Eski bir binaya bundan sonraki ilk gidişinizde (örneğin, kentin en eski yerleşim bölgesindeki büyük bir bina), yapı özelliklerine şöyle bir bakın. Tavana, girişe, dış cephesine göz atın. Çevrenizde normalde ayırdına varmadığınız ne çok ayrıntı bulunduğunu görüp çarpılacaksınız. Sık sık ilişkiye geçtiğimiz her şeyi bize süzerek aktaran bir filtre taşırız gözümüzde, böylelikle geriye yüzeysel bir görüntü kalır. Yapmanız gereken şey, gözlerinizi iyice açıp önünüzde durana bakmaktır. Kendinizi mimarın ya da binayı inşa edenin yerine koyun. Binaya bu şekli vermeyi nasıl başarmışlar? Şu ufarak kuleyi oraya neden koymuşlar? Bina 180 derece çevrilseydi içindeki trafik nasıl olurdu?
Kentte büyük yeni bir bina vardı; bir gökdelen. Binanın pek çok da asansörü vardı. Ancak sorun asansörlerin çok yavaş olmasıydı. İnsanlar asansörün önünde bekleşerek çok zaman yitiriyordu. Bu konudan binadaki kiracılardan ziyaretçilere kadar pek çok kişi şikâyet ediyordu. Bir çözüm yolu bulmak gerekiyordu. Asansörleri söküp yerine daha hızlı modeller takmak milyonlarca dolara mal olacaktı; bu önemli ve iş hacmi yüksek yeni binanın bir süre için işlemez hale gelecek olması da cabası! Sorun girişteki kapıcının önerisiyle çözüldü, üstelik birkaç bin dolara! Nasıl oldu dersiniz? (Yanıt için bu bölümün sonuna bakın)
Eski binaların çoğunda ağzına çirkin masklar oturtulmuş yağmur olukları ya da küçük heykeller vardır. Bunlar bina zemininden daha yukarda yeralır. Toronto'nun Eski Belediye Binası'nın yağmur oluklarında fantastik ortaçağ karakterlerinden oluşan bir dizi mask yeralır, sonra ansızın en sonda mimarın yapıtına iliştiriverdiği modern görünümlü bir adam maskıyla yüzyüze kalırsınız; bu, tıpkı Alfred Hitch-cock gibi, kendi yapıtında yeralan mimardan başkası değildir.
Bütün bu gözlemler bir kente karşı takındığınız normal tutumu değiştirmek yoluyla düşüncelerinizi harekete geçirecektir. Düşgücü-nüzün gördüklerinizle canlanmasına izin verin. Ortaya çıkacak fikirler sizi de şaşkınlığa uğratacaktır.