Akla yakın hikâyeler neden kandırabilir?
Kenan 35 yaşında. Üniversitede felsefe okudu ve ondan beri Üçüncü Dünya meseleleriyle ilgileniyor. Üniversiteden sonra iki yıl boyunca bir STK için Batı Afrika'da, ardından üç yıl Ana Merkezi'nde çalıştı. Burada bölüm yöneticiliğine kadar yükseldi. Sonra işletme mastırı yaptı ve "Girişimciliğin Toplumsal Sorumluluğu" üzerine tez yazdı. Sorumuz şu: Hangisi daha büyük olasılıktır? A) "Kenan büyük bir bankada çalışmaktadır." B) "Kenan büyük bir bankada çalışmaktadır ve bankanın üçüncü dünya vakfından sorumludur." A mı, B mi?
Çoğu insan gibi düşünüyorsanız, B diyeceksinizdir. Ne yazık ki yanlış cevap, çünkü B cevabı Kenan’ın sadece büyük bir bankada çalışmasını değil orada fazladan bir şartı daha yerine getirmesini içeriyor. Oysa hem bankacı olup hem de bankanın üçüncü dünya vakfında çalışan insanların sayısı, bir bankada çalışan insanların sayısının ufacık bir kısmı. Bu yüzden A cevabı çok daha muhtemel. B cevabının size daha muhtemel görünmesinin sebebi birleşme yanılgısı.
Neden birleşme yanılgısına düşüyoruz? "Akla yakın" ve "mantıklı" hikâyeler için sezgisel bir kavrayışımız olduğu için. Kenan ne kadar inandırıcı, etkileyici, canlı tasvir edilirse bu düşünce hatasına düşme tehlikesi o kadar yüksektir. Size soruyu "Kenan 35 yaşında. Hangisi daha muhtemeldir? A) Kenan bir bankada çalışmaktadır. B) Kenan İstanbul’da bir bankada, 24. katta, 57 numaralı ofiste çalışmaktadır" şeklinde yöneltseydim, bu tuzağa düşmezdiniz.
Bir örnek daha verelim: Hangisi daha muhtemeldir? A) "Samsun Havaalanı kapalıdır. Uçuşlar iptal edilmiştir." B) "Samsun Havaalanı kötü hava şartları nedeniyle kapatılmıştır. Uçuşlar iptal edilmiştir." A mı B mi? Bu kez mutlaka doğru düşünmüşsünüzdür. A daha muhtemel çünkü B ilaveten bir şartın, yani kötü hava şartlarının varlığını içeriyor. Havaalanı bomba ihbarı, kaza ya da grev yüzünden de kapatılmış olabilir. Fakat bu şeyler "mantıklı" bir hikâyenin karşısında aklımıza gelmez; en azından -az evvel sizin yaşadığınız gibi- bunlara karşı duyarlılaştırılmadıysak. Bu testi arkadaşlarınızla yapın. Göreceksiniz, çoğu B cevabını verecektir.
Birleşme yanılgısından uzmanlar bile muaf değil. 1982'de gelecek araştırmaları konulu, uluslararası bir kongrede uzmanlar -ki hepsi akademisyendi- iki gruba ayrıldı. Daniel Kahnemann A grubuna 1983 yılı için şu senaryoyu masaya getirdi: "Petrol tüketimi % 30 düşüyor." B grubuna verilen senaryo ise şuydu: "Petrol fiyatlarının fahiş artışı petrol tüketiminin % 30 azalmasına neden oluyor." Katılımcıların verilen senaryonun ne kadar muhtemel olduğunu değerlendirmeleri gerekiyordu. Sonuç netti: B grubu kendilerine verilen senaryoya A grubuna kıyasla çok daha fazla inanmıştı.
Kahnemann iki tür düşünme tarzı olduğundan yola çıkıyor: Birincisi sezgisel, otomatik, doğrudan düşünme. Diğeri bilinçli, rasyonel, yavaş, zahmetli, mantıklı düşünme. Ne yazık ki sezgisel düşünme, bilinçli düşünme henüz daha harekete geçmeden çok önce sonuçlar çıkarıyor. Örneğin, 11 Eylül 2001'de Dünya Ticaret Merkezi'ne saldırından sonra bir seyahat sigortası yaptırmak istediğimde başıma benzer bir şey geldi. Kurnaz bir şirket birleşme yanılgısından fayda sağlıyor ve özel bir "terör sigortası" sunuyordu. Diğer sigortalar o zamanlar her türlü sebepten (terör dahil) seyahatin iptalini karşılasa da, ben bu teklifin tuzağına düştüm. Salaklığımın zirvesi, hatta bu özel sigorta için, durumu aynı şekilde karşılayan normal bir seyahat sigortasından daha fazla ödemeye razı olmamdı.
Sonuç: Bu aralar moda olan, "sol ve sağ beyin lobu" konusunu aklınızdan çıkarın. Sezgisel ile bilinçli düşünme arasındaki fark çok daha önemli. Sezgisel düşünme mantıklı hikâyeleri pek sever. Önemli kararlar arifesinde o hikâyelerin peşinden gitmemenizde fayda var.