Zihin her şeyin mantıksal olarak işlemesini ister. Her şeyi küçük bölmelere ayırarak düzenlemeye ve bunları orada saklamaya yatkımzdır. Bölmelerinizden birine girmenizi sağlayacak tek şey bir sözcükten ibarettir. Deneyin isterseniz. İşte size bazı sözcükler. Zihninizde neleri uyandırıyorlar? Ve elbette neleri uyandırmıyorlar?
• Tatiller (güneş, kumsal, oteller, ırmaklar, manzara, havayolları, uçaklar mı?)
(Herhalde "bir tuğla yığını, bir basımevi, bir keman*" değil)
• Yoğun saat (trafik sıkışıklığı, kalabalıklar, itiş kakışlar, saatler mi?)
(Herhalde "ormandaki bir kaplan, uçağa takılı bir planör, bir göl**" değil)
• Hastane (doktorlar, hemşireler, ameliyatlar, ilaçlar, iğnelermi?)
(Herhalde "bir düğün, bir opera aryası, bir video kamera*'*" değil)
Ama bir tatilinizi keman çalmayı öğrenmekle geçirmişseniz, keman bu bölmede olacaktır.
Ama her gün işinize gölde yol alan bir feribotla gidiyorsanız, göl bu bölmede yer alacaktır.
Bölmelerimizin mantıksal yapısı o kadar önemlidir ki, bunlarla çelişen birşeyi gözardı etmeye eğilimli oluruz. Her şeyin düzenli ve "doğru" olmasını isteriz. Dolayısıyla, birşey mantıksal kalıplarımıza istemeden girecek olursa rahatsızlık duyarız -artık rahatlık alanımız delinip bozulmuştur. Tuhaf görünen değişimlere direniriz. Her şeyin mantıksal olarak gerçekleşmesini umarız, bu yüzden eylemlerin sonuçlarını önceden beklemeye başlarız. Eğer mantıksal olarak gerçekleşmezlerse, ortaya beklenmedik sonuçlar çıkabilir ve biz mutsuz oluruz. Sonuçta rahatlık verenin yanında kalarak beklenmedik olanı gözardı ederiz.
Bu yaratıcı fikirler oluşturmanın önünde dikilen bir engeldir. Bazı yaratıcı fikirler görünüşte mantıksızdır. Bu engeli tanımaya ve orada durduğunu kabullenmeye gereksinimimiz vardır. Kendimize farklı davranabilmek konusunda izin vermeliyiz. Mantıksız olmak işe yarayabilir. Buna izin vardır. Mantık tuzağından kaçının.