Havuç İlkesi

Havuç İlkesi

Bu herkesin başına gelebilir...

Herhangi bir zamanda...

Herhangi bir yerde...

Bir konferans görüşmesi esnasında biri hoparlörden gelen sesi daha iyi duymak, ya da bir faks mesajını almak için sanki siz orada değilmişsiniz gibi üzerinize abanır, ve puf! Bir anda görünmez oluverirsiniz.

Çalışanların gözünde, yöneticiler ve üst düzey yöneticiler bütün gücü ellerinde tutmaktadır. Yönetim, çalışanların işe ne zaman gelip gideceklerine, ne üzerinde çalışacaklarına, ne kadar ücret alacaklarına, sağlık planlarının neye benzeyeceğine, ne zaman izne çıkabileceklerine, ne zaman azar işiteceklerine ve ne zaman güler yüz göreceklerine karar verir.

Ve, Şirket özel bir başarı gösterirse de, ödüllerin ve takdirin hemen hemen tamamını yönetim alır.

Kendilerini görmezden gelinmiş, dikkate alınmamış ve takdir edilmemiş hisseden bu görünmez çalışanlar, bildikleri tek yolla mücadele ederek karşılık verirler... Kurumsal gölgelerde saklanıp, sadece yetecek kadarını yapıp, onun bunun hakkında söylenip durarak... Ve bu alışkanlık haline gelen teknikleri, yeni gelenlere de aktararak...

"Her şey bir yana, senin gösterdiğin çabayı hiç kimsenin fark etmediği bir yerde, neden bir yıldız gibi parlamak için uğraşacaksın ki?" diye düşünürler. "Bir sonraki küçülme planına dahil edilebileceğin ve işten çıkarılabileceğin bir Şirkette, neden gayret gösteresin ki?"

Ancak, bu herkes için geçerli değildir. Bazı liderler, çalışanlarını davalarına dahil etmenin bir yolunu bulurlar ve onların içinde yatan en iyiyi ortaya çıkarabilirler. Peki, bunu nasıl yaparlar?

En iyi yöneticiler, ekiplerini ve şirketlerini sıradan olmaktan, sıra dışı olmaya son derece basit bir yolla taşırlar:

• İyi bir vizyon belirlerler,

• Organizasyonu bu vizyona ve ilgili hedeflere taşıyan çalışan başarılarını aktif bir şekilde fark ederler,

• Bu başarıları kutlarlar...

Gördüğünüz gibi, büyük liderler, sistemleri, süreçleri, teknolojiyi, stratejiyi ya da fonksiyonları değil, insanları yönetirler. Çünkü, işin aslına baktığınızda, bütün bunlar taklit edilebilir ancak çalışanlarınız edilemez...

 Başarılı şirketlerin, liderlik güçlerini korumalarını sağlayan, ilave bir şeylere sahip olması gerekmektedir. Ve bu ilave şey de, fark edilen, değer verilen ve takdir edilen çalışanlarınızın yaptıkları işe olan tutkusudur. Bir başka deyişle, kendilerini organizasyon tarafından fark ediliyor, değer veriliyor şeklinde hissetmektedirler ve bu algı, onların işlerine tutkuyla sarılmalarını sağlar.

Çalışanların işten ayrılma nedenlerinin yüzde 79'undan sorumlu olan tek bir neden bulunduğunu söylesek, ne yapardınız?

Bunu değiştirmek için bir şeyler yapmayı düşünür müydünüz?

İnsan Kaynakları Yönetim Topluluğuna göre, işten ayrılan kişilerin yüzde 79'unun açıkladığı ana neden, fark edilme ve takdir eksikliğidir.

Prudential Financial da şirket çapında eski ve mevcut çalışanları ile, çalışan adayları arasında geniş bir araştırma yürüttüğünde, çok benzer sonuçlar elde etti. Eski çalışanların ayrılmalarının sebebi olarak gösterdikleri nedenler arasında ilk sırayı, "yaptıkları işle ilgili kendilerine değer verilmemesi ya da takdir görmemeleri" aldı.

Çalışanların, daha azıyla daha çok şey yapmalarının beklendiği bir çağda, onlar da buna başkaldırmaktadırlar. Bunu fabrikanızın kapısında ellerinde pankartlar tutarak yapmıyorlar. Ancak, homurdanarak, söylenerek, kaytararak ve sonunda da işten ayrılarak yapıyorlar.

Aşkın işle ne ilgisi olabilir? Görünen o ki, söz konusu çalışan tatmini olduğunda, çok ilgisi var.

GÖRE-BİLENLER

Bugünün göre-bilenleri geleceği görmüyorlar. Onlar, insanları görerek, geleceği yaratıyorlar.

Fark etmeye yönelik önemli bir adım, her gün ofisinizden dışarıya çıkarak, çalışanlarınızla konuşmaktır. Ofis içi mesaj, e-mesaj, ses mesajı derken, yüz yüze mesajlaşmaya ne oldu?

Bu, iyi bir soru... Bu, bir çok çalışanın bugünlerde sorduğu bir soru...

Bizler, ofisinizden her gün en az bir kez, belirli bir süre - 30 dakika ya da daha fazla -dışarıya çıkmanızı tavsiye ediyoruz. Oradayken, dikkatinizi soru sormaya ve dinlemeye vermelisiniz; birbiri ardına yeni işler dağıtmaya değil. Liderler olarak, zamanımızın inanılmaz bir bölümünü direktifler yağdırmak için harcamaktayız, ancak dinlemek için hemen hemen hiç vakit ayırmıyoruz.

Çalışanlarınızın kısa ve uzun vadeli görevleri ve projeleriyle ilgilenmenin yanı sıra, onlara hobileri, aileleri ve iş dışı ilgi alanları hakkında da sorular yöneltin.

En üst rafta bulunan Mustang 1968'in hikayesini sorun, bilgisayarlarının kenarında duran aile fotoğrafı hakkında soru sorun, duvarlarındaki Monet tablosu posterini ya da masa üstü resmi olarak neden karate efsanesi Bruce Lee'yi seçtiklerini öğrenin. Öğle yemeklerini nerede yediklerini, en sevdikleri tatil beldelerini, bir sonraki tatilde nereye gitmeyi planladıklarını sorun.

 Çalışanınızın en sevdiği şekerleme markasını veya yükseklik korkusu olduğunu bilmeniz, sıra onu ödüllendirmeye geldiğinde, inanılmaz bir değerde olacaktır. Büyük ihtimalle, yükseklik korkusu olan çalışanınıza, ödül olarak, balonla yapılacak bir geziyi teklif dahi etmeyeceksinizdir.

Çalışanlarla ilgili sorunlarımız için etrafa para saçmak, - sanki daha yüksek ücretler verimliliği arttırabilirmiş ya da yeni fikirler geliştirilmesine katkıda bulunabilirmiş ya da müşteri bağlılığı sağlayabilirmiş gibi- kolay bir çözüm gibi gelebilir.

Rekabetçi ücretler önemli olsa da, pazarın üzerine çıkmak, daha iyi bir performansı beraberinde getirmeyecektir. Aslında, gerçek çözümler çok daha ucuzdur: Çalışanlarınızın her biri, görülmek, onaylanmak ve fark edilmek ister.

WellsFargonun CEO'su Richard Kovachevich, "Fark ve takdir etme, Amerikan'da en az kullanılan motivasyon aracıdır." der. Kovachevich, bir takdir etme kültüründe, çalışanların uzun süre görünmez kalamayacağını keşfeden üst düzey yöneticilerden biridir.

Genel övgünün hiç bir etkisi yoktur. Bunu tekrar edelim, kişisel olmayan, ortaya söylenen genel bir övgünün çalışanlar üzerinde hiç bir motive edici etkisi yoktur.

Şeytanın detaylarda olduğunu unutmayın. Başarılı çalışanlarınızın farkına varın ve onları yürekten gelen, samimi bir şekilde takdir edin. Bu onların bağlılığını arttıracaktır. Unutmayın ki, insanları ancak insanlar takdir edebilir. Bu işi sistemlere devretmeye kalkmayın.

Çalışanları özel takdir görüşmelerinden ziyade, topluluk içindeki kutlamalar motive etmektedir.

Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada'da ödül alan 33.000 kişi arasında yapılan bir araştırma, etkili bir ödül töreninin çok önemli bir fark yarattığını göstermektedir. İşin gerçeği, kendine verilen bir ödülün sunuluş şekli, çalışanın Şirketle ilgili tüm görüşlerini etkileyebilmektedir.

Söz konusu takdir etmeye geldiğinde, herkese uyan bir beden ölçüsü bulunmamaktadır. Takdirin, çalışanın ilgi alanlarına, gereksinimlerine, tercihlerine ve başarılarına uygun olması ve kişiselleştirilmesi gerekmektedir.

Tek bir iş stratejisinin bütün iş hedeflerinizi eş zamanlı olarak karşılamanıza olanak sağlaması harika olmaz mıydı?

O zaman, bugün sizin şanslı gününüz...

İşte bunun nasıl mümkün olabileceği : Müşteri sadakati ve yatırımcı sadakati, çalışan bağlılığı ve sadakatinde gizlidir. Çünkü çalışan sadakati, yüksek performansı tetikler. Peki, çalışan bağlılığı ve sadakatini ne geliştirir? Çalışanların fark edilmesi ve takdir görmesi...

Bütün bu süreci başlatan ise, çalışanlarını ön plana çıkararak, arkalarında onlara destek olmaya hazır bulunan bir yöneticidir.

 Çalışanlar, yöneticilerinin değerli zamanlarını kendilerini ödüllendirmek için ayırdıklarını gördüklerinde şaşırtıcı bir şey gerçekleşir. Bu, onların egolarını okşar.

Bunun da ötesinde, aralarında "paylaşılan bir an" yaratır. Bu karşılıklı saygıya dayalı "paylaşılan an", şirket, yönetici ve çalışan arasında duygusal bir bağ gelişmesine imkan verir. Bu bağ nedeniyle çalışanın elindeki işe duyduğu sorumluluk duygusu artar ve elinden gelenin daha fazlasını yapabilmek için istek hisseder.

Bu da kurumsal kültürü güçlendirerek, işi yapan kişilerin çabası aracılığıyla, daha fazlasının gerçekleştirilmesine olanak sağlar. İşin özü, bu sayede Şirkete bağlı bir işgücü yaratılır.

Günün sonunda, çalışanların kendilerini ekibin katkı sağlayan önemli bir üyeleri gibi hissedecekleri bir ortam yaratmanız gerekmektedir.

Kendilerini ellerinden tutularak yürütülecek çocuklar değil, yetişkin gibi hissetmeleri önemlidir.

Hemen hemen herkes, işe giderken elinden gelenin en iyisini yapmayı ve başarılarından gurur duymayı ümit eder. Ancak işe olan bağlılığımız, kahve molaları için kesin zaman sınırlamaları getirildiğinde, şirkete girişlerde üstümüz arandığında veya başarılarımız göz ardı edildiğinde kaybolur.

En iyi organizasyonlar ve ekiplerde, yönetim, işi yapanın çalışanlar olduğunu görür ve kutlar. Yöneticiler, her çalışanı özgün biçimde dinlemek ve ona farklı davranmak konusunda eğitim alırlar. Ve buna karşılık, çalışanlar da kendilerini bağlı ve sadık hissederler.

İşin sırrı, tabi ki değişimdedir. İşyerinizi, çalışanlarınızın işe başladıklarında düşündükleri yer olacak şekilde değiştirebilirsiniz. Liderlerinizin çalışanlarıyla çalışma biçimini değiştirebilirsiniz. İşyerinizi, çalışanların asla terk etmek istemeyecekleri bir yer haline getirebilirsiniz. Ve çoktan gitmişlerse, tekrar geri dönmek için kuyruğa girecekleri bir yer yaratabilirsiniz.

Başarılı bir işyerinin sırrı, sabah uyandıklarında yumruklarını havaya sallayarak "Evet, bugün işe gitmek için kalkmam lazım!" diye bağıran çalışanlarla dolu bir ortam yaratmaktır. Ve bu da üç sözcük üzerinde odaklanarak yapılabilir : Belirle, Gör, Kutla. Bunlar üzerinde çalıştığınızda, başarının hiç de uzak olmadığını fark edeceksiniz.

Gerçekten görebiliyor musunuz? Çalışanları takdir etmenin gücünü fark edebiliyor musunuz?

Biz, her yöneticinin bunu görmesi gerektiğine inanıyoruz. Çünkü bir kez bu gerçekleşti mi, artık onu hiç bir şey durduramaz...

• Hedefinizi belirleyin,

• Çalışanların başarılarını görün,

• Onları kutlayın... Ve başarılı olun....