2005 Nisan ayında, Amerika Hükümeti'nin tüm kınamalarına rağmen, egemen bir ulusun parlamentosu eski dünya satranç şampiyonu olan, Amerika'da kanun kaçağı Bobby Fischer'in vatandaşlığa geçmesi için oylamaya gitti. Hangi ülke dünyanın en güçlü ülkesiyle ilişkilerini risk altına almak ister? İran? Sırbistan? Ya da Kuzey Kore? .
Şaşırtıcı bir biçimde, bu ülke Amerika’nın sadık müttefiği İzlanda'dır. Bütün dünya ülkeleri arasında neden İzlanda Bobby Fischer'i kollarını açarak davet etti, özellikle Amerika Birleşik Devletlerinin Yugoslavya'ya koyduğu ambargoyu delerek 5 milyon dolarlık satranç maçı yapmışken?
Bu sorunun cevabı bizi 1972 yılında yapılan Dünya Satranç Şampiyonasına götürür. Fischer ve Rus rakibi Boris Spassky arasında yapılan maç, tarih boyunca en ilgi çeken maç olmuştur.
Fischer İzlanda’da yapılan açılış seremonisine geç kalmıştır. Günler boyunca maçın yapılacağına bile şüphe ile bakılırken, yetkililer Fischer'in izlenme payından yüzde 30 almak gibi sayısız isteklerini karşılamakta zorlanıyorlardı. Fischer'in hareketleri kendi ile çelişiyordu ki bu tüm satranç kariyerine ve hayatına yansıdı. Amerika'dan gelen Dışişleri Bakanı Henry Kissinger'in telefonu ile ikiye katlanan ödül ve ikna etmek için yapılan anlaşmalar sonunda Bobby Fischer Spassky ile yapılacak karşılaşma için İzlanda'ya gitti. Yarışma sonlandığında, tüm yerli ve yabancı gazetelerin haberleri bu konuyla ilgili idi. İzlanda Fischer'in uzlaşmaz karakterini alttan aldı çünkü BBC haber spikerinin de dediği gibi 'Fischer, İzlanda'nın harita üzerinde neresi olduğunu tüm dünyaya gösterdi.
Otuz yıl sonra, İzlandalılar bu dışlanmış ülkeye Fischer'in bahşettiği bu önemli hediyeyi unutmadılar. Örneğin, İzlanda Dışişleri Bakanlığı yetkilisinin yaptığı bir açıklamada Fischer için 'bundan otuz yıl önce özel bir olaya katkıda bulunan ama halen insanlar tarafından hatırlanan' denmiştir. BBC analizlerine göre, İzlandalılar Fischer'in karakterini sevmeseler de Bay Fischer'e yaptığı iyiliği ödemek için iltica önerecek kadar heveslilerdir.
Bu olay, insanlara ne verirsek biz de karşılığında onu alırız şeklindeki döngünün evrensel önemini vurgulamıştır. Bu prensip bizi her gün karşılaştığımız sosyal ilişkilerde, iş anlaşmalarında, yakın ilişkilerimizde eşitlikten ve adaletten yana olup, diğer insanlarla güven ilişkisi kurmamıza yardımcı olur.
Sosyal psikolog Dennis Regan, bu karşılıklı İlişki hakkında klasik bir çalışma yapmıştır. Deneyinde, tanımadıkları birinden kola kutusu şeklinde hediye alan kişiler, hiç hediye almayanların iki katı oranında eşya piyangosu almışlardır. Bu hediye ile istek arasında zaman olmasına rağmen etkinlik gerçekleşmiştir. Ve tanımadıkları kişi eşya piyangosu satmaya çalışırken hediyeyle ile ilgili hiçbir gönderme yapmamıştır.
Fischer ve İzlanda arasındaki ilişkiye uygun olarak Regan, tanımadıkları birinden kola kurusu şeklinde hediye alanların satın alma kararlarını tanımadıkları kişiden hoşlanıp hoşlanmadıklarına bakmadan vermekte olduklarını görmüştür. Hediye alanlardan, hediye aldıkları yabancıdan hoşlanan ve hoşlanmayan kişiler aynı sayıda eşya piyangosu almışlardır. Bu da gösteriyor ki, karşılılık ilkesinden faydalanmak için sizden hoşlanılmasına gerek yok, sadece cömert olmanız yeterlidir. Karşılık ilkesinin gerçekten kalıcı bir gücü vardır ve hoşlanılmak daha ikna edici olmak için faydalıdır. Başkası için büyük ya da pahalı bir iyilik istenen kimse, bunun kısa vadeli bir kazanç olmadığını bilmelidir. Bilgiler ve ahlaki etkiler doğrultusunda, diğerlerine yardım etmek ve diğerleri için taviz vermek tavsiye edilmektedir. Eğer takım arkadaşımıza, meslektaşımıza, tanıdığımıza yardım edersek onlarda sosyal sorumluluk duygusu yaratırız, böylece ileride onlar da bize yardımcı olurlar. Patronumuza yardım teklif etmek, onun gözünde bizi işbirlikçi konuma taşır ve ileride yardıma ihtiyacımız olduğunda işe yarar. Ve çalışanına dişçi randevusu nedeniyle erken çıkması için izin veren müdür, önemli bir projenin tamamlanmasında yardıma ihtiyaç duyduğunda karşılığını alacaktır.
Başkan John F. Kennedy'nin bir zamanlar söylediği ünlü bir deyişe göre; 'Ülkenizin sizin için ne yapacağım sormayın, sizin ülkeniz için ne yapacağınız daha önemlidir." Toplum görüşüne göre, arkadaşlar, çalışanlar ve müşteriler arasında etkili olmak isteyenler için daha iyi oryantasyon yoktur. Genellikle 'Bana burada kim yardım edebilir sorusunu sorma hatasını yaparız. Oysa ki 'Kime yardım edebilirim? Kime iyilik yapabilirim?' sorularını kendimize sormak daha verimli olacaktır. Eğer yönetim bir işi çalışanlara yaptıracak ise, yöneticinin yararlı bilgilerinden, tavizinden, dikkatinden ve belki arkadaşça yaklaşmasından yararlanan vefalı çalışanlar gelecek zamanda yöneticiye yardımcı olacaklardır. Benzer bir şekilde komşularımız, arkadaşlarımız ve eşlerimiz bize ihtiyaç duyduklarında orada olursak, gün geldiğinde sorunlarımıza daha duyarlı yaklaşırlar.
Ayrıca küçük bir iyiliğin oldukça önemli olduğu müşteri hizmetlerinden de bahsetmemiz gerekir. Eğer bilgisayarınızla ilgili bir sorununuz olduğunda, uçak biletinizde son anda bir değişiklik yapmak istediğinizde ya da aldığınız ürünü geri vermek istediğinizde, öyle ya da böyle yardımcı olmayan bir müşteri temsilcisi ile karşılaşacaksınız. Böyle bir ihtimali azaltmak için, eğer karşılaştığınız müşteri temsilcisi samimi, kibar ve sorumluluk sahibi ise -isteğinizi belirtmeden önce- verilen hizmetten ne kadar memnun olduğunuzu, müşteri temsilcisinin müdürüne onun hakkındaki olumlu düşüncelerinizi belirten bir e-posta göndereceğinizi söyleyin. Müşteri temsilcisinin ve müdürünün adını ve iletişim bilgilerini aldıktan sonra sorununuzu anlatmaya geçebilirsiniz. Bu yöntemin ne kadar etkili bir strateji olduğuna dair bir sürü psikolojik neden olmasına rağmen, karşılılık ilkesi burada önemli bir faktördür: Siz bu kişiye bir iyilik yapmayı öneriyorsunuz, böylece o da kendini bu iyiliğe karşılık vermek zorunda hissediyor. Hızlıca yaptığınız komplimanlardan sonra, sonunda hayal kırıklığı ve öfkeye dönecek bu stratejik satranç oyununu bırakabilirsiniz.