Oscar ödülü alan oyuncuların neredeyse hayatlarında "tanıştıkları" herkese teşekkür etmelerinin bir nedeni vardır. Onlar, başarılı birçok kişi gibi, bir işi tek başlarına yapamayacaklarını bilirler, önemli bir projenin başarılı olması için, müşteriyle görüşmeleri yapan satıcıdan, geç saatlere kadar çalışıp dosyaların düzgün etiketlenmesini sağlayan stajyere, araştırma yapan yönetici asistanına kadar, yüzlerce kişiye ihtiyaç vardır.
İster faaliyete yeni başlayan bir şirkette, ister Fortune 100 şirketlerinden birinde çalışıyor olun, çok farklı karakterlerle karşı karşıya kalırsınız. Onları "çapsız" çalışanlar olarak görüyor olabilirsiniz, ama bu büyük bir hatadır. Onlar olmazsa, işyerinde anlamsız bir mücadele sürdürürsünüz, aynı hataları tekrar tekrar yaparsanız ve başkalarının değerli zaman ve çabasının boşa harcanmasına neden olursunuz. Patronlar belirli çalışanların ne kadar önemli olduğunu bilirler ve bunu kavrayamayan kişileri aradan çıkarmanın bir yolunu bulurlar.
Bu nedenle şimdi işe bir süreliğine CEO, CFO ve COO'lan unutarak başlayalım. Dr. No'dan söz edelim.
İşyerindeki Dr. No, James Bond filmlerindeki çılgın bilim adamı değildir; teknoloji hakkında bilinebilecek her şeyi bilen erkek ya da kadındır. Bu kişi ana kartınızda nasıl bir sorun olduğunu, e-postalarınızın neden gönderi içmediğini, web sitenizin neden birdenbire Fransızca olduğunu görebilir. Siz tek kelime etmeseniz de, bir öfke anında bilgisayarınızı tekmelediğinizi anlayabilir. Bu onun asla asla asla yapmayacağı bir şeydir.
Dr. No ile, yaşını tahmin edemediğim, kahverengi laboratuvar önlüğü giymiş bir adam bilgisayar yardımı almak için yaptığım çağrıya cevap verdiğinde karşılaşmıştım. (Önlüğü merak ettiğimi itiraf etmeliyim ama ben sormaya korkmuştum, adam da anlatmamıştı.)
Bilgisayarımla yaşadığım sorunları sıralamaya başlamıştım. Adam kafasını hafifçe sağa sola sallıyor, nefesinin arasında bir şeyler mırıldanıyordu. Benimle göz göze gelmiyordu. Yavaşça benden uzaklaşıp bilgisayarın başına gitti. Klavyeye hafifçe dokundu. (Bilgisayarın olduğu yerden bir iç çekme sesi geldiğine yemin edebilirim. Annesinin şefkatli eli tarafından okşanan bir çocuğun çıkardığı sese benziyordu bu.) Dr. No bilgisayara biraz da dokunduktan ve bir şeyler mırıldandıktan sonra masadan uzakları.
Sonra da gitti. Bilgisayarıma baktığımda sorunun hallolduğunu gördüm. Dr. No neler olduğunu açıklamamıştı. Hastasını tedavi etmiş ve gitmişti.
İş arkadaşlarım bana bakıyorlardı, bazıları sırıtıyordu. Neler olduğunu sorduğumda, içlerinden biri bir kahkaha patlattı ve, "O, Dr. No. Alış buna," dedi.
Sonraki yıllarda çeşitli şirketlerde çalıştım; hepsinde bir Dr. No vardı. Her zaman laboratuvar önlüğü giymiyordu. Bazen, dağınık saçlı, sakallı bir adam oluyordu. Kimi zaman da kapı kapı Avon ürünleri satabilecek kadar düzgün giyimli bir kadındı söz konusu olan. Ancak bunların hepsi akıllı, yetenekli IT (bilgi teknolojileri) uzmanlarıydı.
Dış görünüşleri önemli değildi; onların hayatımı kolaylaştırdığını biliyordum. (Bir olayı hala hatırlıyorum. Klavyenin üzerine koca bir bardak soda dökünce, bilgisayarım çalışmaz olmuştu. İT uzmanı, bilgisayarı götürdü ve bana yenisini getirdi. I lak etmiş olmama karşın bana kötü tek söz söylemedi.)
Bu teknoloji uzmanlarını böyle ayrıcalıklı kılan şey nedir ve biz zavallı ölümlüler onlarla uyum içinde olmak için neler yapabiliriz?
Önemli bir IT dergisinin baş editörü olan Stan Gibson, birçoğumuzun bu insanların da "insan" olduğunu anlamak için zaman ayırmadığımızı söylüyor.
"Onlar büyücü filan değil," diyor Gibson. "Hiç kimse her şeyi anlayamaz. Bazen bilgisayarların açıklanamayan davranışları vardır."
Bu nedenle, bir sebeple siber cehennemde sıkışıp kaldığınızda, IT uzmanını suçlamayın. Bilmediğiniz bir kaynaktan gelen e-postaya ekli olan dosyayı açtığınız için sisteminize virüs girmiş olabilir. Oysa IT'cileri bizi bu konuda sürekli uyarırlar. (Çalışanlar da bu uyarılan duymazdan gelirler.)
İT uzmanlarıyla iyi bir ilişki kurmak için şunları denemelisiniz:
Kendinizi İşiniz konusunda eğitin.
Bugün, bu çağda, "Bilgisayarları ve onlarla ilgili hiçbir şeyi anlamıyorum" demek geri zekalılık olur. Bu, telefon kullanmayı bilmemek gibi bir şeydir. IT uzmanlarına neyi yanlış yaptığınızı ve bunu nasıl düzeltebileceğinizi sorun. Notlar alın. Size temel bazı konuları anlatmalarını isteyin; böylece ne zaman bir sorun olsa telefona sarılıp onlara dert yanmak zorunda kalmazsınız.
Onları sürece dahil edin.
Sistemle ilgili özel bir şey gerektirecek bir proje üzerinde çalışıyorsanız, IT uzmanlarını ilk günden haberdar edin ve onlardan destek isteyin. İş konusunda
"stratejik" bir konumda olduklarım görmek hoşlarına gidecektir. Ya da onları günlük faaliyetlerinize dahil edin ve sistemi nasıl daha etkin kullanabileceğinize dair önerilerde bulunmalarını rica edin. Her gün yeni şeyler oluyor; bunlardan haberdar olmak da IT uzmanlarının işi.
Bilgisayarınıza saygılı davranın.
Monitöre vurmayın, klavyenin tuşlarına öfkeyle basmayın. IT uzmanlarının genellikle mühendislik geçmişleri vardır. Bu nedenle riskli olduğunu düşündükleri bir şey yapmak onların doğasına aykırıdır. Sizin sistemi istismar etmenize izin vermektense, bilgisayarı alıp götürmeyi tercih ederler.
Aksilikler olduğunda onları suçlamaktan kaçının.
IT uzmanlarını ve onların yeteneklerini acımasız bir şekilde sorgulamanın kimseye yaran yoktur. "Herkes gibi onlar da kişilikleriyle ilişkili başarısızlık yaşamak istemezler," diyor Gibson.
Şimdi bir de Dr. No'nun zıt kutbundan söz edelim. İşyerlerinde en sık karşılaşılan, en dışadönük karakterlerden biri, Anne'dir. Anne, her yaştan kadın ya da erkek olabilir; ancak hepsinin ortak bir Özelliği vardır: Ofis onlarsız olmaz. Hepimiz ofisin bizsiz olamayacağını düşünmekten hoşlanırız; ancak gerçekten de An-ne'nin gitmesi halinde ortalık kısa sürede cehenneme döner.
Çünkü krallığın anahtarları Anne'nin elindedir. Sağlık formlarının nasıl tutulacağını, hangilerinin doldurulacağını o bilir. Masasının altı süpermarket gibidir; leke çıkarıcı, aspirin, ağrı kesici, yara bantları, kurabiyeler, hatta bisiklet pompası bulmanız mümkündür. Ofiste çalışan, çalışmış olan, orayı bir kez ziyaret eden herkesin, hatta bitişik ofis sakinlerinin şeceresini çıkarabilir. En iyi otoparkının neresi olduğunu, fotokopi makinesinin dilinden nasıl anlayacağınızı o bilir; patronun odasının anahtarı da ondadır. Ona doğru şekilde davranırsanız, hayatınızda tanıdığınız en yardımsever kişi olabilir. Bunu başaramazsanız, kendinizi ofisin penceresinden aşağı atın, daha iyi.
Ofis annesini çalışma hayatımın ilk yıllarında keşfettim ve onun evrendeki yerini (tam merkezdeydi!) çabucak kavradım. Bunun üzerine attığım her adıma dikkat ettim ve onun yapılmasını ve yapılmamasını istediği şeylere uymaya çalıştım.
Ancak çoğu kişi bunu zorlu yollardan öğrendi. Örneğin eski iş arkadaşlarımdan biri primadonna kompleksi yaşıyordu. Kendine müthiş bir önem vehmediyordu. Bir gün, o sırada bir başkasıyla konuşmakta olan Anne'nin yanına gitti. Kibarca durup onların konuşmasını beklemeden araya girdi ve çıkacağı iş gezisi için Anne'nin hemen uçak rezervasyonlarını yaptırması gerektiğini söyledi; daha doğrusu bunu buyurdu.
Bu vakada anne otuzlu yaşlarında bir adamdı. Arkadaşıma şöyle bir baktı. Onun yüzündeki ifadeden, çok ilginç şeyler yaşanacağım anladım. Ama arkadaşım bir şeyin farkında değildi. Sözlerini kestiği için özür dilemeye bile gerek duymadan, isteğini tekrarladı. "Lütfen" ya da "teşekkür ederim" gibi ifadeler de kullanmadı.
Büyük hata!
Evet, Anne Washington'dan New York'a rezervasyonları yaptırdı, ama bunu Houston üzerinden yaptırmayı tercih etti!
Ofis annelerini anlamak ve onlarla uyum sağlamak için öncelikle onların gerçek hayattaki annenize hiç benzemediklerini bilmelisiniz. Bu insanların çeşitli görevleri vardır; park yeri bulmanıza yardımcı olmak ve size nefis bir cevizli ekmek tarifi vermek onların doğal bir eğilimidir. Ancak her şeyin sorunsuz işlemesini, hiçbir pürüz çıkmamasını sağlayan küçük şeyler yaptıklarında, bunların takdir görmediği bir dünyada yaşarlar. En yüksek maaşı onlar almaz; ofisin "yıldızı" onlar değildir. Bu nedenle günlük işlere katkıları çoğunlukla göz ardı edilir.
Onları yok saydığınızda sizi açık açık cezalandırma haklan yoktur belki; ama hatanızın bedelini size bir şekilde ödetirler. Belki islediğiniz yeni bilgisayar koltuğunun siparişini vermezler ya da çalışma saatlerinizi programa yanlış yazarlar. İşin özü şudur: Siz Anne'yi önemserseniz, o da sizi önemseyecektir.
Anne'yi neler mutlu eder?
Ataşların yerini sorsanız bile "lütfen" ya da "teşekkür ederim" deyin.
Anne'nin kitabında hiçbir şey medeniyeti göz ardı edecek kadar önemsiz değildir.
Takdirinizi gösterin.
Fazla abartmanıza gerek yok; ama örneğin kendinize kahve almaya gidiyorsanız, Anne'ye de bir şey isteyip İstemediğini sorabilirsiniz. Bu, onun şirket merdivenindeki yerini küçümsemediğinizi göstermeye yeter. Haftada en az bir kez bunu yapın.
İltifatlar her zaman hoş karşılanır.
Anne yağcılığı hemen fark eder; ancak bu içten iltifatları takdir etmeyeceği anlamına gelmez. "Sağlık formu konusunda bana yardımcı olduğunuz için teşekkür ederim. Beni saatlerce uğraşmaktan kurtardınız." "Ofis partisi için aldığınız pasta muhteşemdi. Ağzınızın tadını iyi biliyorsunuz!" "Kahve makinesini temizlediğini fark ettim. Çok kibarsınız." Haftada iki kez bunu yapın.
Özür dilemeyi öğrenin.
Anne'nin evreninin kurallarını öğrenirken, potlar kırıp gaflar yapabilirsiniz. Yanlış bir şey yaptığınızda hemen Özür dileyin. Anne, büyüklüğün kendisinde kalması gerektiğini bildiği için -neyse ki!- sizi affedecektir.
Bu bizi Huysuz İhtiyar Öscar'a götürüyor. Onu bilirsiniz; bir köşede oturur, sanki insanlığın doğuşundan beri oradadır, ara sıra gözleri açık uyur. Bilgisayar kullanmayı bilir ama daktiloların ortadan kalkmasına da bozulur. Ofis toplantıları sırasında mektuplarını açıp okur.
Burada insanların Oscar'la ilgili göz ardı ettiği bir gerçek var: O, şirketin tarihidir. Başka hiç kimsenin bilmediği şeyleri bilir. Yapılan hataları, basanları, yıllardır şirkete girip çıkan insanları hatırlar. Neyin işe yaradığını, neyin yaramadığını bilir. Ancak yine de birçok insan onu tarihi eser olarak görür ve daha fazlasını öğrenme ihtiyacı duymaz.
Aynı işyerinde uzun süredir çatışan kişiler üzerine bir araştırma yapan Hamilton Mearley, bu kişilerin şirketin ve çalışanların başarısı açısından öneminin asla göz ardı edilmemesi gerektiğini söylemektedir.'
"Günümüzün rekabetçi dünyasında unutan değil öğrenen bir organizasyon olmak gerektiğini unutmamak gerek," diyor Bearley.
Bu, Oscar'ın bilgilerinin altın değerinde, hatta paha biçilmez olduğu anlamına gelir. Ondan her şeyi öğrenmeyi İstememek için aptal olmanız gerekir. Unutmayın; onun bildikleri eski dosyaların nerede saklandığından ibaret değildir. Bu ihtiyar, şirket ve orada çalışmış olan insanlar hakkında duygusal zekaya sahiptir.
Oscar'ın bilgilerinden yararlanabilmek için şunları aklınızda tutmalısınız:
Saygılı olun.
Aynı işyerinde uzun süre çalışan kişi, sırf sebatı nedeniyle bile olsa, saygı görmeyi hak eder. Bu kişi, şirketin iyi ve kötü günlerinde orada olmuştur. Onu bu denli kılan şey, bu iniş çıkışlar sonucunda edindiği deneyimlerdir. Bir şirketin en büyük varlığı her zaman süper starları değildir. Koşullar ne olursa olsun, şirketin her gün bir adım ilerlemesine yardımcı olan kişilerdir.
Yavaş yavaş başlayın.
Oscar'ı yavaş yavaş tanımaya çalışın. Başlangıçta sizin gelip geçici biri olduğunuzu düşündüğü için mesafeli davranabilir. Ona şirkette çalışmaya ne zaman başladığını ve kimlerle çalıştığını sorun. Buradan yola çıkarak, üzerinde çalıştığı projeleri anlatmasını, şirketin en büyük başarısı ve başarısızlığı olarak gördüğü konulardan söz etmesini isteyin.
Kirli çamaşırları ortaya çıkarmaya çalışmayın.
Yapmanız gereken şey, şirketteki eski ve yeni çalışanların şeceresini çıkarmak değil; farklı kişi ve projelerin birbiriyle ne şekilde bağlantılı olduğunu öğrenmek. Oscar'dan bunları açıklamasını, şirketin işler yolunda gitmediğinde nasıl tepki verdiğini anlatmasını isteyin.
Kendinize saklayın.
Oscar size bu konuda İzin vermediği sürece, anılarını başka kimseyle paylaşmamalısınız. Şirketin geçmişine ilişkin hatırladıkları son derece önemli olduğu için, onun bunları konuşmak konusunda rahat davranması gerekir. Bunları başkalarına anlatmak için izin isteyin.
Bekleyin.
Beazley bir çalışanın şirketten ayrılmasının "değer kaybı" olduğunu söylemektedir. 2010 yılında, her yedi saniyede bir, bir kişinin altmış beş yaşına gireceği tahmin edildiği için, büyük bir bilgi deposuna sahip olan yaşlı çalışanların arkalarında yaralı ve cahil bir dünya bırakacakları açıktır.