Sevimsiz yüzleri neden sevimli yüzlerden daha çabuk fark ederiz?
Bugün kendinizi nasıl hissettiğinizi 1’ den 10'a kadar bir skalada- değerlendirin. Akabinde size iki soru: Birincisi, mutluluğunuzu 10. basamağa çıkaran ne olurdu? Belki Bodrum’da, ne zamandır hayalini kurduğunuz bir yazlık ev mi? Kariyer basamaklarında bir adım yükselmeniz mi? İkincisi, mutluluğunuzun aynı oranda azalmasına ne sebep olabilirdi? Felç, Alzheimer, kanser, depresyon, savaş, açlık, işkence, maddi yıkım, adınızın lekelenmesi, en iyi dostunuzun kaybı, çocuklarınızın kaçırılması, körlük, ölüm? Görüyorsunuz: Düşme eğilimde olanlar yükselme eğiliminde olanlardan daha fazla; iyilikten çok kötülük var.
Kayıpları kazançlardan daha yüksek değerlendirmemize şaşmamalı. 1000 lira kaybederseniz, bu sizi o parayı kazanırken, ya da benim size 1000 lira verirken mutlu edeceğinden daha büyük oranda mutsuz eder. Bu durum deneysel olarak kanıtlanmıştır: Bir kayıp aynı büyüklükte bir kazançtan yaklaşık iki katı daha fazla duygusal ağırlıktadır. Bilim buna kayıptan kaçınma adını veriyor.
Bu sebepten, birini ikna etmek istiyorsanız argümanınız olası bir kazanç değil olası bir kayıptan kaçınma olmalıdır. Kadınlarda meme kanserinin erken teşhisi için düzenlenen kampanya buna güzel bir örnektir. İki farklı el ilanı dağıtıldı. El ilanı A'da şu tez savunuluyordu: "Her yıl meme kanseri muayenesi yaptırın. Böylece muhtemel bir kanser erken safhada saptanıp tedavi edilebilir." El ilanı B ise şu şekildeydi: "Her yıl meme kanseri muayenesi yaptırmazsanız, olası bir kanserin erken safhada saptanamaması ve tedavi edilememesi tehlikesine girersiniz." İki ilanda da bilgi almak isteyenler için bir telefon numarası vardı. Değerlendirme sonuçları şunu gösterdi: El ilanı B'yi okuyan kadınlardan daha çok telefon geldi.
Bir şey kaybetme korkusu, aynı değerde bir şeyi kazanma düşüncesinden daha çok motive eder insanları. Diyelim ki binalar için yalıtım malzemesi üretiyorsunuz. Müşterilerinize iyi bir yalıtımla ne kadar para tasarruf edeceklerini söylemektense kötü bir yalıtımla ne kadar para kaybedeceklerini söylerseniz evlerine yalıtım yaptırmaya daha istekli olacaklardır. Para miktarı elbette aynı olsa da.
Aynı oyun borsada da yaşanmaktadır: Yatırımcılar kayıpları kavramamaya meyillidir, beklemeyi ve hisse senetlerinin tekrar değer kazanmasını ummayı tercih ederler. Gerçekleşmemiş bir kayıp henüz kayıp değildir işte. Böylece, hisse senetlerinin tekrar değer kazanması beklentisi çok küçük, düşüş olasılığı çok büyük olsa bile onları satmazlar. Bir zamanlar bir adamla tanışmıştım, milyarder biriydi ve o sırada 200 liralık bir banknotu kaybettiği için feci şekilde sinirliydi. Nasıl bir duygu israfı! Dikkatini, portföyünün değerinin her saniye en azından 200 lira dalgalandığı gerçeğine çektim
Çalışanlar (tek başlarına sorumlularsa ve grup içinde karar vermiyorlarsa) risk almamaya meyillidir. Kendi açılarından bu mantıklıdır: İşler yaver giderse onlara güzel bir prim getirecek ama aksi durumda işlerinden olmalarıyla sonuçlanacak bir şey için neden tehlikeye atılsınlar ki? Neredeyse her şirkette ve neredeyse her durumda kariyer riski olası kazancın üzerindedir.
Dolayısıyla, eğer işveren olarak çalışanlarınızın risk almamasından yakınıyorsanız, artık nedenini biliyorsunuz. Sebep kayıptan kaçınma.
Durumu değiştirmek elimizde değil: Kötü iyiden güçlüdür. Olumsuz şeylere olumlu şeylerden daha hassas tepki veririz. Sokakta sevimsiz bir yüzü sevimli birinden daha çabuk fark ederiz. Kötü davranış iyi davranıştan daha uzun süre hafızamızda kalır. Bunun tek bir istisnası var elbette: Kendi yaptığımız iyilikler.