Hikâyeler olmasaydı insanoğlu da olmazdı.
Hikâyeler anlatmak için büyük hikayecileri dinlemeniz gerekir. Anlattığınız her hikâye için dokuz başka hikâye dinleyin.
İlişkiler hikâyelerle beslenir. İletişime yaşamsal bir üçüncü boyut ekler ve insanoğlu için gıda kadar gereklidir. Teoriler, olgular, düşünceler ve görüşler daha zor hazmedilir, fakat cazip bir hikâyede demlendiklerinde daha iyi sindirilebilir. Çok eski zamanlarda, yazının icadından önce insanlar hikâyelerle öğrenirlerdi. Köyün yaşlıları kadim mitolojileri ve efsaneleri hikâye ederler ve bunlar da nesilden nesile aktarılırdı; hakikatler kaçınılmaz biçimde hayali eklemelerle ilginçleştirilirken faydalı dersler de çıkarılırdı.
Merhum Anita Roddick, Brighton'da 1976 yılında açtığı ilk Body Shop mağazasının hikâyesini anlatırdı ve bu sayede mevcut durumu sorgulamayı öğrendiği gibi çok çalışmanın erdemini de kavradı. Aynı zamanda tutkunun ve işe ruhunu katmanın önemini öğrendi (bu yüzden 1991 yılında kitabının adı Body and Soul (Beden ve Ruh) idi. Ders işte orada, Anita Roddick'in hikayesindedir.
Howard Schultz, 1983 yılında Milano'yu bir ziyaretinde, her köşe başında bir espresso barı olduğunu fark edişinin hikâyesini anlatır. "İtalyanlar" dedi, "yerel halkın kahveyle olan kişisel
ilişkişini anladı. Bu bir kavrayış gibiydi. Amerikan kafelerinin çoğu ana öğeyi—sosyal yanı—gözden kaçırmıştı." İşte bu görsel deneyim sayesinde, bugün bildiğimiz adıyla Starbucks doğdu. Ders işte orada, Howard Schultz'un hikayesindedir (Pour Your Heart into it adlı kitabında.2)
Herkesin anlatacak bir hikâyesi, özellikle şu anda oldukları yere nasıl geldiklerinin bir hikâyesi vardır. Hikayecinin becerisi sadece hikâyenin kendisinde değil, nasıl anlatıldığında ve bir dinleyicinin ondan çıkardığı derslerde yatar. Sadece "benimle" (hikayeci) ilgili bir hikâye dinleyiciyi yabancılaştıracakken, "sana" (dinleyici) yardımcı olan bir hikâye çok değerlidir. Yukarıda sözü edildiği gibi, insanlar hikâyeler aracılığıyla öğrenir. Dahası, büyük hikâyeler esinleyicidirler de. Abraham Lincoln'ün müthiş bir yoksulluktan çıkıp çok az bir eğitimle ABD'nin başkanlığına yükselmesi ilham vericidir. Aynı şekilde, dağılmış bir aileden çıkarak dünyadaki en güçlü adama dönüşen Barack Obama'nm yolculuğunun hikâyesi de öyledir.
Hikâyeler ilişkiler kurmanın köşe taşlarıdır. Bu, yeni bir işe başvururken özellikle önemlidir. Çok önemli bir toplantı veya iş görüşmesi esnasındaki o kritik anlarda sadece gerçek durumu belirtmek işe yaramaz. Bu ifadelerin oradaki insanların zihinlerinde yer etme ihtimali yok gibidir. Olaylar ancak bir dersin çıkartılabileceği hoş, kısa bir hikâyeyle örüldükleri zaman hayat bulurlar. Buradaki anahtar sıfat "kısa" dır. Bazen iki cümle yeterince kısadır. Örneğin: "Geçen sene en parlak performansa sahip olanımız, müşterileri takip etmekteki titizliği nedeniyle fazladan 200 parça mal satan Patricia'ydı. Onun kendi kendine öğrendiği teknikleri satış eğitim programlarımıza dahil ettik ve şimdi, yılbaşından bugüne kadar geçen sürede, hedefin yüzde 15 önündeyiz." Ders hikâyenin içindedir. Aranan insanlar iyi hikâyeler anlatanlardır.
Hikâyelerin amacı, dinleyicinin ilgisini çekerek gerekli olgulara hayat vermektir. Kariyer geçmişiniz olgularla dolu olacaktır,
ancak bunları birtakım eğlenceli hikâyelerle canlı hale getirmeniz gerekir.
Ben ikinci Dünya Savaşı sırasında doğdum. O zamanlar yiyecekler karneye bağlıydı. Savaşın sonunda tatlılar karneden "çıkartıldı" ve büyükannem her cumartesi bana ve kardeşime bir paket çikolata getirirdi. Hafta sonumuzun en önemli anlarından biriydi bu ve bir gün bir çikolata fabrikasında çalışma hevesimi kamçıladı. Yirmi altı yaşımda Mars Ltd şirketine katıldım ve çikolatalar yapmaya başladım. Hevesimi tatmin ettim. Bu da benim hikâyem.
Çocukken televizyonumuz yoktu. Ara sıra hayallere dalar, yemek odamızdaki büfede sergilenen evimizin en iyi kalite Wedgwood porselenlerine bakardım. Mavi yemek tabaklarının üzerinde söğüt ağaçları, pagodalar ve Çin giysileri içindeki insanların üzerinde dolaştığı hoş ve eski köprü manzaraları vardı. Bu, benim bilmediğim bir dünyayı tasvir ediyordu ve bir gün Çin dahil, uzak ülkelere seyahat etme hayalimi ateşledi. Ve şimdi, yaşamım boyunca 60'tan fazla ülkeyi ziyaret ettim ve son iki sene içinde beş kez Çin'e gittim. Hayalim gerçek oldu. Bu da benim hikâyem. (Çin'deki konferanslarımda çevirmenim "Çin" sözcüğünün faklı anlamlarıyla—ülke ve en iyi porselen yemek takımı—boğuştu durdu.)
O iş görüşmesine gittiğinizde düşlerinizin ve heveslerinizin, başvurduğunuz ve çok istediğiniz o işle nasıl bağlantılı olduğunun hikayesini anlatın.
Uygulamalar:
İletmek istediğiniz her önemli noktayı bir kısa hikâyeye büründürün. Bu onu bağlam içine oturtacaktır.
Hikâyeniz daima bir dinleyiciyi üstün yeteneğinizle etkilemekten ziyade, ona bir dersten yararlanması için yardım etmeyi hedeflemelidir.
Hikâyenizin özü olgular üzerine oturduğu sürece hikâyenizi abartmak tümüyle kabul edilebilirdir.