Ne kadar çok verirseniz o kadar zengin olursunuz
Her gün bir şey armağan edin.
İyi insanlar tanınırlar. Cömert, açık, dürüst ve güvenilir olarak bilinirler. Sözlerine sadıktırlar ve yapabildiklerinde fazladan verirler. Bunlar çoğu kuruluşun istediği insanlardır.
Ben şahsen her gün bir şeyler verme düsturuyla yaşarım. İnsanların benden yararlanmalarına ve beni sömürmelerine izin vermeden cömert olmaya çalışırım. Müşterilerime hep hesaba kattıklarından fazlasını verdim. Örneğin, müşterilerime asla masraflarımın hepsini yüklemedim ve onlara hep bedelini almadığım fazladan zaman verdim. Ben, müşteriye harcadıkları her zaman biriminin (normal şartlarda beş dakika) hiç aksatmadan kaydını tutan ve ona göre ücretlendiren o avukat veya muhasebecilerden değilim.
Tamamen erdemli olduğumu söylemiyorum, birçok yoldan günah da işledim, ama bunu otobiyografime bırakıyorum. Ancak cömertlik söz konusu olduğunda sanırım bunda oldukça iyiyim. Bu benim felsefem haline geldi. Müşterilerimle gittiğim öğle yemeklerinde faturayı isteyen kişi, ödememeyi umarak hep geri duran o zavallı insanlardan ziyade hep ben olurum. Bu felsefe aynı zamanda teşekkür ve övgü sunmaya, takdir göstermeye kadar uzanır.
Vermek sadece maddi şeylerle ve parayla ilgili değildir, daha önemli olanı yüreğinizden bir şeyler vermekle ilgilidir. Bu zamanınızın beş dakikasını ayırmak ve kişisel bir sorunu olan bir tanıdığa kulak vermek gibi basit bir şey olabilir.
Bu bölümü Filipinler'den iki öyküyle sonlandırmak istiyorum. Rey 52 yaşındadır ve bir matbaa şirketindeki işinden kovulduktan sonra işsiz kalır. Kız kardeşi tarafından sağlanan ayda 1000 peso (yaklaşık 14 pound) gibi kıt bir aylıkla yaşamaya çalışır. Çöpe atılmış kumaş parçaları ve düğmeler toplayarak etrafta dolaşır. Aylığının bir bölümüyle satın aldığı dikiş iğneleriyle bu malzemeyi üzerine baskı yazıyla uygun bir slogan yazdığı saç bantlarına dönüştürür. Bunları hükümet karşıtı eylemlere götürür ve protestoculara bedava dağıtır. Çok fakir olduğu göz önüne alındığında, bu saç bantlarını neden satmaya çalışmadığı kendisine sorulduğunda şöyle yanıtlar: "Açgözlü politikacılar ve işadamlarının aksine elimdeki azıcık parayı paylaşmak istedim."
Çok aza da sahip olsanız bir şeyleri armağan edebilirsiniz.
İkinci öykü beni dört yıl önceye, Manila'da bir otelde kaldığım zamana geri götürüyor. Bir akşam geç vakit meyve suyu satın almak için yakındaki bakkal dükkânına gittim. Oradan çıkışta kısıtlı İngilizcesini bende denemeye çalışan sıska, sakallı bir dilenci bana selam verdi. Böylece cebimdeki bozuk paraları boşaltıp adama verdim. Bu yaklaşık 1 pound etti. Adam çok müteşekkir oldu ve bozuk paraları çabucak partal pantolonunun ceplerine tıkıştırırken beni selamladı. O arada on kadar sokak çocuğu (evleri olmayan ve sokaklarda yatan) para verdiğimi gördü ve uzanmış elleriyle bana doğru hızla geldiler. Pantolonumu çekiştirerek "Bayım, bayım, bayım, para lütfen!" diyorlardı. Hâlâ yanımda duran yaşlıca dilenciyi görmezden geldiler. Hiç bozuk param kalmamıştı, adam ikilemimi gördü ve zarif bir biçimde araya girdi. Ulusal dilleri olan Tagalogu konuşarak sokak çocuklarını geri itti, elini cebine attı ve her çocuğa az önce benden aldığı bozuk paralardan birer tane verdi. Bu fakir dilenci kendisinden çok daha kötü durumda olan dilenci çocuklara gerçekten yardım etmeye çalışıyordu. Bu cömertliği beni duygulandırdı ve bana çok şey öğretti.
Uygulamalar:
Önümüzdeki hafta için kendinize şöyle meydan okumaya hazırlanın:
Değer verdiğiniz üç şeyi armağan edin.
Hak eden bir insana veya bir davaya biraz para verin.
Yardımınıza ihtiyacı olan birine zamanınızdan yarım saat ayırın.
Çok iyi iş yapan birini takdir edin.