Öğrenenlerin kendilerine sunulan içeriğe daha aktif bir tepki (karşılık, yanıt) vermesi, aktarılanları daha iyi öğrenip saklamalarını sağlar. Tepki; bir soruyu cevaplamak, bir boşluğu doldurmak, bir şeyi etiketlemek, bir problemi çözmek, bir karar vermek ve hatta tartışmak biçiminde bile olabilir, içeriği öğrenmek için aktif olarak karşılık verilen her durum tepki olarak değerlendirilebilir. Aktif tepki ile ilgili bir araştırmayı paylaşmadan önce, işte size hızlı bir meydan okuma. Yanıtınızı aşağıya işaretleyiniz.
a) Verdikleri tepki sesli ya da yazılıysa öğrenenler daha iyi öğrenir. Açık tepki.
b) Verdikleri tepki kafalarının içindeyse öğrenenler daha iyi öğrenir. Kapalı tepki.
c) Öğrenenler bir şekilde tepki verdiklerinde daha iyi öğrenir. Açık veya kapalı tepki vermek arasında ciddi bir fark yoktur.
Şaşırtıcı cevaba hazır mısınız? Doğru cevap ikinci tercihtir. Neredeyse herkes ilk seçeneği seçerken, araştırmalar aktif tepki vermenin kritik bileşen olduğunu göstermektedir. Önemli olan bir diğer şey de beklenen tepkinin anlamlı olmasıdır. İnteraktif denen e-öğrenme programlarında, öğrenenlerin nesneleri hareket ettirip, üstlerine tıklayıp, rakamlar, harfler ve kelimeler girdiklerini ancak bunun ustalaşmaları gereken konu açısından bir anlamı olmadığını gördük. Bu, boş tepkidir. İçinde sınırlı değer taşır ve öğrenenlerin dikkatini kısa bir süre için çekebilir ancak anlamı netleştirmez ya da bilgiyi tutmaya yardımcı olmaz.
Canlı ve teknoloji tabanlı örnekler arasında öğretici oyunlar da vardır; ancak bunlarda oyun öğesi baskın hâle gelirse öğrenme ortadan kaybolur. Tepki, içerik ile ilgili değil ancak oyun ile ilgili olur ve konu açısından anlamlı olmaktan uzaklaşır.
Aktif olarak karşılık vermek ve açık/kapalı tepkiler üzerine yapılmış araştırmalara bakıldığında, pek çok çalışmanın 1960'lar ve 70'lerde yapıldığı gözükmektedir. Bunlara bakarak, doğruladığımız konular hakkında kendimizi güvenceye almak istedik. Araştırma bulgularının büyük bir çoğunluğu kapalı yanıt vermeyi desteklemektedir. Bunun nedeni, zihinsel meşguliyetin açık yanıt vermenin pek çok türüne (Örneğin, el kaldırmak, bir şeye tıklamak veya metin tekrar etmek) kıyasla daha tercih edilir olmasıdır. Bundan İki sonuç çıkar. Birincisi, yanıt anlamlı olmalıdır. İkincisi, bir yanıt üzerinde karar vermeden önce düşünme unsuru olmalıdır.
Anlamlı olma ve önemi açısından, birtakım görevleri yerine getirdiğinizi ama bunları yaparken zihinsel olarak hiç müdahil olmadığınızı düşünün. Bunlardan herhangi birisi hiç başınıza geldi mi? Başınıza gelenleri işaretleyin.
a) Birkaç dakikadır araba sürüyorsunuz ve birden "otomatiğe" almış olduğunuzu görüyorsunuz; ne yaptığınızı ya da farkında olmadan bu yola nasıl girdiğinizi hatırlayamıyorsunuz.
b) Sabah rutininizi yaptınız (duş, tıraş/makyaj, saçlar, vb.) ve sonra deodorant kullanıp kullanmadığınızı kontrol etmek zorunda kaldınız.
c) Bir sınav için çalıştınız ve birkaç paragraf ya da sayfa okuduktan sonra bunları hatırlamadığınızı fark ettiniz.
d) Sosyal bir etkinlik sırasında yeni insanlarla tanıştınız, ellerini sıktınız ancak henüz tanıştığınız bu kişilerin isimlerini hatırlayamıyorsunuz.
e) Yemeğinizi bitirdiniz ve ne yediğinizi hatırlayamıyorsunuz.
Çoğumuz maddelerin tümünü işaretledik, eğer aklınızı yitirmeye başladığınızı düşünüyorsanız üzülmeyin. Basitçe, otomatik bir mekanizmada çalışıyordunuz ve işleri bilinç dışı olarak yürütüyordunuz. Buradaki sorun, bu dönemlerdeki tepkilerde zihinsel süreçlerin çok işlemiyor oluşudur. Yani bu anlarda öğrenme meydana gelmez. Kafanıza bir silah dayalıyken bile, uygun tepki verseniz de yaptığınızı hatırlayamazsınız. İlk öğrenme sırasında aktif ve bilinçli tepki (açık ya da kapalı), kavrama ve hatırlama için çok hayati öneme sahiptir ancak öğrenen sürece zihinsel olarak tam anlamıyla müdahil olmalıdır.