Yine de koçluk hangi şekilde yapılırsa yapılsın, koç ve danışan güvenli ve cesaret verici bir çalışma ortamı yarattığı ve çalışma ortaklıklarını bilinçli bir şekilde tasarladığı zaman koçluk en etkili hale gelecektir.

Başlarken

Koçlar genel olarak ilişkiye biraz bilgilendirme biraz da danışanların kendilerini tanımaları üzerine çalışarak başlarlar. Bu temeli oluşturma süreci, danışanların koçluk süreci­ne alışmalarını sağlar, ortaklığı tasarlamak için imkan sunar ve danışanın konuları ve hedeflerini belirleme görevini başlatır. Bunun için herhangi bir standart form yoktur. Bazı koçlar ilk görüşmede kısa bir mülakat ve bir iki sayfa basit soru ile başlar. Başka koçlar bunun için birkaç toplantı ayırabilir, farklı değerlendirme yöntemleri kullanabilir ve danışanın çalışma arkadaşları, raporladığı kişiler ya da aile üyeleri ile görüşmeler yapabilir. Bu süreç konusunda uzman bir merkezde de yapılabilir.

Bu ilk adımda, danışanlar koçluktan ne beklemeleri gerektiğini öğrenir. Onlar için aynı zamanda bu, nerede olduklarını, nereye doğru yol aldıklarını, oraya varabilmek İçin kullanacakları güçlü yönlerini ve devamlı önlerine çıkan engelleri netleştirmelerini sağlayacak zamandır.

Koç genellikle şu dört konuyu ele alır:

1.      Detayların yönetimi

2.     Sen buradasın. Peki, burası nerede?

3.     Geleceği tasarlamak

4.     Koçluk oryantasyonu

Detayların Yönetimi

Sürece başlayabilmek için gereken ilk ve net unsurdan biri iletişim, temel kurallar ve idari prosedürler üzerinde anlaşmaktır. Görüşme zamanlan, görüşmeyi iptal etme kural­ları ve ödeme anlaşmaları gibi detayları belirlemek başlamanın bir parçasıdır fakat aynı zamanda ilişkiyi kurmada da çok önemlidir. Koçun bu idari konuları ele alma şekline göre, danışanlar koçlarından ve koçluk sürecinden beklentilerini oluşturmaya başlaya­caklardır. Koçun detayları ele alış biçimi, özellikle anlaşma alanında, bir ton oluşturur ve hususi bir ortam yaratır.

Sen Buradasın. Peki, Burası Nerede?

İlk aşama, danışanların bugün nerede olduklarına ve oraya nasıl geldiklerine odaklanır. Bu danışanların nerede oldukları, şu an var olan sorunlar, kaybedebileceklerinin neler olduğu, onları neyin harekete geçirdiği ve neyin engellediği ile ilgili bir görüşmedir. Görüşme, hayattaki amacı, değerler, ilkeler ve kişisel inançlar gibi konulan ele alabilir. Çoğu zaman koç, danışanın hayatının önemli alanlarındaki memnuniyetinin genel bir değerlendirmesini yapar. Bunu yaparken Hayat Çarkı veya bu çemberin, danışanın durumu için özel olarak tasarlanmış şekli gibi bir araç kullanır.

Koç ve danışan, neyin işe yarayıp yaramayacağını ve danışanın hangi konularda doyuma ulaştığını görmek, engeller ve yoldan sapmalara karşı kullanacakları strateji­ler hakkında bilgi edinmek için danışanın daha önceki hayal kırıklıkları ve başarıları hakkında konuşabilirler. Bu aşamada koç ve danışan, gerçekten danışanı tanımaya başlarlar: Danışanın aydınlık taraflarını, karanlık taraflarını, etkili ve çok etkili olmayan yönlerini.

Koç, değerlendirme araçları ve alıştırmaları kullanabilir; fakat keşif sürecinin merke­zinde basit ama güçlü bazı soruların cevaplan bulunur: Hayatının hangi alanında fark yaratmak istiyorsun? Başkaları ile ilişkilerinde en çok neye değer verirsin? Seni de­ğişimi gerçekleştirmede başarıya ulaştıran şey nedir? Genelde nerede takılırsın? Seni ne motive eder? Hayal kırıklığı ya da başarısızlıkla nasıl başa çıkarsın? Söylediğini yapmada ne kadar başarılısın ?

Bu sorulara cevaplar çok net olarak en etkili koçluk ilişkisinin tasarımına da işaret etmektedir. Örneğin “Genelde nerede takılırsın?” sorusu mantık olarak diğer bir soruya götürecektir. Bir yerde takıldığın zaman benim koçun olarak sana nasıl yaklaşmamı istersin? Bu fikir alışverişinde, danışanlar ortaklığın tasarlanmasını deneyimler ve buna katkıda bulunurlar.

Geleceği Tasarlamak

Başlangıç aşamasının üçüncü kısmı danışanların koçluk sürecine getirdiği istekleri ve neticeleri içerir. Burada odak, danışanların neyi değiştirmek ya da neyi başarmak iste­diklerini tarif etmelerini sağlamak üzerindedir. Çoğu danışanın odaklanmak istediği bir ya da iki ana alan vardır. Danışanlar değişimin bir ya da iki kilit noktasına konsantre olduklarında basan şansı daha fazladır, öyleyse temeli oluşturmaya yarayan ilk gö­rüşmenin bir kısmı bu alanları netleştirmek için ayrılmalıdır. Bu alanlardaki beklentiler hedefleri başarmanın, sorumlulukları yerine getirmenin, alışkanlıkları değiştirmenin ve hayata yeni bir bakış açısı getirmenin sonuçlan olacaklardır. İlk görüşme bu yeni gele­ceği yaratmak için danışanın kim olacağını da belirlemeye yarar.

İstenen Sonuç ve Hedefler.

Danışanlar koçluğa değişim isteklerini getirirler. Sonuç­lar kafalarında çok net ya da şöyle böyle tanımlanmış olabilir, fakat iki şekilde de, danışanlar istedikleri sonuçlara ulaşmaya muvaffak olamamışlardır. İstenen sonuçlar Irk bir hedef gibi çok spesifik de olabilir, ya da "dengeli olmak", "hayatı tehdit eden bir hastalıkla yaşayabilmek", "işinden daha fazla doyum elde etmek" gibi şu an olduklarından farklı bir hale gelmek isteyebilirler. Başlangıç sürecinin bir kısmı beklenen sonuçlan netleştirmeye ve (çoğu durumda) geniş tanımlanmış istekleri spesifik hedefler haline ge-(İrmeye adanacaktır. Ne olacak? Ne zamana kadar? Danışan, hedeflerine ulaştığını nasıl anlayacak? Koç ve danışan, hedefleri netleştirmek kadar onları başarmak için gereken stratejileri üretmek için de çalışırlar. Yeni uygulamaları yerine getirmek sonuçlara ulaş­mak kadar önemlidir. Bu hayat veren uygulamaları gerçekleştirirken hayatı zorlaştıran alışkanlıkları ortadan kaldırmak da koçluk sürecinin bir diğer önemli odağıdır.

Zorlayıcı Vizyon.

Teslim tarihleri, yapılacaklar listesi ve beklentilerle yokuş aşağı doğru itilebiliriz. Para tutkusu, başarı ya da verdiğimiz sözler bizi yönlendirebilir. Ya da zorlayıcı bir vizyon tarafından, suyun aşağı akması gibi yoldan aşağı doğru çekile­biliriz. Bu iki güç arasındaki farkı hissedebilirsiniz. Bir tarafta itilen veya yönlendirilen, diğer tarafta karşı konulamaz şekilde çekilen. Bizi cezbedenin ne olduğunu bulmak bize uyuşukluk ve korkunun üstesinden gelmemizi sağlayacak gücü verir. Zorlayıcı vizyo­nu bulmak herhangi bir hedefi, hareketi ya da sonucu alıp ona yeni bir güç katabilir. Bu vizyonu ortaya çıkarmak ya da ateşlemek başlangıçtaki bu keşfetme çalışmasının önemli bir unsurudur.

Kim Olman Gerekiyor?

Deli kelimesinin klasik tanımı her şeyi aynı yaptığın halde farklı sonuçlar beklemektir. Gerçek şudur ki, eğer hiçbir şey değişmezse, hiçbir şey de­ğişmez. Çoğunlukla dışarıdaki yeni bir şey, yeni bir sonuç gibi, içeride yeni bir şeylerin yaratılmasını da içerir. İstedikleri sonuçlan elde etmek için danışanların davranışlarını, değerlerini ve temel inançlarını değiştirmeleri gerekecektir. Yeni bir koçluk ilişkisinin başlangıcı, kimlik üzerindeki birikmiş katmanları ve eski görevleri soyup içerideki özgün I kişiyi ortaya çıkarmak için ideal bir zamandır.

Koçluk Oryantasyonu

Temeli oluşturma sürecinin diğer bir sonucu da danışanı koçluğa adapte etmektir. Daha önce bir koçla çalışmış kişiler bile varsayımlar ve beklentiler üzerine konuşma fırsatını kullanabilirler. Açık ve dobra dobra bir görüşme, açık, kısıtlanmamış, bundan dolayı da aktif bir temeli güçlendirmeye yardımcı olur.

Dengeleme

Koçluk oryantasyonun bir bölümünü dengeleme, değişime karşı doğal ve genellikle bilinçsiz direnç, konusuna ayırmak gerekir. Bir deyiş, "Eski alışkanlıklar zor yok olur" der. Aynı zamanda eski inançlar ve başkalarıyla yakınlaşma yolları da zor yok olur: Değişimin tam ortasında, eski yoldan vazgeçilmemiş ve yeni yol daha kabullenilme^ misken, danışanları istedikleri sonuçlara ulaştıramayacak olsa da bilinen ve aşina olunana doğru güçlü bir çekini vardır. Değişim enerji harcamayı gerektirir ve değişim sürecini devam ettirmek bu enerjiyi devamlı beslemeyi gerektirir. Bazı değişimler kolay olacaktır, fakat bazıları da hiç kolay olmayacaktır. Vazgeçmek için çoğu zaman bir eğilim olacaktır, en azından bu cazip gelecektir. Danışanlar için bunun farkında ve buna hazırlıklı olmak daha iyidir. Böylece eğer bu cazibe ortaya çıkarsa, bu du­rumda başarısız oldukları hissine kapılmazlar. Dengeleme, her şeyi olduğu gibi tutma eğilimi de sistemde mevcuttur. Bireysel veya bir kurum içinde yer alan her birey bir sistem içinde yaşar ve sistemin kendisi değişime olan dirence katkıda bulunur. Yine bu noktada da sistemin gücünün farkında olmak, değişim yolunda danışanlara yardımcı olacaktır.

Ve son olarak, danışanlarda değişime karşı kendine özgü bir tepki ortaya çıkar. Bunu "çukur" olarak adlandırabiliriz. Danışanlarıyla haftada bir görüşen koçlar için bu Üçüncü ve sekizinci hafta arasında kendini gösterir. Ya değişim yeteri kadar hızlı ger­çekleşmediği için ya da sorumluluk ve bağlılık hissinin başlarda verdiği keyif ortadan kaybolmaya başladığı için ortaya çıkar. Danışanlar değişim hakkında konuşmak ile onu gerçekleştirmenin farkını anlarlar. Çoğu koç bu çukuru aşabilmek için danışanlarından başlangıçta üç ay boyunca çalışma sözü alırlar.

Büyük Resim

Koçluğun etkili olması için bağlılık olmalıdır. Danışanda ise keşfetmeye, değişmeye, öğrenmeye, risk almaya, zor olduğu zamanlarda bile sebat etmeye, zaman ve enerji harcamaya karşı bir bağlılık olmalıdır. Danışanlar güvenli alanlarının ötesine geçebil­meye ve bilinmeyene adım atabilmeye değişim uğruna istekli olmalıdırlar. Bu bağlılık olmadan, koçluk yoldan sapar ve havadan sudan bir konuşmaya döner ya da genellikle gerçekleştirilmeyen yapılacaklar listeleri ortaya çıkar. Neyse ki, çoğu danışan başlan­gıçta enerji dolu ve istekli olur. Bu danışanların bağlılıklarını ortaya koymaları ve ilan nineleri için en uygun zamandır.

Buna karşılık koçlar, danışanlarına karşı bağlılıkları konusunda açık olmalıdırlar, hu cesaretle daha derine inmeye, söylenen ve söylenmeyen sözleri dinlemeye olan bağ­lılıktır. Bu derecede bir bağlılık ile koçluk yapmak heyecan ve ilham verici olabilir. Danı­şanlarına ve onların hedeflerine bağlı bir koç meydan okumaya, teşvik etmeye, motive nineye, cesaretlendirmeye ve bazen danışanlarının sorumluluğu alması için ısrarcı ol­maya istekli olacaktır. Koçlar deneyim ve emeklerinin yüzde yüzünü ortaya koyup da­nışanlarının bağlılıklarını kendi bağlılıklarıyla birleştirdikleri zaman, bu ilişki aktif bir ilişki haline gelebilir. Danışanların, hayatlarının önemli kararlarını verecekleri güvenli ve cesaretlendirici ortamı yaratacak olan da danışan ve koç arasındaki işte bu karşılıklı bağlılık ve beraber tasarlanan ortaklıktır.

Dinleme

Birisi tarafından gerçekten dinlenme çarpıcı bir deneyimdir çünkü çok nadir görülür. Başka birisi tamamen sizinle iken (size doğru eğilen, her kelimenizle ilgilenen, empatik olmaya hevesli) anlaşıldığınızı ve tanındığınızı hissedersiniz. İnsanlar gerçekten dinlenildiklerini hissettiklerinde açılırlar, kendilerini daha çok ortaya çıkarırlar. Bunun yanında kendilerini daha güvenli ve emniyette hissederler ve aradaki güven artar. Dinlemenin koçlukta çok . Önemli olmasının ve beş özellikten ilki olarak tartışmamızın sebebi de işte budur.

Dinleme hepimize belli ölçüde verilmiş bir yetenektir. Koç olan insanlar başlangıçta yetenekli dinleyiciler olmaya eğilimlidirler. Fakat dinleme aynı zamanda çalışarak öğre­nip geliştirilebilecek bir beceridir. Usta koçlar bu zengin becerilerini alıp daha yüksek bir Ustalık seviyesine çıkarırlar. Aslında bir atletin sporda veya bir müzisyenin performansı sırasında bilinçaltından hareket ettiği gibi hareket ederler.

Çoğu insan derine inerek dinlememektedir. Günlük olaylar yüzeysel bir dinleme­den daha fazlasını gerektirmez. Bu çoğumuzun hiçbir zaman ortalama bir fiziksel form düzeyinden daha fazlasına ulaşamamamıza benzer. Kaslara ihtiyacımız yoktur çünkü dünyaca ünlü atletler değilizdir. Günlük dinlemelerimizde çoğunlukla kelimeleri dinleriz,  iletişim senin ne söylediğin ve benim ne söylediğim üzerindedir. Çoğu tartışmada sorunun merkezi olan şu cümleleri düşünün: "Bana böyle söylemedin", "Bunu kastetmemiştim", "Ama söylediğin bu değildi". Ya da kelimeleri duyarız ve onları kendi içimizde işlemeye başlayıp konuşmadan koparız. Ne söyleyeceğimiz hakkında düşünmeye başlarız. Ben­ler ya da daha dramatik bir hikaye aramaya başlarız.- "Bu mu korkutucu, dur da sana benim başıma gelenleri..." Kendi hislerimize kapılırız, olayları kişisel alırız, yüzeysel olarak dinleriz ve karşımızdakinin söylediklerini değerlendirip yargılarız.

Çoğumuz arkadaşlarımızın genelde iyi dinleyiciler olduğunu çünkü bize karşı yargılarını bir kenara bırakmaya istekli olduklarını ve bazen sessiz kalıp anlattıklarımızı din­lediklerini söyleyecektir. Yine de çoğu zaman, sadece dinlenmek istediğimiz zamanlarda Hilemiz ve arkadaşlarımız tüm iyi niyetleriyle sorunumuzu çözmek ve duygulanırım dindirmek isterler. Usta koçluk uyum ve beceriyle ustaca dinleme ve dinleme etkileşimini maksimize etme becerisi gerektirir. "Etkileşim" doğru kelimedir çünkü dinleme pasif olarak duyma değildir. Dinlemede bir eylem vardır.

Farkındalık ve Etki

Koçlukta dinlemenin iki yönü vardır. Bunlardan biri farkındalıktır. Biz tabii ki kulaklarımızla duyduklarımız sayesinde bilgi ediniriz, fakat aynı zamanda tüm duyularımız ve  sezgimizle de dinleriz. Sesleri, kelimeleri, imgeleri, duygulan ve enerjiyi duyar, görür ve, tecrübe ederiz. Duyularınız sayesinde elde ettiğimiz tüm bilgilere dikkatimizi veririz. Bizi farklı türde reseptörleri olan ve hepsinin çevreden bilgi topladığı çok boyutlu alıcılarız. Telefonun diğer ucundaki nefes alıp vermeyi, konuşmanın hızım, sesteki değişimleri fark ederiz. Kelimelerin arkasındaki baskıyı hissederiz; karşımızdakinin sesi sert veya,' yumuşak, kararsız veya öfkeli olabilir. Sadece karşımızdakini değil, çevrede olup bitenleri de dinleriz. Karşı karşıya iken, vücut dilini görürüz. Telefonda, duyguları hissederiz ve dişlerin sıkıldığını ya da başın üzüntüden öne eğildiğini hayal ederiz. Bunların hepsi  bilgidir. Biz her şeyin farkındayızdır.

Dinlemenin ikinci tarafı, dinleyerek yaptıklarımızdır. Bu bizim dinleme tarzımızın diğerleri üzerinde bıraktığı etkidir. Yani koçlukta, koçun dinlemesinin danışan üzerinde bıraktığı etkidir. Tecrübeli bir koç olarak, sadece ne dinlediğiniz konusunda değil aynı zamanda farkındalığınızı gösterme tarzınızla nasıl bir etki bıraktığınız konusunda da bilinçli olmalısınız. Çoğu zaman bu bilinç, dikkatiniz hâlâ diğer kişi üzerindeyken sizi fark etmeden oluşur.

Bunu şu şekilde düşünün, bir eskrim karşılaşmasındasınız. Anlık olarak kararlar verirken ve karşılık verip, savunma yapıp saldırırken tüm dikkatiniz rakibiniz üzerindedir. Dikkatiniz verdiğiniz kararlar üzerinde değildir, bu konsantrasyonunuzu bozar ve feci.! sonuçlara yol açar. Maç bittikten sonra, yaptıklarınızın tekrar üzerinden geçip verdiğiniz kararlan değerlendirebilirsiniz. Bu şekilde dinlediğinizde, ne aldığınızı ve farkındalığınızla ne yapacağınızı düşünmezsiniz. Dinlemeniz aynı zamanda hem bilinç üstünde hem de bilinçaltındadır.

Farkındalığınızla ne yaptığınızın, verdiğiniz kararların bir etkisi olacaktır. Örneğin, kalabalık bir odada olduğunuzu ve duman kokusu aldığınızı hayal edin. Bu bir yangın olabilir. Dikkatiniz dumana yönelmiştir. Dumanı fark etmişsinizdir. Bu farkındalığın bir kısmıdır. Sonra bu bilgi ile ne yapacağınıza karar verirsiniz. "Yangın!" diye bağırabilir ya da kalabalığa gelişigüzel bir şekilde bunu bildirebilirsiniz. Alevlerle kahraman bir şekilde savaşmak için bir yangın söndürücü alıp kalabalığı yarabilir veya yan kapıdan; gizlice kaçabilirsiniz. Bütün bu seçimlerin farklı etkileri olacaktır. Farkındalığınızla ne yaptığınıza bağlı olarak farklı sonuçlar ortaya çıkacaktır.

Net olarak, özellikle koçluk ilişkisinde dinleme pasif değildir. Biz dinleme modelimiz­de, dinlemenin üç seviyesi üzerinde dururuz. Bu üç seviye koça çok geniş bir alan ve çok daha derin bir seviyede dinleme becerisi sağlar.

Birinci Seviye -İçsel Dinleme

Birinci seviyede farkındalığımız kendimizin üzerindedir. Diğer kişinin sözlerini dinle­riz, fakat ilgimiz söylediklerinin bizim için kişisel olarak ne anlama geldiği üzerindedir, birinci seviyede, spotlar "benim" üzerimdedir: benim düşüncelerim, benim yargılarım, benim hislerim, ben ve başkaları hakkındaki kendi yorumlanın. Karşımızdaki kişinin yaşadıkları bize bir diyot vasıtasıyla iletilir. Bu bilgiyi içine alan ama dışarıya çıkması­na izin vermeyen tek taraflı bir enerji kapanı gibidir. Dinleyerek bilgiyi alırız ancak bir kapan içinde tutup dönüştürürüz. Birinci seviyede tek bir soru vardır: Bu benim için ne tınlama geliyor?

Çoğu zaman bu tamamen duruma uygun olabilir. Başka bir şehre yalnız giderken, yoğunlukla birinci seviyede bulunursunuz. Havaalanına ulaştığınızda, nerede check-in yaptıracağınızı, biletinizi unutup unutmadığınızı, uçuştan önce ne kadar zaman olduğu­nu, uçmaktan ne kadar nefret ettiğinizi, havayolunun yemekleri hakkındaki düşüncelerinizi, arkanızdaki koltukta oturan kişinin sizi devamlı tekmelemediğini düşünürsünüz. bütün dikkatiniz kendi üzerinizdedir ve bu olması gerekendir. Birinci seviyede oldu­ğunuzun diğer bir belirtisi de daha fazla bilgiye karşı duyulan güçlü istektir. Cevaplar, ışıklamalar, detaylar ve veriler istersiniz. İçinizde gelişen diyalog şöyle olabilir: Uçuş rötarlı mı? Ama geç kalacağım. Ne zaman kalkacağız? Ne zaman yemek yiyeceğim? İnsanlara geç kalabileceğimi nasıl haber vereceğim? Başka bir uçuş var mı acaba? Okumak için yeteri kadar şey getirdim mi? Birinci seviyede bilgi toplamanın amacı kendi ihtiyaçlarınızı karşılamaktır.

Birinci seviye için başka bir tipik ortam bir restorandır. Farkındalığınız kendinize yönelmiştir ve birinci seviye dinlemenin etkisi sizinle ilgilidir. Sonuçlar sizin memnuni­yetinizi, sağlığınızı, tatmininizi ve cüzdanınızı etkiler: Sipariş vermeden önce bir içecek istiyor muyum? Bugünün spesiyalleri neler acaba? Bu sandalye rahat mı? Havalan­dırma var mı? Mutfağa çok yakın mıyım? Fiyatlar nasıl? Ödemeye gücüm yeter mi? Kendi düşünceleriniz ve nişlerinizin farkındasınızdır. Verdiğiniz kararlar, tercihler ve yargılar hep sizinle ilgilidir. Bazı balık çeşitlerini seviyorsunuzdur, ancak balığın bütün olarak ölü gözleri tabaktan size bakar şekilde getirilmesinden hoşlanmıyorsunuzdur. Vermek istediğiniz kiloları düşünüyorsunuzdur ve yanında az yağlı yiyecekler sipariş vermeye karar vermişsinizdir. Burada içsel fikirlerinizin konuşması maksimuma çıkmış­ın. Restoranda deliler gibi âşık olduğunuz birisinin karşısında oturuyor olsanız bile, sipariş verene kadar farkındalığınız birinci seviyededir.

Birinci seviye bizi, kendimiz ve çevremizde olup bitenler hakkında bilgilendirir. Bu,  olayları çözdüğümüz ve anladığımız yerdir ve çok önemlidir. Danışanlar birinci seviyede  olmalıdırlar. Bu onların görevidir. Kendilerine ve hayatlarına bakmak ve bunları düşünmek, işlemek, hissetmek ve anlamak zorundadırlar. Fakat koçların bu içine dönük se­viyede olmaları kesinlikle hiçbir zaman uygun değildir. Koçlar da insandır ve danışana olan odaklarını kaybedip birinci seviyede bulunacakları zamanlar da olacaktır. Koçların, yapması gereken danışanlarıyla olabildiğince hızlı bir şekilde ikinci ve üçüncü seviyede  bağlantıya geri dönmeleridir.

Birinci Seviye Diyaloğu

Danışan: Yeni evim tam bir karmaşa içinde. Her yerde kutular var. Kapıdan girip banyoya zor ulaşıyorum. Ve Cuma gününe kadar kariye­rimin en önemli teklifini hazırlamam gerekiyor.

KOÇ: Aynı durumla ben de geçen sene karşılaştım. Burada önemli olan uzun dönemdeki vizyonunu göz önünde bulundurduğundan emin ol­maktır.

Danışan: Gerçi bu da bir tür ikilem. Geçen ay çok fazla seyahat ettiğim için, eşim sabır sınırını çoktan aşmış durumda. Gerçekten evde üzerime düşeni yapamıyorum.

KOÇ: Bu hallolur. Sonuçta evdeki karmaşa geçici. Bunun hızını koru­maktan seni alıkoymasına izin verme. Danışan: Bu bana bir alıkoymadan çok daha fazlası gibi geliyor.

KOÇ: Eminim bunun neden bu kadar önemli olduğunu açıklayabilirsin. Bu arada, hadi şu teklife geri dönelim.

Danışan: Peki, madem eminsiniz...

Koçun açıkça birinci seviyede dinlediği belli oluyor. Kendi yargılarını dikkate alıyordu ve kendi gündemini kullanıyor. Bu örnekte gösterilmek istenen danışan için doğru yolun ne olduğu değil koçun nereye odaklandığıdır. Bu örnekte koç dikkatini ikilemde olan danışana değil, bir probleme ve kendi çözüm yoluna yoğunlaştırmıştır.

İkinci Seviye -Odaklanarak Dinleme

İkinci seviyede karşıdaki kişiye net bir odaklanma söz konusudur. Bazen bunu iki kişinin de duruşunda görebilirsiniz: İkisi de öne eğilmiş, birbirlerini dikkatle izlerler. Karşı­daki kişiye dikkat üst düzeydedir ve dış dünyayla ilişki kesilmiştir.

Restoran ve iki sevgili örneğimize geri dönelim. Yemek siparişi verilmiş, menüler alınmıştır. Şimdi gözlerini birbirlerine dikmişler ve başka bir şey görmemektedirler. Artık bir bünyede birleşecek kadar yakın olmaktır. Dış dünyaya karşı o kadar ilgisizler­di! ki bu romantik sahne reklamlarda kullanılan bir karikatür haline gelmiştir. Sanki bir balon içinde yaşıyor gibidirler.

Bir koç olarak ikinci seviyede dinlerken farkındalığınız tamamen danışanlarınızın zihnindedir. Onları ağızlarından çıkan kelimeler, takındıkları ifadeler, duygular ve orta­ya koydukları diğer her şey için dinlersiniz. Ne söylediklerini ve bunu nasıl söyledikle­rini fark edersiniz. Seslerindeki gülümseyişi görür ya da göz yaşlarını duyarsınız. Neye değer verdiklerini anlamak için dinlersiniz. Vizyonlarını, dünyaya bakışlarını anlamak kin dinlersiniz. Koçluk görüşmesinde onları neyin hayata döndürdüğünü ve neyin pes İttirdiğini ve yok ettiğini anlamak için dinlersiniz.

Enerji ve bilgi danışandan gelir. Bunlar koç tarafından işlenir ve geri yansıtılır. İkinci seviyede farkındalığın etkisi danışan üzerindedir. Koç bir ayna gibi danışandan gelen verilerin hepsini danışana geri yansıtır. İkinci seviyede koçlar dinleme tarzlarının danışan

İkinci seviyede dinleme empati, aydınlatma ve işbirliği seviyesidir. Sanki koçla danışan arasında bir kablolu bağlantı varmış gibidir. Bu seviyede koçlar kendileri, kendi gündemleri, düşünceleri ve fikirlerinden bağımsızlardır. İkinci seviyede koçlar danışanlarına o kadar odaklanmışlardır ki kafadaki sesler hemen hemen kaybolur ve koçluk spontane hale gelir. Koç olarak bir sonraki adımı hesaplamaya çalışmazsınız. Nitekim dikkatiniz bir sonraki adımda ne söyleyeceğinizi bulmaya çalışmak (hangi müthiş soru­yu danışana soracağınız) üzerinde olursa, bu birinci seviyede yani kendi deneyimleriniz  çerçevesinde dinlediğiniz konusunda size bir ipucudur.

İkinci seviyede dinleyen bir koç olarak danışanın sadece konuştuğunu duymazsınız; sesinin tonunu, hızını ve tarif ettiği hisleri bilgi olarak aldığınızı fark edersiniz. Ne ce­vap vereceğinizi ve nasıl vereceğinizi seçersiniz. Sonra cevabınızın danışan üzerindeki etkisini görürsünüz ve bu bilgiyi de alırsınız. Bu danışan tekrar cevap verene kadar siz iki kere dinliyormuşsunuz gibidir. Danışanın konuşmasını duymak için dinlersiniz ve sizin cevabınıza tepkisini anlamak için dinlersiniz. İkisinde de bilgi edinirsiniz. Bu ikinci seviyede dinlemektir.

İkinci seviyede dinlemeyi tarif ederken, bir koç ve bir danışanı içeren örnekler kul­lanmayı tercih ettik, fakat ikinci seviye dinleme farkındalığın odağı ile ilgilidir. Ortaklar, Çiftler ve hatta takımlarla çalışan koçlar için, ikinci seviyede dinlemenin birden fazla bireyi dinlemede de kullanılabilmesi mümkündür.

İkinci Seviye Diyaloğu

Danışan: Yeni evim tam bir karmaşa içinde. Her yerde kutular var. Kapıdan girip banyoya zor ulaşıyorum. Ve Cuma gününe kadar kariye­rimin en önemli teklifini hazırlamam gerekiyor.

KOÇ: Evi oturtmak ne kadar önemli? İşe başladığından beri bu senin  için en verimli zaman.

Danışan: Biliyorum, ama eğer taşınmaya yardım etmezsem, yakında yalnız yaşıyor olabilirim, ne demek istediğimi anlıyorsunuz sanıyorum. Geçen ay ben seyahatteyken neredeyse bütün toparlanmayı eşim yaptı.

KOÇ: Evdeki durumla başa çıkarken aynı zamanda yeni işindeki hızını nasıl koruyabilirsin? Danışan: Kendimi klonlayabilirim.

KOÇ: Bunun gerçekten bir ikilem olduğunu görebiliyorum. Hayatının birden fazla alanında önem vermen gereken konular var. Bazı olasılık­lara bakalım istersen. Bunun yardımı dokunur mu? Danışan: Tabii, çok iyi olur. Doğrusu, kendimi kapana kısılmış gibi his­setmeye başlamıştım, sanki hiçbir çıkış yolu yokmuş gibi.

Burada koç ikinci seviyede dinlemektedir, danışanın önderliği takip etmekte, aktifi olarak dinlemekte ve kontrol etmektedir.

Üçüncü Seviye -Global Dinleme

Üçüncü seviyede dinlediğiniz zaman, siz ve danışanınız evrenin merkezindeymiş ve her yerden aynı anda bilgi alıyormuşsunuz gibi dinlersiniz. Sizi, danışanı ve bilgi ortamının içine alan bir güç alanı ile çevrelenmiş gibisinizdir. Üçüncü seviye duyularınızla  gözlemleyebileceğiniz her şeyi içerir: Gördükleriniz, duyduklarınız, kokladıklarınız dokunarak ve duygusal olarak hissettikleriniz. Üçüncü seviye hareketi, hareketsizliği  ve etkileşimi içerir.

İkinci seviye kabloyla bağlı olmak gibiyse, o zaman üçüncü seviye bir radyo alıcısı gibidir. Radyo dalgaları tamamen görünmezdir, ancak radyodan gelen müziği duyduğumuz için var olduklarına inanırız. Üçüncü seviye dinlemede, işte bu radyo dalgalarını duyarız. Onlar antenimize takılırlar ve kullanabileceğimiz bilgiler haline dönüşürler. Fakat üçüncü seviyeyi çekebilmek için özel bir alıcıya ihtiyaç vardır ve çoğu insan sıkça  koç gibi üçüncü seviye farkındalığından yararlanmadığı için bunun için pratik yapması gerekir. Birçoğu için bu yeni bir dinleme alemidir.

Üçüncü seviyede dinlemeyi öğrenmenin faydalarından biri de sezgilerinize daha fazla ulaşabilme imkanıdır. Sezgileriniz yoluyla, direkt olarak gözlemlenemeyen bilgiler sinirsiniz ve danışanın ağzından çıkan kelimeleri kullanacağınız gibi bu bilgileri de kullanırsınız. Üçüncü seviyede sezgi basitçe daha fazla bilgi demektir. Bir koç olarak bilgiyi alırsınız ve cevap verirsiniz. Sonra bunun etkisini görürsünüz. Cevabınız nasıl algılandı? Bununla ilgili neyi fark ettiniz?

Üçüncü seviyede farkındalık bazen çevresel dinleme olarak tanımlanır. Sıcaklığı, algı düzeyini, aydınlığı veya karanlığı tam olarak ya da mecazi olarak fark edersiniz. Danışan fişek gibi mi yoksa durgun mu? Sakin mi, çok mu kontrollü? Üçüncü seviyede dinleyerek bunu bilebilirsiniz. Bu konuda hislerinize güvenmeyi öğrenirsiniz ve her zaman şunu sorabilirsiniz: "İstemediğin bir durum olduğunu hissediyorum. Öyle mi? Konu nedir?" Sahnede performans sergileyenler güçlü bir üçüncü seviyede dinleme duyusu geliştirirler. Stand-up komedyenleri, müzisyenler, oyuncular, eğitmenler; hepsinin anın­da odadakileri okuma ve yaptıklarına nasıl tepki verdiklerini izleme yetenekleri vardır. Bu birisinin, bıraktığı etkiyi fark etmesine çok güzel bir örnektir. İnsanları etkilemekte yetenekli olanlar da üçüncü seviyede dinleme konusunda yeteneklilerdir. Bu insanların etkilerini anlama kabiliyeti vardır; buna göre davranışlarını şekillendirirler.

Üçüncü seviyede dinlemek için çok açık ve yumuşak bir biçimde odaklı, hafif dürtülere duyarlı, tüm duyularla bilgi almaya (kendi kürenizin içinde, çevrenizdeki dünyada ve danışanınızın çevresindeki dünyada) hazır olmak gerekir. Çevrenin kendisi, siz o an ne hissettiğinizi anlayamasanız da size koçluğunuz sırasında kullanabileceğiniz bilgiler Verir. Bazen çevre bağırır, bazen de fısıldar.

Üçüncü Seviye Diyaloğu

Danışan: Yeni evim tam bir karmaşa içinde. Her yerde kutular yar.

Kapıdan girip banyoya zor ulaşıyorum. Ve Cuma gününe kadar kariye­rimin en önemli teklifini hazırlamam gerekiyor.

KOÇ: Evi oturtmak ne kadar önemli? İşe başladığından beri bu senin

için en verimli zaman.

Danışan: Biliyorum, ama eğer taşınmaya yardım etmezsem, yakında yalnız yaşıyor olabilirim, ne demek istediğimi anlıyorsunuz sanıyorum.

Geçen ay ben seyahatteyken neredeyse bütün toparlanmayı eşim yaptı.

KOÇ: Bu kulağa boşaltılacak birkaç kutudan daha önemli bir konu gibi geliyor. Öyle hissediyorum ki sen de o kutulardan bazıları gibi sıkıca paketlenmişsin.

Danışan: O kadar belli oluyor mu?

KOÇ: Sadece sesin her zaman konuştuğum Steve gibi gelmiyor, kapana kısılmış gibi geliyor.

Danışan: Aynen böyle hissediyorum ve çıkış yolu yok gibi geliyor. Köşe­ye sıkıştım. Hem ilişkimde hem de işte.

KOÇ: Peki, bununla ilgili ne yapmak istiyorsun? Danışan: Şimdiye kadar yapmaya çalıştığım şey sorunların etrafından dolaşmak ya da üstünden atlamaktı, ama bu işe yarıyormuş gibi gözükmüyor. Sanırım artık oturup bu işi çözmenin zamanı geldi.

Bu olayda koç üçüncü derecede olaya yaklaşmaktadır: Koç ve danışan arasında mesafede, kelimelerin ardında, konuşulan ve konuşulmayan tüm enerji ve duygu­ları içeren küçük değişimler vardır. Diyalog örneklerini üç seviye arasındaki farklı ortaya koyacak şekilde düzenlediğimize dikkatinizi çekeriz. Gerçek koçluk görüşmelerinde koçlar tabii ki ikinci ve üçüncü seviye arasında devamlı gidip gelirler, birinci seviyeye düşerlerse de, mümkün olduğu kadar çabuk bir şekilde bu seviyede çıkmaya çalışırlar.

Koç Dinliyor

Koçlukta her şey dinlemeye dayanır, özellikle danışanın gündemini aklımızın bir şeşinde tutarak: Danışan vizyonunun izinde mi ilerliyor? Kendi değerlerini mi yaşıyor. Şu an hangi aşamada? Koç danışanın hayatını ve yaptığı seçimleri anlamak için ve i seçimlerin onları hayatlarında dengeyi sağlamaya nasıl yakınlaştırdığını ya da uzaklaştırdığını görmek için dinler. Koç aynı zamanda süreçteki direnç ve karmaşıklığı anlar için de dinler. Dinleme tüm koçluk için giriş noktasıdır. Bir bakıma, diğer bütün ten özellikler ikinci ve üçüncü seviyede dinlemeye dayanır. Öyleyse dinleme tüm koçluğu içinden geçtiği ana kapıdır.

Koçlar dinlerken, koçluğun yönünü ve odağını değiştirecek kararlar verirler. Dinlemenin "etkisi" ile kastettiğimiz budur. Bu etki, sırada hangi koçluk tekniğinin kullanılıcağına spontane olarak karar verilmesinde kendisini gösterir.

Sezgi

Başınızdan belki şöyle bir olay geçmiştir: Şehrin trafik levhaları iyi bir şekilde düzen­lenmemiş arka yollarında yol alıyorsunuz. Yol ayrımına geldiniz ve yön duygunu­nu güvenerek sezgisel olarak sağa döndünüz. Ya da şunu yaşamış olabilirsiniz: Bir arkadaşınızla yemek yiyorsunuz. Her şey normal görünüyor. Konuşmanız normal akışında devam ediyor. Sonra aniden soruyorsunuz: "Sorun nedir? Bana söylemen gereken bir şey mi var?" Size bir problem varmış gibi geliyor. Midenize bir ağrı sap­lanıyor. Belki birisi ile beklenmedik bir telefon görüşmesi yaptınız ya da beklenme­dik bir şekilde bir arkadaşınıza bir kart gönderdiniz. Bunu neden yaptığınızdan çok emin değildiniz, daha sonra bu zamanlamanın bir sebepten ötürü önemli olduğunu fark ettiniz. Bazı insanların yatırımlarla ilgili çok iyi önsezileri vardır. Bazıları çok mantıklı gelmese bile bazı soruların cevapları ile ilgili farklı bir hisse kapılırlar. Bu his verilerden çok daha güçlü olduğu bazı şeyler hakkında içgüdülerine güvenmeyi tercih ederler.

Bütün bunlar sezgi ile ilgili, genellikle söylenen ya da söylenmeyen bir soruya cevap olarak deneysel olmayan bilgiye ulaşmanın örnekleridir. Hangi yola sapmalıyım? Onun nesi var? Hangi yatırımı seçmeliyim? Hangi iş bana daha uygundur? Neden danışanım görüşmemizde geriye çekildi? Sezgi işte bu sorulara bir cevap bulur.

Sezgilerle konuşabilmek koçlukta inanılmaz derecede değerlidir. Bu, derine inerek Ve beceriyle dinleme kabiliyetiyle ortaya çıkar. Kelimelerle tanımlayabildiğimiz halde, sezgi deneyimini bazen açıklamak zordur; bu da bazı insanların bunu kabullenmesini zorlaşır. Çoğu insan için sorun sezgilerin doğruluğunu kanıtlama konusunda ortaya koyar. Bazen bir sonuca varabilmek için ortada gözlemlenebilir hiçbir kanıt yoktur. Bazı durumlarda insanların sezgileri yoluyla vardığı sonuçlar gözlemlenebilir kanıtlarla ters itilir. Sezgileri yoluyla hareket eden insanlar şöyle şeyler söylerler: "Biliyorum çünkü bu konuda sezgilerim genelde beni yanıltmaz."

Sezgiye inanmakta güçlük çeken insanlar genelde bunu tahmin etme ve şanslı olma olarak algılarlar. Onlar sezgiyi anlamaz, güvenmez ve inanmazlar. İnsanlar karar verir­ken genellikle ölçülebilir, kaydedilebilir ve doğrulanabilir gerçeklere ihtiyaç duyduklarını söylerler. Bu tabii ki bilimsel araştırma modelidir ve birçok insan tarafından savunulur. İnsanlar bazen sezgilerine güvenerek hareket ettiklerini itiraf etme konusunda utangaç­tırlar. Hatta sezgileri kuvvetli ve bol olanlar bile bunu kullanmaya veya kullandıklarını söylemeye hevesli değillerdir. Bu yüzden hepimizin bu becerisi körelir. Bu çok kötüdür, çünkü sezgi koçlukta çok güçlü bir değerdir.

Bilinen ve Bilinmeyen Evren

Çoğumuz bilinen evrenin ulaşabileceğimiz kadar yakın olduğuna inanmaya başladık. I O görüş alanımızda, duyabileceğimiz yakınlıkta ve beş duyumuzla algılanabilir. Bir , şey, başkaları doğruladığı ve aynı verilere ulaştığı zaman bilinirdir. Ancak sezgi direkt olarak gözlemlenebilir değildir, sadece bazen etkileri gözlemlenebilir. Ağaçlardaki rüzgar gibi görünmez olabilir ama etkilerini görebilir ve duyabiliriz. Bu sebeple bazen "altıncı his" yakıştırması yapılır. Sezgi fiziksel dünyanın ötesine geçen bir duyarlılıktır.

Birisinin "Bugün yağmur yağacak" dediğini farz edin. "Nereden biliyorsun?" diye sorduğunuzda cevaplar şunlar olabilir:

Radyoda Meteoroloji Servisi'nin raporunu duydum.

Sabah kırmızı bir gökyüzü vardı.

Bütün sabah boyunca duvardaki termometre hızlı bir şekilde düştü.

Rüzgar doğudan esiyor ve bulutlar batıya toplanıyor.

Bunu kemiklerimde hissediyorum.

Biliyorum işte.

Tabii ki bazı insanlar yaklaşan yağmuru gerçekten kemiklerinde hissederler. Burada vurgulamak istediğimiz, bilmenin birçok yolu olduğudur. Bunlardan biri bilimsel olarak! doğrulanabilir kanıtlardır, ancak "sadece bilme" de vardır. Olası cevaplara baktığınızda, şunu sormak isteyebilirsiniz: "Hangi kaynak doğru?" Farklı bir soru şu olabilir: hangisine güveneceğim?" Çoğu insan gözlemleyebildikleri ile bilme konusundaki güvenleri] arasında doğrusal bir ilişki olduğunu söyleyecektir. Bu insanlar için, güven en sağlamı deneyimdir. Sezginin de güven skalalarında en altlarda geldiğini söyleyeceklerdir, belki de güvenilirlikte yüzde 0'a denk gelecektir.

Fakat bilmenin sadece bir yolu olduğunda ısrar etmek yerine iki yolu olduğunu fan] edelim. Geleneksel, gözlemlenebilir bilme bir yoldur, sezgi de diğeri. Bu ikisi beraber herhangi bir konuya derinlik ve perspektif katarlar.

Fakat Bu Doğrumu?

Sezgiyi, bilmenin bir yolu olarak anlatmanın zorluğunun bir kısmı sezginin tanımından gelmektedir. Sezgiye yaklaşmanın bir yolu sezginin ne doğru ne yanlış olduğunu söyler; Sezgi hissettiğimiz bir dürtü gibidir. Örneğin, şu sorulara cevap verin: Yarın haftanın hangi günü? Yarının tarihi nedir? Yarın hangi mevsim olacak? Hava bu sene bu mevsimde nasıl olacak? Bu sene, bu mevsim boyunca sizin uğraşınız ne olacak? Her sorunun cevabının farklı bir yerde olduğuna dikkat edin. Bu yerlerden biri hafızanızdır, diğeri mantığınızdır, diğeri ise geçmiştir. Ve büyük ihtimalle diğer bir yer de sezgidir. Ya sezgi gitmeye alışık olduğumuz değil ama hafıza gibi, gittiğimizde bize cevapları sağla­yan bir yer olsaydı? Bizler dürtüyü alırız ve ona şekil veririz.

Sezgimizi kelimelerle anlatmak için bir yorum yaparız. Bu hedefi bulmayan sezgi­li dürtünün bizim tarafımızdan yorumlanmasıdır. Bu sezgisel etki kendi başına doğru yada yanlış değildir. Şunu hayal edin: Danışanınız geçen hafta yaptığı şeylerle ilgili hazırladığı raporun tam ortasında. Bu çok iyi bir rapor ve bir sürü başarı içeriyor. Her şeyi yapacağını söylediği gibi takip etmiş. Fakat sezginiz size bir şeyleri gizlediğini söylüyor. İşi başarmış olmanın karşı konulamaz çekiciliğini bir kenara bırakıp: "Sezginin geçen hafta ile ilgili anlatmadığın bazı şeyler olduğunu söylüyor. Bu doğru mu? diye soruyorsunuz. Sezginiz sizi dürtüyor. Sizin yorumunuz danışanınızın bazı şeyleri ortaya koymadığı yönünde ve bunu söylüyorsunuz. Bu yorum hakkında doğru ila yanlış olmanız önemli değildir. Eğer gerçekten böyle bir durum varsa bu çok iyi; bunun hakkında konuşmak için bir kapı açmış oluyorsunuz. Eğer danışanınız böyle bir şey olmadığını söylerse bu da çok iyi; çünkü bu sefer de bu başarı öyküsü­nü güçlendirmiş oluyorsunuz. Sezgi ve koçlukla ilgili şey şudur ki sezgi her zaman, güzel  bir melodi yerine bir çınlamaya da sebep olsa, hareketi ilerletir ve öğrenmeyi derinleştirir.

Sezgi koçluk görüşmesinde çoğunlukla beklenmedik şekillerde ortaya çıkar. Bazen  bir önsezidir. Ya da bir görüntü veya duygu ve enerjideki beklenmedik bir değişim tak ortaya çıkar. Koçlukta unutulmaması gereken önemli nokta sezgiye açık olmak- Ona güvenmek, farkında olmak ve yoruma bağlı kalmamaktır. Sonuçta, sezgi eğer danışanı harekete geçiriyor ve öğrenmesini derinleştiriyorsa değerlidir. Sezginizin doğru olması gerçekten önemsizdir.

Örnek Diyaloglar

Örnek A: Göz Ardı Edilenler

Danışan: Seçeneklerim tükendi gibi gözüküyor ve çok yıprandım. Aynı şeyleri tekrar tekrar yapmak, hep aynı kişilerle konuşmak, hep aynı eski özgeçmişi göstermek... Yüzler ve isimler değişse bile, hep aynı tek­rarlanan işler.

KOÇ: Sezgilerim bana başka bir şey daha olduğunu söylüyor, görmez­den geldiğin başka bir şey. Sanki bu apaçık önünde ama sen bunu göremiyorsun. Bu ne olabilir?

Danışan: Bilmiyorum. Bu yolda o kadar uzun zamandır yol alıyorum ki bir rutinin içine girmişim gibi hissediyorum!

KOÇ: Yol güzel bir tasvir, bunun üzerinde çalışalım. Bu yol boyunca çitler olduğunu ve bu çitler arasında bir geçit olduğunu hayal et. Nedir bu geçit?

Danışan: Yoldan gidilmemesi.

KOÇ: Peki bu yol nereye gidiyor? Eğer bir şeyleri değiştirecek olsan, bu

ne olurdu?

Danışan: Aslında bu bana büyükanne ve dedemin Connecticut'taki evi­ni hatırlatıyor. Dedem bu ailede kendisi adına çalışan tek kişidir. Onun hep yaşayan en zeki adam olduğunu düşünmüşümdür. Bağımsızlığını gerçekten takdir etmişimdir.

KOÇ: Peki, kendi hayatında bu geçit ne ifade ediyor?

Danışan: Geçit aslında hep oradaydı ve ben her zaman yanından ge­çip gittim, çünkü güvende olmak istediğimi düşündüm. Bu benim için oturup ciddi bir şekilde kendi güvenlik hissimi yaratmak, yani kendi adıma çalışmanın nasıl bir şey olabileceğini gözden geçirmek için doğ­ru zaman olabilir.

Örnek B: Danışanın ilgisinden Yola Çıkmak

Danışan: ...üçüncü çeyreğin sonuna kadar. Bu da demek oluyor ki ge­çen seneye kıyasla rakamlarımı iki katma çıkarmaya ihtiyacım var. Gerçekten hedefi tutturmak istiyorum, ama bunun nasıl mümkün ola­bileceğini bilemiyorum.

KOÇ: Bir maraton koşucusu bunu nasıl yapardı?

Danışan: Bu nereden çıktı?

KOÇ: Sezgi, sanırım. Bir keresinde bana bir maraton koşucusu olduğu­nu söylemiştin. Doğru değil mi?

Danışan: Bu işe girdiğimden beri ve bu çalışma saatleriyle değil, ama evet geçmişte öyleydim.

KOÇ: Peki önündeki görevi bir uzun mesafe yansı olarak düşünürsek,

ne yapman gerekiyor?

Danışan: Basit. Yeni başlayanlar için dinlenme günleri koymak. Ta­mam, bu eğlenceli gözüküyor. Bir çalışma planı yapmak gibi

Sezgisel Zeka

Sezgiyi düşünmenin bir başka yolu da onu bir çeşit zekaymış gibi görmektir -müziksel ritmik ya da görsel zeka gibi. Hepimiz, eğer kör veya renk körü değilsek renkleri tanıyabi­lip, Buna okul öncesi çağlarda başlarız, çoğu renk zaman içerisinde renk kataloğumuza katılır ve renkleri tanıma konusunda daha becerikli hale geliriz. Sanatçılar renklerin farklı tonlarını öğrenirler. Zihinlerinde yüzlerce farklı ton arasındaki ince farklılıkları resmedebilirler. Sezgi de bunun gibidir. Herkese bir miktar verilmiş bir zekadır ve bunu sanatçılar ve müzisyenlerin yeteneklerini geliştirdikleri gibi geliştirebiliriz.

Sezgi hakkındaki ilginç şeylerden birisi de onun çok kolay bulunamama niteliğidir, ulaşmak için ona çok yoğunlaşmak bulmayı daha da zorlaştırır. Sezginize ulaş­mak için çok uğraşıyorsanız, dikkatiniz kendiniz ve kendi çabalarınız üzerinde demektir. Dikkatinizi probleme ya da karşınızdaki kişiye çevirip kanalları açarsanız, cevaba daha kolay ulaşabilirsiniz. Burada kilit nokta daha hafif bir şekilde odaklanıp daha açık olmak gibi gözüküyor. Böylece sezginize ulaşırsınız, size görünenlerin dışında mesajlar W İpuçları verir. İşte bu sezginin paradoksudur: "Açık bir el ile onu tutabilirsiniz, bir yumruğun arasından ise kayıp gidecektir.

Gözlem ve Yorumlama

Sezginin bir dürtü, bir his ile başladığını söylemiştik. Başlangıç noktası -spesifik bir şey gözlememiş olsanız dahi- bir gözlem de olabilir. Basitçe bir gözlem olarak adlandırmak bunu daha doğal kılar. "Hissediyorum", "Gözlemliyorum" ya da "Seziyorum" diyebilirsiniz ve kimse size itiraz edemez. Bu sizin hissiniz, gözleminiz veya sezginizdir. Paha sonra olacaklar bu his, gözlem ya da sezginin yorumlanmasıdır. Bu sübjektif dürtüyü kelimelerle süslemek gerekir. Sezgiye bir anlam vermek doğaldır ve tedirgin edici Ütebilecek olan sezginin işte bu yorumudur.

Örneğin danışanınızla konuşurken söylenmeyen bir şeyler olduğunu hissettiniz. Bu sanki melodide yanlış bir nota duymak gibiydi. Şunu söyleyebilirsiniz: "Bazı şeyler kulağa pek doğru gibi gelmiyor. Bunu yanlış anlıyorsam bana yardımcı ol fakat bazı şeyleri, bazı önemli şeyleri saklıyorsun gibi hissediyorum. Bu konuda sen ne hissedi­cin sun?

Bu örnekte, bir gözleminizi dile getiriyorsunuz: Bazı şeylerin kulağa pek doğru gibi gelmediği hissinizi. Aynı zamanda bir yorumunuzu da iletiyorsunuz: Bazı şeylerin saklandığını. Bu konuda hemen sezginize sarılırsanız çoğunlukla bu bir kanaat, bir suçlama ya da bir yargılama gibi anlaşılacaktır. Danışanın görevi sizin sezginizle ortaya koyduğunuz bilgiyi alıp kendi durumuna uygulamaktır. Ne kadar uyar? Ne kadar uymaz? Sonuçta bir kanaate varacak olan danışandır.

Buradaki ders şudur: Eğer sezginizi etkili bir şekilde kullanacaksanız yorumlarınıza bağlı kalamazsınız. Aslında insanların sezgilerini kullanmama nedeni bu yorumlarında haklı olma arzusudur, insanlar yanlış yapmaktan ve aptal gibi görünmekten korkarlar, En iyi yaklaşım hazırlıklı olmaktır. Sezginizi karşınızdakine anlattığınız zaman sizinle  aynı fikirde olmayabilirler. Bu durumda bile, bir şekilde sezginizin doğru olduğu durumdaki kadar fazla şey öğreneceklerdir. Burada doğru olan, bir şeyler söyleme dürtüşüdür, Doğru olan, danışanın her ne olursa olsun öğrendikleridir. Dahası, danışanlar sizin sezgilerinize güvenirler. Geride durduğunuz anda, çok ölümcül bir bilgi kaynağını ve nişle­rinizi onlardan esirgemiş olursunuz. Kilit ders: Hislerinizden ne kadar emin de olsanız, sezginize bağlı kalmayın. Haklı çıkma isteği kendiniz için yaptığınız bir şeydir. Koçluk ise danışanın iyiliği için yapılır.

Kendi Erişim Noktanızı Bulmak

Sezgilerimize ulaşmayı, yeteneklerimizi ya da kaslarımızı geliştirdiğimiz gibi geliştiririz, Fiziksel zindelik gibi sezgisel zindelik de mümkündür. Koçluk, sezgi için bir spor salonu gibidir. Pratik bir ifade ile, kullanmaya alışık değilsek sezgilerimize ulaşmayı nasıl başarabiliriz? Bu pek kolay olmayabilir. Hemen hemen hepimizde aynı yerde olan Tricepa kası ile karşılaştırırsak, sezgilerimiz her birimizde farklı yerde bulunabilir.

Çoğu insan sezgilerini bedenlerinde, göğüslerinde ya da midelerinde bulurlar, ini sanlar sezgiden, mideden gelen cevap ya da midede bir his olarak bahsederler. Bazıları alınlarında bir sıcaklık ya da parmaklarında bir karıncalanma hissederler. Başkaları ise bedenlerinde hiçbir şey hissetmezler. Sezgiyi üzerlerinde olan ya da kendilerini çevreleyen bir balon olarak hissederler. Bunu belirlemek için durun, dikkatinizi verin ve bedeninizi ve deneyimlerinizi dinleyin.

Sezginizi görsel olarak "görebilir" ya da kinestetik olarak hissedebilirsiniz. Bazıları ayakta iken sezgilerine daha kolay ulaşabildiklerini fark ederler. Diğerleri için bağlantı  kesinlikle sözlüdür. Erişim noktanız ne olursa olsun, eninde sonunda sezginizden gelen dürtüyü kelimelere dökmeye ihtiyaç duyarsınız. Bu duygudan mantıklı çıkarımlar yapabilmek, için onu kelimelere dökmelisiniz. Şu konuda çok net olalım: Koç olarak sorumluluğunuz sezgilerinizin size söylediklerini konuşmaktır. Bu sezgisel dürtünüzün! yararlı tarafının ne olduğuna danışanlar karar vermek durumundadır.

Sezgisel Açma Kapama Düğmesi

çekinmeden sezgilerinizi kullanarak konuşmak sizin için yeni olabilir. Sezginiz sizin için I aşina olduğunuz ve basit bir araç olana kadar, koçluk yaparken bunu hatırlamak için bir yönteme sahip olmak isteyebilirsiniz. Telefonunuza bir not yollayabilir ya da saatinizi diğer bileğinize takabilirsiniz. Genellikle oturuyorsanız ayakta durmayı deneyebilirsiniz.

Önemli nokta: Sezgi koçlukta, sonuna kadar üzerinde çalışmaya değecek çok güçlü bir diğerdir. İyi haber ise, sezginiz her zaman musluğun ağzındadır. Evinizdeki ışıkları yakmak için gerekli elektrikten daha fazlasını üretmenize de gerek yok. Sadece onu açmayı hatırlamanız gerekiyor.

Pat Diye Söylemek

İlgilerimiz bizi dürttüğünde bile çoğunlukla durma, onu analiz etme, doğru olup olmadığını ve bunu söylemek için doğru zaman olup olmadığını kontrol etme eğilimi vardır. He yazık ki, siz sezginiz üzerinde birtakım onaylama testleri yapana kadar danışan konuşmada tamamen başka bir evreye geçmiş olur bile. Doğru an kaybolmuştur. Sezgi yanar yanmaz sönmeye başlayan bir ışık parlaması gibidir. En güçlü ve etkili an ilk mıdır. Korku ve çekingenlik içerisinde kendini geri çekmek, duraksamak o anın geçmesine sebep olacaktır. Bu utanç vericidir çünkü sezgilerinizi pat diye söylemek koçluk görüşmesinde birçok katmanı delerek çarpıcı bir kısa yol yaratabilir.

Koçlar olarak biz, bazen konuşmanın mantıksal açılımını takip etmemiz gerektiğini düşünürüz. Soru-cevap, soru-cevap şeklinde konuşulanları bir düzen içerisinde birbirine bağlanmamız gerektiğini hissederiz. Bu danışanlarla yeni öğretiler ve keşifler inşa etme­nin mükemmel bir yoludur ancak tek yolu değildir. Sezginizle bir atlama yapma riskini göze almaya istekli olmak, ya güzel bir dalışla ya da berbat bir göbek üstü çakılmayla »tunçlarıma riskini almak, konuşma içerisinde tamamen çözemeyeceğinizi ya da mantıksal olarak ortaya koyamayacağınızı hissettiğiniz şeylere direkt olarak gidebilmek için başka bir yol sunar. Başarısız olmaya ve kabullenip boyun eğmeye karşı istekli olmak size sezginizi daha özgürce kullanabilme imkanı verir.

Sezgisel İşareti Yakalamak

Bazen sezgi kelimeler şeklinde gelir; fakat şekiller ya da sesler şeklinde de olabilir, bir duygu ya da bedensel bir his şeklinde de. Sezginiz kendini bir ağırlık hissiyatı, bir ağrı

ya da bir ruh hali şeklinde belli edebilir. Bazen sezgisel ipucu konuşmanın kendisinden

de ortaya çıkabilir. Bazen de çevrededir. Ofis pencerenizin dışındaki bir sahne sezgisel bir gözleme yol açabilir. Bu sahne bir imge yaratır... Sezgilerinizin size işaret ettiği...

Ve danışanınızla paylaştığınız... Sonra bunun etkisinin ne olduğunu görürsünüz. Örneğin, danışanınız işteki köklü değişimlerden dolayı hissettiği kafa karışıklığını anlatıyor.

Neyin önemli olduğunu çözmek istiyor ve doğru hareket tarzının ne olduğunu merak ediyor. Camdan dışarı bakıyorsunuz ve kuru ve soğuk bir sonbahar günü olduğunu fark

ediyorsunuz. Bu güçlü bir izlenim ve siz hemen bundan bahsediyorsunuz: "Bugün çok güzel bir sonbahar günü. Yapraklar renk değiştiriyor, hava bugün daha soğuk. Bu sana

ne anlatıyor?" Bu onun hayatında değişen mevsimleri algılamasını sağlayabilir ve de­ğişimleri anlamak için ihtiyacı olanı verebilir. Ya da ona kışa hazırlanmak için yapması gereken işleri hatırlatabilir. Sezginin kaynağı önemsizdir. Asıl önemli olan danışana ne olduğudur.

Cümlelere Dökmek

Bu sezgileri ifade edebilmek için sunduğumuz bir kopya kağıdıdır. Aşağıdaki cümlelerden herhangi birisini sezgisel ifadeleriniz için kullanabilirsiniz. Tabii ki bu bütün liste  değildir. Aslında, bu cümlelerden biriyle başlamak, dudaklarınızın arasından ne çıkacağı hakkında hiçbir fikriniz olmadan sezgilerinizin boşlukları dolduracağına inanmak iyi bir, çalışma yöntemidir:

Şunu hissediyorum ki...        -

Sana içimden gelenleri söyleyebilir miyim ?

Şöyle bir önsezim var...

Seninle bir şeyi gözden geçirebilir miyiz?

Merak ediyorum da...

Bunun sana nasıl uyduğuna bir bak.

Ve hepsinden daha iyisi, en basit ve direkt olanı;

Sezgilerim diyor ki...

Sezgi sihir değildir. Ancak özellikle sonuçlarından çok memnun kaldığımızda bize öyle gelebilir. Sezgi dinleme gibidir. Danışanların öğrendiklerini derinleştirmelerine ve harekete geçmelerine yardımcı olabilecek çok güçlü bir yetenektir.

Merak

Koçluğun temel özelliklerinden biri olarak merak, süreci başlatan bir değer ve devam etmesini sağlayan enerji olarak görülebilir. En etkili koçlar doğuştan meraklı olanlar ve danışanları için yeni kapılar açabilecek şekilde meraklarını geliştirenler gibi gözükmektedir. Gerçekten meraklı olmak ve önüne çıkanlarla uğraşmaya hevesli olmak koçluk ilişkisinin özünü oluşturur.

Sormanın Farklı Yolu

Merak bir soru ile başlar. Sorular hakkındaki ilginç nokta şudur: Bizim otomatik olarak mayısa geçmemize neden olur. Örneğin, Bugün hava sıcak mı, soğuk mu? sorusuyla karşılaştığınız zaman büyük ihtimalle hemen bulunduğunuz yerdeki havanın nasıl ol­duğunu düşünmeye başlarsınız. Bir soruya böyle otomatik bir tepki veririz. Bu bizi o soruya doğru neredeyse fırlatır ve hemen bir cevap aramaya başlarız. Sadece bir soru yöneltmek konuşmanın odağını hemen değiştirir. Meraklı olmak da aynı etkiyi yaratır. Koçlar doğal olarak danışanlarının dikkatlerini ikisinin de meraklı olduğu şeylere doğru yöneltir, örneğin danışanı ne canlandım ya da onu engelleyen şey nedir gibi. Ayrıca, danışanın hayatının bu yönleri hakkında meraklı olmak bilgi toplamakla aynı şey de­ğildir. Merak keşfetmenin farklı bir yoludur.

Okuldaki deneyimlerimiz cevaplara ulaşabilmek için bu yönde sorular sorarak bilgi­ye ulaşmak üzere bizi eğitti. O ortam içerisinde, soruların kendine has cevaplan olduğu­nu öğrendik, aslında sadece doğru, cevaplan olduğunu. Hatta kompozisyon sorularının bile belli, somut ve ölçülebilir cevaplan vardı. Soruların olasılıkları daraltmak için kulla­nıldığını öğrendik. Bu tümdengelim yöntemidir. Boşlukları doldurmayı, doğru cevaplan bulma kabiliyetimize göre not almayı öğrendik.

Bize bilgi sağlayan geleneksel sorularla kişisel keşif için bizi harekete geçiren meraklı sorular arasında büyük farklılıklar vardır. Aşağıdaki örnekler iki farklı soru çeşidi arasındaki farklılıkları bize gösteriyor:

Meraklı Sorular;

Bu raporu bitirmek sana ne sağlayacak?

"Zinde olmak" sence neye benziyor?

Bugün bilmediğin neyi bilmek istiyorsun?

Bilgi Toplama;

Her hafta ne kadar egzersize ihtiyacın var?

Hangi eğitim olanakları mevcut?

Raporunda hangi konulara yer vereceksin?

Bu tarz bilgi toplama sorularının en ölümcül olanları da evet ya da hayır cevabı bek­lenen sorulardır. Bunlar konuşmanın tam ortasına kocaman bir dur işareti çakarlar. Yol bir anda bitiverir ve koç baştan başlamak zorunda kalır. Merak içeren sorular ise açık uçludur. Danışanı bir yolculuğa çıkarır ve ani duruşlara imkan vermeyecek şekilde kurgu­lanabilir. Aşağıdaki türde sorularla elde edilebilecek cevapların farklılığına dikkat edin:

Kapalı

Bu senin için etkili bir strateji mi?

Burada senin için daha fazla öğrenilebilecek bir şey var mı?

İki tercih arasında kalmış gibi görünüyorsun, doğru mu?

Açık

Senin için bu stratejiyi ne etkili yapar?

Bu deneyimden öğrenebileceklerini nasıl iki katma çıkarırsın

Bu iki seçenekten başka tercih edebileceğin bir seçenek var

Kapalı soruların başka bir çeşidi de yönlendiren sorulardır. Yönlendiren bir soru, sorunun içinde bulunan doğru bir cevap olduğunu ima eder. Fakat yönlendiren soru çok az tercih imkanı bırakır. Çoğunlukla öğrenen kişiyi, öğretenin aradığı cevabı vermeye zorlar.

Merakın Değeri

Koçlukta, ideal olan meraklı bir bakış açısıyla gerçekten merak içeren sorular sormaktır. Meraklı bir koç bütün cevaplara sahip değildir. Meraklı olduğunuz zaman artık uzman rolünde değilsinizdir. Bunun yerine, zaten orada olanı bulma macerasında danışanları­nıza eşlik ediyor olursunuz. Onların dünyasını onlarla beraber keşfedersiniz, kendi dün­yanızı onlara empoze etmeye çalışmazsınız. Bu onların dünyasına meraklı bir çocuğun gözlerinden bakmak gibidir.

Bir danışman olarak, uygun öneriler sunabilmek için bilgi toplarsınız. Konu üzerinde uzmanlığa sahipsinizdir ve nereye doğru ilerleyeceğinize karar verebilmek için  toplarsınız. İnşaat alanına getirdiğiniz malzemelerle gelip bir şeyler inşaat etmeniz için ulaşılan müteahhit gibisinizdir. Buna karşılık olarak koçlukta meraklısınızdır. İnşa etme deneyimi ve uzmanlığı olan bir işbirlikçi olarak gelirsiniz ve zaten orada olan malzemelerle bir şeyler inşa edersiniz. Merakınız danışanın araştırıp keşfetmesine İmkan verir. Daha fazla olasılık yaratır çünkü daha esnektir. Merak danışanı çözüm­ler bulmaya davet eder. Koçlar danışanın uygun çözümleri bildiğini ve bunlara ulaşmak için gerekli şeylere sahip olduğunu kabul eder.

Çözümleri sizde değil kendi içlerinde bularak danışanlar bu konuda daha da fazla kabiliyetli hale gelirler. Cevaplan bulmanın daha çok güç verme gibi bir etkisi de vardır çünkü önemli bir öğrenme durumu meydana gelmiştir. Merak aramayı yaratır, tanımlar w yönlendirir, ancak öğrenmeyi yaratan araştırmaktır. Ve bu yok olmayan bir öğrenme biçimidir çünkü öğrenenin kendi içinden gelir. Doğru ya da tamamen somut cevaplar bekleyen sorularla, bizde yer alan eski dosyalarımızı doğru cevaba uyan bir yanıt bul­mak için araştırırız. Merakla ise, araştırma, açığa çıkarma, eşeleme, üzerinde düşünme ve yansıtma deneyimine sahip oluruz. Bu sürdürülebilir değişim ve gelişime götüren bir öğrenme biçimidir.

İlişkiyi Oluşturmak

Özgün merak çok güçlü bir ilişki kurucudur ve bu merakın koçluk için çok değerli bir yönüdür. Kendinizi, bir yemek buluşmasında sizin hakkınızda (hayatınız, işiniz, ilgi .ilanlarınız, sizi kızdıran şeyler...) çok meraklı olduğu görünen bir yabancının yanında mürurken hayal edin. Bu çeşit bir merak sadece gurur okşayıcı değil aynı zamanda ce­saretlendiricidir. Kendiniz hakkında birçok şeyi karşı konulamaz bir şekilde açığa çıkar­manızı sağlar ve böylece kolay bir şekilde bir bağ kurarsınız. Şimdi aynı yemekte aynı yabancının size yine sorular sorduğunu, fakat bu sefer hiç meraklı olmadığını düşünün. Hatta onun müstakbel kayınvalideniz olduğunu ve soruların sizin hakkınızdaki araştırmasının bir parçası olduğunu düşünün. Sorular tamamen aynı olabilir, fakat koşullar büyük çapta farklıdır. Merak ilişkiler, sorgu ise savunma inşa eder. Koçluk ilişkisinde, merak danışana güvenli bir keşif imkanı verirken onu araştırmaya ve içini dökmeye davet eder.

Merak İçinde Yol Almak

Koçun sorusu bir bakış yönü sunar, danışanın ilgisi de doğal olarak bu yöne kayar. Her yeni soruyla beraber, koç bu yolda farklı bakış açılan oluşması için cesaret verir ya da yolu değiştirir ve merakın arayışı yönlendirmesine izin verir. Hem sezgi hem de merak koçluk görüşmesine rehberlik ederler. Koçlukta meraklı olmak iki manaya gelir: Belirli bir yol ya da hedefe bağlı kalmamak ancak danışan için bir anlam arama, değerleri ortaya çıkarma ve öğrenmeyi keşfetme konusunda kararlı olmak. Bu amaçsız bir şekilde

gezinmek değildir.

Merak üzerinde, danışanın keşfetmesi ve karar vermesi adına konuştuğumuzu, koçun keşfetmesi ve sorunlarını çözmesi için durmadığımızı vurgulamak adına bu doğru bir zaman olacaktır. Bu önemli bir ayrımdır ve bazen çok net bir çizgi ile çizilir. Tabii ki koçlar için tartışılan konu ve danışanın arzularım anlamak için bilgi toplamak ve geç­mişi öğrenmek önemlidir. Fakat uygulamada, koçlar çoğunlukla ihtiyaç duyduklarını düşündüklerinden çok daha az bilgiye ihtiyaç duyarlar. Bu özellikle danışanın geçmişi hakkındaki bilgiler için geçerlidir. Koçlar nadiren olayların nasıl buralara geldiğim bilme­ye ihtiyaç duyarlar ve sorunu çözmek için detaylı bilgiye ihtiyaçları yoktur. Danışanla­rın, koçların kendilerine en fazla keşfetme ve öğrenme konusunda rehberlik yapmakla yardımcı olabileceklerini bilmeleri gerekir.

Beceriyi Geliştirmek

Dinleme ve sezgi gibi, merak da bir kabiliyettir. Bazı insanlara diğerlerinden daha güçlü bir merak duygusu bahşedilmiştir. Ama dinleme ve sezgide olduğu gibi, merak da üzerinde çalışarak geliştirilebilir.

İlk adım farkında olmak, basitçe meraklı olmaya dikkat etmektir. Soruyu sormadan  önce sorunun cevabını bilmemiz gerektiği hissine o kadar alışmışızdır ki bazen cevabı bilmeden soru sormak imkansız gelir. Ancak koçlukta, sorulan uzman kişi olarak daha sonra kullanmak üzere analiz ve kategorize etme niyetiyle sormaya bir son vermeyi öğrenmek ve çok basit olarak meraktan sormak gerekir.

Danışanlar koçun ne zaman "doğru" cevaba sahip olarak soru sorduklarını anlarlar, İki seçenekleri olduğunu hissederler: Ya cevap vermekte direnmek ya da koçun beklediği cevaba ulaşmaya çalışmak. Soru eğer meraktan sorulmuşsa, bunu da hissederler, Böylece sorunun kendi cevaplarını bulmak için sorulduğunu anlarlar.

Meraklı olma becerinizi geliştirmenin bir yolu soru sormadan önce "Merak ediyorum..." cümlesini kullanmaktır. Bunun arayışın doğasını nasıl değiştirdiğine dikkat edin. Arayış sürecini nasıl danışana çevirdiğim aynı zamanda da cevapla birlikte gelen riskleri  nasıl azalttığını izleyin. Danışanlar "bilmiyorum" diye cevap verip devam etmeye daha  istekli gözükürler. Merakla birlikte, hem bir oyunculuk hem de ortaya çıkan cevap danışanın cevabı olduğundan bu cevabın doğru olduğuna karşı kayıtsız şartsız bir inanç var­dır. Ancak bu yine de reddedilemez olduğu anlamına gelmez. Bu doğru bir cevaptır çünkü koçun değil, danışanın cevabıdır ama aynı zamanda konu hakkında daha fazla koçluğa da açıktır. Danışana, "Telefonda satış görüşmeleri yapma konusu nasıl gidiyor?" diye sorduğunuzda ve "Günde dört görüşme yapmak beni tatmin ediyor" cevabım aldığınızda, yine de "Baştaki planın günde sekiz görüşme yapmaktı. Ne değişti?" diye sorabilirsiniz,

Merakın başka bir uygulanma şekli, üçüncü seviye dinlemedeki farkındalığınızı kullanarak danışanın cevaplarında gözlemleyeceğiniz enerji değişimlerini fark etmektir. Eğer duygu radarınız tereddüt algılıyorsa, bunun hakkında meraklı olun. Öfke ya da direnç algılıyorsanız, bunun hakkında sorular sorun. Danışanın konuşma hızındaki değişim hakkında, ya da daha enerjik gözükmesi, daha fazla espri yapması, daha fazla gülmesi hakkında meraklı olun. Bu ipuçlarının merakınızın peşinden gitmek ve sezginizi harekete geçirmek için ortaya çıkan sinyaller olarak kullanın.

Merak ve Koçluk

Bir bakıma merak, tüm yardımcı mesleklerde ortak olan araçlardan birisidir. Özellikle koçlukta merak çok önemlidir çünkü daha derin bilgilere ulaşmayı sağlar. Bilgi almak için sorular sormak, analizler, sebepler, rasyoneller ve açıklamalara ulaşmayı sağlar. Moruktan sormak ise duygular ve istekler hakkında daha derin ve çoğunlukla daha öz­gün bilgilere ulaşmayı sağlar. Merakla açığa çıkan bilgiler daha az sansürlenmiş, daha dikkatsizce hazırlanmış ve daha karmaşık olmaya yatkındır. Yani daha gerçek olacaklardır.

Koç ilk görüşmede merakını ortaya koyar. Müstakbel danışanlar için hiçbir şey bir koçun onlar, onların değerleri, önemli buldukları şeyler ve onlar için neyin uygun olup Olmadığı hakkındaki samimi merakından daha bağlayıcı değildir. Merakın koçluk görüşmeleri boyunca da hep olması gerekir. Merak, danışanların cevapları bildiğini kabul ederek yeni cevapların ortaya çıkmasının ve yeni alanların keşfedilmesinin bir yoludur. Koçlar bilmek zorunda değillerdir. Onların görevi meraklı olmaktır.

Örnek Diyalog

KOÇ: Devamlı egzersiz yapmak ve kilo vermek istediğini söylediğini bi­liyorum, yine konuyu açtın, fakat haftalar geçiyor ve bu konuda hiçbir şey yapmıyorsun. Merak ediyorum. Seni ne engelliyor? Danışan: Açıkçası, zaman önemli bir sorun. Son birkaç aydaki progra­mımı biliyorsunuz.

KOÇ: Yoğun olduğunu biliyorum, ama bir adım geri çekilip gerçekten şu konuya bir göz atalım. Belki de o kadar önemli değildir? Danışan: Yani bir anda bunu umursamadığıma ve tekrar spor salonuna gitmem gerekmediğine karar verebileceğimi mi kast ediyorsunuz?

KOÇ: Bu olasılık seni neşelendirdi gibi. Ne dersin? Danışan: Spor salonuna gitmekten nefret ediyorum. Kokudan nefret ediyorum. Tüm o karşılaştırmalardan nefret ediyorum...

KOÇ: Senin için ne önemli?

Danışan: Sağlığım önemli. Babam çok kiloluydu ve zinde değildi. Öldü­ğü zaman sadece 68 yaşındaydı.

KOÇ: Sağlıklı ve zinde olduğunu hayal et. Bu kendini nasıl hissettiri­yor?

Danışan: Harika hissediyorum.

KOÇ: Pekişenin için uygun olan nedir?

Danışan: Benim için doğru olacak şey, en azından daha önce işe yara­mıştı, beraber çalışabileceğim bir egzersiz arkadaşı edinmek. KOÇ: Bunu nasıl halledebilirsin?

Danışan: Bahse girerim işte öğle arasında egzersiz yapmakla ilgilenecek birisini bulabilirim. Duyuru panosuna bir ilan koyabilirim.

Bu kısımdaki iki beceri merak için ideal örneklerdir. İki beceri de danışanları keşif di­yarına götürecek kışkırtıcı, açık uçlu sorular içermektedir. Bu beceriler merakın özünü güçlendirir. Bu daha fazla bilgi elde etmekle ilgili değildir, sadece danışanları bakmaya davet eder. Sadece zihinleriyle değil, kalpleri, ruhları ve sezgileriyle, bildikleri fakat baş­ka bir gözle görebilecekleri ya da daha önce bakmamış oldukları yerlere bakmaya teşvik eder.

Güçlü Sorular

Merakın bir şekli bizim güçlü sorular olarak adlandırdığımız şekildir. Söylemek yerine  sormak koçluğun temelindedir ve güçlü bir soru ise bir temel taşıdır. Bunun  sebebini başlamak için bu sorulan güçlü yapan nedenleri anladığınızda daha iyi göre­ceksiniz. Bir kişi bir soru sorduğunda, özellikle kişisel bir soru, sizi bir cevap bulmak için belli bir tarafa doğru yöneltir.

Bir koçun, "Önemli bir proje üzerinde çalışırken, devamlı olarak onu başarılı bir şekilde tamamlamanı riske atacak neler yaparsın?" diye sorduğunu düşünelim. Soru danışanı belli bir yöne bakmaya davet eder. Ya da birisinin, "Dünyadaki yağmur ormanlarını korumanın gerekçeleri nelerdir?" diye sorduğunu farz edelim. Bazı insanlar yağmur ormanlarını gösteren bir harita gördüklerini hatırlayabilir. Diğerleri yağmur ormanlarının resimlerini düşünebilir ya da bir yağmur ormanı ziyareti deneyimini hatır­layabilir. Bazı insanlar soruyu çevresel bir bakış açısıyla değerlendirebilir ya da konu hakkında okudukları makaleleri hatırlayabilir. Bu basit sorunun herkesi bir yerlere gö­türmesi muhtemeldir.

Soruları bir pusulanın yönleri gibi düşünün. Güçlü bir soru sormak danışanı belli
bir yöne değil ama olası keşifler ve gizemlerle dolu bir yöne sevk etmek gibidir. Güçlü
sorular kendini incelemeye davet eder, ilave çözümler sunar ve daha büyük yaratıcılığa
ve iç görüye götürür. Danışanları içeriye bakmaya (Gerçekten ne istiyorsun?)
Yit da geleceğe bakmaya (Altı ay sonrasını düşün. Oradan baktığında, bugün için
hangi kararları alırdın?) davet eder. Güçlü bir, soru genişleyebilir, ve danışan için
yeni ufuklar açar.

Güçlü sorular insanları izledikleri yollarında durdurmaya çalışabilir, hu sebeple de ani bir sessizlik ortaya çıkabilir. Bu durumda danışana düşünmek ve sonra cevap vermek için zaman tanıdığınızdan emin olun. Bir boşlukmuş gibi bu anlık sessizliği doldurmak ya da danışanın soruyu anlamadığını varsaymak cazip gelir. Aslında bu sessiz zaman düşüncelerle dolu bir keşif içeriyor olabilir. Sadece dinleyin ve bekleyin. Danışanlar bildiklerini, daha önceden düşündüklerini anlatmaya alışkındır. İnsanların onları bilinme­yen diyarlara yollayan gerçekten güçlü ve kışkırtıcı sorular sormasına alışık değillerdir. Güçlü sorular sorduğunuzu anlamanın bir yolu da danışanların cevaplarken yaptıkları düşünce dolu değerlendirmelerdir. Aslında tüm koçluk görüşmesini güçlü sorulardan oluşturmak mümkündür.: (Koçun Elkitabı bu soruların şeklini anlamanızı sağlayacak çok kapsamlı güçlü soru örnekleri içeriyor.)

Örnek Diyalog

Danışan: İşimde pek mutlu değilim.
KOÇ: "Pek mutlu değilim" ne anlama geliyor?
Danışan: Sıkıldım ve yaptığım işin bir fark yarattığını düşünmüyo­rum.         

KOÇ: "Sıkıldım" ile başlayalım. Bu istemediğin bir şey. Peki gerçekten ne istiyorsun?

Danışan: Sabahları o gün hakkında heyecanlı olarak uyanmak istiyo­rum. Daha yaratıcı olmak istiyorum. Bu enerji ve işbirliğini özlüyo­rum.

KOÇ: Başka?

Danışan: Yeteneklerimin işe yaradığını ve yaptığım işin bir manası ol­duğunu, yani bir katkı yaptığımı hissetmek istiyorum.
KOÇ: Şu anki işinde bunu nasıl yaratabilirsin?
Danışan: Emin değilim. Sanırım bunun mümkün olabileceğini hiç dü­şünmedim.    

KOÇ: Bir dene. Ne yapmak mümkün olur?

Güçlü Sorular Kullanmak. Güçlü sorulan koçlukta her yerde kullanabilirsiniz -ilk ke­şif görüşmesinden son toparlama görüşmelerine kadar. Güçlü soruları güçlü bir şekilde kullanabilmek için, koç daha önce bahsettiğimiz bir beceri olan müdahale etmeye istekli olmalıdır. Bazı durumlarda, bir giriş için bekleyemezsiniz ve direkt konuya girmeniz ge­rekir. Örneğin: Danışanınız yine iş durumunun nasıl imkansız olduğundan ve bir şeyleri değiştirmek konusunda ne kadar çaresiz olduğundan şikayet etmeye başladı. Bunun bir alışkanlık olduğunu hemen fark ettiniz ve nefes almak için durduğu bir an sordunuz "Neleri tolere ediyorsun?" ya da "Tüm bunların sana geri dönüşü nedir?" veya "Bunun gerçekleşebileceği bir başka yol nedir?" Güçlü sorular sormak için, koç danışanın adına çok meraklı ve çok cesaretli olmalıdır. Koçun, danışanının direkt sorularla bile başa1 çıkabileceğini öngörmesi gerekir.

İleriye ve Derine

Koçluğun en gözle görülebilir sonucu, danışanların da ilk olarak koçluğa başvurmalarındaki başlıca sebeptir: Harekete geçme. Danışanlar değişim isterler, sonuçları görmek İslerler. İleriye doğru yol almak isterler. Farklı danışanlar için "harekete geçme" nin farklı anlamlar taşıyacağı da doğrudur. Bazdan için harekete geçme yeni uygulamaları tam manasıyla kavramak ya da alışkanlıkları iyice yerleştirmektir. Diğerleri için, hayatlarındaki daha sübjektif kalan taraflara ilgi göstermektir. Danışanlar harekete geçmeyi hangi şekilde tanımlarsa tanımlasın, koçlukta bu onların .odaklarından biri olacaktır., ,

Koçlukta, ikinci, tamamlayıcı ve harekete geçme kadar önemli bir sonuç da
öğrenmedir. Süreç boyunca öğrendikleri şeyler danışanların devamlı daha iyi tercihler
yapmasına yardım eder ve koçlukta üzerinde durdukları alanlarda daha yetkin ve be­cerikli olmalarını sağlar. Aslında sürekli ve etkili değişime götüren de zaman içindeki
hu harekete geçme ve öğrenme döngüsüdür. Danışanlar harekete geçer ve öğrenir, bu
da öğrendiklerinden yola çıkarak daha fazla harekete yol açar ve döngü böyle devam
eder. Koçluk bu süreç için idealdir çünkü ilişki süreklidir ve birbiriyle ilgisi olan bu ikiliye
odaklanacak şekilde tasarlanmıştır. Tüm koçluk becerileri hareketi ilerletmek ve öğren­
meyi derinleştirmek için kullanılır.                           

Danışanın bakış açısından, bir önceki cümledeki vurgu "hareket" ve "öğrenme" üzerinde olmalıdır. Ancak, koç "ileri" ve derin" üzerine yoğunlaşmalıdır. Harekete geç­me ve öğrenme danışanın tecrübe ettikleridir. İleriye ve derine götürme ise koçun gö­revidir.

Koçluk ilişkisinin kabı içerisinde, danışan için koç ve danışan birlikte çalışır. Danışanlar değişim için bir gündem oluştururlar. Arzularını ve derine inme isteği, hayatlarına bağlılık, kendi amaçlarına kendilerini adama gibi özellikleri içeren birçok değerlerini ortaya koyarlar. Değişim için risk alma adına cesaretlerini ortaya koyarlar. En iyi koçluk İlişkisinde, danışanlar kendilerini ve bu özelliklerini yüzde yüz olarak ortaya koyarlar. Aynı şekilde koçlar da, danışanlarının iyiliği için meraklarını, ayrıca hareketi ilerletme w öğrenmeyi derinleştirmek için beceri ve buna bağlılıklarım ortaya koyarlar. En iyi koçluk ilişkisinde, koçlar kendilerini şu dört alanda tümüyle ortaya koyarlar. Özgünlük, bağlantı, canlılık ve cesaret.

Özgünlük

Tırmanmada, bir ipi güvenceye almaya yarayan alete çapa denir. Bu dâhilik içeren alet­ler yarıklara ve taş duvardaki açıklılara çakılır ve daha sonra kaldırılabilir. Bunlar geçici bağlantılardır, ancak bir tırmanıcının, düşse bile, ağırlığını taşıyacak şekilde tasarlan­mışlardır. İşte koç bu çapa gibidir. Bu çapa, koç danışanların hayatlarında yukarılara tırmanabilmek için almaları gereken riskleri alabilmelerine olanak tanır. Danışanların bu çapaya güvenebilmeleri, onun gerçek ve sağlam olduğunu bilmeleri, emniyetli olduğuna ve onları taşıyacağına inanmaları önemlidir.

İnsani bazda -yani siz bir koç olarak özgün bir şekilde- kendiniz olmalısınız, böy­lece danışanlar sizdeki doğruluğu ve dürüstlüğü hissedebilirler. Siz onlara, risk almanın nasıl göründüğü, gerçek ve dürüst olmanın ne anlama geldiği hakkında örnek teşkil edeceksiniz. Siz özgün ve kendiniz olduğunuz zaman ve "profesyonel koç" rolünü oy­namadığınızda daha iyi bir ilişki kurar ve güven sağlarsınız, böylece danışanlar kendi hayatlarında daha hareketli olacaklardır. Danışanların gerçekten koçluk ilişkisine da­yanmaya ihtiyaç duyacakları zamanlar olur; bu noktada, tüm süreç boyunca güvenilir olan sağlam bir duvara dayanmak isterler, zayıf bir cepheye değil.

Özgünlük birçok şekilde kendini gösterir. Hayat tarzı bunlardan birisidir. Hayat tarzı insanlarla doğal olarak birlikte olma yolunuzdur ve eğer mizah ya da dış merkezlilik ha­yat tarzınızın bir parçası ise, bunu da koçluk sürecine getirmeniz gerekir. Koçlar bazen, tüm süreç boyunca ciddi olmaları gerektiğini düşünürler. Sonuçta bu ciddi bir iş diye düşünürler. Açıkçası ciddi durumlara ciddiyetle yaklaşmak ve profesyonelce davranmak önemlidir, ancak yine de neşeli görüşmeler için bol zaman vardır. Mizah bir durumu tam zamanında hafifletebilir ve danışanın ilerlemesine olanak tanıyabilir.

Bağlantı

Danışan ve koç arasındaki bağlantının gücünü ölçebilen bir alet olduğunu hayal edin, Bu görünmez bağlantı, cep telefonlarının kullandığı radyo dalgalan gibi mevcuttur. Bu dalgaların güçlü olduğu zamanlarda iletişim de belirgin bir şekilde yakındır ve bazen da iki kişi konuşuyorken bile telefonda "sinyal yok" ibaresini görebilirsiniz.

Koçun görevinin bir bölümü danışanlarıyla mümkün olan en güçlü bağlantıyı kurmak, izlemek ve korumaktır. Bu sinyalin gücü, danışanlar işlerinde ve hayatlarında yeni ya da sınırlan belli olmayan alanlara doğru yol alırken özellikle önemlidir. Biz, modelimizde buna ikinci seviye farkındalık ya da bağlantı diyoruz ve koçlar üçüncü se­viyede dinleyerek ve bağlantıyı sürdürebilmek için gerekli oldukça düzeltmeler yaparak bunu takip ederler.

Koçlukta, koçun danışanla beraber risk alacağı zamanlar olacaktır: İtiraz etmek ya da acı gerçeği söylemek gibi. Eğer bağlantı güçlü ise ortada güven, ilişki ve başarıya Ulaşmak için daha büyük bir fırsat olacaktır.

Canlılık

Koçluğun gerçekleştirme tarafı tüm beceriler ve metodolojiden oluşur. Ve sonra koçluğun olma tarafı gelir: Koçluğun yapıldığı ortam. Ortamdan kasıt fiziksel ortam değildir, ancak bu da koçlukta önemli bir rol oynayabilir. Onun yerine bizim kastettiğimiz danışan ve koç arasındaki atmosferdeki bir histir. Bu çok canlı bir histir.

Bir koç olarak, duyularınız alarmdadır ve danışanın da bu durumda olduğunu hissedebilirsiniz. Duygusal atmosfer neredeyse her şey olabilir: üzüntülü, sakin, heyecanlı, kızgın. Canlı, coşkulu anlamına gelmek zorunda değildir ama bu da olası değerlerden birisidir. Ortamı bir bütün olarak düşünürsek, "ölü", "sıkıcı", "dolaylı", "farksız" bir tarafta, "canlı" diğer tarafta olacaktır. Canlının çok dramatik olacağı zamanlarını da, çok sessiz olacağı zamanların da ortaya çıkacağına dikkat edin. Çok iyi bir müzik gibi, sessiz de bazen inanılmaz derecede canlı olabilir çünkü dramatik harekete taban ta­bana zıttır. Koçlar bazen koçluk görüşmesinin pürüzsüz ve kibar, hatta zekice olması gerektiğini düşünür. Tabi ki olabilir, fakat canlı olma pahasına olmamalıdır. Hepimiz, konu rahatsız edici olsa da çok canlı olan diyaloglar içerisinde olmuşuzdur. Danışanların konfor bölgelerinden ayrılmaları için, koçluğun canlı ve rahatsızlıkla örülmüş olacağı zamanlar olacaktır.

Cesaret

Rahatsızlıktan bahsetmişken, danışanınızın gündemi adına ne kadar özveride bulun­maya isteklisiniz? Onun adına ne kadar cesaretli olmaya isteklisiniz? Cesaretli olma is­tediniz danışanlarınız için bir model, bir ayna olacaktır. Onlar adına cesaretli olduğunuz zaman başarılarına onlar kadar, hatta bazen daha fazla bağlı olduğunuzu gösterirsiniz. Danışanlarınızın pes etmek istediği böyle zamanlarda, onları korkularından ya da yenilme duygularından cesaretle uzaklaştırmaya ihtiyaç duyabilirsiniz. Bu onları azarlama, yargılama ya da utandırma manasına gelmez. Bu onların kendilerini sabote eden taraf­larını görmezden gelip onların cesaretli taraflarıyla sert bir şekilde konuşmak manasına gelir. Bunu kendi egonuz için değil danışanın hayatı ve olanakları için yaparsınız. Bu

korkusuz olmaya karşı bir taahhüttür; Beğenilmek ya da onaylanmaktansa danışanın
gündemini daha fazla önemsemek. Bu büyük riskler almak anlamına gelebilir: Dam
şanın onaylamaması ya da kızgınlığı, hatta kovulma riski. Aşırı cesaret danışanlarla
sonuna kadar gitmek üzerine verilen taahhüttür.          

Sorumluluk Almak

Koç olarak göreviniz ilerletmek ve derinleştirmektir. Bunu bir koç olarak aldığınız kararlarla yaparsınız. O ya da bu beceriyi kullanmayı tercih edersiniz, danışanın doyuma ulaşmasını sağlamaya, dengeye ya da sürece doğru gidilecek bir yön belirlersiniz. Da nişanlar odaklanmak için gündem maddelerini seçerler, fakat siz koçluk görüşmesinin zamanı ve yapısını yönetir ve kullanılacak araçları seçersiniz.

Danışanlar eylemlerinden ve öğrenmeden sorumludur ve tüm bu eylem ve öğrenme koçluk görüşmeleri sırasında değil arasında gerçekleşir. En iyi koçluk etkileşimlerinde, danışanla koç arasında hızı, alanı, inişleri çıkışları, girdileri ve çıktıları ve pürüzsüz ve bağımsız gözüken genel bir akışı olan bir dans vardır. Fakat görüşmenin yönünü seç­mede koç inisiyatif alır.

Koçluk modelinde, danışanların tüm cevaplara sahip olduğunu ve koçların
hiçbir şeye bağlı olmadığını, danışanların gündemden sorumlu olduğunu vurguluyoruz,
Ancak yine de, çok net olarak bilmenizi istiyoruz ki, ilerleme ve derinleştirmede koç öncelikli olarak sorumludur. Bu koçluğun sorumluluğunu almanın anlamıdır. Danışanlar
bunu koçlarından beklerler ve ona güvenirler. Siz yine danışanların verdiği cevaplarla dans edeceksiniz ve onları daha ileriye ve derine götürecek yeni yönlere koçluğu götür
meye istekli olacaksınız. Sorumluluk almak inatçı olmakla ilgili değildir. Sonuçta, koç
danışanın ilerlemesi adına sorumluluk alır.   

Hesap Vermek

Koçluğun onu tanımlayan değerlerinden birisi de hesap verebilirlik yaratmasıdır: eylemi ölçebilmek için ve öğrenme üzerinde raporlama için bir araç. Burada başlananla açık olmak önemlidir. Hesap verebilirlik basitçe danışanların eylemleri ve .öğrenimini hakkında hesap vermeleridir. Burada yargılama, suçlama ya da azarlama yoktur. Danışanlar taahhüt ettikleri hakkında hesap verirler: Sonuçlar neydi? Ne işe yaradı, ne  yaramadı? Bir dahaki sefer neyi farklı yaparlardı?

Hesap verebilirlik danışanları, plan yapıp eyleme geçmeyi taahhüt ederken ve yaptıkları veya bazen yapmadıkları eylemlerden bir şeyler öğrenirken yolda tutmaya yardımcı olur. Hesap verebilirlik süregelen koçluğa bir kalıp verir. Koçlar olarak danışanları sorumlu tutarız. Yaptıklarını görmek ya da ne kadar iyi yaptıklarını ölçmek için değil, ama İstedikleri değişiklikleri yapma konusunda onları güçlendirmek için. Yol boyunca, başarılarını kutlar ve karşılaştıkları engelleri kurcalarız. Hesap verebilirlik görüşmenin devam etmesini sağlayan temel yapıdır. Koçun ve danışanın, danışanın nelerden sorumlu tutulacağı hakkında, eylem planının spesifik ya da sübjektif olmasından bağımsız olmak, ortak bir görüşe sahip olmaları çok önemlidir. Taahhütlere açıklık getirmek için sorulacak temel sorular basit ve nettir.

•     Ne yapacaksın?

•     Ne zaman yapacaksın? (Ya da eğer bir uygulama veya sürekli bir eylemse hangi
tarihlerde)

•     Nasıl bileceğim (eğer spesifik bir rapor olacaksa)? (Ya da danışanın yaptıklarını
nasıl takip edeceğini ve size raporlayacağını sorun.)

Hesap verebilirlik nitel hedeflere odaklandığı zaman bile, yine de özel bir hesap verebilirlik sağlanabilir. Örneğin: Danışanlarınızdan biri yaratıcılığına odaklanmak istiyor ve bir diğeri daha kararlı bir yönetici olmak istiyor. Hesap verebilirlik günlük gibi bir ev öde­vi şeklini alabilir: "Yaratıcılık bana ne katıyor?" ya da "Kararlı bir yöneticinin özellikleri nelerdir?" hesap verebilirlik gün sonunda kendi kendine yapılan raporlama şeklinde ola­bilir: "Bugün şu alanda yaratıcıydım..." ya da "Bugün şu konuda kararlıydım..." veya "Bugün şu konuda kararlı olmayı başaramadım..." Bu, gün sonu raporları koça, dara­lanların neyi keşfettikleri hakkındaki notlarla birlikte e-posta aracılığı ile yollanabilir.

Başarısızlığı Kutlamak

Bu size, "kutlama" ve "başarısızlık" gibi iki alakasız kelimenin garip birlikteliği olarak görünebilir. Fakat bu koçluktaki en önemli konseptlerden birisi olabilir. Başarısızlık korkusu, büyük planların ve iyi fikirlerin bir numaralı katilidir. Bilgi ve beceri eksikliğinden, açık bir strateji ve eylem planı olmamasından daha çok, danışanların ilerlemesinin önündeki en büyük engel başarısızlık korkusunun yarattığı tutukluktur.

Çoğumuz erken yaşlarda başarısızlığın kötü, hatta utanç verici olduğunu öğreniriz. Başarısızlıklarımızı gizlemeyi, bahaneler uydurmayı ya da görmezden gelmeyi öğreniriz. Daha da kötüsü, risk almaktan vazgeçeriz, başarısız olma olasılığından bile uzak durmak için daha tedbirli hale geliriz. Tercihlerimizi sadece başarılı olma oranı yüksek

işlemlerle sınırlandırırız. Böylece tercihlerimiz sınırlı hale gelir ve oyun alanımız küçülür. Ama bu böyle olmak zorunda değildir.

Başarısızlık öğrenmenin en hızlı yollarından biridir -yeni yürümeye başlayan her-bir çocuğa sorun. Küçük çocuklar geceleri "Nasıl Yürünür" kılavuzunu okuyarak ve mekanizmasını öğrenerek geç saatlere kadar oturmazlar. Debelenirler, düşerler, sürü­nürler, ayağa kalkarlar ve biraz daha debelenip sürünürler. Basamaklarla tümsekler ve istatistikî olarak başarıdan daha çok başarısızlık vardır, fakat bu şevklerim hiç kırmaz. Hayatlarında yürümelerini ve koşmalarını sağlayacak riskleri almak için, danışanlar debelenmeye, düşmeye ve tekrar kalkıp bu deneyimlerinden bir şeyler öğrenmeye istekli olmalılardır. Öğrenmek burada kilit noktadır. Herhangi bir eylemde başarısız olmak, hatta harekete geçmede başarısız olmak çok zengin bir öğrenme fırsatıdır. İşte danışan­larla kutlayıp keşfettiğimiz bu öğrenme fırsatıdır.

Eylem öğrenmeyi sağlar, fakat yol boyunca, danışanlar başarısızlık dünyasından geçmeye ihtiyaç duyabilirler. İşte bu dünyadan geçen yolu düzeltecek ve güvenli hale    getirecek çok önemli bir ayrım: Bir konuda başarısız olmakla başarısız biri olmak ara­sında fark vardır. İnsanlar doğuştan yaratıcı, becerikli ve bir bütündür. Onlar başarısız  j insanlar değillerdir, bazen başarısız olsalar bile.

Aslında, hayatlarında önemli değişiklikler yapmak için, danışanların çoğunlukla kendi beceri ve kapasitelerinin sınırlarını zorlamaları gerekir. Bazen çok ileri gidip ba­şarısız olabilirler, bazen de çok zorlamadıkları için fırsatı kaçırarak başarısız olurlar. Bir kişi başarılı da başarısız da olsa, hedeflerden biri her zaman bu deneyimden neler öğrenebileceğine bakmak olmalıdır. Bu başarısız olmanın değerli olduğuna inanmamı­zın sebebidir. Bu danışanlarda saygı duymamız gereken bir şeydir çünkü risk almak ve başarısız olmak cesaret ve bağlılık gerektirir. Danışanlar işe yaramayan şeylerden, işe yarayanlara göre daha fazla şey öğrenir. Ve bu da bizim "kutlama" ve "başarısızlık" kelimelerini şevkle yan yana koyabilmemizin sebebidir.

Aynı zamanda, başarısızlığı kutlamanın ona eşlik eden hayal kırıklığını görmezden gelmek anlamı taşımadığım kabul ederiz. Danışanlar ortaya çıkan öğrenme fırsatları­na dalmadan önce bu darbeyi kaldırabilmek için biraz zamana ihtiyaç duyabilirler. Bu anlamda kutlamak, danışanın deneyimine saygı duymak ve takdir etmek anlamına gelir. Başarısız olmaya karşı büyük bir saygımız vardır çünkü çok az insan kendini bu konuma sokmak ister. Gerçekleştiği zaman da bu kutlamaya değerdir.

Ortaya Çıkarma

Koçlar yardımcı olmak isterler. Aynı zamanda etkili ve başarılı ve belki de yaptıklarından ötürü saygı görmek isterler. Fakat özünde, başkalarına yardım etmek için derin bir arzuya sahiptirler. Koçların, sorunlarını çözme konusunda danışanlara yardımcı olma fırsatına balıklama dalacaklarına kuşku yoktur. Bu yardımcı olmanın en açık yoludur, Bir problem bul, ve onu çöz, yok olmasını sağla.

Ne yazık ki bu altyapıyla koçlar sorunu anlamaya o kadar odaklanırlar ki, dikkatlerini danışandan soruna kaydırırlar. Uzun vadede koçların, danışanların tercihler yapmalarına yardım etmeleri daha yararlı olacaktır. Bu yeniden dikkati konudan danışana kaydırır. Koçlar olarak sadece sorunları çözmediğimizi hatırlamamız gerekir; biz danı­şanların işlerinde ve hayatlarında daha becerikli ve kabiliyetli olmalarına yardım ederiz. Görevimiz bu saklı gücü ve kapasiteyi aramak ve ortaya çıkarmaktır. Daha büyük ve ilaha tatmin edici bir hayat için, danışanlarla birlikte çalışarak eylemlerini ileriye taşır ve imrenmelerini derinleştiririz. Bu yardımcı olmanın gerçek anlamıdır.

Eğer danışanların içlerindekileri ortaya çıkaracaksak, kendi içimizdekileri de ortaya çıkarmamız gerekir. Geriye çekilmenin, güvenli davranmanın, danışanlarımızdan daha azını almaya razı olmanın daha kolay ve rahat geleceği zamanlar olacaktır. Eğer bunu yaparsak, aradaki açığa vurulmamış güvene ihanet etmiş oluruz. Bunlar bir koç olarak, danışanlarımızda gördüğümüz kapasiteyi kullandıklarından emin olmak adına onlarla konuşmak için gereken cesareti bulmamız, ısrar ve mücadele etmemiz hatta bunu talep etmemiz gereken zamanlardır. İnsanlardaki en iyiyi ortaya çıkarmaya hazır olmalıyız ve hu bazen kendimizden başlamak anlamına gelir.

Kendini Yönetme

İdeal olarak düşünmeye devam ettiğimiz resim şu: Siz ve danışanınız, yüzde yüz bağ­lantılısınız. Koç olarak siz, ikinci seviyede dikkatle dinliyorsunuz, takip ediyorsunuz ve izliyorsunuz. Ve üçüncü seviyede, farkında olarak hissediyor, konuşmanın içinizde ve el rafınızda akmasına izin verirken sezgilerinize kendinizi açıyorsunuz. Bu, sanki siz ve Danışanınızı dış dünyanın cazibelerinden koruyan, güvenli bir hazne görevi gören bir balonun içinde olmaya benziyor. İdeal olan da budur. Ancak bazen, bu yoğun ve meşgul görüşmenin ortasında, telefon çalar. Ya da aklınızda hayali bir zil çalar: Bir düşünce, bir his. Birden, bu koruma alanı buharlaşır. Siz koparsınız, başka bir düşünce ya da duyguya yönelirsiniz. Danışanınızdan koparsınız.

Bu bazen meydana gelir. Danışanla herhangi bir görüşmede bu birçok kez olabilir. danışanınızın söylediklerinin içerisinde bir şey, dikkat dağıtan bir düşünce ya da tepkiyi tetikler veya kendi hayatınızdan bir deneyimi, güçlü bir hatırayı size hatırlatır. Geçici olsa bile bunlar, sizin kendi duygu ve düşüncelerinizde kaybolmanıza neden olacak gayet insani tepkilerdir. Bu tamamen ilgisiz bir düşünce olabilir: Birden halledeceğini-. ze söz verdiğiniz halde restorana rezervasyon yaptırmayı unuttuğunuzu hatırlarsınız. Koçluğun kendisi dikkati dağıtmaya yol açabilir, özel bir zeka parlaklığı hissetme ya da koçluğu iyi yapamadığınız hissi ve bununla birlikte gelen yargı. Ya da çevrenizde olan bir şey dikkatinizi dağıtabilir: Köpek havlaması, çalan sirenler, dışarıdaki fırtına. Sadece niçin fark ettiğiniz bir şey de olabilir; cam açıktır ve içeri yağmur giriyor ve bazı önemli kağıtları ıslatıyordur.

Doğal olarak, bu tarz dikkat dağıtan şeylerin olma olasılığını minimuma indirecek bir ortam ve şartlar yaratmak istersiniz, fakat bunlar zaman zaman olacaktır. Kendini yönetme, kendinin farkında olma ve toparlanma becerilerinin bir birleşimidir. Kendini­zin farkında olmanızdır, nerede olduğunuzu ve danışanla ilişkinizde nereye gittiğinizi fark etme ve geri dönüp tekrar bağlanabilme becerisidir.

Yoldan Çıkarılmak

Danışanlar da insandır -aynı zamanda bu onların tahmin edilemez olduklarını söyleme­nin başka bir yoludur. Kendini yönetmeyi içeren en bilindik durumlardan birisi koçluk görüşmesinin beklenmedik bir hal alması ya da danışanın koçluk odağının görüşmeden görüşmeye yön değiştirmesidir. Danışanların koçluk için geldikleri zaman içinde olduk­ları duruma kolaylıkla adapte olabilme becerisi etkili bir koç olabilmek adına çok önemlidir ve biz de bu yüzden bunu koçluğun temel taşlarından biri haline getirdik: O anda dans edebilme becerisi.

Kendini yönetme aynı zamanda, danışanın götürdüğü yere gitmekle danışanla be­raber belli bir odağa bağlı kalmak arasındaki sının bilmeyi içerir. Kendinize, Asıl günde­mimizden saptık mı sapmadık mı? diye sormak, içinizdeki bir gözlemcinin konuşmanın dağılmasını izlemesi gibi sizi anında görüşmeden uzaklaştırabilir. Ama hâlâ bu objektif uzaklık anının, birinci seviye farkındalığın, koçluk için önemi olduğu zamanlar vardır,

Koç olarak, koçluğun içeriği hatta gündemin kendisi tarafından dikkatiniz dağıtıldı­ğında, işler daha da hassas bir hale gelir. Bir anda kendinizi teknik detaylar ya da da­nışanınızın iş jargonunu dinlerken bulabilirsiniz ya da gündemin kendisi dikkat dağıtıcı bir unsur olabilir. Hatta danışanın yapmak istediği bir eylem planı hakkında kuşkula­rınız bile olabilir. Aslında her zaman danışanınızın planlarına katılmayabilirsiniz, ama yine de kendini yönetme onların eylemlerine onların olduğu için değer vermek anlamı­na gelir: Birlikte çalışmak, gerekli olduğu gibi değişmek, tamamen başarısız olmak ya da görkemli bir şekilde başarılı olmak ve her zaman öğrenmek. Kendi doğruluğunuz adına kuşkularınızı paylaşmaya karar verebilirsiniz ama kendi deneyim ve fikirlerinizi sunduğunuz, öğüt ya da yargı sunmadığınız uyarısıyla birlikte.

Koçluğun içeriği ve yönü hakkındaki farkındalık kendini yönetmenin bir kısmıdır, fakat kendini yönetme geniş bir tepkiler kümesidir. Sonuçta koçlar da insandır ve bazen görüşme, bir konu ya da bir kelime, koçun tarafında bir tepkiyi ateşler. Danışanlarınız dullar, boşanmış erkekler ya da etnik gruplar hakkında küçük düşürücü sözler sarf ede­bilirler ya da sizin kabul edemeyeceğiniz bir dil kullanabilirler. Şunun olması kesindir ki, danışanlarınızın size sunduklarının içerisinde, bir şeyler sizi sinirlendirecek, ya da bir danışanın yorumlan kişisel standartlarınızla çatışacaktır. Bu yargılayıcı, olumsuz hatta dik kafalı olmanızı sağlayabilir. Bu "kancalanmak" olarak bilinir, sanki büyük bir kanca size takılıyor ve çekiliyormuşsunuz gibi. Böylece, kendi düşünce ve fikirleriniz arasında kaybolmuş, birinci seviyede ve artık danışanınıza olan odağınızı kaybetmiş bir hale gelirsiniz.

Bu olmasını en az beklediğiniz bir zamanda da gerçekleşebilir. Örneğin, ödeme ya­pılmadan fazla mesaiye kalmaya, enerjisini tüketen sağlıksız abur cuburlara, boş konu­şarak değerli zamanınızı alan çalışma arkadaşlarına, ona bilhassa zararlı olan bir ilişki­ye hayır deme becerisi üzerinde çalışan bir danışanınız olduğunu düşünün. Bu taahhüt konusundaki süreç tutarsız ilerlemektedir, fakat son zamanlarda aşama kaydediyor gibi gözükmektedir. Fakat son görüşmede her şey paramparça olur: Hafta sonu fazla mesai yapmayı kabul etmiş, her öğleden sonra kendisini çereze vermiş ve o zararlı ilişkiye de bir şans daha verme karan almıştır. Siz sakin, merhametli ve sabırlı olmak istersiniz. Fakat bu bir kerelik geri gidiş size çok gelmiştir. Ayrıca danışanın becerikli olduğunu bilirsiniz ve pes ederek ödediği bedeli net olarak görebilirsiniz. Bunu kendisi göremediği İçin çıldırırsınız. Ensenizde oluşan sıcaklığı hissedersiniz ve kalbiniz daha hızlı atmaya haşlar. Bu saçmalık sizi canınızdan bezdirmiştir! Aman! Bu öfkeniz iyi niyetinizden ve danışanı önemsediğiniz için ortaya çıksa da, böyle bir anda sıcaklık, hüsran ve kızgınlık danışanla koç arasındaki bağlantıyı kopararak sizi uzaklaştırabilir.

Bunun tersi de mümkündür. Bir danışanla üç aydır çalıştığınızı ve hiçbir ilerleme kaydedemediğinizi düşünün. Danışanınız koçluk görüşmelerine başladığınız zaman hedeflerine ne kadar yakınsa, şimdi de o kadar yakındır. Boşuna çabalamaya devam ediyordur, harekete geçememesine sebep olan şeyleri tekrar tekrar yapmaya devam edi­yordur. Her tekniği ve oyunu denemişsinizdir, ama bu sanki bir kamıştan yukarıya su İlmeye çalışmak gibidir. Gelinen noktada, kendinizi yetersiz koçluk yapmakla suçlama­nız tavana vurmuştur. Başarısız olmuşsunuzdur, gerekli becerilere sahip değilsinizdir, Uç ay boyunca size güvenen ve bunu hak eden bu ruha yardım edebilecek hiçbir şey yapmamışsınızdır. Şimdi bunu itiraf edecek ve ihtiyacı olan ve hak ettiği yardımı alması İçin başka bir koç ya da terapist bulmasında ona yardımcı olacak cesaretiniz bile yoktur. ı Hu arada, siz bu kendinizi kırbaçlama konuşmasını kendi içinizde yaparken, danışanı­nız da bocalamakta, belki de nerelere gittiğinizi merak etmektedir.

Aslında işaretler ortadadır. Kendinizi, kendi tahlilinizi yapar durumda bulduğunuz­da (savunarak, yargılayarak, usanmış hissederek) alarm zilleri çalmaya başlamalıdır. Kancalandığınızı ya da kişisel olarak duygusal bir reaksiyona kapıldığınızı fark ederse­niz, artık danışanınızla birlikte değilsiniz demektir. Birinci seviyede kendi tepkileriniz, düşünceleriniz ve histerinizle başbaşasınızdır. Küçük bir egzersiz tekerleğinin içerisinde koşuşturan ama bir yere varamayan bir şekilde bir kafeste sıkışmışsınızdır. Danışanını­za giden ve ona tekrar bağlanmanızı sağlayacak yolu bulmanız gerekir.

Yasaklı Bölge

Kendini yönetme bir de koçluğu nerede durduracağınızla ilgilidir. Tüm mükemmel koçluklar koçun konforlu bölgesinin içinde gerçekleşebilseydi gerçekten çok güzel olurdu. Fakat koçların girmek istemedikleri yerler vardır -kendilerinden emin olamadıkları ya da ortaya çıkacak sonuçlardan korktukları.

Koçlukta belki, danışanlara rahatsızlık vermemek ya da keyiflerini bozmamak için bundan gerçekleri söylemekten kaçınırsınız; eğer özellikle sizinle keyifleri bozuluyorsa. Belki danışanınızı kaybetmemek ya da kurumdaki yankılarından korktuğunuz için bundan kaçınırsınız. Koçlar danışanlarını gücendirme riskini almamak için bazen bir şeyleri söylemekten kaçınırlar, ama aslında onun yerine riske etlikleri danışanları için daha az, başarılı bir hayattır. Bir danışanın keyfinin kaçıp ayrılması mümkün müdür? Evet, bu mümkündür. Bu her görüşmede danışanın ödemeye hazır olması gereken bir bedeldir. Tekrar ediyoruz: Her görüşmede. Bazen bizim almak istemediğimiz riskler danışanların da almak istemedikleri risklerdir. Bunlar danışanın önemli hedeflere ulaşmasını ve dolu dolu yaşamasını engelleyen şeylerdir. Bunlar çoğunlukla danışanların koçluğa başvurmalarındaki sebepler arasındadır.

Kendi hayatınızda rahatsızlık duyduğunuz ve geçmişte kendinizi geri çektiğiniz alanlara göz atın. Büyük ihtimalle bu alanlar, danışanlarınız için riskli alanlar olsun olmasın, koçluk görüşmelerinde sizin çok incelemek istemediğiniz alanlarla aynı olacak­tır. Sizin için bunlar kör noktalardır-, savunma alışkanlığından ortaya çıkmışlardır. Çoğu zaman sizin için görünmez olmuşlardır. Belki bir gün bunların üzerinde duracaksınızdır, ancak bu alanları danışanınızla birlikte keşfetmeden önce bunun olmasını bekleyemez­siniz. Belki yalnızlık sizin için dayanılmazdır ve bir danışanınız yalnızlık konusunu açarsa, siz görüşmeyi hızlıca farklı bir yöne çevirirsiniz ve konuşacak farklı şeyler bulur­sunuz. Konunun üzerinizdeki duygusal baskısından dolayı, danışanınıza fayda sağla­yacak açıklamayı yapmazsınız. Ya da belki konu birilerini hayal kırıklığına uğratacağını bildiğiniz halde doğruyu söylemek ya da para veya samimiyet hakkında bir sorundur, Bu konulara girmek danışanınızın eylemi ve öğrenmesi açısından çok önemli olabilir. Kendini yönetme bu konuların sizin için rahatsızlık verici olduğunu kabul etmeyi ancak danışanın iyiliği için ne olursa olsun bunların üzerinde durmayı içerir. Kendi konforlu alanınızın dışında koçluk yapmaya istekli olmak zorundasınız.

Kendini Yargılama ve İyi Yargılama

Şunu söylemek muhtemelen güvenli olacaktır. Bir grup olarak, koçlar hem kendileri, hem danışanları hem de hayatlarındaki diğer kişiler için öğrenmeye ve gelişmeye bü­yük önem verirler. Bundan dolayı, koçların genellikle çok gelişmiş bir kendini analiz etme alışkanlıkları vardır. Bu bazen bozucu, haksız bir kendini yargılama olarak ortayı  çıkabilir.

Kendini yönetme, beyninizin içerisinde süregelen kendini yargılamayı fark etme ve yapıcı analizle kendinize zarar veren boş laflar arasındaki farkı anlamaktır. Sizin için anahtar olan şey danışanlarınıza verdiğiniz anahtarla aynıdır. Önce, farkına varın Aklınızın bir köşesine iyice kaydettiğinize emin olun. Eleştiri veya gözlem tam olarak neydi? Deneyime karşı net, tanımlayıcı ve dikkatli olun. Sonra kendinize birtakım sorular sorun: Benim için buradaki doğruluk payı nedir? Burada öğrenebileceğim ne var?

Orada sizi kancalayan ya da bir tepkiye yol açan bir şey olmuştur ve bu ilgilenmeye değerdir.

Bu deneyim hakkındaki en kötü yorumu kabullenmeden önce, bunu düşünmek için kendinize imkan tanıyın. Bu düşünme faslı açıkça koçluk görüşmesinin dışında üstle­neceğiniz bir konudur; kendi başınıza, bir çalışma arkadaşınızla ya da kendi koçunuzla. Bu yıkıcı deneyimlerin bir koç olarak öğrenme ve daha kuvvetlenme manasına geldi­ğini kabul etmek önemlidir. Kendi yargınızın farkına varmada, ve onunla çalışabilmede ne kadar ustalaşırsanız, danışanlara kendilerininki ile çalışabilmede o kadar yardımcı olabilirsiniz.

Kendini yönetme aynı zamanda konunun sizi ne kadar aştığını bilebilmektir. Böyle bir fark ediş yaşarsanız, kendinize nazik olun. Böyle bir durumda danışanınız, bu arada kendiniz için de, yapılabilecek en olumlu şey yardım için ona başka bir koç ya da kay­nak önermek olacaktır. İnsanlar başarısız olduklarını hissetmek istemezler. Fakat bazı durumlarda en doğru hareket, ve de en profesyoneli, danışanın iyiliği için bu ilişkiyi bitirmektir. Danışan bir kariyer danışmanı, terapist ya da önyargısız bir koçla daha başarılı olabilir. Eğer birliktelik yürümezse, bunu kendi başınıza bir arada tutamazsınız, öyleyse eğer gerçekten bir danışanla çalışamayacağınızı hissederseniz, ikiniz için de kendi yoluna gitmek en iyisi olacaktır.

Uygulamalar

Dürüst olalım. Her zaman orada olacağınıza dair çok iyi niyetli de olsanız, bazen danı­şanınızdan koptuğunuz zamanlar olacaktır. Bu birçok sebepten dolayı olabilir; bazdan önemli, bazıları ise saçmadır. Masanıza bir göz attınız ve ödeme tarihi geçmiş bir fatura gördünüz... birisi kapıyı çalıyor... danışanınızın söylediği bir şey geçmişte yaşanan çok üzücü bir görüşmeyi hatırlattı. O an yapabileceğiniz en doğru şeylerden birisi bunu itiraf etmektir: "Kusura bakma, bir an koptum. Az önce söylediğini tekrar edebilir misin? Orayı kaçırdım."

Kaçırdığınızı itiraf etmek aslında güven yaratır. Kaybolduğunuzu danışanlardan Hakladığınızı düşünebilirsiniz, fakat anlamasalar da bu kayboluşunuzu genellikle fark ederler. Daha da fazlası siz, kendiniz ve danışanlarınız arasında güçlü bir ilişki kurmayı sağlayan doğruluk için bir model oluşturuyorsunuz. Danışanlar olanlar hakkında, yani üstünü örtmeye çalışmadığınız şeyler hakkında, sizin dürüstlüğünüze saygı duyarlar ve bu itirafınızı, gerçekten numara yapmak için değil onlara bağlı olduğunuzu söylemenin bir yolu olarak görürler.

Orada ve hazır olabilmek için, gün başlarken ya da her randevu öncesinde çoğu ko­çun kullandığı bir ritüeli vardır. Bu kendilerini koçluğa hazırlamak için kullandıkları bir kalıptır; danışanlar için fiziksel, duygusal, zihinsel ve hatta ruhani yönlerden hazırlanmak için. Bu tarz bir hazırlık eğer özel hayatınız sizi kontrol ediyorsa özellikle önemlidir. Siz koç olduğunuz kadar bir insansınız da. Aralıklarla, dikkatinizi danışandansa kendi­nize yöneltmenize sebep olabilecek şeyler meydana gelecektir. O gün ofisinize giderken trafikte takılırsanız ve acele içinde, zamanında orada olabilmek konusunda rahatsız ve endişeli iseniz, danışanınızla konuşmaya başlamadan önce bu nişlerinizden arınmalısı­nız ki böylece kendi dertlerinize değil danışanınıza tam manasıyla odaklanabilin.

Bir koçluk görüşmesinden önce sizin dengenizi bozabilecek günlük sıkıntıların ha­ricinde, bir de karın boşluğunuza yiyebileceğiniz yumruklar vardır. Bir arkadaşınız ile ilgili kötü bir haber almış olabilirsiniz: Biyopside yumrunun kanser olduğu anlaşılmıştır. Ya da ortağınızla bir konu hakkında aşılamayacak kadar büyük bir tartışmadan çıkmış olabilirsiniz. Aklınızı temizlemek ve kendinizi boşaltmak, kendi duygularınızı gömme­den görüşmeye tam manasıyla katılabilmenizi sağlar. Bu kolay değildir. Bazen mümkün de olmaz ve danışanlarınıza randevu tarihini değiştirmeniz gerektiğini söylemek zorun­da kalırsınız. Evet, danışanlarınız için güçlü olmak zorundasınız. Dişlerinizi sıkmak ve gidişat zorlu olduğunda dayanabilmek takdire değerdir, fakat bir noktaya kadar. Kendini yönetme işte bu noktanın neresi olduğunu bilmektir.

Fikirler ve Tavsiye

İyi tavsiye verebilme ve yardımcı olabilme güdüsü o kadar güçlüdür ki bazen bu ne­redeyse yönetilemez. Bu kendini yönetmenin bir tercih olduğu, izlenmesi gereken bir kural olmadığı durumlardan birisidir.

Danışanların doğuştan yaratıcı, becerikli ve bütün olduklarını ve cevaplara sahip ya da onları nasıl bulacaklarını bildiklerini vurgulamıştık. Yine de bazen danışanınıza çok uygun olduğu halde ve onun zamanını, parasını ve çabasını boşa harcamasını engelle­yecekken konu hakkındaki bilginizi ve deneyiminizi paylaşmamak anlamsız gelebilir. Görüşmeyi kendi deneyiminiz olarak şekillendirme konusunda vicdanlı olduğunuz ve bir sürü alternatif yol keşfederek danışanların kendi yollarını seçmeleri yönünde onları cesaretlendirdiğiniz sürece, sizin deneyiminiz başka bir alternatif yol olarak gözükecek ve "uzman"ın yolu olarak algılanmayacaktır. Kısacası, hiçbir şekilde fikirlerinizi söyle­memeyi ya da tavsiyede bulunmamayı bir kural haline getirmeyin. Kendini yönetme bir sağduyu meselesidir ve her zaman danışanın menfaatini gözetir.

Bu sağduyu kendi hikayenizi paylaşmaya da uzanır. Çoğu zaman, kendi özelinizi kendinize saklamak en iyisidir. Bir koç olarak danışanlarınızla, eğer onların arkadaşı olsaydınız sahip olacağınız ilişkiden daha farklı bir ilişkiniz vardır. Koçluk görüşmesin­deki ilişkiniz danışanların çalışma arkadaşlarıyla, meslektaşlarıyla ya da müdürleriyle olan ilişkilerinden de farklıdır. Hem koçluk görüşmesinde dikkat hem de koçun dikkati danışanlara ve onların hayatlarına ve gündemlerine yöneltilmiştir. Neredeyse her za- inan, kendinizi anlatmanız uygunsuz ve danışanın zamanını çalmak olur. Kasıtlı olarak "Neredeyse her zaman" diyoruz, çünkü bazen danışanla güven ve ilişki kurabilmek İçin kendi hikayenizin birazını anlatmanızın önemli olduğu zamanlar olacaktır. İnsan olduğunuz, anonim ve gayri şahsi bir kaynak olmadığınız gerçeği güçlü ve aktif bir ilişkinin yaratılmasına katkıda bulunacaktır.

Burada anahtar kelime ilişkidir. Biz güçlü bir ilişkinin güven, emniyet ve açıklık yarattığına inanıyoruz. Danışanların en cesur ve hayat veren tercihleri yapmaları için almaları gereken riskleri almalarını sağlayan da bu derin ilişkilerdir. Fakat görebileceğinlz gibi, bu yorum ve sağduyu için açık kapı bırakmaktadır. Sonuçta modelimizde, karar danışan için uzun vadede neyin en iyi olacağına bağlıdır.

Burada kendini yönetme konusunu esasen koçun üzerindeki etkisi yönünden açık­ladık fakat koçun gelişmiş bir kendini yönetebilme becerisi danışana da fayda sağlar. Koç kendini yönetme özelliklerini sergiledikçe, danışanlar etkilerini görür; olanlar hak­kında daha bilinçli olmayı öğrenirler, ne zaman koptuklarını fark ederler. Alakasız oldu­ğu zamanlarda bile doğru olanı söylemeyi öğrenirler ve tekrar kendilerini toparlamayı, İlişkiye tekrar dönebilmeyi öğrenirler. Bu fayda koçluk görüşmelerinin ötesine geçer ve hayatlarında daha güçlü ilişkiler kurmalarını sağlar.

Danışanın Doyumu

Bir an için kendi hayatınızı düşünün. Gerçekten tatmin edici bir yaşamla ilgili bakışınız nedir? Bu yaşam neye benzerdi? Hangi cevap akla gelirse gelsin, bu soru sadece "Ne istiyorsun?" sorusundan sizi çok daha derinlere götürür. Bu daha büyük derinlik doyu­mun koçlukta üç ana ilkeden birisi olmasının sebebidir.

Dürüst olalım. Çoğu insan koçluğa daha dolu dolu bir yaşam isteği ile gelmez. Ge­nellikle zihinlerinde ön planda olan çok daha özel ve acil bir şey vardır. Ve dahası, bu gündemin arkasında daha da değerli bir şeye özlem vardır. Dolu dolu bir yaşam anlam, amaç ve tatmin içeren bir yaşamdır. Biz bu özlemin danışanların hayatında bir geminin omurgası gibi olduğuna inanıyoruz, bu yüzeyin altında kalan ve onları doğru yolda tutan hayat şekilleridir. Bir omurga olmadan, gemi rüzgarda savrulacak ve yön değiş­tirecektir. Danışanlar için yaptığımız en önemli şeylerden biri, doyumun bu oldukça kişisel şekli hakkında net olmalarına yardımcı olmaktır. Bu olduktan sonra, hayatlarını istedikleri yöne doğru götürebilirler. Doyum koçluğunun araçları da danışanların bu şekli bulmalarına yardımcı olur.

Kulağa çok basit geliyor. Fakat deneyimlerimize göre doyum için bir yol seçmek ve seçmeye devam etmek çok büyük cesaret ve danışan tarafından adanmışlık gerektiri­yor. Yaşadığımız dünya insanları kutulara sıkıştırmak üzere tasarlanmıştır. Çoğunlukla bunlar çok rahat kutulardır fakat sonuçta kutulardır. Gerçekten tatmin edici bir yaşam yaratmayı seçmenin statükoyu bozacağı ve dalgalanmalar oluşturacağı neredeyse ke­sindir. Bu tatmin edici hedefler seçmenin ve harekete geçmenin doğasıdır. Koçlar için danışanlarıyla çalışmaya başlarken doyumun ölçeğini ve etkisini kavramak önemlidir.

Doyuma Olan Açlık

Tatmin edici bir hayat bulmanın zorluğu danışanların nereye baktığı ile başlar. Onlar doyurucu bir yaşama sahip olmanın yollarını ararlar. Böylece sahip olduklarına bakarlar... Ve sahip olmadıklarına... Ve bir boşluk görürler... Sonra da bu boşluğu doldurmak için bir şeyler ararlar. Danışanlar çoğunlukla hayatlarında olmasına ihtiyaç duydukları bir şeyin arayışıyla koçluk almaya gelirler. Bu "bir şey" çok belli olabilir: Daha yüksek maaşlı bir iş, yazlık, başarılı bir girişim. Bu arayış daha maddi olmayan şeylere ulaşma­ya da odaklanabilir: harika bir evlilik ya da bir terfi. Ne yazık ki, bir şeylere sahip olmak anlıktır ve tatmini de geçicidir. Bunu kendi yaşamınızdan bilirsiniz. Gerçekten sahip olmak istediğiniz bir şeyi düşünün. Ona ulaştığınızdaki anlık coşkuyu düşünün ve bu parlamanın ne kadar hızla söndüğünü: yeni arabadan, terfiden ya da ilişkiden altı ay sonrasını. Daha dolu bir hayata sahip olmak için yollar aradığımız sürece, geçici olarak tatmin olmaya ve devamlı aç olmaya daha yatkınızdır.

Doyuma Ulaşmak

Koçluk doyum için farklı bir çerçeve yaratır. Danışanlara doyuma ulaşmak için ne gerektiğine bakmalarını ister. Ve hedefe ulaşılan gelecekteki herhangi bir gün değil, bugün de, çünkü doyum hayatımızın her günü mevcuttur. Bu koçlukta bizim takındığımız tavırdır. Tabii ki daha tatmin edici bir gelecek tasarlamak kendi başına tatmin edici bir egzersizdir. Vizyonu gerçeğe dönüştüren hedefler üzerinde çalışmak da tatmin edicidir. Önemli nokta ise doyumun bir tercih çalışması olduğudur ve bir gün olacak bir şey değildir.

Doyum hakkındaki karmaşıklığın bir kısmı da dilde gizlidir. "Dolu" olmanın ne anla­ma geldiğini biliriz ve doyumun da er geç ulaşacağımız bir durum olduğunu düşünürüz: dolmuş, kapatılmış, bitmiş. Aslında doyum, bugün de, belki farklı bir şekilde yarın da, sonra yine diğer gün ve ondan sonraki gün de doyuma ulaşabileceğimiz paradoksudur. Doyumu yakalamaya çalışmak düş kırıklığına uğratır. Doyuma sahip olmak gün ışığını şişelemeye çalışmaya benzer.

Bu demek değildir ki danışanlarınız hayatlarında bir şeylere sahip olmayı istemek­ten vazgeçeceklerdir. Danışanlar yine bir şeylere sahip olmak isteyeceklerdir: başarılı bir girişim, daha fazla para, romantik ilişkiler. Fakat bunlar tatminlerinin dışavurumudur. Onlar kendi başlarına tatmin değildirler.

İyi Hissetmek Bir İşaret Değildir

Bu önemli bir ayrımdır. Genelde tatmin olmayı iyi hissetmekle karıştırırız. İki durum da birlikte var olabilir, fakat bu gerekli değildir. Tatmin olma durumunda, genelde bir çabasızlık hissi vardır, dünyanın mükemmel kanunlarıyla uyum ve ahenk içinde olmak. Fakat doyum hayat zor, zorlayıcı ve rahatsızlık verici olduğunda da var olabilir. Bazı insanlar en doyuma ulaştıklarını hissettikleri zamanların en aza sahip oldukları, hayatın bir mücadele olduğu zamanlar olduğunu söyleyeceklerdir. Onlar kendileri için önemli olan, tutku ve adanmışlık isteyen şeyleri yapıyorlardı. Yokluğun ortasında, hayat bere­ketliydi. Büyük ihtimalle zamanın sadeliği onlar için neyin gerçekten değerli ve tatmin edici olduğunu daha net görmelerini sağladı, fakat onların doyum anlayışı iyi hisset­mekle ya da her zaman mutlu olmakla ilgili değildi. Amaç, görev veya hizmet içeren bir hayat yaşamak yoğun, hatta bazen kalp kırıcı ve yorucu olabilir ama aynı zamanda da inanılmaz derecede tatmin edici de olabilir. Doyumun paradoksu aynı anda hem iç huzura sahip olmanın hem de dışarıda bir mücadele vermenin mümkün olmasıdır.

Canlı Olmak

Aslında, doyumu tarif etmek şunun kadar basit olabilir: Doyum tam anlamıyla canlı ola­bilmekle ilgilidir. Doyum tam olarak kim olduğumuzu belirtme ve bizim için doğru olanı yapma durumudur. Danışanlar bu duyguyu hissederler. Onu bütünlük, tatmin, doğruluk ve uyum hissi olarak tarif ederler. Bu duygu için kullandığımız kelime "titreşim"dir. Ha­yat en çok değer verdiğimiz her şeyin aynı hizada olduğu bir frekansta titreşir. Yaptığı­mız her tercihte bunu hissederiz. O anki titreşim çok dramatik, gürleyen, heyecan verici, tedirgin edici olabilir. Ya da durgun, sakin, soluk ve samimidir. Tüm bu niteliklerin bir bileşimi de olabilir, tüm metaforlarımıza ve fizik kurallarına karşı gelerek. Fakat danışan titreşimi hissedecektir. Hayatlarındaki ve kariyerlerindeki parçalar kişisel bir bütünlük ve canlı hissetme duygusuyla bir araya gelecektir. Bu anlamlı bir iş yaparak, iyi kulla­nıldığını hissederek, katkı yaparak, verip alarak, kazanmak için oynayarak, olayların içerisinde, yaratıcı olarak deneyimlenebilir. Bu bir eksiksiz olma deneyimidir.

Büyük "G", Küçük "g"

Burada gündemin ilk harfine atıfta bulunuyoruz. Koçlukta her zaman dile getirilmese de her zaman tartışılan bir gündem vardır. Bu Büyük "G" gündemidir ve bu koçluğun merkezindedir; bu danışanın dolu dolu yaşamıdır. Danışanın değerleriyle yaşanan bir hayattır. Canlı ve hareket halindedir, danışanın hayattaki önceliklerini den­geler ve her dakikası dolu dolu yaşanır. Danışanlar tamamen yaşam sürecindedir. Her zaman söylenmese bile, danışan ve koçun aklında hep şu soru vardır: Hayatının nasıl olmasını istiyorsun? Bu soruda vurgu olmak üzerindedir.

Ayrıca hayattaki olaylar ve eylemler hakkında süregelen bir konuşma vardır; başka türlü, koçluk çok ilginç bir diyalog olmaktan öteye geçemez. Eylem danışanların bu tatmin edici hayatı gerçeğe dönüştürdükleri noktadadır. Bu da küçük "g" gündemidir. Karşılaştırılınca daha küçük ya da daha önemsiz değildir ve kesinlikle küçümsenme­melidir. Bu sadece doyumun iki yönü hakkında konuşmanın uygun bir yoludur. İkisi de önemlidir. Küçük "g" gündemi hedefler, eylem ve izlenebilirliği içerir. Her koçluk görüşmesinde, üzerinde çalışılacak bir konu, yapılacak planlar, tanımlanacak hedefler ve eylemi ve öğrenmeyi yaratmak için izlenebilirlik mevcuttur. Doyum koçluğunda, danışanın büyük "G" gündemine şu sorularla göz atarız: Vizyonun nedir? Ne hale geli­yorsun? Hayat senin için en canlı olduğunda neler mevcut oluyor?

Bu modelde küçük "g" gündemi, büyük "G" gündemini gerçekleştirmeye götürür. Bu çok önemlidir. Koçun görevinin bir bölümü danışanlar için bu dış görünümü tutmak, tasarlanan eylemin danışanın doygun ve canlı yaşamına uyup uymadığım ve şartlar, korku ya da arızalı bir görev duygusu etkisiyle alınıp alınmadığını iyice araştırmakta".

Doyum ve Değerler

Size en çok zevk veren ya da en derin tatmini sağlayan şeyleri yapabildiğinizi hayal edin: Sevdiğiniz insanla birlikte olmak, doğal yeteneklerinizi kullanmak, kabiliyetleri­nizden sonuna kadar yararlanmak. Bu aslında tatmin edici olacaktır. Bu bir insanın en çok değer verdiği şeylere göre yaşaması durumudur.

Değerler ve doyum arasındaki bağlantı o kadar bellidir ki bazen göz ardı edilebilir. Danışanların kendi değerlerini keşfetmeleri ve netleştirmelerine yardımcı olmak, ha­yatlarında karşılarına çıkacak karar yolları boyunca onlara rehberlik edecek bir hari­ta yaratır. Danışanlarınızla bu değerleri netleştirdiğiniz zaman, onları neyin harekete geçirdiği, neyin daha önemli olduğu ve neyin olmadığı hakkında daha fazla bilgiye sahip olursunuz. Danışanlar hayatlarında neyin onlar için gerçekten önemli olduğunu keşfederler. Bu onlar için neyin tatmin edici olduğuna dayanarak bir duruş almaları ve tercihler yapmalarına yardımcı olur.

Değerlerimize saygı göstermek zor olduğunda bile doğal olarak tatmin edicidir. Eğer özgürlük danışanlarınız için çok önemli bir değerse, bu değere göre yaşamak için bazen rahatsızlık duymaları gereken zamanlar olacağını keşfedebilirler. Rahatsızlık geçecektir ve değerleriyle bir bütünlük ve değerlerine uygunluk hissi kalacaktır. Bu değerleri say­gı görmediğinde ise, danışanlar içsel gerginlik ya da uyumsuzluk hissederler. İnsanlar esnek olduğu için, çok büyük bir miktarda ihtilafı sindirip devam etmek mümkündür, fakat bunun bedeli ağırdır (kendine ihanet etme hissi). Bunun sonucu da doyum yerine müsaade ve ihanet dolu bir yaşam olur.

Değerler, Ahlak Kuralları ya da Prensipler Değil

Değerler ahlak kuralları değildir. Burada ahlaki olarak doğru ya da yanlış davranış hissi yoktur. Değerler ahlaki karakter ya da etik davranışlarla ilgili değildir, ancak gayet etik bir şekilde yaşamak bir değer olabilir. Değerler aynı zamanda kendini yönetme ya da davranış standartları gibi prensipler de değildir. Değerler içten dışa tam anlamıyla ya­şanmış bir hayatın nitelikleridir. Danışanınızın değerlerinde doğası gereği erdemli bir taraf yoktur. Hayran olunması gereken değerin kendisi değil danışanınızın bu değeri kendi yaşamında tam manasıyla yaşama becerisidir. Değerlerimize saygı gösterdiğimiz zaman, içsel bir doğruluk hissederiz. Sanki her değer kendine özel tonunu üretiyor gi­bidir. Kendi değerlerimizi yaşadığımız zaman, farklı tonlar benzersiz bir uyum yaratır. Kendi değerlerimizi yaşamadığımız zaman ise, uyumsuzluk ortaya çıkar. Bu uyumsuz­luk çok artabilir ve sinir bozucu olabilir ve tam manasıyla sağlıksız bir hale gelebilir.

Dilimiz biraz gevşek olduğundan, tüm manayı bir kelimeye yüklemek yerine de­ğerleri bir araya toplamak genellikle daha kolaydır. Bu yüzden, karışık bir his ileten değer kelimeleri grubunu belirtmek için, bir dizi değer özelliklerini bölme işaretleriyle ayırabiliriz. Örneğin, özgürlük/risk alma/macera, özgürlük/bağımsızlık/tercih' ten farklı­dır. Uygulamada kelimeler danışanın o değerin etkisini hissetme becerisi kadar önemli değildirler. Tüm bu değerler ve değer kümeleri her insan için farklı olacaktır. Fiziksel özelliklerimizin bize benzersiz görünümümüzü verdiği gibi, değerlerimizin tercümesi, önceliklendirilmesi ve netleştirilmesi bizim bireysel kimliğimizi belirler. Sizin bir koç ola­rak, danışanlarınızın seçtikleri kelimelerle ne anlatmak istediklerini tam olarak anla­manız önemli bile değildir. Kelimelerin neyi temsil ettikleri konusunda danışanların net olması yeterlidir, böylece yoldan sapmış olduklarını fark ettikleri zaman, değerlerinin ifade biçimi onları tekrar yola döndürmeye yardımcı olabilir. Aslında, danışanın kendi benzetmesi ya da açıklaması değeri anlamada çoğunlukla genel sözlükten daha iyidir. Danışanların şu gibi değerleri olabilir:

•     Çakal/çılgın dansçı/arabozan

•     Parlak/tırtıl/lavanta

•     Ayakta alkış/saldırmak/son saniye atışı

Değerler maddi değildir. Yaptığımız ya da sahip olduğumuz şeyler değildir. Örne­ğin para bir değer değildir, ancak bir kaynak olarak para eğlence, yaratıcılık, başarı, iç huzur, başkalarına hizmet gibi değerlere imkan sağlayabilir. Seyahat bir değer değildir. Bahçe işleri yapmak bir değer değildir. Fakat ikisi de macera, öğrenme, doğa, ruhaniyet gibi belli değerleri onurlandıran aktivitelerdir. Değerler manevi olsa da, başkalarına gö­rünmez değillerdir. Yabancıların olduğu bir odaya girip insanların nelere değer verdikle­rini giydikleri elbiselerden, odada nasıl durduklarından, nasıl ve kiminle etkileşim içinde olduklarından ve konuştukları konulardan anlayabilirsiniz. Odadaki değerleri hissedebi­lirsiniz: güç, dostluk, samimiyet, bağlılık, bağımsızlık, eğlence ve daha fazlası.

Koç olarak, danışanların hayatları, yaptıkları, seçtikleri ve seçmedikleri şeyler hak­kında bir şeyler dinledikçe onların değerlerini netleştirmelerine yardımcı olabileceksiniz. Değerlerini ne zaman onore ettiklerini ve etmediklerini göreceksiniz ve iki türlü de siz ve danışanınız bir şeyler öğreneceksiniz. Bu değerleri netleştirme sürecine zaman zaman neden döneceğinizin de cevaplarından biridir.

Değerleri Netleştirmenin Değeri

Değerleri netleştirmenin en etkili yolu onları danışanın hayat deneyiminden çıkarmak­tır. Danışanlardan kendi hayatlarında gördükleri değerleri kendi kelimeleriyle, belki kü­melenmiş bir şekilde anlatmalarını isteyin. Neredeyse hayattaki her durum değerleri aramak için kullanılabilir, fakat negatif veya pozitif olsun güçlü etkileri olanlar özellikle üretkendir. Bu şekilde değerler bir listeden seçilmek yerine danışanın hayatından doğal olarak ortaya çıkarlar. Danışanlara bir liste sunulduğunda, onlar değerler için alışve­riş yapmaya cezbetmiş olursunuz: "Buna sahip olmak güzel olurdu... insanlar buna hayran olur." İnsanlar değerlerini yargılamaya meyilli olduklarından genellikle sahip olmaları gereken değerleri listelerler, dindarlık ya da dürüstlük gibi, toplumun çok beğen­mediklerini de dışarıda bırakırlar, kişisel güç ve tanınma gibi.

Değerler, danışanların her gün yaptığı tercihlerde vardır ya da yoktur. Bu da her günlük aktivite, itibar gören ya da ihanet edilen bir değere bağlanabilir anlamına gelir. Koç olarak şunu sorabilirsiniz: "Bu değer kendini nerede gösteriyor?" "Hangi değerleri bazen ihmal edersiniz?", "Hangi değerlerden ödün vermezsiniz?" Bir kere bir danışanla kişisel değerler listesi oluşturmak için çalıştıktan sonra, diğer bir verimli çalışma da bu değerleri en önemliden önemsize doğru önceliklendirerek ilk on değeri belirlemek ola­caktır. Bu sürecin çıktısı, önceliklendirilmiş liste, sürecin kendisi kadar önemli değildir. Açıkça, danışan bu listedeki sıralamayı ne zaman isterse değiştirmekte özgürdür. Önceliklendirme çalışması danışanları, her değeri ve değerleri bir sıraya koyarak her değe­rin önemini görmeye ve hissetmeye zorlar. Bazı koçlar bunu bir oyun haline getirirler: "Eğer yabancı ve muhtemelen tehlikeli bir yere yanında sadece on değer götürebiliyor olsan, kesinlikle sahip olman gerekenler hangileridir?" Yani bu hangi değerin en önem­li olduğu ile ilgili değildir. Danışanların önemsedikleri bir şeyden vazgeçerek değerleri hakkında ne öğrendikleri ile ilgilidir.

Bir sonraki adım bu değerlere 1 'den 10'a kadar bir puan vermelerini istemektir. Bu­rada 1 değerin hayatlarında hiç olmadığı, 10 ise her zaman bulunduğudur. Danışanın hayatının önemli bir tarafıyla ilgi 4, 5 ya da 6 puan verilen değerlerin olacağı neredeyse kesindir. Burası büyük ihtimalle danışanın hayatında hüzün, kızgınlık ya da dargınlık olan bir noktadır çünkü önemli değer ezilmiştir. Bu koçluk için büyük bir fırsattır: "Bu ne ile ilgili?" "Bu şartlar altında bu değeri yaşamak neye mal olur?" "Bu değeri yaşama­manın sana maliyeti nedir?" "Seni ne durduruyor?"

Doyum İçin Koçluk Yapmak

Görebileceğiniz gibi doyum yoğun olarak kişiseldir ve aynı zamanda devamlı olarak ge­lişmektedir. 25 yaşında tatmin edici olan bir şey 35 yaşına kadar değerini kaybedebilir; 35 beş yaşındaki imparatorluk yaratabilecek tutku 45 yaşında yerini iç huzur aramaya bırakabilir. Danışanın bugün için tatmin edici bir yaşamın resmini ortaya koymasına yardımcı olmak önemlidir. Bu anlamda, insanların kişisel doyum tanımlarını ortaya çıkarmalarına yardım etmek için birçok pratik yol vardır. Bu vizyonu yenilemek için de devam eden ilişkide bu araçları kullanmaya devam edebilirsiniz.

Tatmin Düzeyi

Herhangi bir günde danışanın tatmin adına nerede olduğunu anlamak için Hayat Çarkı çok etkili bir araçtır. Siz ve danışanınız çarktaki her alana bakarken, 1 'den 10'a kadar bir ölçekte danışanın bu alanlardaki tatmin düzeyini tartışın. Örneğin para, ilişkiler ya da sağlık alanında danışanın ne kadar tatmin olduğunu sorun. Ya da kariyer alanında doyuma ulaşmış olmanın nasıl olacağını sorun. Danışanın kariyerinde doyuma ulaşması için neye ihtiyacı olduğunu sormadığınıza dikkat edin. Soru "Doyuma ulaş­mak neye mal olur?" dur. Sonra bu alanı deşmeye devam edin. Ne ortaya çıkarsa çıksın şunlarla devam edin: "Başka?" ya da "Anlatmaya devam et." Buradaki amaç daha fazla anlam ortaya çıkarmak ve zamanla, duyduklarınızı netleştirmek ve kendi söylediklerini duyabilmeleri için bunları danışanlarınıza anlatmaktır. Örneğin: "Para konusuna gel­diğinde bir güven hissi istediğini söyledin; acil bir durumda yeteri kadar sahip olmakla ilgili bir his. Buradan güvenliğin bir değer olabileceği anlaşılıyor. Bu doğru mu?"

Danışanlar, Hayat Çarkını kullanarak hayatlarının neresinde doyuma ulaşamadıklarını kendi başlarına göreceklerdir. Sizin yardımınızla kendileri için doyumun ne anlama geldiğini tanımlamalarına imkan verecek bir süreçten geçeceklerdir. Örneğin: "Sağlık alanında tatmin derecenin 6 olduğunu söylüyorsun. Bu 6'yı 10 yapmak için ne gerekiyor? Bu alanda tatmine ulaşmak için ne yapacaksın?"

Değerler ve Karar Verme

Koçlukta değerler tercihlerin "doğruluğunu" belirlemeye yardımcı olur. Aynı zamanda talihsiz tercihleri aydınlatır. Danışanlar verdikleri kararlara dönüp bakabilir ve değerle­rinin nerede saygı gördüğünü ve nerede önemsenmediğini görebilirler. Koç olarak sizin için, danışanın değerlerini bilmek çok önemli bir avantajdır. Böylece ne tür eylemlerin kolaylıkla ve akıcılıkla kabul göreceğini hızlı bir şekilde görebilirsiniz çünkü bu eylemler danışanın değerleriyle uyumludur. Danışanın değerlerinin ne zaman kabul görmediğini bilerek, Titanic'in önündeki olası bir buzdağını da görebilirsiniz.

Bir değerler konuşması herhangi bir karar anında çok yararlı olabilir. Danışanlar çeşitli eylem adımları attıkça, değerleri bu eylem için bir asit/baz testi haline gelir: "Bu şekilde hareket etmek seni değerlerinden uzaklaştırır mı yoksa onlara yaklaştırır mı?" "Bu kararı alırsan hangi değerlerine göre bunu yapıyor olacaksın?" Danışanınız hayatı ile ilgili önemli bir kararı değerlendirirken, ona bu hareketin ilk 10 değerini nasıl ve ne kadar etkileyeceğini sorun. Danışanın en önemli değerlerini temel alan bir karar her za­man daha tatmin edici bir karar olacaktır. Bu karar en kolayı ya da en zevklisi olmaya­bilir. Ödün vermeyi gerektirebilir ve rahatsız edici sonuçlar bile doğurabilir. Fakat zaman içerisinde, yaşam dengesini göz önüne aldığınızda bu en tatmin edicisi olacaktır.

Sıklıkla bunun tersini de görüyoruz. Tekrar tekrar, danışanlar banka hesaplarını göz önünde bulundurarak, rahatsızlık yaratacağı korkusuyla ya da başkalarının memnuni­yetsiz olacağı kaygısıyla kararlar verirler. O anda neyin en kolay olduğuna ya da en az dalgalanmayı yaratacağına bağlı olarak karar verirler. Bu kararlar danışanın tatminine hiçbir katkıda bulunmaz çünkü kendilerini ve kendi değerlerini göz ardı etmiş olurlar.

Doyum ve Gelecekteki Hal

Tüm hayatınızı önünüzde sanki bir dağın eteğindeymiş gibi hissetmek yıldırıcı olabilir. Fakat gelecekle ilgili bir işaret alabilirseniz (mesela 20 yıl sonra nerede olacağınızla ilgili bir his), bu sizi gelecekle ilgili daha emin yapabilir ve oraya nasıl gidebileceğinizle ilgili size bilgi bile verebilir. Bir zaman makinesi temin etmenin dışında bunu yapmanın tek yolu danışanların gelecekteki hallerinin bir resmini yaratmalarını sağlamak ve bu gele­cekteki hali kişisel bir mentor ve rehber olarak kullanmaktır.

Bu gelecekteki hal diğerlerinin fikirlerini ve yargılarını artık önemsemeyen kişidir. Gelecekteki hal ("üst hal" olarak da adlandırılabilir) kendi güçlü ve zayıf yönlerini, önündeki yoldaki engelleri ve kararlarının temelini tamamen bilir. Danışanların cevap­lara sahip olmadıklarını düşündükleri zamanlarda bile, neredeyse kaçınılmaz bir şekilde gelecekteki halleri buna sahiptir. Gelecekteki halleri tarafsız olarak ve merhametle geriye dönüp bakabilir ve danışana doğru kararın ne olduğunu gösterebilir. Gelecekteki hal, tatminkâr ve başarılı bir hayatın etkin bir görüntüsünü temsil eder. Danışanın bugün bildiklerinden oluşmuş olsa da, bugünün kısıtlamaları olmadan oluşturulmuştur. Da­nışanın hayal gücünün bir ürünü olduğu için, dünyanın danışanın uyarlaması olan halinde gerçekçi olarak kabul edilen şeylerle sınırlı değildir.

Danışanlar gelecekteki hallerine çok çeşitli yollarla ulaşabilirler. Koçluk ne zaman doyumla ilgili sorulara odaklanırsa, özellikle de danışanın izleyeceği yol hakkında ka­rarsız olduğu ya da tatminkâr olmayan bir yolda sıkışıp kaldığını hissettiği durumlarda, koç danışanın gelecekteki haline başvurabilir. Olasılıklar üzerine denemeler yapmak için bir yol da danışanın, gelecekteki halinin sorunu nasıl çözebileceğini ya da durumdan nasıl çıkabileceğini hayal etmesini sağlamaktır.

Doyum ve Yaşam Amacı

Bir yaşam amacı ifadesi tam manasıyla canlı olmanın (hayatı bilerek ve isteyerek yaşa­mak, kendisi ve başkaları için hayatın değerini yükseltecek kararlar vermek) ne anla­ma geldiğinin özünü yakalamanın başka bir yoludur. Danışanın yaşam amacını ortaya çıkarmanın pek çok yolu vardır ve hayatlarımızın ne hakkında olduğunun tanımını ifade etmek için de birden fazla yol vardır. Bazıları buna "misyon" ya da "vizyon" adını verirler. Bu bir kişinin gerçek hayat mirasının ne olacağının (bu hayatın gezegen için nasıl bir fark yaratacağının) özüne iner. Şu sorulara cevap verir: Geride ne bırakaca­ğım? Hayatlarına temas ettiğim insanların yaşamlarında ne gibi bir farklılık yarata­cağım? Yaşam amacı bir yoldur, bir varış yeri değildir. Ve bu yol boyunca danışanlar, onlara başka yönlere gitmelerini söyleyen içsel ve dışsal birçok sesle karşılaşacaklardır. Bazen, özellikle de amaçları hakkında emin olmadıkları zamanlarda onları dinleyecek­lerdir. Bir hayat amacı bulmak ve bunu istemek danışanlara hayatları için çok güçlü bir yön duygusu kazandırır. Yaşam amacı ifadelerinde buldukları gerçek onları neredeyse durdurulamaz yapacaktır.

Birisinin yaşam amacını tanımlamak zaman alan bir süreçtir. Bu süreç kendini ana­liz etme, okuma, günlük tutma ya da başkaları ile konuşmayı içerebilir. Doğru gelen ifa­deyi bulmak, hayatındaki asıl sorulara karşılık gelen ifadeye ulaşana kadar üzerindeki katmanları bir bir soymayı gerektirir: Bu noktada doyurmam gereken açlığım nedir? Dindirebileceğim acı nerede? Vermem gereken ders nedir? Tamamlamak için aletlere sahip olduğum bina nerede?

Yaşam amacı danışanların kendi yeteneklerini kullanması kadar kendi hayatları, deneyimleri ve isteklerinden öğrendikleri benzersiz şeylerle de ilgilidir. Tatminkâr bir ha­yat, danışanların rastlantısal olarak değil bilerek bir amaçla yaşayabildikleri bir hayattır.

Yaşam amacı koçlukta değerlidir çünkü dikkatleri tamamen canlı, tam anlamıyla ifade edilebilen tatmin edici bir yaşama çevirir. Yaşam amacını ortaya çıkarmaya ya­rayan koçluk kendini keşfetme, değerleri netleştirme ve vizyon bakımından zengindir. Danışanlar onlara verilen tüm yetenekleri kullanmaya zorlanır. Ayrıca danışanlar kolay yolu tercih etmek yerine kendi amaçları uğruna bazen zor olan kararı verdiklerinde bunu onaylama konusunda da verimli bir ortamdır. Bir kişinin değerlerine dayanan, amacı olan bir hayat yaşamak aslında nadir bir başarıdır.

Uyumsuzluk

Değerlerinize düzenli olarak ve devamlı saygı gösteriyorsanız, mutlu mesut yaşamak için bir formülünüz olduğunu söyleyebilirsiniz. Bu durumda neden her zaman değerleri­mize saygı göstermiyoruz? Bu güzel soruya verilebilecek yüzlerce cevap vardır. En yay­gın olanı korkumuzun doyum isteğimizden daha ağır bastığıdır. Kendini sabote etmeye yol açan bu korku birçok biçimde karşımıza çıkar.

Eğer bir danışan değerlerine dayanan tercihler yapmıyorsa, bunun sonucu bir çeşit uyumsuzluk olacaktır. Bu düş kırıklığı, sıkıntı, umursamazlık, kızgınlık, boyun eğme ya da kendine ihanet gibi gözüken eylemler için kendini sürekli yargılama olabilir. Koç olarak, bunu hissedebileceksiniz. Bu acının keskin kokusuna sahip olabilir ya da çiçeksi bahanelerin parfümü altında gizlenmiş olabilir. Siz kelimelerin altındakileri üçüncü se­viye farkındalığınızı kullanarak dinlerken bu uyumsuzluğu hissedeceksiniz. Bu ortada bulunan enerjide bir bozukluk olabilir; sadece bir şeyler doğru gelmemektedir.

Danışanlar bu sesin onları tehlikeden, ilişkiyi kaybetmekten ya da bir tür yıkım­dan korumaya çalıştığına inanabilirler. Ses onların güvenli olmayan riskleri almalarını engellemek için oradadır fakat çoğunlukla risk gerektiren durumlarda, değişim için ve daha tatminkâr bir hayat için fazla ihtiyatlıdır. Bu içsel bir sabotajcının sesidir. Aynı ses size kurallar, yargılar ve kısıtlayan inanışlarla ilgili eski nutuklar çekebilir. Şöyle şeyler söyler: "Yeterince çok çalışmıyorsun", "Kariyerinde daha iyi bir yerde olmalıydın", "Sı­navlarda iyi değilsin", yeterince zeki değilsin, çekici değilsin, varlıklı değilsin, deneyimli değilsin, yaşlı değilsin... yeterli değilsin. Bunun tam tersi de olabilir: çok yaşlısın, kelsin, kötü giyiniyorsun, gençsin, saldırgansın, içe dönüksün, dışa dönüksün... çok fazlasın. Çoğu zaman, bu ses arkada sessiz bir şekilde çalışır, tercihleri etkiler ve kendi tercih ettiği şekilde hareket edilmesi ya da hareket edilmemesi için kulis yapar. Ne zaman in­sanlar hayatlarını değiştirmek isterlerse bir alarmın çalacağının ve Sabotajcının uyana­cağının farkında olun. Bunu bekleyin, hatta danışanlarınızı da bu konuda önceden uyarabilirsiniz. Kitap boyunca bu kendini sabote eden sesle ilgili öneriler veriyor olacağız.

Doyum ve Koçun Rolü

Doyum kulağa çok iyi gelir, mükemmel bir yemek gibi: Tatmin edici, lezzetli ve sonuç olarak doyurucu. Oysa doyuma giden yol danışanlar için zorlu, bilinmedik ve korku­tucu olabilir. Kendi değerlerimize göre yaşamayı seçmek toplumun bize öğrettiği bir şey değildir. Bu kolay ve düzleştirilmiş yol değildir. Çoğumuz sahip olduklarımıza razı oluruz. Diğerlerinin ne istediğine, neyin en kolay olacağına, neyin en az rahatsızlığa sebep olacağına göre tercihler yaparız. Katlanırız. Taviz veririz. Pes ederiz. Doyuma giden yola girmek ya da bu yolu seçtikten sonra o yolda kalabilmek kolay bir iş değildir. Tatmin edici bir yaşam seçmenin radikal bir hareket olduğunu vurgulamamızın sebebi de budur.

Koçun rolü danışanları her şeye rağmen doyumun peşinden koşmaya zorlamaktır: Çevrelerindeki kötü tavsiyeler veren ve tersini yapması gerektiğini söyleyen seslere rağ­men, danışanın içindeki Sabotajcıya rağmen. Danışanlar o noktaya ulaşmak istemeseler bile, sizin göreviniz öne çıkmak, cesaretlendiren, tam anlamıyla yaşanacak, değerli ve pişmanlıkların olmadığı bir hayata giden yolu gösteren olmaktır. Eğer tereddüt ederse­niz ya da unutursanız, bu büyük "G" gündeminin, merkezde, danışanların yapabileceği en hayat veren tercih olduğunu hatırlayın. Danışanlar hedefleri ve planları çerçevesinde hangi sonuçlara ulaşırlarsa ulaşsınlar, şu onlar için ve onlara hizmet eden koçları için gerçek tatmindir: Günün sonunda, her gün yaşanacak daha fazla şey vardır.

Modelimizin İlkeleri ve Uygulamaları

Koçluk, danışanın gündemine odaklanır. Bizim koçluk modelimizde, tüm koçluğun temelinde bizim üç ana ilke dediğimiz doyum, denge ve sürece karşı danışanın arzusunu yansıtan bir gündem olduğunu söyleriz. Bu bölümünde, her bir ana ilkeyi, bu ilkelere koçluk edebilmekle ilgili olan uygulamaları açıklayacağız ve koçlar için egzersizler ve örnekler sunacağız. Bu kısım, koçluk ilkelerinin bütünleşik olarak gözden geçirilmesi ve koçluğun hayatlarına dokundu­ğu insanlara yapabileceği katkılarla ilgili bir bakışla devam ediyor.

Danışanın Dengesi

Bu modelde denge üç temel prensipten biridir çünkü danışanın hayat kalitesi için temel bir özelliktir. En azından danışanlara sorarsanız söyleyecekleri şey budur. Tek­rar tekrar, danışanlar bize hayatlarında daha fazla denge istediklerini söylerler. Denge konusu iki seviyede mevcuttur: Hayatın temelini oluşturan nitelik ve günlük dene­yimler.

Büyük resimde doyum canlı ve değerli bir hayat yaşamakla ilgilidir ve denge de hareket içerisinde ve akıp giden bir hayat yaşamakla ilgilidir. Konu dengeye gelince danışanların istediği şey, karışımın ve hareketin tatmin edici olması için hayatlarındaki kıymetli öncelikleri dengeleme becerisine sahip olmaktır. Danışanlar daha az müca­dele ve daha fazla hareket kolaylığı isterler. İlişkilerinin ve aktivitelerinin bir arada daha uyum içinde ilerlemesi ve hayatlarındaki unsurların daha uyumlu olması adına bu ilişkileri ve aktiviteleri yönetebilmek için daha fazla araç isterler. Danışanlar daha fazla desteklenmek ve koşulların ve diğer insanların beklentileri ve taleplerinin daha az etkisinde kalmak isterler. Hayatlarının tüm parçalarının aynı ağırlığa sahip olmalarını ya da zaman içinde aynı kalmalarını şart koşmazlar. Denge her şeyi eşitlemek anlamı­na gelmez.

Denge aynı zamanda tam bir eşitliğe ulaşmakla karıştırılmamalıdır. Hayatta dur­gun bir nokta yoktur; hayat doğuştan dinamiktir, biz de devamlı olarak bunu denge­leriz. Denge yavaşlamayı gerektirmez ancak bazen yavaşlama yapılması gereken şey olabilir. Denge sadeleştirme değildir ancak parçalan sınıflandırmak, bazı şeylere evet bazılarına hayır demek en doyurucu akışı sağlamak için ideal yol olabilir. Kısacası çoğu danışanın istediği daha hızlı veya yavaş gitmek ya da daha aza veya daha çoğu­na sahip olmak değil ama tatmin edici bir hayat yolunda desteklenmiş daha yumuşak bir yolculuktur. Bu yumuşak yolculuğa nasıl ulaşacakları denge koçluğunun görevi­dir. Burada bazı danışanların, en azından zaman zaman, engebeli bir gidişin keyfini yaşamak istediklerine dikkat edin. Denge koçluğu onlara bu tercihi yapmalarında da yardımcı olacaktır.

Günden Güne

Daha önce belirttiğimiz gibi danışanların, "daha dengeli bir hayat" amacı listelerinin en tepesinde olarak koçluğa gelmeleri pek olası değildir. Odakları burada değildir. O gün ya da o hafta içinde çenelerine yumruk gibi inen konulara odaklanırlar: sıkıcı iş­leri, ertelenen projeleri, korkutucu aile toplantıları, kredi kartı borçları, yeni ilişkileri. Dikkatleri hayatlarındaki, özellikle de istedikleri sonuçlara ulaşamadıkları alanlardaki, gelişmelerdedir. Sonuçta bu bir koçla çalışma sebepleridir, böylece istedikleri sonuçları elde edeceklerdir.

Kendilerini engellenmiş, yol ayırımında ya da bir çıkmazda hatta seçenekleri kal­mamış bir halde görebilirler. Çoğunlukla pes etmiş, yenilmişlerdir. Kendilerini güçsüz, kaybolmuş, aynı döngünün içinde sıkışmış hissedebilirler. Koç olarak, bu duygular size aşikârdır. Bu sorunları küçük parçalara bölüp çözümler düşünmek için, bu güçlü duygu­lardan kurtulacak herhangi bir şey yapmak için can atabilirsiniz. Bunun yerine, denge koçluğu duruma danışanın bir göz atmasıyla başlar, farklı bir eyleme ihtiyaç duymak başlangıç noktası değildir. Çoğunlukla danışanın bakış açısı bu engellenmişlik sıkış­mışlık ya düşüş duygusuna katkı yapan ana unsurdur.

Denge koçluğu akışı tekrar sağlamak üzere tasarlanmıştır. Danışanların bugünün sorunlarına karşı, hayatlarının kontrolünü tekrar alabilecek bir şekilde harekete geçme­lerini sağlamak üzere dizayn edilmiştir. Denge koçluğu danışanların kendilerini bulabi­lecekleri kutulara bakmakla başlar çünkü bu kutuların sınırları onların süreçleri için bir tehdit oluşturmaktadır. Bunu yaparak danışanlar bu öncelikli alanlara akışı tekrar sağlar ve süreç içerisinde hayatlarında daha fazla akıcılık elde edebilmek adına önemli dersler alırlar. Kendilerini hapseden kutuları görebilme konusunda daha becerikli hale gelirler ve bu kutulardan kurtulma deneyimi onlara hayatlarının başka alanlarında yardımcı olur. Bu denge koçluğunun büyük "G" gündemiyle işleyiş şeklidir. Bütünüyle daha fazla canlı olmak seçebilme gücüne sahip olmak demektir. Denge koçluğu danışanlara hayatlarındaki çok önemli tercihleri yapabilme konusunda yardımcı olur.

Koşullar ve Olasılıklar

Danışanların istedikleri sonuçları alamamasının her zaman nedenleri vardır. Sadece dinleyin ve onlar size söyleyeceklerdir. Nedenler neredeyse her zaman gerçekçi ve ikna edicidir. Daha sonra daha derinlemesine dinleyin. Bu sebeplere ve rasyonelleştirmelere eşlik eden belirli bir hava ya da ton duyacaksınız. Zor koşullar ve kontrol edilemeyen durumları duyacaksınız. Katı zamanlamaları ve beklentileri, esnek olmayan ve isteksiz insanları duyacaksınız. Bu kulağa bir sızlanma gibi gelebilir de gelmeyebilir de; hatta normal ve anlaşılır bile gelebilir.

Doyumda, yaşanan, saygı gösterilen ve kutlanan değerlerin canlılığını duymak için kulak kabartırsınız, fakat bunların tersini de duyabilirsiniz: duyarsızlık, öfke, zayıflık. Dengede ise, olasılıklar, alternatif hareket yollan, yaratıcılık ve özgürlük ile dolu, akış halinde bir hayat duyarsınız ya da değiştirilemez koşulların ve yol vermeyen sınırların acımasızlığını duyarsınız. Doyum ve denge arasındaki bu ayrımlardan bir renk tayfındaki tam anlamıyla farklı renklermiş gibi bahsediyoruz ancak bu ayrımların koçluk gö­rüşmesinde bu kadar açık ve net olacağını ima etmiyoruz. Kırmızı ya da maviyi, sarıyı ya da yeşili seçiyor olmanız oldukça nettir fakat duygunun nüansları doyumu ya da dengeyi açıkça aktaramayabilir. Göreceğiniz gibi, emin olmak koçlukta elzem değildir. Bir yönde ilerleyerek, daha fazla şey açığa çıkaracak, danışandan daha fazla geribildirim alacak, onunla dans edecek ve sonra aynı yönde devam edecek ya da başka bir yöne kayacaksınız. Dengede biz karşı konulamaz durumların katı taraflarını ve konularla ilgili sınırlandırılmış bakış açılarını duymak için dinleriz.

Denge Koçluğu İçin Bir Formül

Sıkışmışlıktan olasılığa ve olasılıktan harekete geçmeye doğru gitmeye yarayan for­mülün beş adımı vardır: (1) bakış açıları, (2) tercih, (3) planlama, (4) taahhüt ve (5) eylem.

1. Adım: Bakış Açıları

Denge koçluğunda birinci adım danışanın bakış açısını anlamak ve mümkün olan pers­pektifleri genişletmektir. Danışanları saplanmış ya da çıkmazda olan bir bakış açısından harekete geçirmek, odağı ve akışı olan bir bakış açısından harekete geçirmekten çok daha zor bir iştir.

İnsanlar olarak olanaklı olan şeyleri doğru olduğuna inandıklarımızla sınırlandır­maya yatkınızdır ve bir danışan bir durumu umutsuz olarak görüyorsa, değişim için gerekli koşulları yaratmak çok zor olacaktır. Sonuçta danışan bu bakışı doğrulayacak delilleri çoktan topluyor olacaktır ve tüm yetkisiyle size bu durumun bir çıkmaz oldu­ğunu söyleyebilir. Bakış açısı sabit olabilir ve çoğunlukla iyi geliştirilmiştir, ancak bu bir kutu gibidir. Danışanların belli durumlar için alışılagelmiş belli bir düşünce tarzı ortaya koymaları olasıdır. Özel durumlar için de katman katman, zamanla bu şekilde bir düşünce tarzı doğru, değişmez ve açık gelene kadar aynı sabit düşünceyi uygulamaya eğilimlidirler. Olay kapanmıştır.

Bir konu hakkında bir perspektif yakaladığımız zaman, bir fikrimiz, inancımız, var-sayımlarımız ve beklentilerimiz olur. Bu bakış açısına ait olan varsayımlara dayanarak tahminler yürütürüz. Sonucu tahmin edebileceğimize inanırız çünkü "hep öyle olur" ya da "bu işler böyledir". Bir bakış açısı sadece belli şeyleri görmemize izin veren çok güçlü bir filtredir. Eğer bir şeyler bu bakışın parçası değilse, geçersizdir ya da görünmez ve elden çıkarılabilirdir. Klişeler böyle bakış açılandır, insanlara bakmanın, olasılıkları sınırlandıran alışılagelmiş bir yoludur: Belirli bir kutudaki herkes aynıdır ve beklentiler ve varsayımlar o kutudaki herkese uyar.

Danışanın bakışı akış olasılığını dışarıda bırakır, ancak bu, olaya bakmanın sadece bir yoludur. Bu yüzden denge koçluğu, sınırlandıran bakış açısını görmek ve bunun adını koymakla başlar. Adını koyabildiğimiz zaman, daha beceri dolu, yaratıcı ve daha fazla hareket olasılığı sağlayacak farklı perspektifler geliştirmek için danışanla çalışa­biliriz.

Basitçe danışanlara şunu sorarak daha fazla perspektif üretebilirsiniz: "Burada sana uyacak bir şekilde bu olaya bakmanın başka bir yolu nedir?" Daha fazla perspektif için yaratıcı malzeme sağlayacak benzetme ve imgeler kullanarak beyin fırtınası yapabilir­siniz. Örneğin: "Beş yaşındaki bir çocuk bunu nasıl görürdü?" ya da "Bu konudaki 'iyi haber' perspektifi nedir?" ya da danışanın bir değerini veya gelecekteki halini ele alın: "On sene sonraki sana bu olay nasıl görünürdü?"

Coğrafya. Bir odanın ortasına bir nesne koyduğunuzu hayal edin, mesela bir tür hey­kel. Şimdi bu nesnenin etrafında yürüdüğünüzü ve ona farklı açılardan baktığınızı ha­yal edin. Her perspektif size o nesneyle ilgili biraz daha fazla bilgi verecektir. Perspek­tiflerle çalışmak işte bu etkiyi yaratır. Fakat bir bakış açısından diğerine geçmek sadece görsel bir farklılıktan çok daha fazlasıdır. Burada keşfettiğimiz her perspektifin kendine has bir dünyası, farklı bir manzarası, yapısı, hava durumu ve beklenen davranışlar için farklı kuralları olduğudur. Bir perspektifte/dünyada normal olan diğerinde olmayabilir. Danışanlarla bir perspektifteki koşulları araştırdığımız zaman o dünyanın coğrafyasına bakmış oluyoruz. O perspektifin yerel bir dili vardır. Kültürel kurallar iyi oluşturulmuş görevler olacaktır. Ayrıca o perspektifin bir duruşu olacaktır. Bazen bu, kelimesi kelime­sine böyledir çünkü insanlar içinde bulundukları perspektifi somutlaştırırlar ve fiziksel olarak, bedenleriyle bunu yansıtırlar.

Şu perspektifi düşünün: "Ormanda bir yürüyüş doğal dünya ile olağanüstü bir ku­caklaşmadır." Burada söyleyişte bir ton vardır. Neredeyse bu perspektifin kokusunu alır ve doğal seslerini duyarsınız. Bedeninizin bu perspektifi temsil etmesine izin verirseniz duruşunuz bunun doğal davranış ve inançlarını barındıracaktır. Şimdi farklı bir bakış açısıyla her şeyin nasıl dramatik bir şekilde değiştiğine dikkat edin. Şunu ele alın: "Or­manda yürüyüş tehlikeli, kirli, böcek doludur, iğrenç bir zaman israfıdır." Tonun nasıl değiştiğine bakın. Bedenin duruşu farklı inanış ve beklentileri yansıtmak üzere değişir. Hatta koku bile farklıdır.

Bunlar ormanda bir yürüyüş üzerine iki farklı bakış açısıdır. Hiçbiri doğru ya da yanlış değildir. Fakat herhangi birini savunan bir kişi hiç şüphe yok ki kendi görüşünü desteklemek için delil toplamakla çok meşguldür ve kendi bakış açısının doğru olduğu konusunda ikna edici bir şekilde ısrar etmek için hazırlanmıştır.

Konu Şudur ki... Ormanda yürüyüş örneği bakış açısıyla birlikte net bir konuya sahip olmanın da önemini ortaya koyar. Değerlendirme için belirli, teşhis edilebilir bir konuya ihtiyacınız vardır, tıpkı odanın ortasına koyduğunuzu hayal ettiğiniz heykel gibi. Konu bir durum, verilmesi gereken bir karar, bir olay ya da olaylar grubu olabilir. Tasarlanmış bir eylem ya da bir fırsat olabilir. Başka bir kişiyle ya da danışan ve borç, kanser ve tek­noloji gibi belli bir şeyle bir ilişki olabilir. Konu daha spesifik olduğu zaman, bu bir ilişki olsa bile, bakış açılarıyla çalışmanın daha kolay olduğuna dikkat edin. Konunun kendisi ne pozitif ve de negatiftir. Bu konuya danışanın tepkisi bir perspektif yaratır. Duygu ve yargılamayı getiren de bu perspektiftir.

2. Adım: Tercih

Bakış açılarıyla uğraşmak bu coğrafi haritanın her diyarındaki zengin toprakları keşfet­meyi içerir. Danışanlarınızın odanın farklı yerlerinde durmalarını ve farklı bakış açıları ortaya koymalarını, her birini bir kostüm gibi denemelerini, atmosfer ve dil hakkında bir hisse sahip olmalarını sağlayabilirsiniz. Sonunda danışanlar sizin kullanmakta oldu­ğunuz perspektiflerden birisini, bir kısmını hatta belki de bu keşif sonucu ortaya çıkan tamamen yeni bir perspektifi seçme ihtiyacı duyacaklardır.

Bizim formülümüzde tercih belirli bir bakış açısında karar kılmaktan çok daha faz­lasıdır. Tercihin farkında olmak tercih etmenin gücünün farkında olmak demektir. Danışanların kesinlikle ve dolaysız bir şekilde kendi tercihlerinden sorumlu olduklarını hissetmeleri çok önemlidir. Danışanların nasıl seçim yaptıkları da danışanlar ve koç için sürecin açığa çıkan kısmı olacaktır. Danışan çabuk tercih yapıyor mu? Dürtüleriyle? Karşılaştırma ve analiz için büyük bir miktarda analiz mi yoksa karmaşık bir sistem mi var? Bu bilgi, danışanlarınızın karar verme sürecinin nasıl üstesinden geldiklerini. öğrendikçe sizin için değerli bir temel olacaktır.

3. Adım: Planlama

Denge koçluğuna yaklaşımımızda, bu adıma görece daha geniş göz atıyoruz. Denge prensibine uygun olarak tercihin hareketli ve canlı olan bir yerden doğması için olasılık­ları genişleterek işe başlıyoruz.

Bunu aklımızda tutarak, planlamadaki ilk adım çeşitli ve geniş eylem olanakları yaratarak olasılıkları geliştirmektir. Bu planlamada yaratıcılığı vurgulayan bilinçli olarak genişleyen bir evredir. Beyin fırtınası fikirler ve seçenekler ortaya çıkarmanın bir yolu­dur fakat yaratıcı süreç hangi şekilde olursa olsun koçun görevi, danışanları olasılıklara zorlamak ve tanıdık alternatiflerin ötesine geçmek konusunda cesaretlendirmektir. Bu genişleme modunda amaç normal olarak "gerçekçi" kabul edilen şeylerin ve eski sı­nırların dışında "olası"nın ne demek olduğunu tekrar tanımlamaktır. "Gerçekçi"nin ne olduğu fikri çoğunlukla kutulanma perspektifinden kalma bir fikirdir.

Olası eylemlerin zengin dünyası belli iken, planlama sürecindeki bir sonraki evre listeyi daraltmaktır. Bu denge koçluğundaki bir sonraki tercih noktasıdır ve yapılması düşünülen eylemin daha fazla akışa sebep olacağından emin olmak adına, yine, bir fırsattır. Dikkat edilmesi gereken bir durum bizim biraz espriyle adlandırdığımız "Aman" durumudur: Fazlaca İyimser Planlama Sendromu. Evet, bolca olasılık yaratmayı destekliyoruz ve danışanlara onların eyleme geçmelerini kuvvetlendirecek motivasyonel ateşi yakmalarında yardımcı da oluyoruz. Fakat biz bunu seçenekleri genişletmek için yapıyoruz, danışanlarımızda bir yıkıma yol açması için değil. Bu yüzden kontrol etme ve bilinçli olarak tercih yapma planlamanın önemli kısımlarıdır. Aslında neyin mümkün olduğu ve neyin akışa sebep olacağı ara­sında bir denge noktası vardır. Bu kusursuz bir formül değildir, bu yüzden de danışanlar ilerledikçe öğrenmeyi harekete geçmeye ekledik.

Sonuç olarak, danışanın koçluk görüşmesine getirdiği konularda bir hareket oldu­ğundan emin olmak bizim görevimizdir. Eylemler listesini daraltmak görüşmeyi gerçek­liğe taşıyan adımdır. Koçlukta danışanların sorunları ya da hayatları ile ilgili gerçekten iyi, hatta derinlemesine ya da çılgınca yaratıcı bir konuşma yapmak yeterli değildir. Da­nışanların hareket halinde olmaları ve dünyada görebilecekleri ve dikkatlerini çekecek bir şeylerin gerçekleştirilmesi çok önemlidir.

4. Adım: Taahhüt

Koçlar için ana sorulardan birisi şudur: Zaman içinde değişimi sürdürebilir kılan şey ne­dir? Biliyoruz ki danışanlar genellikle yeni bir yön tercihi yapma konusunda isteklidir­ler; bu çıkmazdan kurtulmaları ve amaçsız gezintilerini durdurmalarının yoludur. Fakat bir kere yola çıktıklarında, onları ne destekler? Cevap bağlılık ve taahhüdün enerjisidir.

Tercihin Ötesinde. Planlama sadece başka bir beyinsel aktivite olabilir. Bir şeyleri gerçekleştirmenin, kaynak ayırmanın ve hesaplamanın farklı yolları üzerine çok fazla düşünce vardır. Ancak plan ise dışsaldır. Koç olarak, planın içeride cereyan etmesini istersiniz. Sadece küçük bir dikkat dağılmasının planı yerinden edebileceği beyninde değil, kasların ve kemiklerinde de. Öyleyse danışanları harekete geçmeye davet etmeden önce, planlarına bağlı oldukları konusundaki taahhütlerinden emin olun.

İnsanlar bir söz verdiklerinde gizemli bir güç kazanıp farklılaşırlar. Taahhüt bir ter­cih yapmanın ötesine geçer. Lazanya ve linguini arasında tercih yaparız; başkalarına, hayata, bir eyleme taahhütte bulunuruz. Taahhüt geri dönüş olmadığı anlamına gelir. İşte bu nokta bir çizgi çekip danışandan yeni bir bölgeye geçiş yapmasını isteyeceğiniz noktadır: "Bu plana bağlı kalıp harekete geçecek misin? Bunu yapacak mısın?" Şu ana kadar, danışanlar öyleymiş gibi görünüyor olabilirler. Muhtemelen kendi dünyalarını idare etmenin farklı bir yolu için taahhütte bulunduklarını fark ettiklerinde bir değişimle karşılaşacaklardır. Siz de sorarsınız: "Bu plana bağlı kalacak mısın?" Bu soru olayın önemini yükseltecektir. Burada artık 10 kilo vermekten ya da bu ayki kredi kartı bor­cunu ödemekten bahsetmiyoruz; burada kendi hayatlarını kontrol altına almalarından bahsediyoruz. Aslında bu tür bir bağlılık o kadar güçlüdür ki koç bazen danışanlarından gerçekten yere bir çizgi çekmelerini ister (gerçek ya da hayali). Derin bir nefes almalarını ve plana bağlı kalmaya hazır olduklarında çizginin ötesine geçmelerini söyler. Fakat sadece gerçekten bu taahhüdü vermeye hazır olduklarında.

Evet ve Hayır. "Evet" ve "hayır" kelimeleri her dildeki en basit kelimelerden ikisidir. Ancak sorunun içeriğine bağlı olarak bu kelimeler tüm dünyanın duyması için yüksek sesle söylenebilecek en zor kelimelerden ikisi de olabilir. Danışanlar harekete geçmeyi taahhüt ederlerken planlan için "evet" demek ve başka bir şey için de "hayır" demek arasında tercih yapmaları gerekir.

Bağlılık konusunda, bu kelimeler daha derinlerde bir şeyler uyandırır; danışanınızın hayatına akseder. Bir basit eylem için söylenen evet aslında daha derin bir taahhüde söylenen evettir, bir sözdür, hatta hayatlarında yeni ve daha derin bir varoluş duru­mudur. Bir şeye hayır demek de onu sadece listeden kaldırmaktan çok daha fazlasıdır. Genelde bu eski inanışlara ve eski beklentilere hayır demek, kendine ihanet etmeye ha­yır demek, diğerlerinin isteklerine karşı alışkanlık haline gelmiş şekilde verilen tepkilere hayır demek anlamına gelir. Koç olarak danışanlarınızdan gelen evet ve hayırların de­rinliğini anlamak için onları dinleyin. Hatta onlardan, verdikleri temel kararlar hakkında daha net olabilmenin bir yolu olarak bir süre bu evet-hayır alıştırmasında bulunmalarını isteyebilirsiniz. Örneğin: "Bugünlerde hayatında nelere evet diyorsun? Nelere hayır di­yorsun?" ya da "Eşinle ilişkinde nelere evet nelere hayır diyorsun?"

5. Adım: Eylem

Koçlukta eylemler koçluk görüşmelerinde gerçekleşmez. Koçun tarafında bu biraz ra­hatlama anlamına gelir. Çok zeki, kusursuz ya da dönüşebilir olma baskısını ortadan kaldırır. Koçlukta gerçek eylemler danışanın hayatında, yaptıklarında (ya da yapmadıklarında) ve koçluk görüşmeleri arasında gerçekleşir. Gücün olduğu yer budur. Eylem olmadan denge koçluğu eksik kalır, sadece bakış açıları konusunda zevkli bir konuşma olur. Danışanın hayatındaki eylem adımları danışanın ilerlemesini ve motive olmasını sağlar.

Bir sonraki görüşmede, süreci kontrol edersiniz, neyin işe yaradığını ve neyin ya­ramadığını inceler ve bunlardan danışanın ne öğrendiğinin üzerinden geçersiniz. Bu kişinin, koşulları ve olasılıkları dengeledikçe ve kendisini canlandıran tercihler yaptıkça buradan kendi hayatına neleri almak istediğini ortaya çıkarırsınız.

Örnek Diyalog

KOÇ: (Danışanın işteki bir proje üzerine coşku ve istek içermeyen rapo­runu dinledikten sonra) Öyle tahmin ediyorum ki bu proje için şu anda olduğundan daha heyecanlı olacağını düşünmüştün.

Danışan: Söyledikleriniz az bile. Bunun en iyi yaratıcı iş olacağını dü­şünmüştüm.

KOÇ: Ama olmadı.

Danışan: Maalesef. Kesinlikle hiçbir şeyin en iyisi olmadı. Yulaf ezmesi gibi oldu, hem de bayat.

KOÇ: Kulağa bu bayat yulaf ezmesine beline kadar batmışsın gibi ge­liyor.

Danışan: Aynen, hiç hızlı ilerleyemiyorum. Çalışanların yarısı başka iş­ler için projeden alındılar ve bunu bir öncelik yapmaya niyetli olmayan bir proje müdürü var. Durum gerçekten yıldırıcı.

KOÇ: Öyleyse şu an yulaf ezmesi bakış açısından projeye bakıyorsun. Bu bakış açısında hava nasıl?

Danışan: Hava? Bayat. Eski. Kokuşmuş.

KOÇ: Buradan bakınca motive olmak çok zor.

Danışan: Bence de.

KOÇ: Olaya başka bir açıdan bakmak ister misin?

Danışan: Tabii ki. Yapılacak her şey bu konuda bir iyileştirme olacaktır.

KOÇ: Peki, öyleyse farklı bir bakış açısı ne olabilir?

Danışan: Şey, mesela yaz tatili olabilir. Bilirsiniz, okul yok, öğretmenler yok, kitaplar yok.

KOÇ: Güzel. Bu bakış açısındaki ana fikir nedir?

Danışan: Özgürlük. İstediğimi yapabilirim.

KOÇ: Tamam. İlerledikçe bunları takip edebilmek için bir daire çizelim ve bunu sekiz dilime ayıralım. Yulaf ezmesini bunlardan birine koya­lım, diğer bir dilimi seçip "okullar kapalıyı da buraya koyalım. Anla­dın mı?

Danışan: Evet.

KOÇ: Başka bir bakış açısı ne olabilir?

Danışan: Emin değilim.

KOÇ: Gelecekteki halinden bir bakış açısına ne dersin?

Danışan: Tamam, bu biraz garip gelebilir ama "atölye" diyorum.

KOÇ: Atölye? Bu senin için ne anlam ifade ediyor?

Danışan: Evde basit ağaç işleri yaptığım bir atölyem var. Bir hobi. Beni rahatlatıyor. Ellerimle çalışmayı seviyorum.

KOÇ: Kulağa bu bakış açısına hâkimsin gibi geliyor.

Danışan: O, evet. Neredeyse, ağacın kokusunu alıyorum.

KOÇ: İşteki bu duruma bakmanın başka bir yolu nedir? (Danışan birkaç tane daha perspektif bulur. Bunlardan birisi de "kütüp­hane" adını verdiği perspektiftir. Koç ve danışan bu farklı bakış açılarının özelliklerini incelerler.)

KOÇ: Notlarıma baktığımda, orijinal yulaf ezmesi bakış açısını da sa­yarsak yedi bakış açısı üzerinde konuştuğumuzu görüyorum... Hangi­sini seçeceksin?

Danışan: Kütüphaneyi.

KOÇ: Bu konuda seni cezbeden nedir?

Danışan: Aslında, bu projenin gerçekten ateşli, yaratıcı bir takımla be­raber tüm hızıyla devam ediyor olmasını dilerdim. Bunun hakkında konuştuk fakat kısa vadede bu gerçekleşmeyecek. İlginç olabilecek şey ise, gerçekten gidip konu üzerinde çalışmak olabilir. Zamanım yar. Kü­tüphaneyi bir benzetme olarak seviyorum çünkü orası sessiz bir yer. Çalışmak için oluşturulmuş ve keşfedilecek bir sürü malzeme var. Ora­da kimse benim canımı sıkamaz.

KOÇ: Harika. Öyleyse şimdi kütüphanede projeye baktığını düşünelim, seçeneklerden bazdan neler? Ne yapıyor olabilirsin?

Danışan: Yapmak istediğim biraz online araştırma var... Vermek iste­diğim iki kitap siparişi... Daha yapmadım. İrlanda'da konuşmak iste­diğim birisi var. Benzer bir projede bulunmuş, birkaç ay önce e-pos tay­la haberleşmiştik... Ayrıca birkaç ay içinde bir konferans olacak. Eğer şirket seyahatimi karşılarsa katılabilirim...

KOÇ: Bir sürü seçenek. Senin için buradaki sıkıntı ne olacak?

Danışan: Konu hakkında bir makale yazmak olabilir.

KOÇ: Peki, neye evet diyor olacaksın?

Danışan: Zamanımı kontrol altına almaya evet diyor olacağım. Fırsatı değerlendirmeye evet diyor olacağım. Bu aksamayı kariyerim için iyi bir faydaya çevirmeye evet diyor olacağım, özetlemek gerekirse profes­yonel itibar kazanacağım.

KOÇ: Ve nelere hayır diyor olacaksın?

Danışan: Şey, belli zaten. Beklediğim gibi çalışmaya başlayamadığım için mızmızlanmaya ve şikayet etmeye hayır. Fakat daha da fazlası, bu bıktırıcı acizlik hissine hayır diyorum.

KOÇ: Şu makaleyi yazma konusuna ne kadar bağlısın?

Danışan: Çok. Bu gerçekten ilginç olabilir ve başka çeşit olasılıklara da götürebilir.

KOÇ: Güzel. Seni bu bağlılık duygusuna kilitleyecek şey nedir?

Danışan: Bir eyleme kendimi adamam.

KOÇ: Ben de sormak üzereydim, gelecek görüşmemize kadar sorumlu olmak istediğin şey nedir?

Danışan: Bir taslak. Bahsettiğim araştırmanın bir bölümünü yapmam gerekiyor, en azından bir gözden geçirme ve bunun ne olması gerekti­ğini biliyorum. Ama bir taslak hazırlayabilirim.

KOÇ: Tamam o zaman. İşte sana önerim: Bir sonraki görüşmemizden önce bana bu taslağın bir kopyasını e-postayla gönder. Bunu yapar mısın? Danışan: Not almama izin verin. Tamam, bunu yapacağım.

 

Dengeyi Bulmak

Denge formülünün ve bu yüzden denge koçluğunun amacı, danışanları harekete geçme­ye taşımaktır. Dağdan inen slalom kayakçısı gibi, her kanalda sertçe dönerek, hayatlarımızı hareket halinde yaşarız ve kıyıda olmak hareketli bir hayatı deneyimlemenin yo­rucu bir yoludur. Eğer dağ ve kayakçının görüntüsü sizin için biraz nefes kesici ise, aynı şeyler buz patencisi ya da dansçılar için de geçerlidir. Zarafet ve performans mümkün olana eğilirken aynı zamanda kontrolü sağlamanın da denge noktasını oluştururlar.

Ve halen, danışanlarımıza herhangi bir eylem sunarak yardımcı olmuyoruz. Danı­şanların hayatına daha fazla hareket eklemek onlara bir hizmet değildir. Doyum koçluğu danışanın değerleriyle örtüşen eylemleri tanımlamaya yardımcı olur. Denge koçluğu danışanların akışı, önceliklerini dengeleme yolunu, beklentilerini ve koçluk görüşmelerine getirdikleri konular hakkındaki bakış açılarını bulmalarına yardımcı olur. "Akış" kelimesi cam gibi bir pürüzsüzlüğü kastetmemektedir. Akış yerine yolculuk kelimesini kullanmak isteyebilirsiniz çünkü amacımız kendi hayat yolculuklarını yaratmalarında danışanlara yardımcı olmaktır. Denge prensibinden yola çıkarak danışanların aldıkları eylemler, ter­cihlerle dolu bir hayatı onlara getiren büyük resimdeki yolculuğa uyan eylemlerdir.

Danışanın Süreci

Danışanlar koçluk almaya bir şeyleri farklı yapmak ya da farklı bir şeyler yapmak için gelirler. Hedefler koymak, planlar oluşturmak, harekete geçmek ve yoldan sapmamak için koçluğun sağladığı mesuliyet duygusuna sahip olmak isterler. Danışanlar beklemek değil, hareket halinde olmak isterler. Bu nedenle doğal olarak koçun odağının büyük bir kısmı ilerlemek, o parlak geleceği çizmek ve danışanlarını oraya götürecek yolu yaratmalarında onlara yardımcı olmaktır. Koçluğun ileriye dayanan, ayaklan hareket ettiren, kolları çalıştıran bir niteliği vardır. Ancak koçlukta biz, hayatta görevleri başarmaktan daha fazlası olduğuna inanıyoruz. Odağımız danışanın hayat tecrübesi üzerindedir, sadece tamamlanması gereken bir görevler listesinde değildir. Aslında biz danışanların gerçekten bu yolculuktan keyif almak, hayatlarının her dakikasının yapa­bilecekleri en iyi şekilde değerini bilmek ve tadını çıkarmak istediklerine inanıyoruz.

Genelde, doyum ve denge ilerleme üzerine odaklanır. Koç ve danışan, danışanın ha­yatında dışsal olarak neler olduğunun farkındadırlar ve sonuçları görebilirler. İlerlemeyi vurgulayan koçluk, odaklı, yönlendirilmiş ve bilinçlidir. Üretme ve yaratma ile ilgilidir. Harekete yönelimli olmak bir şeyleri gerçekleştirmek için şiddetli bir kararlılık sağlar. Danışanlar ileriye bakarlar ve bir momenttim oluşur.

Süreç koçluğu içsel deneyime, şu anda neler olduğuna odaklanır. Süreç koçluğunun amacı o anın farkında olma ve olanları adlandırabilme becerilerini geliştirmektir. Süreç koçluğunda, geleceğe açılmak, bunun hakkında meraklı olmak, keşfetmek için yavaşlamak ve takdir etmek gibi özellikler vardır. Bazen en önemli değişim içsel olur ve dışsal değişimin oluşabilmesi için de bazen gerekli bile olabilir. O anı yaşamak danışanı hayatın akışına kaptırır. Bu duygu genişler, sanki dağ gibi daha yüksek bir yere ya da vadi gibi daha derin bir yere gitmek gibidir.

Bir yere gitme ve deneyimi daha derin yaşamanın birleşimi hayat yelpazesinin tü­münü oluşturur. Hayatta var olmak farkındalığı genişletir, tam anlamıyla yaşanmış gerçek bir hayatın ölçüsü olan daha zengin başarılara ve daha sağlam başarısızlıklara yol açar. Bu danışanın büyük "G" gündeminin süreç koçluğu biçimidir: Zamanında ya­şanan, tam manasıyla ifade edilen ve deneyimlenen bir hayat.

Sürecin Görünümü

Süreç koçluğu danışanların şu anda hangi noktada olduklarına odaklanır. Hayatın za­manda akan bir nehir olduğunu farz edin. Bir noktada, nehir düzgün ve durgundur. Sonra akıntılar başlar. Daha sonra bir şelale. Küçük ve büyük girdaplar, ters akıntılar ve bataklıklar vardır. Hayat nehri daralır ve birden hızlanır. Süreç işte bu nehirde ne­rede olursanız olun bunun tam anlamıyla farkında olmak ile ilgilidir: Sırtüstü uzanıp yatarak güneşin ve gökyüzünün keyfini mi çıkarıyorsunuz, yoksa beyaz köpüklerin arasında taklalar mı atıyorsunuz? Danışanların planları ve hayalleri vardır ve bazen nehirde oldukları yeri beğenmezler. Ancak, akıntının içerisindeyken yapabileceğiniz tek şey akıntının içerisinde olmaktır. Böyle olmamasını dileyebilirsiniz, fakat olduğunuz yer burasıdır. Gelecek için planlar yapmakla meşgulken; aynı zamanda şu andasınızdır. Hayat sürecinizin içerisindesinizdir. Şu dakikada, hemen şimdi.

Koç ve Süreç

Bir aydınlık öğleden sonra nehri hayal edin. Güneşin suda ışıl ışıl parlaması ve yansıma­sı kör edici olabilir. Nehirde olduğu gibi, hayatta da olaylar tarafından dikkatinizin da­ğılması kolaydır. Hareket göz kamaştırıcı olabilir. Fakat nehire polarize eden bir filtreden baktığınız zaman, dikkat dağıtıcı ışıltıları ayırıp suyun akışını görebilirsiniz. Bu, yani yüzeyin altında kalan akıntıların farkına varmak koçun görevidir. Süreç koçluğunda herhangi bir karmaşa ya da direnci duymak için kulak kabartırsınız. Bu bir şeylerin neh­rin akışını engelliyor olabileceğinin bir işaretidir. Bunu üçüncü derecede dikkatle dinle­yerek duyabilirsiniz ve bir koç olarak merak edersiniz. Çoğunlukla bu danışanın farkında olmadığı ya da görmezden geldiği bir şeydir.

Süreç Koçluğu

Sonuçta koçlar olarak görevimiz istedikleri işleri ve hayadan yaratmalarında danışanla­ra yardımcı olmaktır. Bir bakıma, bizler her zaman hayal edilen geleceğe doğru gitmeye odaklanmışızdır. Ancak, burası ve orası arasındaki en kısa yol her zaman düz bir çizgi değildir. Bazen bu U şeklindeki süreç yolunun gösterdiği gibi eğri bir çizgidir. Bazen ileriye giden yol önce yaşananların derinlerine inmeyi gerektirir. Ya da biraz sonra göreceğimiz gibi, bazen basitçe U şeklindeki eğriyi ters çevirerek önce yaşamak anlamına da gelebilir.

Süreç koçluğunda akışın beş önemli adımı vardır: (1) Koç karmaşayı duyar ve bunu dile getirir, (2) koç keşfeder, (3) danışan deneyimler, (4) değişiklik meydana gelir ve danışan buna entegre olur ve (5) ilerleme gerçekleşir.

1. Adım: Koç Karmaşayı Duyar ve Bunu Dile Getirir

Üçüncü seviyede dinleyen bir koç olarak siz, bizim karmaşa dediğimiz şeyi duyarsınız. Bu bir duygu olabilir ya da odada adlandırılmamış bir fil varmış gibi, önemli bir şeyin görmezden gelindiğini veya atlandığını hissedebilirsiniz. Süreç koçluğu, koçun bu dal­galanmaktın farkında olabilme ve kendi sezgilerine ulaşabilme becerisine dayanmakta­dır. Konuşmanın akışındaki akıntıları izleyerek, danışanın farkında olmayabileceği ince değişimleri ya da nüansları genelde fark edebilirsiniz. Diğer zamanlarda durum çok belli olabilir, en azından sizin için. Örneğin, bir danışan size işte departman kurallarındaki bir değişikliği anlatıyor olabilir. Kelimelerin arkasında ise kontrol edilen bir öfke, ateş saçan bir ejderha olduğu çok açıktır. Bu noktada meraklı hale gelirsiniz. Net olarak, yüzeyin hemen altında çok önemli bir şeyler olmaktadır. Bunun tam tersi de olabilir: Danışa­nınızın son günlerdeki bir başarısı sebebiyle sevinçten havalara uçmasını beklersiniz, fakat danışanınızın sesi ve tonlaması dümdüzdür. Bu da meraklı olmak için başka bir iyi sebeptir.

Koç bunu duyduğu zaman dile getirir ve danışanı da oraya bakmaya davet eder. Verdiğimiz örneklerle ilişkili olarak bunun anlamı, sizin koç olarak herhangi bir yar­gılama ya da bağlılık hissetmeden gözlemlerinizi paylaşmanızdır. Bu şunu söylemek kadar basit olabilir: "Kulağa burada önemli olan ama söylenmeyen bir şeyler varmış gibi geliyor." Ya da şunun gibi, özellikle de devam eden koç-danışan ilişkisinde daha spesifik olabilirsiniz.- "Bu umduğun sonuç değildi. Bana gerçekten hayal kırıklığına uğramışsın gibi geliyor."

Danışanları görünenin arkasına, gerçeklerin ve verilerin arkasına bakmaya davet ederiz. Neden bunu yapmalıyız? Yapabileceğimiz en güçlü ve en etkili koçluk her za­man danışan için en önemli olan şeyle birlikte yapılabilir. Yüzeyin altında kalan enerji ya da duyguyu işaret ettiğiniz zaman, danışana gerçekten önemli olan şeyler hakkında daha fazlasını öğrenme fırsatı vermiş oluyorsunuz. Danışanlar her zaman görünenlerin arkasına bakmaya hazırlıklı değillerdir, genelde duygusal tepkilerini sıkı kontrol altında tutarlar. Danışanları konunun etrafındaki enerji ve duyguları keşfetmeye davet ederek, onlara bu konuların kendi hayatlarında sahip oldukları etkilerin farkına varma ve bi­linçlenme fırsatı verirsiniz.

2. Adım: Koç Keşfeder

Karmaşayı fark edip dile getirdikten sonra, bir sonraki adım bunu keşfetmektir. Fakat önce danışanınızdan bunun için izin istemelisiniz. Bu önemlidir. Bazı danışanlarla, özel­likle devamlı bir koçluk ilişkisinde, deneyimli bir koç olarak onları, onlar için en yararlı olacağını hissettiğiniz yerlere götürmek için büyük bir serbestliğe sahip olduğunuzu fark edeceksiniz. Bu tarz danışanlar geniş bir şekilde yetkileri size verirler ve koçluk görüşmesinin nereye gitmesi gerektiğine karar vermede önderlik yapma konusunda sizi desteklerler. Başka danışanlarda, özellikle koç olarak sizinle ya da koçlukla göreceli ola­rak yeni tanışanlarda, izin istemek bir güvenlik bölgesi yaratır ve işlenen konu üzerinde yüzeysel detaylardan daha derine bakmaları için onları cesaretlendirir.

Süreç koçluğunun amacı, daha önce söylediğimiz gibi, o anda doğru olana odaklan­maktır. O anı incelemenin en etkili erişim noktalarından birisi danışanın o anlık fiziksel davranışlarıdır: nefes alma... gerilim... kalkan bir kaş... boğazda düğümlenme ya da hızlı kalp atışı. Vücut dikkat çekecek derecede anlam taşır ve danışanın içsel deneyim­leri hakkında zengin bir bilgi kaynağıdır.

Benzetme ya da betimleme, anı keşfetmek için bir başka etkili erişim noktasıdır. Bazen duygular resimlerle sözlerle olduğundan daha kolay ifade edilebilir: Bu duygu küçük sert bir top gibi... Helyum dolu bir balon gibi... bele kadar çamurda yürümek gibi... küçük bir daire içerisinde uçmak, uçmak, uçmak gibi...

3. Adım: Danışan, Deneyimler

Burada kilit nokta danışanın gerçekten o duyguyu ve hissi yaşamasıdır. Danışan için bunu birkaç kelimeyle bile olsa tarif edebilmek ve adlandırabilmek önemlidir, fakat sa­dece o duygu hakkında konuşmak genelde onu değiştirmeye yeterli olmayacaktır. Koç olarak, hayal kırıklığı ile ilgili bir konuşmayla bir hayal kırıklığı deneyimini tekrar yaşayan bir danışan arasındaki farkı anlayabilirsiniz. Bu hayal kırıklığını neyin yarattığı hakkında zekice bir anlayış iyi bir başlangıçtır, fakat daha derin bir öğrenme sağlamak da mümkündür.

4. Adım: Değişiklik Meydana Gelir ve Danışan Buna Entegre Olur

Süreç koçluğunu U şeklinde çok düzenli bir eğri olarak çizdik, fakat bu ideal yolu izleyen bir koçluk görüşmesi neredeyse mucize olur. Çoğu zaman hareketi çizecek olursak, koçluğun daha derinlere indiğini, plato gibi çok az yukarı çıktığını, tekrar derinlere indiğini ve bunun böyle devam ettiğini görürüz. Süreç koçluğu için kusursuz bir kalıp yoktur çünkü koç her yeni cevapla o anda dans etmeye devam eder. Ancak yine de üçüncü seviyede dinleyerek zaman içinde koç olarak danışanın U şeklindeki eğrinin uzak tara­fında yükselmekte olduğunu duyacağınız bir an gelecektir.

5. Adım: İlerleme Gerçekleşir

Bu adımda ilerlemenin gerçekleştiği, bizim yeni bir aşamaya ya da alana girdiğimiz hissi vardır. Atmosfer değişir. Danışanların daha kaygısız olma ya da daha fazla ışık ve renk görme gibi yeni imgeleri olur. Daha fazla bir sıcaklık ya da akış hissinden bah­sedebilirler. Fiziksel olarak daha rahat hissettiklerini, daha huzurlu ya da enerji dolu, daha az sıkışmış ve direnç gösteren ve bunun gibi hisleri olduğunu söyleyebilirler. Çoğu durumda bu yeni hisler danışanda yeni bir anlayış ya da farkındalığa bağlanabilir. Süreç koçluğunun çıktısı içsel deneyimde yeni ya da yenilenmiş bir öğrenme ile birleşik bir değişikliktir.

Kendini Takdir Etmek

Tarif ettiğimiz adımlar danışanların yaptıklarını takdir etmeye isteksiz oldukları durum­larda da aynen geçerlidir. Danışanlar bir sonraki aşamaya ya da projeye veya müca­deleye geçmeye o kadar şartlanmış olabilirler ki başarılarını kutlama kısmını atlamak isterler; böylece kendileri ve onları başarıya götüren önemli noktalar hakkında daha fazla şey öğrenme şansını kaçırırlar.

Bazı danışanlara mütevazı olmaları ve dikkatleri üzerlerine çekmemeleri o kadar çok ve uzun bir zaman boyunca söylenmiştir ki kendini övme olarak değerlendirdikleri şeyden uzak dururlar ve bilgilenme ve öğrenme şanslarını kaçırırlar. Bazı danışanlar çok mutlu olmaktan korkarlar ya da daha neşe dolu duyguları gereksiz bulurlar veya ko­nuyu ciddiye almadıklarının bir işareti olarak görürler. Bir koç olarak, işinizin bir kısmı danışanları onlar için mevcut olan tüm müzik notalarını tecrübe etmekten alıkoyacak olan bu kaçınma tarzını fark edebilmek için dinlemektir. Danışanlar aşırılıktan kaçındığı zaman bu, notaları kesip atmaya benzer. Çalacak sadece birkaç notaları olur ve bu da çok sınırlı ve monoton bir hayat şarkısı ortaya çıkarır.

Belirtiler Olarak Değil Enformasyon Olarak Hisler

Duyguların ve hislerin varlığı süreç koçluğunun asıl özelliklerinden birisidir. Danışanlar onlar için derin anlamı olan konular hakkında özgürce konuştukları zaman, bu konuş­manın bir duygu atmosferi içerisinde gerçekleşmesi sürpriz olmamalıdır. Koçlar bazen bu sebeple telaşa kapılırlar ve kafaları karışır. Bunu danışanların duygularıyla hareket etmesine bağlarlar, koçluk görüşmesinin terapiye dönüştüğünü düşünürler. Fakat duy­gular ve terapi aynı şeyler değildir. Duygular sadece duygulardır. Birisi arzu dolu olduğu zaman, hatta bir haksızlık algısı ile ilgili kızgın olduğunda, bu onun zihinsel olarak dengesiz olduğu anlamına gelmez. O insanca tepki veren bir varlıktır. Eğer bir danışan ağlıyorsa, bu onun hasta olduğunu göstermez. Bu insanların bazen güçlü duygularını gösterme şeklidir.

Koçlar için duygulara izin vermenin (üzüntü, acı, kızgınlık, kayıp) ve hatta bunu teşvik etmenin bir zararı yoktur. Duygular kendini ifade etmenin meşru şeklidir; kelime­ler, müzik ve dans gibi. Bu konuda sorgulayıcı olmayın. Danışanın neden kırgın ya da kızgın olduğuna bakmayın ki bu verilen tipik bir tepkidir. Sebebin kendisi önemli değil­dir; bu duyguyu kabullenmek önemlidir. Bunu iyileştirmek ya da durdurmak da koçun işi değildir ki bu başka bir tipik tepkidir. Sadece bunu araştırın ve bu konuda bilgi verin: "Bu çok güçlü bir his. Söyleyebileceğim kadarıyla burada biraz acı var."

Duygular insanın normal işlevlerinin bir parçasıdır, bir belirti ya da hastalık değildir. Sağlıklı ve becerikli bir danışan kendi duygularına tam bir erişime sahiptir. Saklamak, inkâr etmek, ört bas etmek danışanların başını derde sokar. Duygulanınız kendimi­zi ifade etmenin bir yolunu bize sağlarlar. Bu süreç çok arındırıcı olabilir ve eğer vücutlarımızın içimize attıklarımızı boşaltmasına ve bunları keşfetmesine izin vermezsek büyüyemeyiz. Hatta içimize atarak fiziksel ve duygusal olarak hastalanabiliriz. Süreç koçluğu duyguların ortaya çıktığı yerdir çünkü danışanları zorlu alanlara girmeleri ve bu deneyime boyun eğmeleri için cesaretlendirir. Hatta onlara meydan okursunuz ki bu deneyimi kendi hayatlarına alabilsinler. Bu alanları keşfetmediğiniz zaman, koçluk derinliğini ve genişliğini kaybeder.

Süreç koçluğu duygusal olarak güçlü olabildiği halde, hâlâ mizah için yer vardır. Yasaklı bölgeleri mizahi bir yaklaşımla ele almak danışanlara karanlık yerlere kolayca girme imkanı tanıyabilir ve boğulmaktan korkacaklarına karanlık suların derinliği hak­kında merak duymalarına sebep olabilir.

Örnek Diyalog

Danışan: Görünüşe göre eski özgeçmişimi tekrar kullanmak zorunda­yım.

KOÇ: En sonunda şu denizaşırı işle ilgili cevap geldi mi?

Danışan: Evet ve bu duymak istediğim cevap değildi. Bu sebeple arama mekanizmasını tekrar çalıştırıyorum.

KOÇ: Bu işi almak için çok yolculuk yaptın. Son görüşmeden sonra ne kadar heyecanlı olduğunu hatırlıyorum. Şimdi sanki o kadar da önemli değilmiş gibi omuz silkiyormuşsun gibi geliyor. Gerçek nedir?

Danışan: Saygın ve bir şeylerin değişmesi için az risk içeren bir işim vardı.

KOÇ: Bugüne kadar, ama bu yeterli değil.

Danışan: Biliyorum, hâlâ değil Gerçek şu ki hayal kırıklığına uğradım.

KOÇ: Kulağa pek az da değilmiş gibi geliyor.

Danışan: Hayır. Gerçekten hayal kırıklığına uğradım. Bu görüşme için iyi hazırlanmıştım. Daha iyi nasıl geçebilirdi bilmiyorum.

KOÇ: Bu büyük bir hayal kırıklığı.

Danışan: Daha/azla üzerinde durmak istemiyorum.

KOÇ: Anlıyorum. Yine de hayatın bunun üzerinde durmak istiyor gibi görünüyor.

Danışan: Uf, evet bu gerçek. Bu kadar mutsuz olduğumu hatırlamıyo­rum. Bu sadece bir işin olmaması ile ilgili değil. Belki de bu ülkeden kurtulmak için çok/azla yolculuk yaptım.

KOÇ: Bu sana nasıl geliyor? Ben üzüntü seziyorum. Senin yaşadıkların nedir?

Danışan: Sanki mideye yumruk yemiş gibi. Nefesim kesilmiş gibi hisse­diyorum. Sanki ayağa kalkamayacakmışım gibi.

KOÇ: Acı veren kısmı neresi?

Danışan: Kayıp, bekleme, boşa harcanan enerji.

KOÇ: Bunu hemen incelersek senin için uygun olur mu? Bunun üzerin­den atlamaktansa üzerinde durmanın önemli olduğunu düşünüyorum.

Danışan: Tabii ki. Hayatıma devam edebilmek için bunu atlatmalıyım.

KOÇ: Peki şu anda orada olmak neye benziyor? Yumruk yediğin yer­de?

Danışan: Karanlık... boş... bir mağara gibi.

KOÇ: O mağaraya gir. Orada mısın? Danışan: Evet.

KOÇ: Ne hissediyorsun?

Danışan: Başım ellerimin arasında oturuyorum.

KOÇ: Hissettiğin duygu ne?

Danışan: Üzüntü. Yenilmiş hissediyorum. Tamamen yenilmiş.

KOÇ: Tamam. Şimdi yapmanı istediğim şey bunun sesini açman. Önce biraz. Şu anda seviye beşse, bunu altıya getir.

Danışan: Üzüntünün mü?

KOÇ: Evet. Ve yenilmiştik duygusunun. Oraya in. Ben burada olacağım.

Danışan: Tamam sesi açıyorum. Şimdi altıda.

KOÇ: Neyi/ark ettin?

Danışan: Başarısızlık hissi. Sanki büyük bir başarısızlık dalgası gibi. Her şeyi yıkıp geçiyor.

KOÇ: Başarısızlık dalgası. Sen güvenli bir yerde misin?

Danışan: Evet.

KOÇ: Hazır olduğun zaman sesi bir miktar daha aç, yediye getir.

Danışan: Şimdi gerçekten bu kaybı hissediyorum. Sanki bir hayalim yok olmuş gibi. Sanki önemli bir şeyler yaratma adına son şansım or­tadan kayboldu.

KOÇ: Bu senin için önemli.

Danışan: Bu çok büyük.

KOÇ: Şimdi neyi/ark ediyorsun?

Danışan: Sesi kısabileceğimi.

KOÇ: Şimdi bunu yapmak istiyor musun?

Danışan: İstiyorum.

KOÇ: Şimdi nasıl hissediyorsun ? Danışan: Omuzlarımdaki yük kalktı.

KOÇ: Neredesin? Hâlâ mağarada mısın?

Danışan: Hayır, bir rıhtımda oturuyorum, okyanusa bakıyorum.

KOÇ: Bundan neler öğreniyorsun?

Danışan: Birçok şey. Birincisi, bu pozisyonu almanın benim için ne ka­dar önemli olduğunu ve seçilememenin ne kadar zoruma gittiğini fark etmemiştim, özellikle de gerçekten kendimi nitelikli hissederken. İkin­cisi, kaderimi kontrol edebildiğimi ve bunun hakkında nasıl hissettiği­mi gördüm, sanki başarısızlık duygusunu kontrol etmiş gibiydim. Ben kendimi iyi hissetmeyi seçebilirim.

KOÇ. Sıradaki ne?

Danışan: Özgeçmiş. Bunun üzerinde biraz çalışmak istiyorum. Ve geri gidip olası deniz aşırı iş fırsatlarıyla ilgili biraz araştırma yapmak is­tiyorum.

KOÇ: Güzel. Bu hafta bir ara, bitiş tarihleri belli olan bir plan yapıp bana bir kopyasını gönder. Tamam mı?

Danışan: Tamam.

KOÇ: Bir isteğim daha var, bir ev ödevi. Şu soru üzerinde çalışmak için biraz zaman harca: "Bu başarısızlıktan ne öğrendim?" Bunu yapar mısın?

Danışan: Dalga mı geçiyorsunuz?

KOÇ: Gerçekten dalga geçmiyorum. İş aramakta yapılması gerekeni nasıl yapman gerektiğini biliyorsun; bir özgeçmiş yaz, görüşmelere gir, ne yapılması gerekiyorsa onu yap. Senin için zor olan şey başarısızlık duygusuyla yaşamak. Bu olasılık seni sabote edebilir. Başarısızlığınla beraber olmak için daha/azla kapasiteye sahip olsaydın bu sana ne verirdi?

Danışan: Özgürlük. Yargılama yerine benim için başarısızlığı öğrenme­ye çevirirdi. Sadece... bunu yaptığım için mutlu olmak zorunda deği­lim, değil mi?

KOÇ: Biraz önce dediğin gibi, bunu sen seçmelisin. Sadece bu başarı­sızlık ve kayıpla karşılaşacağın son sefer olmayacak. Şu anda bununla yaşayabilirsen ve bununla başa çıkabilmek için biraz kendini geliştirirsen, gelecek sefer böyle bir durumda olduğunda buna daha hazırlıklı olursun.

Danışan: Sanki duygusal bir fitness programı gibi.

KOÇ: Bunun gibi bir şey. Ve evren sana kocaman bir spor salonu sağ­lamış durumda. Bunun avantajından yararlanalım.

Süreç ve İzlenebilirlik

Koçluk modeli çok açıktır: Koç, danışanı hayatta ileriye taşıyan derin öğrenme ve eylemi içeren koçluk ilişkisine bir içerik sağlar. Süreç koçluğunda izlenebilirlik doyum ya da denge koçluğundaki kadar önemlidir. İzlenebilirlik olmadan, koçluk becerileri kul­lanılsa bile koçluk meydana gelmez. Koçluğun eylemleri danışanın hayatında gerçekle­şir. Süreç koçluğuyla, eylemler danışanın koçluk görüşmelerinde keşfettiklerini destek­lemek üzere tasarlanır. Örneğin görüşme danışanın başkalarına hayır dediği zaman onları hayal kırıklığına uğratma korkusunu ortaya çıkarabilir. Bu durumda danışan kendi hayatında insanları hayal kırıklığına uğratmaktan kaçınarak ağır bir bedel ödemektedir. Burada sorumluluk bir hafta boyunca insanları hayal kırıklığına uğratma riskini alarak beş kere hayır demek ve ne olduğunu gözlemlemek olabilir. Ya da danışanın hayatına entegre edilen bir alışkanlık ya da bir uygulama da olabilir, örneğin her günün sonunda o gün söylenen hayırları kaydetmek gibi.

Birlikte Olmak

Genelde süreç koçluğunda kullanılan "birlikte olmak" ifadesiyle ilgili bir iki çift laf söyle­mek gerekir. Örneğin danışanların hayal kırklığıyla birlikte olduğunu ve koçların danışanlarıyla ve onların hayal kırıklıklarıyla birlikte olduğunu söyleyebiliriz. Bunu hastane­de bir arkadaşınızı ziyaret etmek gibi düşünün. Amacınız arkadaşınızla birlikte olmaktır. Gerçekten onun için orada olmaktan başka yapabileceğiniz bir şey yoktur. Ve bu sadece orada gözükmekten daha fazlasıdır. Birlikte olmak, orada olmak ve tamamen adan­mış, dikkatli, açık hatta etkileşim halinde olmak fakat o insanla o deneyimde birlikte olmaktan başka hiçbir hedefin olmamasıdır. Birlikte olmak çok güçlü bir üçüncü seviye ortamıdır, derin bir seviyede paylaşılan bir deneyimdir. Danışanlarla bu seviyede oldu­ğunuz zaman, sadece kendi düşünce ve analizlerini paylaşmakla kalmayacaklar bunun yanında kendi deneyimleri ile ilgili en dürüst duygularını da ortaya koyacaklardır.

O konuya Giremem

Süreç koçluğu genelde nehir danışanın girmek istemediği alanlara doğru yol aldığında ortaya çıkar. Bir koç olarak merakınız uyanır. Danışanın gitmek istemediği yer nere­sidir? Uğraşmak istemediği şey nedir? Bir sürü açıklama duyabilirsiniz: "Daha fazla kaos ve yargı istemiyorum", "Para konusunda endişe etmek istemiyorum", "Son işimde yarattığım başarısızlıkla yaşamak istemiyorum", "Bu kişinin hayatıma getirdiği mutlu­lukla birlikte olmak istemiyorum".

Danışanlar rahatsızdır, bazen tamamen perişandır çünkü hayatları onları gitmek is­temedikleri yerlere götürür. Bu durumdaki danışanlar farklı yöne gitmek ve bu alanlara girmekten kaçınmak isterler. Zamanla elde ettikleri kaçınma dolu hayatlardır. Hayatlarının bu kısımlarını kesip atmanın bedelinin farkına varamazlar. Bu yüzden danışanın tüm hayatını temsil eden bir daire çizin. Şimdi danışanın birlikte olmak isteme­diği kısımları yazmaya başlayın ve bunları çember içine alın. Bu alanları renklendirin ve isimlendirin: bu danışanın birlikte olmak istemediği kızgınlık... hayal kırıklığı... risk alma. Her alan renklendikçe, danışana daha az bir hayat kalır ve tüm bu "girilemeyen" alanların arasında yol almak gittikçe zorlaşır.

Süreç koçluğu uzak durdukları ya da inkâr ettikleri durumlarla birlikte olma kapa­sitelerini geliştirmelerinde danışanlara yardımcı olur. Koçlar olarak işimizin büyük bir kısmı daha iyi seçim yapabilmeleri için danışanların neyin doğru, gerçek ve önemli olduğunu keşfetmelerinde onlara yardımcı olmaktır. Şunu da söyleyebiliriz ki görevimiz danışanların kaçınmaktan, numara yapmaktan, inkâr etmekten vazgeçmelerine yar­dımcı olmaktır. Bu destekleyici yerden daha iyi kararlar verebilecek ve iş ve evdeki ilişkilerinde daha güçlü olabileceklerdir.

Nerede Durursun?

Zor alanları keşfetme konusunu bir kenara bırakmadan önce yerinde bir soru sormalı­yız: Hayatındaki hangi alanlar senin için birlikte olunması ya da keşfedilmesi zor alan­lardır? Cevap önemlidir çünkü danışanlarınızla beraber girmeyi istemediğiniz alanlar olacaktır. Bu alanlara girmek yerine koçluğu bitirmeyi bile tercih edebilirsiniz. Diyelim ki para, öfke ya da geri çevrilme konusunda sorunlarınız var. Koçluğunuzda bu alanlar­dan kaçınabilirsiniz. Fakat bu alanlar danışanlarınızın ihtiyaç duyduğu ve keşfetmeye istekli olduğu alanlar olabilir. Eğer siz kendi yasaklı bölgelerinizin farkında değilseniz danışanlarınızı kısa devre yaparsınız çünkü oraya doğru gitmeye başladıklarında, onları oradan uzaklaştıracaksınız. Bu yüzden koçlar kendi titiz kendini keşfetme süreçlerini gerçekleştirmelidirler. Bunu kendi koçlarıyla yapmaları en idealidir. Bu alanlarda çalış­maya başlayın ki bu alanlar sizin hayatınıza girsin ve danışanlarla çalışmalarınızda da ulaşılabilir olsun.

Entegrasyon

Buraya kadar koçluğun üç temel prensibinden farklı yollar olarak bahsettik. Kitapta bunları ayırarak, bir koçluk görüşmesinin ilk sorudan son sorumluluk kısmına kadar tek bir uyumlu prensip takip ettiği gibi bir izlenim bırakmış olabiliriz. Aslında, bir koçluk görüşmesi esnasında siz koç olarak bu üç prensibin hepsinin bileşenlerini bir araya ge­tirmek durumundasınız: Doyum, denge ve süreç.

Prensipleri Entegre Etmek

Bu üç temel prensibi farklı araçlar içeren setler olarak düşünebiliriz. Koç ve danışan değerleri, gelecek vizyonunu ya da danışanın vizyonunu gerçekleştirmesini engelleyen sabotajcıyı keşfederlerken, koç doyum araç setini kullanıyor demektir. Koç danışanının bir konuya farklı bakış açılarıyla yaklaşmasına yardımcı oluyorsa ya da planlar ve ey­lem opsiyonlarını değerlendiriyorsa buradaki araçlar denge bazlıdır. O anın çevresinde bir muhafaza oluşturan ve bunun daha derinine inen bir koç sürecin alanına girer. Peki, bir koç olarak başlamak için hangi araç setini kullanacağınıza nasıl karar vereceksiniz? Farklı bir prensibe geçmenin zamanının geldiğini nasıl fark edeceksiniz? Kısaca bunun cevabı koçluğun yönünün ikinci ve üçüncü seviyede dinleyerek belirlendiğidir.

En başından beri söylediğimiz gibi koçluk modelinde hedefleri, koçluk için odaklanma alanlarını ve herhangi bir koçluk görüşmesi için konuları danışan belirler. Koçluk ilişkisi ve her koçluk görüşmesi için gündemi danışan belirler. Bu, onların so­rumluluğudur.

Hangi koçluk yaklaşımının kullanılacağı ise koçun sorumluluğundadır. Danışan gerçekten koçluğun yönü ve akışı konusunda sorumluluğu almada koça güvenir. Koç danışanın görüşmedeki ilk ifadesinden başlayarak bir yön seçer. Bizim dinleme mode­limizde koçun danışana, ikinci seviyede dinleme olarak tarif ettiğimiz birebir bağlantı kurmanın gücünün farkında olarak dikkat kesildiğini söylüyoruz. Koç aynı zamanda danışanın değişen ses tonuna, konuşma hızı ya da nefes alıp verişine, yaratılan at­mosfere, hatta ilişkinin gücünün ayarlanmasına dikkat eder. Danışan daha da yakla­şıyor mu, uzaklaşıyor mu, kaçıyor mu, savunmaya mı geçiyor? Bu, üçüncü seviyede dinleyen bir koçtur. Koç için sırada nereye gidileceği hakkında bilgi orada, anın içinde, ikinci ve üçüncü seviyede dinlemekte gizlidir. Bu modelde çalışan koçlar için bu çok can alıcı bir noktadır. Koçlar genel bir güç ya da güçsüzlük hissi için dinlerler ve bu bilgiyi sıradaki soruyu oluşturmak ya da hangi tekniğin kullanılması gerektiğine karar vermek için kullanırlar.

Bu kesinlikle dikkatli dinlemeyi ve daha sonra ortaya çıkan her ne olursa olsun onunla dans etmeyi gerektiren bir sanattır. Bu "danışan "A" cevabını verdiğinde koç "B" sorusunu sorar" modelinde olduğu gibi öğrenilecek bir teknik değildir. Bu şekilde gerçekleşmez. Ayrıca bir koç olarak dikkatinizin araçlar üzerinde olmasında, üzerinde çalışacağınız prensip hakkında düşünmenizde, modelin hangi içeriğini kullanacağınızda ya da hangi beceriyi seçeceğiniz konusunda size yardımcı olmaz. Bu birinci derecede farkındalıktır ve bu seviyede olduğunuzda danışandan koparsınız. En iyi koçların bile zaman zaman başına gelir ve koçların tekrar toparlanıp danışanla bağlantıya geçmeleri gerekir.

Özellikle danışanın sorununa değil danışına bağlanın dediğimize dikkat edin. Koçlukta en öncelikli sorumluluğumuz danışanlara en doğru hareket tarzına karar verme­lerinde ve bu yolda kalmalarında, zamanla cevaplar için bize daha bağımlı hale gelmelerindense daha becerikli hale gelmeleri için öğrenebileceklerini ortaya çıkarmalarında onlara yardımcı olmaktır. Koçlar olarak her zaman danışanlarımızı destekleriz.

Bu sorunu olabildiği kadar çabuk tespit etme ve göz açıp kapayıncaya kadar bir çözüm bulma dürtüsü kültürün içerisinde yerleşiktir. Evet, tabii ki problemlerin hızlı çözülmesi gereken zamanlar olacaktır fakat koçlukta danışanlara ve hayatlarına daha uzun bir bakışla yaklaşırız. Bizim koçluk modelimizde, koçlar danışanın büyük "G" gündemini tutarlar: ses getiren, dolu dolu bir yaşam, tercih edilen, amacı olan, kendini ifade edebildiğin bir yaşam. Biz danışanlara, koçluğa getirdikleri konulara daha geniş bir çerçevede bakmalarında yardımcı oluyoruz. Koçlar olarak bizim için, danışanın problemi ile ilgili her şeyi anlamayı isteme konusunda, sanki bizim anlamamız danışanlarımıza yardımcı olma konusunda bizi daha donanımlı yapacakmış gibi, baştan çıkmak profes­yonel bir tehlikedir. Neredeyse her durumda, bilmemiz gerekenleri abartırız. Sonuçta kendi hayatları ve iş durumları konusunda uzman olanlar danışanlardır; koç ise bir sonraki adımı bulmaları ve yaptıkları eylemler sonucunda ortaya çıkan dersleri toplamak konusunda onlara yardımcı olmada uzmandır.

Burada şunu belirtmemiz gerekir ki yüzeysel bir danışan problemi diye bir şey yok­tur, sadece yüzeysel koçluk vardır. Ortaya konan durumun arkasında hep önemli bir şeyler vardır ya da bu danışanın ve koçun zamanını almaya değmez. Koçun görevinin bir bölümü danışanın hayatında bir konuyu önemli yapan şeyleri aramaktır. Her da­nışanın durumu, içerisinde danışanı kendi doyum tarifine, dengeye ya da daha iyi bir hayat sürecine yaklaştıracak potansiyele sahiptir. Bir danışanın ortaya getirdiği sorun daha büyük bir yapbozun bir parçasıdır. Buna saygıyla yaklaşılmak, yok olması için çözülmesi gereken bir sorun olarak değil daha büyük bir hedefe doğru gidilebilmesi için bir fırsat olarak görülmelidir. Sonuçta, bu koçluğun gerçek gücüdür: Sadece bir konuya cevap vermek değil, daha canlı ve kazançlı bir hayat yaşayan daha güçlü ve becerikli bir danışan ortaya çıkarmak.

Örnek Koçluk: Üç Temel Prensibi Entegre Etmek

Danışan: Kaldığımız yerden devam edersek... Hâlâ bahsettiğim işi alma olasılığım üzerinde duruyorum.

KOÇ: Veri topluyordun...

Danışan:... ve danışmanla tekrar konuştum.

KOÇ: Bu olası satın almaya bakarak, bugün neredesin? Senin için bü­yük resim nedir? [Vizyon: doyum]

Danışan: Büyük resim bunun riskli olduğu.

KOÇ: Risklinin seni daha önce durdurmadığını gözlemledim. Aslında risk alma senin büyük bir değerin. Bu riskle ilgili sana sıkıntı veren nedir? [Değerler: doyum]

Danışan: Bu biraz karmaşık.

KOÇ: Hadi bunu biraz parçalara ayıralım. Öncelikle, eminim finansal görüntünün sana mantıklı geldiğinden emin olmak için bir yolun vardır.

Danışan: Ortağımla ve çalıştığımız mali müşavirle bunun üzerinden geçeceğim fakat temel olarak analiz yapıldı. Haftaya bu zaman, bilme­miz gereken her şeyi biliyor olacağız.

KOÇ: Yani biraz finansal risk var. Riskli kısım bu mu?

Danışan: Aslında değil. Çizelgelere aşinayım ve sayılara dayanarak sağlam bir iş kararı verebilirim.

KOÇ: Peki, buradaki risk nedir?

Danışan: Şu(konuştuğumuz konuyu hatırlarsınız, bu yılla ilgili. Yavaş­lıyor olmam konusu.

KOÇ: "Otobandan çıkmak" diye ifade etmiştin diye hatırlıyorum.

Danışan: Şey, bu işi almaya karar verirsem, bu "otobandan çıkmak" olmayacak; "sol şeride geçmek" olacak.

KOÇ: Burada sesinde bir değişim algıladım. Ne oldu? [O anın içinde.-süreç]

Danışan: Baskı oluştuğunu hissediyorum.

KOÇ: Duyguların ne? [Beraber olmak: süreç]

Danışan: Korku.

KOÇ: Bu korkuyu hissetmek için kendini serbest bıraktığında aklına nasıl bir görüntü geliyor?

Danışan: Sanki ağır bir yük taşıyor gibi kamburlaşıyorum.

KOÇ: Bu karara "sol şeride geçmek" merceğinden baktığında hisset­tiklerin. Eğer bu satın almaya kendi konun "otobandan çıkmak" mer­ceğinden bakabilseydin ne olurdu? Bu neye benzerdi? [Perspektifler, denge]

Danışan: Bu biraz zorlu olurdu.

KOÇ: Denemek ister misin?

Danışan: Tabii ki. (Koç ve danışan bu ve bunun gibi birkaç diğer perspektifi incelerler.)

KOÇ: Bugün koçluktan ne aldın?

Danışan: İki şey. Birincisi, finansal analizi halledebileceğim, ikincisi ise, finansal analizin kararın sadece bir bölümü olduğu. Gerçekten önemli olan bu kararın hayatımı nasıl etkileyeceği. Görüyorum ki bir anlaşma yapmanın heyecanına bağımlı olmuşum ve uzun vadede benim için gerçekten önemli olan şeyleri kaçırabiliyorum.

KOÇ: Senin için bir ev ödevim var. Hazır mısın?

Danışan: Evet.

KOÇ: Bu olası satın almadan en/azla istediğin karşılık nedir? [Büyük "G"gündemi: doyum]

Danışan: Bu güzel. Bunu üzerime alacağım.

Koçun Bağlılığı

Danışanlarınızın dolu dolu bir yaşam sürmesi için ne kadar ileriye gitmeye isteklisiniz? Hangi noktada kendinizi rahatlamış hissedersiniz, özellikle de çalışmaktan zevk aldığı­nız danışanlarınızda? Hangi noktada onların hayallerinin sadece bir bölümünü destek­ler ya da potansiyelleri hakkında ulaşılabilir, tatmin edici fakat mükemmel olmayan bir vizyonun peşinden gider bir şekilde kendinizi bulursunuz? Bu farkında olmadan gerçekleşebilir ve koçlar olarak sürekli uyanık olmamız, kendilerinin bazen takip edemeyecek­leri bir vizyona onlar için sahip çıkmamız gerektiği konusunda bir hatırlatmadır.

Danışanlar onlara yüzde yüz bağlılıkla yaklaşacağınıza güvenirler. Onların hikayeleri­ni sorgulamadan inanmaya başlayabileceğiniz zamanlar için tetikte olun. Onları zorlama­ya, araştırmaların sağlığı açısından ters bir bakış açısı önermeye istekli olun ki böylece sergiledikleri duruşlarda açık ve titiz olmaya zorlansınlar. Danışanlar kendi dünyaları hak­kında kendi tanımlamalarını gerçekler bunlarmış gibi sunarlarken kendinizi bunu onay­larken bulursanız, altta yatan varsayımları sorgulamak için yeteri kadar durun. Örneğin, danışanlar "Çok yoğunum, çok adanmışım, buna zamanım yok..." gibi şeyler söyledikle­rinde meraklı olun. Danışanın çok yoğun olduğu doğru olabilir fakat bu uzun vadede onun çok işine yarayacak zorlu bir tercihi görmezden gelmesini sağlayan bir mazeret de olabilir. Şunu merak edebilirsiniz: "Danışan sonuçta gerçekten neye bağlılık duyuyor?"

Koç olarak siz cesaretle sorgulama için bir model oluşturuyorsunuz. Görevinizin bir kısmı danışanlarınızın kendi potansiyellerine ulaşmalarını, tatmin edici hayatlarını yaşamalarını ya da nasıl tarif ediyorlarsa onu sağlamak adına dobra olmak, popüler olma­yan hatta mantıksız şeyleri söylemektir. Tatmin edici bir hayat yaşamak daha önce söy­lediğimiz gibi radikal bir hareketse, o zaman sizin sesinizin yırtıcı cesaretin sesi olacağı zamanlar olacaktır. Danışanlarınız duyduklarından memnun olmayacak olsalar bile zor soruyu sormaya ya da acı gerçeği söylemeye istekli olmalısınız. Çok ileri gitmeye istekli olmanız gereken ve bu yüzden kovulabileceğiniz zamanlar bile olabilir. Bazen en zorlu soru koça yöneliktir: "Siz sonuçta gerçekten neye bağlılık duyuyorsunuz?"

Örnek Koçluk: Cesaretle Sorgulama

KOÇ: Bu son kararın mı?

Danışan: Evet. Ayarlamaları yapar yapmaz memleketime dönüyor ola­cağım, belki bir ay içerisinde.

KOÇ: Şaşırdım.

Danışan: Biliyorum.

KOÇ: Bak Kathy, bu senin hayatın. En iyi olduğunu düşündüğünü seç­mek zorundasın, fakat koçun ve sana inanan birisi olarak hayal kırık­lığına uğradığımı söylemeliyim.

Danışan: Yine ihanet ettiğimi düşünüyorsunuz.

KOÇ: Sen böyle düşünmüyor musun?

Danışan: Kavga etmekten yoruldum.

KOÇ: Anlıyorum. Seni kavga ederken gördüm. Red mektuplarıyla karşılaştığını, yarı zamanlı çalıştığını, gece geç saatlere kadar yazdığını gördüm. Bu mücadeleyi gördüm. Bu kararlılık nereden geldi?

Danışan: Belki de sadece kendimi kandırıyordum.

KOÇ: Burada karşı koyacağım. Eğer ileri gidersem beni uyar.

Danışan: Çok umutsuz görünüyorum.

KOÇ: Değerler listende "umut" olduğunu hatırlamıyorum. Hayalini ha­tırlıyorum, içinde alevlerle ve kararlılıkla bu şehre gelen, kendi hayatı için bir duruş sergileyen ve kendine güvenen kadını hatırlıyorum. Şimdi pes edemezsin.

Danışan: Oldukça gözü pektim.

KOÇ: Bir sürü endişe de hatırlıyorum. Düştüğün günler. Ben ateşin sön­düğüne inanmıyorum. Sadece buna inanmıyorum.

Danışan: Param neredeyse bitti. İşim sıkıcı Zevk almıyorum. İstediğim hayal bu değildi.

KOÇ: Bunu anlıyorum ve senden bir ricam var- Yazmaya ara ver ama taşınmayla ilgili bir harekette bulunma. Bunu yapar mısın?

Danışan: Ama eğer yazmazsam ne anlamı var? Sadece zamanımı ge­çirmiş olurum.

KOÇ: Yorgunsun. Hayalin de yorgun. Ona dinlenme şansı ver. Gele­cek hafta konuştuğumuz zaman ne durumda olduğuna bakarız. Buna istekli misin? Hayır diyebilirsin ve ben de işin ucunu bırakırım, fakat gerçekten bunu senin adına istiyorum, yazmak için doğduğuna inanan insan adına. Danışan: Peki, tamam. O insan adına.

Farklı Şapkalar Takmak

Koç gerçekten danışanlar için değerli olabilecek bir uzmanlığa sahipse ne olur? Danışan­ları pahalıya mal olacak hatalardan kurtarabilecek ya da uzun ve dolaylı bir öğrenme sürecini kısa yoldan halletmelerini sağlayacak bilgi ve deneyimleri paylaşmamak hak­sızlık, hatta belki de profesyonel olmayan bir durum gibi görünüyor. Bu durumda kilit nokta birkaç farklı seviyede açık olmaktır.

Öncelikle kendinize şunları sorun: Sahip olduğunuz bilgi danışan ve danışanın du­rumu ile ilgili mi? Bu danışan sizin katkınızdan özel olarak ne kazanacak? İkincisi, koç şapkanızı takmadığınız konusunda kendinize ve danışanınıza açık olun. Siz konuşulan konu üzerinde uzmanlığı ya da deneyimi olan birisinin şapkasını takıyorsunuz. Üçüncü olarak, danışanınızın bu bilgiyi istediğinden emin olun. Danışanın evet diyeceğinden emin olsanız bile izin isteyin. Öneriler sunmadan önce izin istemek koçluk ilişkisinin güvenilirliğini korur. Danışanların bunu kendilerinin bulmayı tercih edeceklerini söy­lemelerine hazır olun. Dördüncü olarak bunun arkasında bir şey olmadığı konusunda net olun. Doğru cevaba ya da yola sahip olduğunuza inandığınız an, danışanın eylemi üzerine kendi gündeminizi empoze etmeye başladınız. Bunu bir beklentiniz olmadan sunduğunuz konusunda açık olun.

Açıklık oluşturulması gereken diğer bir alan ise danışanla olan işbirliğinizin tasarı­mıdır. Bazı durumlarda danışanlar özellikle ilgili bir deneyimi olduğu için bir koç seçe­ceklerdir. Kendi dünyalarını anladığına inandıkları bir koç tutarlar. Durum bu olduğun­da, danışanlara sizin koçluk görevinizle danışmanlık ya da mentorluk görevi arasındaki farkları anlatmanız ve böylece onların ne beklemeleri gerektiğini bilmeleri önemlidir. Hem danışan hem de koç görüşmeler ilerlerken gerekli oldukça bu ilişkiyi tekrar gözden geçirmeye devam etmelidirler.

Koçluk, Danışmanlık ve Mentorluk Arasındaki Farklar

Görebileceğiniz gibi, bu farklı roller arasında karışıklık olması bakımından bir potansi­yel vardır ve bu karışıklık "koçluk" terimi dünyaya ve özellikle kurumlara yayıldıkça büyümektedir. Kurumlarla çalışan artan sayıda danışmanlar hizmetlerine bizim koçluk modeliyle yaptığımız koçluğu da eklediler. Fakat bunu yaparken bizim modelde yaptığımız gibi koçluk ve danışmanlık arasındaki ayrımlardan bahsetmediler. Biz bu ya da şu doğru demek istemiyoruz. Sadece ayırım eksikliğinin koç ve danışman tutan insanlar için daha fazla karışıklık yaratması muhtemeldir.

Koçluk ve danışmanlık birlikte çok etkili bir şekilde yürütülebilir. Bir duruma özel beceriler, deneyim ve analitik süreçlerle yaklaşan danışmanlar için belirgin bir görev mevcuttur. Sorunu anlamak ve işe yarar çözümler sunmak için ücret alırlar. Koçluk ise gerekli değişiklikleri oturtmaya yardımcı olur ve kurumu çözümleri uygularken ve geçişi sağlarken destekler. Koçluk değişiklikleri yerine getirmenin ve kurumda tutunmalarını sağlamanın ideal bir aracıdır.

Göreviniz hakkında net olmanın yanında, koçluğun sınırları hakkında net olmak da bunun kadar önemlidir. Eğer danışanlara tavsiye veriyorsanız, bu tavsiyeyi verme konusunda yetki ve izninizin olduğu konusunda net olmalısınız. Eğer lisans ya da sertifikasyon gerektiren profesyonel hizmetler sunuyorsanız, bunun için yetkili olmalısınız. Bu tıbbi, hukuksal ve finansal tavsiyeler ve uygulamanın kanunlarla sınırlandırıldığı diğer alanlar için de geçerlidir. Tavsiye sunmanın uygunluğu hakkında şüpheniz varsa, danışandan yetkili bir bilgi kaynağı bulmasını istemek en iyisidir. Bazı koçlar bu durum­larda kullanılabilecek başvuru kaynakları ile ilgili bir dosya tutarlar.

Terapi ve Koçluk

Psikoterapi ve koçluk arasındaki sınırı çizmek bazen koçlar için kafa karıştırıcı olabilir. Özellikle koçlar, duyguların terapinin alanına girdiğini ve koçlukta ne zaman bir duygu ortaya çıksa oradan uzaklaşmaları gerektiğini sandıklarında bu daha kafa karıştırıcıdır. Aslında, duygular insanın bir parçasıdır. Bu duyguların koçluk görüşmesinde ortaya çıkması her insani görüşmede olduğu gibi doğaldır, özellik­le de anlamı olan görüşmelerde. Danışanlar hedefler ve hayalleri, zor kazanılmış zafer­leri ve kendilerini sabote eden yenilgileri hakkında açık bir şekilde konuştukları zaman altta yatan duygularla bağlantı kurma olasılıkları her zaman vardır.

Ne yazık ki, danışmanlık ve koçluk arasındaki sınır mutlak kurallar ve koşullarla belirlenmemiştir. Danışmanlık ve koçluk genelde çakışır, özellikle de bazı modern terapi yöntemlerinde. Açık olan şudur ki genelde terapistler duygusal sorunları teşhis etmek üzere eğitim alırlar ve duygusal yaraları iyileştirmek için çalışırlar. Koçlar ise teşhis koymak için eğitimli değillerdir ve duygusal yaraları iyileştirmeye odaklanmazlar. Bu ayırımdan bağımsız olarak şu da doğrudur ki koçlukta danışanlar kendi hayatlarında cesurca kararlar verirlerken eski kalıplan ve bağları koparma, onları hapseden kutudan çıkıp yeni bir güç kazanmaktan gelen bir iyileşme duygusu hissederler. Ancak koçluk duygusal soruna odaklanmaz. Duygu konuşmada ortaya çıkabilir, fakat koçluğun işi değildir. Koçlar üç prensibe ve koçluğun içeriğine ve yöntemlerine odaklandıktan sü­rece, sınırların içerisinde kalmaları çok olasıdır.

Koçluğun Genişleyen Dünyası

Geçen on yılda koçluk dünyada, her kıtada ve neredeyse her kesimde, hayattaki ve iş dünyasındaki yerini almıştır. Önceleri bireyler için hayat koçluğu ve kurumsal yöneti­ciler ve müdürler için yönetici koçluğu gibi iki alana odaklanırken, bugün gelişmiş ve yüzlerce varyasyonu ortaya çıkmıştır.

Bireylerle hayatın her evresinde ve farklı hayat koşullarında çalışan koçları bulabi­lirsiniz. Örneğin koçlar artık, üniversiteye girmeyi ve kariyer tercihlerini düşünen genç­ler, hayatı ve iş yaşamını keşfetmeye çalışan üniversite öğrencileri, evlenmeyi düşünen çiftler, daha iyi ilişki isteyen evli çiftler, iş ya da kariyer değiştiren veya taşınan bireyler, emekli olmaya hazırlanan çalışanlar ya da çok ciddi ve hayatlarında değişikliğe sebep olan hastalıklarla karşı karşıya olan bireyler gibi farklı gruplarla çalışıyorlar. Koçlar, kı­demli yöneticiler, biyoteknoloji çalışanları, sanatçılar ve müzisyenler, öğretmenler, risk altındaki gençler ya da kâr amacı gütmeyen kurumlarda çalışan yönetici ve gönüllüler gibi belli gruplarla çalışmakta uzmanlaşabilirler. Bazı koçlar işlerini, rafting ve tırman­ma, finansal planlama, topluluğa konuşma, zaman yönetimi ve fitness gibi diğer ilgi alanlarıyla birleştirebilirler.

Son yıllarda koçluk için en belirgin büyüme alanı kurumlar ve ilişki sistemleri ile ilgili koçluk oldu. Kurumlarda bazen "takım koçluğu" olarak adlandırılan bu koçluk iş ortağı çiftlerinden birçok bireye kadar birden çok danışan ile çalışmaktadır. Bu koçluk sisteme odaklanır ve sistemi danışanmış gibi ele alır. İlişki koçluğu eğitimi alan koçlar sevgililer, iş ortakları ve aile şirketleri ile de çalışırlar.

Profesyonel Koç İçin

Profesyonel koçlar için sıradaki öneriler koçluk formunun üzerinde durmaktan koçluğu diğer işler için bir tamamlayıcı olarak sunmak gibi seçeneklere kadar çeşitlilik göster­mektedir.

Koçluk Biçimi

Kitap boyunca belirttiğimiz gibi koçluk için evrensel, resmi ya da tek bir biçim yoktur. Koçlar ve koçluk biçimi her büyüklükte, şekilde ve renkte bulunmaktadır. Değerlendiril­mesi gereken faktörler şunları içermektedir: Zaman dilimi, koçluk ortamı ve görüşmele­rin uzunluğu ve sıklığı.

Zaman Dilimi. Bazı koçluk ilişkileri açık uçlu ve devamlıdır. Genelde üzerinde muta­bakata varılmış üç ay gibi minimum bir uzunluk ile başlarlar fakat yıllar boyu devam edebilirler. Koçluk ilişkisi, danışan önemli değişiklikleri gerçekleştirmeye devam ettikçe ve yeni geçişlerle ve beklenmedik zorluklarla karşılaştıkça danışanın destek sisteminin bir parçası haline gelir.

Diğer koçluk ilişkileri altı ay ya da bir yıl gibi belirli bir süre üzerine kurulur. Bu genelde kurumlar için çalışan koçlar ya da koçluğu değişimleri veya programlan uygu­lamak için bir araç olarak kullanan danışmanlar için geçerlidir.

Koçluk Ortamı. Telefonla koçluk yapmanın kolaylık gibi birçok avantajı vardır, böy­lece dünyanın her noktasında birbirlerine ulaşabilirler. Hem danışan hem de koç görsel varlığın ve fiziksel ortamın dikkat dağıtıcı unsurlarından uzak olağanüstü samimi bir hassasiyet de geliştirirler. Telefondayken birden fazla işi yürütmeye alışık insanlar için buna uyum sağlamak biraz zaman alabilir ancak koçların ve danışanların deneyimleri telefonla koçluğun işe yaradığını kanıtlamıştır.

Aynı zamanda bazı danışan ve koçlar yüz yüze buluşmayı tercih ederler. Bunun genelde kurumların içerisinde ayarlanması yeteri kadar kolaydır. Telefon görüşmeleriyle yüz yüze görüşmeleri de birleştirme olasılığı her zaman vardır.

Koçlar e-posta, anında mesajlaşma, takımlarla çalışırken telekonferans gibi diğer birçok araçla da çalışmayı denemişlerdir. İnternet bazlı konferans da koçluktaki yerini almaktadır. Bir uygulamada, duyma engelli danışanlarla çalışan bir koç Amerikan İşaret Dili ile uzun mesafeli koçluk yapmak için "web cam" kullanmıştır. E-posta ve sesli me­saj da izlenebilirliği sağlamanın ve koçluk görüşmeleri arasındaki bağlantıyı kurmanın uygun yollandır.

Görüşmelerin Uzunluğu ve Sıklığı. Uluslararası Koçluk Federasyonu araştırmalarına göre, en yaygın koçluk şekli ayda üç ya da dört defa otuz dakikalık telefon görüşme­leri şekline yapılan koçluktur. Ancak, "Ne kadar uzun?" ve "Ne kadar sık?" sorularına en iyi cevap "Koç ve danışan için en uygunu" cevabıdır.

Bu, ilişkinin avantajına olacak bir ortaklığı tasarlamanın önemli bir örneğidir. Bu danışan ve koçun ortak noktayı bulana kadar ödün vermeleri gerektiği anlamı­na gelmez. Koçların tatminkâr bir iş hayatının nasıl olduğu konusunda net olmaları ve bunun için bir duruş sergilemeleri gerektiği anlamına da gelmez. Bu yüzden eğer danışanlarla 45 dakika ya da bir saat çalışınca en etkin olduğunuzu hissediyorsanız, bu çalışma tarzınız hakkında müstakbel danışanlarınıza açık olmalısınız. Eğer görüş­melerin sıklığı hakkında güçlü bir tercihiniz varsa uygulamalarınızda bunu çalışma tarzınızın bir parçası haline getirmeniz önemlidir. Danışanlarıyla ayda bir ya da her hafta bir araya gelen koçlar vardır. Hatta bir teslim tarihine odaklanıyorlarsa bu bir süre için her güne bile çıkabilir. Sıklık tamamen tercih ve anlaşmanın bir birleşimidir. Çoğu koç için, kendi bireysel tarzlarıyla örtüşen tempoyu bulmak bir-iki yıllık bir de­neme süresi alır.

Danışan İlişkileri

Bu kitapta, bireysel danışanlarla birebir koçluk üzerinde durduk. Ancak bazı koçlar çift­ler, ortaklıklar, aileler, çalışma gruplan ya da takımlarla çalışmayı tercih ederler. Diğer­leri bireysel ve takım koçluğunun bir kombinasyonunu yaparlar. Kendi deneyimlerimize göre buradaki kilit nokta kendi mevkiiniz, arzularınız, görev hissiniz konusunda çok net olmaktır. En fazla önemsediğiniz insanlarla çalışırken en başarılı ve en motive kişi olursunuz.

Bireylerle ya da kurumlardaki takımlarla çalışan koçlar için düşünülmesi gereken bir başka katman daha vardır. Koç, danışan ve kurum arasında yaratılan üç taraflı dinamikler olarak biliniyor. (Bu üçlünün elemanları şimdi daha çok koç, danışan ve müşteri -kurum ya da kurumda danışanın finansörü ve danışanın raporladığı kişi.) Bu durumlar için, koçun üç taraflı bir ortaklık tasarlaması gerekir. Mahremiyet ko­nuları tanımlanmalı ve görevler netleştirilmelidir. Kurum, koç ya da danışandan bir rapor beklemekte midir? Koçluk için hedefleri ve kriterleri kim belirlemektedir, danı­şan mı kurum mu? Koçluğun etkili olabilmesi için danışan tarafında içten bir bağlılık olmalıdır yoksa bu çalışma yalnızca itaat edilmesi için baskı uygulamanın bir yolu olur.

Dahili Koçlar için Özel Etkenler

Deneyimlerimizden koçluk modelinin kurumların içindeki koçlarla dışarıdan ge­len koçlar kadar etkili olduğunu biliyoruz. Dünyanın her yerindeki küçük ve büyük firmalar, ajanslar ve kâr amacı gütmeyen kurumlardaki dahili koçlardan yıllar boyunca gelen geribildirime sahibiz. Aynı zamanda biliyoruz ki bu çeşit koçluğun etkili olabilmesi için belirtilmesi gereken belli farklılıklar vardır.

Burada yine üç taraflı dinamik dahili koç, danışan ve kurum arasında bulunmak­tadır. Bu durum biraz hassas olabilir ve deneyimlerimize göre en iyi yaklaşım, rollerin netliğinin ve beklentilerin üç tarafı da işin içine katarak birlikteliğin en başında tasarlanmasıdır. Ayrıca dahili koçların koçluk ilişkisinin sınırları konusunda net olmaları özellikle önemlidir. Bazı kurumlar koçluğun sadece performans hedeflerine odaklanması gerektiğinde ısrar ederler. Başka kurumlarda ise sonuç danışanın şirketi terk etmesi olsa bile koçlar, danışanlara en tatmin edici ve motive edici kişisel yollarını ortaya çıkarıp kovalamalarında yardımcı olmak konusunda desteklenirler. Tam anlamıyla motive ol­muş çalışanların olduğu bir kurumda muazzam bir güç vardır ve çoğu kuram motive olmayan çalışanların ivmeyi engellediklerinin farkındadır.

Başka İşleri Tamamlayıcı Olarak Koçluk

Köklü değişim zaman alır ve dikkat ve destekle sürdürülebilir. Koçluk programsal de­ğişiklikler için ideal bir tamamlayıcıdır ve yeni anlayışlar ve derslere kapıyı açmak için tasarlanmış aktivite ve deneyimler için yararlı bir destekleyicidir. Bir workshop, seminer ya da şirketten uzak bir toplantının inanılmaz bir etkisi olabilir fakat bu etki bireyler deneyimden uzaklaştıkça zaman içinde kolayca kaybolabilir. Koçluk öğrenmeyi canlı tutar, aslında o ilk deneyimde ekilen tohumlan besler. Danışmanlar ve takım liderleri değişimi sürdürebilmenin bir aracı olarak giderek artan bir seviyede koçluğa başvuru­yorlar. Deneysel eğitmenler, rehberler ve program liderleri ilk deneyim ya da macerada başlayan işi devam ettirebilmek için sürekli koçluğu işin içine katıyorlar.

Her sistem, insani ya da doğal, değişime direnç gösterir. Eylemsizlik, nesneleri oldu­ğu gibi bırakma eğiliminde olan ve eskiden oldukları şekline onları döndürmek için bas­kı uygulayan zorlayıcı bir güçtür. Aynı zamanda her sistemde tamamlayıcı bir değişim isteği vardır fakat insanların dünyasında makul bir miktar cesaretlendirme ve desteğe ihtiyaç duyar. Koçluk değişimi sürdürebilmek için ideal bir mekanizmadır.

Çok Fazla Seçenek

Koçlar için bulunan geniş olasılıkların ancak yüzeyini kazıyabildiğimizi biliyoruz. Uy­gulamaya geçmeyi düşünen koçlar için çok fazla kitap ve başka kaynaklar mevcuttur. Burada devamlı vurguladığımız kilit nokta özellikle yeni koçlarda koçluk teklifinizi tat­min edici bir şekilde dizayn etmektir. Böylece değerlerinizle uyumlu olur ve hayatınızda dengeli olmanızı sağlar. Öyle bir dizayn olsun ki sevmenizi ve o anda yaşamanızı sağ­lasın. Başka bir deyişle, kendi uygulamanızın öğrettikleriniz gibi olmasını sağlayın.

Koç Olmayanlar İçin Koçluk Becerileri

Koçluk bir meslekten fazlasıdır. Aynı zamanda görüşme için temel kuralları ve beklenti­leri olan bir iletişim aracıdır. Bu şekilde bir iletişim iş toplantılarında, liderlik kurslarında, öğretmenler ve çocuklar arasında ve ailelerin içerisinde de yer bulmaktadır. Koçluk açık dinleme, karşılıklı saygı, açıklık ve zorlu ve duygusal konuşmalara bile katılma isteği üzerinde durur. Daniel Goleman duygusal zeka üzerindeki çalışması ile açık iletişimin, dünya tarafından geniş çapta kabul görmesine zemin hazırladı. Özellikle de duygusal ze­kanın etkili liderler için gerekli bir özellik olarak büyük önemini vurguladı. Bugün, profes­yonel koçlukla en fazla ilişkilendirdiğimiz beceriler her çeşit diyalogda yerini almaktadır.

Bir Dünya Hayal Edin

1998'de hayal ettiğimiz bir dünyayı kaleme almıştık; koçların ve koçluk becerilerinin insan ilişkilerinin doğal parçası olduğu bir dünyayı. Bu vizyonumuz halen geçerli, fakat o zaman hayal ettiklerimizin bugün yaşadığımız dünyada her geçen gün daha fazla gerçeğe dönüştüğüne dair gelişen bir hissimiz var.

Aramızda koçlar yetiştirenler ve danışanlara koçluk yapanlar koçluğun insanların hayatlarının üzerindeki olağanüstü etkisini bilirler. Biz bunu kendi hayatlarımızda da his­settik. Bu bir avuç insanın bir kişiye yaptığı koçluk deneyiminden yola çıkarak koçluğun günlük hayatın bir parçası olduğu bir dünyayı gözlerinizin önüne getirmeye çalışın.

Koçluk yaklaşımının ve temel yöntemlerinin yaygın bir şekilde, sadece koçlar ta­rafından değil herkes tarafından kullanıldığı bir dünya hayal edin. Eğer kültür doyum, denge ve sürecin prensiplerini bünyesine alsa ve bunları herkes için temel bir beklenti yapsa ne olurdu? Koçluk ilişkisinde normal kabul ettiğimiz varsayımlar günlük hayatta yerini alsa ne olurdu? Bunun nasıl olabileceğini hayal edin.

Temel koçluk prensipleriyle dolu bu dünyada, insanlar tatmin edici hayatlara ve iş yaşamına adanmış olurdu. İkinci sınıf bir hayatı tolere etmeye yanaşmazlardı ve yete­neklerini ve becerilerini tamamen kullanabildikleri dolu dolu bir hayat şeklinden daha azıyla yetinmezlerdi. Çocuklar doyumun bazı insanların bir gün zengin ve ünlü olduklarında başlarına gelecek bir şey olmadığını, fakat bunun şu an ve bunu takip eden her an doyum yoluna girmiş olanlar için mevcut olduğunu öğrenirlerdi.

Herkesin işi ile ilgili zorlayıcı bir vizyonunun olduğu bir dünya düşünün, bir tercih ve amaç duygusu. Kendileri hayatlarının dolu dolu yaşarken başkalarının hayatlarında fark yaratmaya kararlı arzulu ve adanmış insanların dünyasını düşünün. Bu herkesin sadece itaati, sandalyelerde oturan vücutları, makinelerde çalışmaları ya da tezgahın arkasında beyinlerinin yüzde 10'unu kullanarak dikilmeleri yerine herkesin en iyi ça­basını, yeteneğini alan bir dünya olurdu. Her ne kadar bu hayali dünyamızda insanlar aynı işlerde çalışıyor olabilse de, hepsinin tamamen farklı düşünce çerçeveleri olacaktır. İşin değeri değişecektir çünkü artık hangi işe sahip olduğunuz değil yaptığınız işte ya­rattığınız farklılık ve önem verdiğiniz değerler öne çıkacaktır.

Koçluğun varsayımlarının her yerde kullanıldığı bir dünya düşünün: Kişiler arası ilişkilerde, iş dinamiklerinde, uluslararası ilişkilerde. Eğer insanlar bir iş projesine ya da ilişkiye başlamadan önce bu ortaklığı dizayn etseydi ne kadar farklı olurdu bir düşünün. Rutin olarak insanlar birbirlerine doğrulan söyleselerdi nasıl olurdu, acı gerçekleri bile ve savunmaya geçme ihtiyacı hissetmeden bundan daha aşağısını kabul etmemede ıs­rarcı olsalardı? Siyasal sistemimizin nasıl değişeceğini hayal edin. İnsanların gerçekten dinlemeye istekli olduğu, sadece kelimeleri değil kelimelerin arkasında yatan gerçekleri de dinlediği bir dünya düşünün. Herkesin sınırlarını göstermek yerine bizim ve çocuk­larımızın ulaşabileceği en büyük resimde ısrarcı olsak nasıl olurdu? Başarısızlık ya da yetersizlik beklemek yerine büyüklük beklesek ama başarısızlık meydana geldiği zaman da bunu bir utanç olarak değil hızlı öğrenmenin bir şekli olarak görsek ne olurdu? İnsan­ların kusurlarını bulmak yerine onların güçlü yönlerini ortaya koysaydık ne olurdu?

Bu merak, hayranlık ve olağanüstü yeni şekillerde dinlemenin olduğu bir dünya olurdu. Bu sezgimize kendisini açıklama izni verdiğimiz bir dünya olurdu. Kim oldu­ğumuz ve ne yapacağımızı söylediğimiz konusunda birbirimizin sorumluluk almasını sağlardık. Bu dünyada, kendi hakkımızdaki gerçeklere olduğu kadar başkalarına söyle­diğimiz gerçeklere de bağlı olurduk.

Bu dünyada öğrenme ve büyüme, konfor ve görünüşten daha değerli olurdu. Zor­layıcı vizyonlarını yaratmak ve gelişmek için serbest bırakıldığı bir dünya hayal edin -tamamen desteklenen, yüreklendirilen, kutlanan. Sadece hayal edin.