Deneyci, yenilikçi bir insan için belki de en klişe roldür. Deneyci denildiğinde insanın aklına büyük mucitler gelir, Edison ya da Da Vinci gibi adamlar. Ama konu inovasyon olduğunda, Deneycilerin dahi olmalarına gerek yok. Deneycilerin ortak özellikleri çalışma için bitmez bir tutku, meraklı bir akıl ve beklenmedik şeylere açık bir göz olmalı. Deneyciler, Edison gibi, ilham aldıkları şeylerin peşinde koşar, yorulmaktan korkmazlar. İlk uçan insanlar olan Wright Kardeşlerin uçakları Kitty Hawk'la yakaladıkları başarılarını biliriz, ama Wright Kardeşlerin ilk uçuşlarını gerçekleştirmeden önce iki yüz farklı kanat şekli deneyip, yedi farklı uçan aracı denerken düşürdükleri göz ardı edilir. İngiliz girişimci James Dyson kendisini milyarder yapan torbasız elektrik süpürgesi tasarımına ulaşıncaya kadar 5127 başarısız prototip yaptığını anlatır.
Deneyciler oynamayı, yeni fikirler ve yaklaşımlar deneme-yi severler. Bilimsel yöntemi patenlere bindirir ve kayarlar. Her şeyin daha hızlı, daha ucuz ve daha eğlenceli olduğundan emin olurlar. Hız, Deneycinin en iyi dostudur. İlerde büyük hatalara düşmemek için, başlangıçta yaşadıkları küçük hataları kucaklarlar. Her boy ve bileşimdeki takımlarla çalışabilirler. İş arkadaşlarını, ortakları, müşterileri, yatırımcıları hatta çocukları bile çağırır, geliştirmekte oldukları ürünü denetirler, herhangi birisi çıkıp da ürünü geliştirmelerine yardımcı olabilecek bir görüş belirtir diye.
Tam olarak kimdir Deneyci? Bizce, fikirleri elle tutulabilir hale getirendir, karalamalar yapan, bant ve paket köpüğüyle modeller kuran, yeni bir tasarıya kişilik ve şekil vermek için küçük videolar çekendir.
İş dünyasında Deneycilik, prototip yapmak demektir ve prototipler yenilikçiliğin araçları arasında vazgeçilmez olandır; marangozun takım çantasındaki çekiç gibi. Prototip yöntemi olmasa yeni fikirlerimizi şekillendiremezdik. O kadar uzun zamandır prototipler yapıyoruz ki, artık alışkanlık oldu. Yine de son iki senedir, prototip yapmak konusunda birkaç yeni şey öğrendik.
Birincisi, her şeyin prototipinin yapılabileceği. Bugün, ürünler dışında hizmetlerin de prototiplerini yapıyoruz. Yaratma sürecindeki her adımın prototipi yapılabilir, sadece üretimin değil; pazarlamanın, dağıtımın hatta satışın bile. Prototipi yaparken çok titiz olmamayı da öğrendik. Eskiden çok güzel prototipler yapardık. Ama prototiplerin makine atölyelerinde ya da tasarımcılar tarafından hazırlanması gerekmiyor. Pek çok prototip değiştiriyoruz ve bir kısmı kargacık burgacık olabiliyor.
Geçen yıllarda prototip kabul ettiğimizi şeylerin sayısını da artırdık. Mesela teklifler. Onların da prototiplerini yapıyoruz. Bir süre önce büyük futbol takımı bizden teklif istedi. Her zamanki kâğıtlardan bir tane yazıp gönderdik, bir şey çıkmadı. Ama Deneyciler, yeni ve riskli bir şeyler denemek için en iyi zamanın, kaybedecek hiçbir şey olmadığı zaman olduğu bilir. İlk önerimiz reddedilince, görmezden gelinince işini bilen Deneycilerinden bir tanesi sade, renksiz bir belgenin ilk okuyandan öteye gidemeyeceğini, halbuki renkli dijital bir parçanın virüs gibi yayılacağını anımsattı. Aklımıza şirketlerin içinde salgın gibi yayılabilen şu küçük, düşük çözünürlüklü, genelde güncel bir halin parodisi olan video klipler geldi. Daha önce böyle bir amaç için video kullanmamıştık ama herkes denemeye razıydı. Futbol takımı için bir teklifle sonlanan, enerjimizi ve tutkumuzu yansıtan, basit ve komik otuz saniyelik bir video hazırladık. Çekmesi çok uzun sürmedi, kısa ve düşük çözünürlüklü oldu ki rahatça e-posta atılabilsin. Sonradan videonun mükemmel bir arabulucu olduğu ortaya çıktı. Umduğumuz gibi, videoyu alan ilk yönetici, videoyu postayla diğerlerine iletti, onlar da kendi iş arkadaşlarına attı. Doksan dakika içinde videomuz satın alma temsilcisinin masasına ulaştı. Ucuza yaptığımız deney karşılığını verdi, şu anda ligde başarılı olacağını umduğumuz ortak bir proje üstünde çalışıyoruz.
Her yıl yüzlerce prototip geliştiriyorlar. Bu kadar çok prototip yapmak onlara bir şey öğrettiyse, o da araçları değil, işlemleri kutlamak. Bazen hızla bir video prototip hazırlarsınız. Bazen işinizi çizmek görür. Bazen bir çalışma şeması çok aşamalı bir işlemi görselleştirmeye yeter. Fiziksel nesneler için hızlı prototip üreten yöntemler var. Bazı zamanlarda bilgisayarda güzelleştirilmiş bir parça boyanmış tahta yeterli olacaktır. Deneyciler, konseptleri sözlerden alıp hızla çizimlere, modellere ve başarılı bir ürüne çevirmeyi severler. Sabah toplantılarından birindeyken, bir fikir patlak verdi. Çocukların üstünde yürüyecekleri müzikli bir denge çubuğu nasıl olurdu? Fikir basit ve harikaydı, hızla prototip yapmaya giriştiler. Çubuk için iki metreye dört metre bir tahta kestiler, nota kısımlarını boyadılar sonrada üstünde hevesle dans eden bir ekip elemanının videosunu çektiler. Videoyu bilgisayarda cilaladılar, dans eden elemanın her adımına bir nota eklediler ve... Hazırdı.
Toplam yapım süresi: Fiziksel prototipi yapmak iki saat, videoyu yapmak bir buçuk gün. Toplantıdan bir ay sonra bir oyuncak devi fikri satın almış, piyasaya sürmek için hazırlanmaktaydı.
İşte bu ruh, bir Deneycinin özüdür. Fikirleri elle tutulur, gözle görülür bir hale daha çabuk getirmek önemlidir. Size önerim, uyduruk prototiplerin bile rahatça sunulabildiği bir çalışma ortamı yaratmanız. Yöneticilerinize ya da müşterilerinize cilalanmamış bir prototip göstermek kendine güven gerektirir. Kaba bir prototip, albenili bir prototipten daha çok cesaret ister.
Bunun bir örneğini, ameliyat araçları üreten Gyrus firmasıyla ortak bir projede yaşadı. İlk haftalarda yapılan toplantılardan bir tanesi bizi burun ameliyatları için kullanılacak yeni bir ürün hakkında konuşmak amacıyla firmanın tıbbi danışmanlarıyla bir araya getirdi. Cerrahlarla dolu bir odada usluca oturmak, cerrahlara saygılı davranmak gerekir. Ama yenilikçi takımlar inovasyonun en küçük fikirlerin bile rahatça ifade edilebilmesine bağlı olduğunu bilir. Takım, henüz icat edilmemiş araçtan bahsederken, pek bir sonuç vermeyen pek çok el hareketi ve havaya çizmeler oldu. O sırada genç mühendislerden bir tanesinin aklında bir şimşek çaktı ve hızla odadan fırladı. Toplantı odasının dışında etrafta ofiste bulunan malzemelerin arasında aranmaya başladı. Bir keçeli kalem, boş bir Kodak film kutusu ve turuncu bir mandal bulup aldı. Keçeli kalemi film kutusuna bantladı, turuncu mandalı da kutunun kapağına tutturdu. Sonuç, düşünülen cerrahi aracın son derece kaba bir prototipiydi. Gizemli çıkışından beş dakika sonra odaya geri döndü ve anaokulu seviyesindeki modelini saygıdeğer cerraha sundu. "Böyle bir şey mi düşünüyorsunuz?" diye sordu, cerrah da "Evet, aynı bunun gibi!" diye cevap verdi.
Bu ilk kaba model projeyi harekete geçirdi. Bugün her yıl binlerce ameliyatta kullanılan Diego Cerrahi Aracı 'nın temelleri işte o kaba prototipe dayanmaktadır. Aletin üstünde prototipteki keçeli kalemin kapağı gibi döner bir uç bile vardır. Eğer genç mühendis "bitmemiş iş müşteriye gösterilmez" ilkesinde olsaydı, belki de ilk modeli yapma cesaretini hiç gösteremeyecekti. Cerrahların fikirlerini şekle sokma fırsatını kaçıracaktı. Kaba bir modelle şansını denedi ve projenin hızla başlamasını sağladı. Gyrus takımından aldığımız ders, prototip yapımında çıtayı aşağılara çekmek oldu. Siz de şirketinizde fikirlerin kaba ilk halleriyle sunulmasını kabul edilebilir hale getirin, çok daha fazla fikir göreceksiniz. Aklıma gelmişken, konuşmalarımdan birisinde bu kaba modelin bir fotoğrafını gösterdiğimde üst düzey bir yönetici bana "Ya şirketimde böyle bir prototip yapacak kadar yaratıcı insanlar yoksa?" diye sormuştu. Bir ona, bir de prototipe baktım, sonra tekrar ona bakıp sordum, "Şaka yapıyorsunuz. Çalışanlarınız hangi kısmı yapamayacak, selobantla yapıştırmayı mı?"
Çıtayı aşağıya çekmenin iyi tarafı budur. Şirketteki her eleman bir deneme yapabilecek kapasitededir. Şirketimde dergi kapağına konacak kalitede çizimleri karalayarak yapabilen, fotoğraf zannedilecek kadar iyi üç boyutlu modellemeler yapan insanlarla çalışıyorum ama tahtaya geçip de berbat çizim becerimle aklımdakini anlatmaya çalıştığım zaman bana gülmüyorlar. Düşünceyi görmeye çalışıyorlar.
Kaba prototiplere açıklık, elle tutulmaz ve anlamsız gelebilir ama pek çok şirketin sosyal ortamlarının böyle incelikleri kaçırmayacağına eminim. Yaratıcı bir eleman patronuna ya da iş arkadaşlarına cilalanmamış bir fikir gösterdiğinde, insanlar olacakları görmek için dikkat kesilir. Firma fikri geliştirecek mi, yoksa bitirecek mi? Yönetim, yeni fikrin vaat edebileceklerine mi odaklanıyor, yoksa modelin eksiklerine mi?
Şirketlerin yöneticilerine biraz üstünkörü bakmalarını tavsiye ediyorum: Ayrıntılara takılmadan, fikri özünü ve bütününü anlamaya çalışın. Eğer firmanızdaki önemli kişiler bu şekilde bakarsa, bekleyen tüm Deneycilere yeni şeyler denemenin kabul edilebilir olduğu mesajı gidecektir. Prototiplere açık bir ortamda, çok fikir bulursunuz, zamanının ilerisinde olanları ve daha zamanı gelmemiş olanları bile.
Uç Prototipler
Her şeyin prototipi yapılır demiştim, hatırladınız mı?
Bir yenilikçi takım, insanın hayatını değiştiren doğum deneyimini geliştirmek için bir hastaneyle çalışıyordu. Sorun doğumhaneyle doğum sonrası odasının eş zamanlı çalışmamasıydı. Hastane her yıl binlerce bebek dünyaya gelmesine rağmen, iki bölüm sanki aynı doğum olayının parçaları değilmiş gibiydi.
Bebek bekleyen bir anne ya da babanın ne yaşadığını ilk elden yaşanması gerektiğine karar verildi. Kılık değiştirdiler. Müşterinin takımından hamile bir bayan anne rolünü kabul etti. Kocası müsait değildi, yerine bir başka ekip üyesi geçirdik. Hilemiz uzun süre yürüdü, doğum deneyiminin çoğunu gördüler. Çiftimiz doktor ve hemşirelerle görüşüp, tanıştı, kimse anlamadı. Gerçek doğum kısmını atladık çünkü hanımefendinin doğumuna bir ay daha vardı.
Ama pek de fark etmedi. Çünkü doğumhaneden doğum sonrası odasına geçişin nasıl olduğunu anlamak istiyordular. Kimlik değiştirmiş annemiz doğum koğuşundan sedyeyle çıkarıldı, koridordan geçirilip birkaç kat yukarıya çıktı. Bu arada babamız plastik bebeğimizi kucağında taşıyordu.
İnanılmaz gelebilir ama doğum sonrası bölümündeki hemşire bebeğin plastik olduğunu başta fark etmedi. Sahte annemiz bir süre devam etti ama bir süre sonra hemşire kafası karışmış bir şekilde geceliğini kaldırıp "Neden üstünüzde pantolon var?" diye sordu.
Müşteri yapılan deneyi anlatınca hemşire rahatladı, "İyi, çünkü bebeğiniz bir garip gözüküyor."
Çalışmamız sonucunda anne ve babaların geçişini kolaylaştıran, bölümler arasındaki iletişimi güçlendiren bir seri hizmet prototipi hazırlandı. Bu tarz radikal prototipler harikalar yaratabilir. Müşteri doğumhane ve doğum sonrası arasındaki kopukluğu yaşayarak görmüş oldu. Sarsılan bir sedyede yatıp, hasta olmanın nasıl olduğunu gördü. Bölümler arasındaki kopukluğu, kaynaklar için nasıl çekiştiklerini ve yeni bir annenin kendisini ne kadar zayıf hissedebileceğini gördü.
İyi bir gözlemcinin bunları izleyerek ve annelerle konuşarak da anlayabileceği iddia edilebilir. Ama yenilikçi projeler, özellikle hizmetler ve karmaşık deneyimlerle ilgili olanlar, katılmadan ve denemeden anlaşılamaz. Müşterimizin sedyeye yatıp, gerçek bir annenin ne hissettiğini ne gördüğünü ve ne düşündüğünü anlaması, bin kişiyle konuşmaya bedeldir.
Deneyciler, karar yetkisini elinde tutanlarla prototip aşamasında karşılaşır. İşe yarar gözlemlerde bulunurlar. Bugünün alışkanlıklarını yarının yeniliğine dönüştürecek duygusal bağları kurarlar.
Deney Aracılığıyla Uygulama
Çok noktada verilecek bir hizmeti tasarlamak ve uygulamak, bir ürün tasarlamaktan farklıdır. Her şehirde verilecek bir hizmeti fabrikadan çıkan arabaları satar gibi veremezsiniz. Ama franchising'in başarısı aksi izlenim yaratıyor. Her yerde dükkanları olan bir restoran zincirine bakıp, onlar aynı lezzeti her yerde verebiliyorsa, biz aynı deneyimi neden her yerde veremeyelim diye düşünebilirsiniz. Hizmette inovasyonun engebeli sahasında şunu öğrendik, hizmetler en nihayetinde insanlara ve takımlara bağlıdır. Yeni bir hizmeti yükselten de batıran da insanların güvenini ve saygısını kazanabilmektir.
Size bir örnek vereyim: Bir keresinde, büyük bir hastaneler zincirinin en büyük halkasıyla bir seri yenilik için işbirliğine girmiştik. Geleneksel franchising yöntemi burada yarattığımız hizmetlerin aynı şekilde diğer şubelere aktarılması olurdu; ama müşterilerin yenilikçi bir kültür yaratmalarına yardım eden Dönüşüm takımının başı, diyor ki: "Aktarmak, kulağa el değiştirmek gibi geliyor." Sistemler ve yenilikler arasında doğaları gereği her zaman bir gerilim vardır. Biz yöntembilim ve hizmette standartlara inanırız, fakat belli bir düzeyde özgürlüğe sahip birimlerle çalışırken (büyük otel işletmeleri veya kuruluşların ayrı yerlerdeki ofisleri gibi) yenilikleri dayatarak hayata geçiremezsiniz.
Bu ve bunun gibi diğer projelerimizde, en büyük halkada yaratılan yeniliklerin diğer şubelerde yayılabilmesi için şubelere adapte edilmesi gerektiğini öğrendik. Başkan, hizmeti diğer şubelere yayabilmek için onlardan bir "deney" yapmalarını istemeyi tavsiye ediyor. Bunun sebebi, değişikliğin insan ve kurum seviyesinde olmasını sağlamaktır. Eğer yeni fikir yerel düzende oluşturulmamış ya da düzene adapte edilmemişse yenilik ateşli bir muhalefetle karşılaşabilir. Başkan: "Her şubenin bir Ar-Ge departmanı gibi olmasını istiyoruz. Eğer yeni bir sorunla karşılaşmışlarsa yepyeni bir çözüm bulmalarını isteriz."
İnsanları yabancı bir yaklaşımı benimsemeleri için zorlamak, düşmanlık ve direnişe yol açar. Bunun yerine, şubeleri anahtar kavramları prototiplemeye yönlendiriyoruz. Her bir çözüm için iki ya da daha çok yaklaşımın prototiplerini oluştururuz ki açıkça tek bir çözüm olmadığı görünsün. Bu, o şube çalışanlarının "Bize ne ki..." yaklaşımlarına cevap niteliğindedir. Böylece yeni fikirleri, mesela yöneticilerin çalışma saatlerindeki bir değişikliği, kendi çalışma ortamlarına doğru şekilde adapte edebilirler. En önemlisi, değişiklikleri kendi kendilerine yapabilmeleri için zaman ve mekanları olur. Onları prototip oluşturmada önemli bir noktada tutmak belli bir dürüstlük barındırır, biz buna "deney aracılığıyla uygulama" diyoruz. Çünkü en nihayetinde, kendine has ortamlarında ve karşılaştıkları durumlarda yeni hizmetleri gerçekleştirecek olanlar, bireylerdir.
Sürmekte olan deneyleri yeni hizmetler yaratma yaklaşımınıza dâhil etmeyi deneyin. Deneyleri ve prototip oluşturmayı benimseyin ve aynen uygulamaya hoşça kal deyin. Şaşıracaksınız. Sadece yaptığınız büyük başlangıçlar hızla yerine oturmakla kalmayacak, pek çok şubenizde yenilikler başlatmayı cesaretlendireceksiniz ve tüm zincirinizde inovasyon ivmesi artacak.
Hatalar mı? Sifonu Çekin.
"Daha hızlı başarı için, daha çok hata yapın" benimsenmiş bir ilkedir. Çabuk ve sık deney felsefemizin temellerini oluşturur. Şirket kültürünüz hızlı ve küçük prototipleri kabullendiği zaman, aslında başarı yolunda önemli adımlar olan pek çok küçük hata ile karşılaşacaksınız.
Ama ne yazık ki bazı firmalar bu küçük hatalarla çok karşılaşmaktan ötürü, bir başarısızlık korkusu geliştirirler ki aslında bu kendi bindikleri dalı kesmekten başka bir şey değildir. Korku, başarısızlık ihtimalini artırır ve deney yapmayı zorlaştırır.
Peki, ne yapılabilir? Birkaç yıl önce Stanford Üniversitesi'nde kurulan ve şimdi tüm ülkede faaliyet gösteren Positive Coaching grubu, pek çok çocuğun sporu sevmemesinin sebebinin kaybetme korkusu olduğunu keşfetti. En doğal korkulardan birisi olan kaybetme korkusunu yenmek için, "hata töreni" dedikleri yaklaşımı sunuyor.
Bunu başarı töreni gibi düşünün. Amaç, hataları ayıklayarak başarı için yer açmak. Ne zaman oyundan çıksalar, çift hata yapsalar ya da herhangi bir moral bozucu hamle olsa, saha kenarında kulübeye oturup avuç büyüklüğünde, gerçek gibi duran ve gerçek sesi çıkaran oyuncak bir tuvaletin sifonunu çekmeye, yani "hataların üstüne sifonu çekmeye" başlamışlar. Vuruş yapacakken akıllarında minik bir tuvalet görüntüsü yaratıyorlarmış, kötü bir vuruştan sonra kulübeye dönüp "sifonu çekerlermiş."
Bir de grupça yaptıkları törenleri varmış. Kötü bir kayıptan sonra toplanıp formaları alıp yere atarlar, oyunu silerlermiş. Üstelik en önemli alışkanlıklarından birinden, hakemi suçlamaktan da vazgeçmişler. Maçtan sonra hakeme verdiği sayı için teşekkür ederlermiş.
Birden, Titanlar kazanmaya başlamış. Takım on beş, on altılık ortalama başlangıcının üstüne sifonu çekmiş, otuz iki maç kazanıp, sadece altısını kaybetmiş ve inanılmaz bir şekilde kaybedenler kümesinden çıkmış, Üniversiteler Arası Ulusal Lig'de şampiyonluğa kadar ulaşmışlar.
Ya siz, şirketinizde ya da bölümünüzdeki başarısızlıkları defetmenin bir yolunu bulabilir misiniz? Bir deneyin, zararı olmaz, belki sizin takımınız da şampiyonluğa ulaşır.
Kağıt İnceliğinde Prototipler
Pek çoğumuz prototiplerin ve yeniliklerin büyük ve sıkı çalışmayla meydana gelmiş şeyler olduklarını düşünürüz, ama her seferinde bir prototipin çalışması için gereken çaba beni şaşırtıyor ve heyecanlandırıyor. Bazen işin sırrı sadece doğru soruyu sorabilmekte oluyor; mesela, yeni ürün ya da hizmetinizi, müşterinin zaten kalabalık hayatına nasıl sokarsınız? 42 ekran flat screen televizyonların ilk çıktığı zamanı hatırlıyor musunuz? İndirimler bile aileleri ürünlerin ilk dalgasını almaya çekememişti. Perakendeciler yeni bir problemle karşılaşmışlardı. Flat screen'ler, duvarda çok yer tutuyordu.
Elektronik pazarlamacıları bana, flat screen'ler ve eski tip televizyonlar arasındaki fiziksel farkın, ailenin satın alma kararını ne kadar etkilediğini anlattı. Eski televizyonlar, genelde kocanın alanında olan "teknoloji" sınıfındaydı, halbuki yeni ince televizyonlar kadın tarafının alanında kalan "iç dizayn" alanına giriyordu. Yapıları öyle farklıydı ki, çoğu insan yeni televizyonları evlerinde nereye koyacaklarını merak ediyordu.
Elektronik perakende şirketlerinin pazarlama ve reklam müdürü, bu engeli aşabilmek için bulduğu bir deneyi anlattı. Bir iş gezisi sırasında, haritaların katlanma şeklinden etkilenmiş ve bir iki değişiklikle kendi televizyon satışlarını arttırabilecek bir yol düşünmüş.
Aldığı bu ilham, katlanmış bir şekilde gazete ve dergilerin arasına rahatça sığan, açıldığı zaman ise birebir ölçekte 42 ekran flat screen televizyon boyutlarına gelen bir şirket reklamını doğurmuş, tabii bu birebir ölçekteki model, oldukça ince bir ekran oluyormuş. Reklamı gördüğümde gözümün önünde salonlarının duvarına kağıt inceliğinde 42 ekran bir televizyon yapıştırılmış, arkada bir sesin "Gördüm mü hayatım, buraya koyabiliriz" dediği binlerce evin görüntüsü geldi. Olan da aşağı yukarı buymuş zaten. Ertesi ay flat screen televizyon satışları fırlamış; hatta bir magaza müdürü o gün gelen bir düzine müşterinin, duvarlarındaki kağıda uygun televizyonu almak için geldiklerini rapor etmiş. Bu basit kağıt prototip anlaşılır bir görüntü oluşturmaya ve önceden yeni televizyonu nereye koyacakları konusunda kararsız insanların aklında talep kıvılcımını çaktırmaya yetmiş.
Potansiyel müşterileriniz için ürün ya da servisinizin kullanımını nasıl canlandırabilir, modelleyebilirsiniz? Sizin yeni müşterileriniz olmaları için, onları tutan engelleri harika bir prototiple kırabilir misiniz?
Prototiplerde Çeşit
Deneyciler, prototiplerin daha fazlasının daha iyi olduğuna inanır. Bir tane prototip bir tane tavşan gibidir. Biraz değeri vardır, ama iki tavşan her zaman daha iyidir, çünkü zaman içerisinde yepyeni tavşanlar oluşturabilirler. Tek bir prototipte problem, birisine gösterdiğiniz ve "Nasıl olmuş?" diye sorduğunuzda, fikirlerinin sizin hakkınızdaki fikirleri yüzünden bulanmasıdır. Arkadaşsanız, elinizdekini değerlendirmeden sizi tebrik edecek ve cesaret verici sözler söyleyeceklerdir. Ama gidip soruyu bir düşmanınıza sorarsanız, yarım ağızla söylenen "bir şeye benzemiyor"dan başka bir cevap alamazsınız. İlerlememize yardım etmeyecek cevaplarla karşılaşmamak için her zaman birden çok prototip hazırlarız. Kulağı kesik Deneyciler bilir ki, seçeneklerin çokluğu daha pozitif ve dürüst eleştirileri getirecektir.
İş dünyası dışından bir örnek vereyim. Bir akşam yemekten sonra karım "Hayatım bak bugün yeni bir elbise aldım" deyip yatak odasına fırlıyor. Birkaç dakika sonra yeni elbisesini giymiş olarak geliyor ve "Eee, nasıl olmuş?" diye soruyor. Bu, cevabı her zaman belli olan bir soru. O elbiseyi sevmek zorundasınız, değil mi? Elbise bir prototip, etiketi üstünde, geri gidebilir, değiştirilebilir, ama konu bu değil. Karım bu elbiseyi gördü, beğendi, denedi, satın aldı ve eve getirdi. O elbiseyi sevmem lazım, çünkü o çoktan tercihini yapmış. Ortada tek bir seçenek varsa ya onun tarafında oluyorum, ya da karşısında.
Deneyciler çok seçenek sunmanın önemini bilirler. Seçenekler, durumu değiştirir. Eşinizin beğenip getirdiği tek elbiseyi değil, yüklenip deneme kabinine taşıdığı diğer yedi elbiseyi de gördüğünüzü düşünün. Deneme kabinine girerken size "Sen ne dersin? Hangisi iyi?" diye soruyor. Deminki durumda eve gelmiş olan elbiseyi seçip, "Canım, bu senin üstünde pek de iyi durmadı" diyebilirsiniz. İsterseniz neden beğenmediğinizi bile anlatın, ama genelde gerek olmaz. Diğer elbiselerden birinin içerisinde muhteşem durmayacağını söylemediniz ki. Neden doğruyu söyleyebiliyorsunuz? Çünkü değer verdiğiniz bir insan tüm yumurtaları bir sepete koyduktan sonra sizin fikrinizi sorarak sizi zor bir durumda bırakmadı. Aynı şekilde, patronunuzu ya da müşterinizi benzeri bir durumda bırakmamalısınız. "Sev ya da terk et" durumları oluşturmayın. Müşteriler al ya da bırak durumlarında tek tercihle bırakılmamalı. Pek çok seçeneğin artı ve eksilerini değerlendirip aralarından bir tercih yapabilmeliler.
Bütçenize ve vaktinize uygun olarak, olabildiğince çok prototip sunmaya çalışın. Pek çok zor konuşmadan kurtulacaksınız. Çok daha dürüst ve akıllıca tepkiler alacaksınız ve her prototipten bir şeyler öğreneceksiniz ki, sonuç daha iyi, daha zekice ve daha başarılı olabilsin.
Bazı okuyucularım "İyi, biz de bir sürü prototip yapmak isteriz. Ama tutarı yüksek bunca deneyi nasıl karşılayacağız?" diyebilirler. İşte, bu sebeple ucuz ve kaba prototipleri kabullenmeli ve kullanmalısınız.
Risk Parçaları
Bir hizmet sunan ve deneyim yaratan şirketler için küçük deneyler özellikle önemlidir. Özel bir Hastanede, büyük şirket ofislerinde de sıkça yaşanan sıkışıklık sorunuyla karşılaştık. Yemek saatlerinde asansörlerde öyle bir yığılma oluyor ki ofis içinde hareket emekleme hızına düşüyor. Pek çok şirkette bu bir yetersizlik ve olumsuzluk olarak görülür, ama bir hastanede ciddi bir sorundur. Ziyaretçiler ve refakatçiler bir yana doktorlar bile hastaların yanına gitmekte zorlanıyorlardı. Hızla çözümler üzerinde çalışmaya başladık. Ana asansörlerde yığılma yaşanırken hasta ve araç taşımak için ayrılan servis asansörleri boş kalıyordu. Peki, hastanenin hasta ve araç taşımasına engel olunmadığından emin olmak için servis asansörlerine birer görevli yerleştirilse? Bu öneriyi denemek için hastane birkaç gün görevli uygulamasını denedi. Bu arada takımımız soruna başka bir açıdan yaklaşmayı denedi. Peki ya insanlar merdiveni kullanmaya yönlendirilebilirse? Çalışanlara merdiveni kullanmaları talimatını vermek etkili olmazdı. Peki, takımımız ne çözüm buldu? Bir merdiven kullanma yarışması düzenlediler...
İyi bir noktaya yerleştirilmiş renkli bir posterin üstünde "Merdiveni Kullandınız mı?" yazıyordu. Doktor, hemşire ve teknisyenlerin isimleri bir liste halinde yazılıydı ki, her merdiveni kullanışlarında isimlerinin yanına bir yapıştırma yapıştırabilsinler. Tahmin edin. Hemşirelerin büyük kısmı (hatta bazı doktorlar) bu işe kaptırdılar ve asansörlerde yoğunluk azaldı. Yarışmanın pek çok faydası oldu. Asansör kullanımı konusunda bilinç yarattı. Takım elemanlarına birlikte mücadele etme hissini verdi. Ayrıca, küçük deneylerin, küçük riskler almanın hiçbir sakıncası olmadığını gösterdi.
İşte bir Deneycinin özü budur, prototipleri sevmek. Büyük gözüken sorunları parçalara ayırarak üstlerinde deneyler yapıyorsunuz ve bir de bakmışsınız ki fark etmeden sistemi değiştirmişsiniz. Güç, aynı anda pek çok küçük adım atmakta, ilerleme ve iyileşme ivmesi yaratmakta, bir ya da bir grup yaklaşımın gerekli ilerlemeleri getireceğini görmekte.
Bir daha sıkıştığınızda deneyin, Risk Parçaları işe yarıyor.
Kuralları Çiğnemek
Birkaç yıl önce reklam ajansı BMW'nin yeni televizyon reklamı serisini hazırlıyordu. 30 saniyelik standart bir film çekip, birkaç büyük kanala verip reklamı döndürmek yerine, BMW dünyanın en başarılı kısa film yönetmenlerinden sekiz tanesini toplayıp, "The Hire" adında sekiz dakikalık kısa filmler hazırlamalarını istediler. Filmler, asla televizyonlarda gösterilmeyerek reklamın temel ilkelerini çiğnediler, bmwfilms.com'da seyircilerle buluştular. Standart reklam yok. Medyaya reklam satmak yok. BMW yaptığıyla televizyon ve gazetelerde yer alıp, arabaseverler sitenin adresini zincirler halinde İnternet'e yayarken harika bir hareketlilik oluştu. "Bu film trafiğe kapalı alanda çekilmiştir" gibi kısıtlamalar ve kalıplardan kurtulan BMW arabalarının gerçek performansını gösterme şansını yakaladı. Yüksek hızda İnternet'in sunduğu olanaklardan her şekilde yararlanıyordu. BMW'nin yeni filmi çıktığında, IDEO'nun bağlantısı bir iki gün gözle görülür bir şekilde yavaşlamıştı, sanki 350 çalışan İnternet'ten film izliyormuş gibi!
Filmleri bugüne kadar elli milyon kişi izledi. Filmler sadece BMW'nin internet sitesine olan rağbeti arttırmadı, bu reklam kampanyası tümüyle bir deneydi. Otomobil firması şansını denedi ve iki yıl boyunca yüksek satışlar yakaladı.
Prototip Satışlar
Bugün, harika bir yeni ürünü sadece düşlemek yetmiyor. Ürünü nasıl satacağınızı da bilmeniz gerekiyor. En önemli prototip bu olabilir. Gelecek yıllarda firmalar ürünlerini ve hizmetlerini nasıl yerleştirip satacakları konusunda daha da yenilikçi olmak zorunda kalacaklar. Dün işe yarayan yöntemlerin yarın da işe yarayacağının hiçbir garantisi yok. Dell'in müşteriye direkt satışından, amazon.com'un tıkla satın al satışlarına kadar, internette ticaretin ilk dalgası yenilikçiler için kolay ilerlenecek bir yoldu, bugüne kadar da devam etti. Ayrıca, yeni ürün ve hizmetleri oturtmak için yerel öncüler ve moda belirleyenleri ücretsiz çalıştıran "ağızdan ağza pazarlama" her ne kadar etik açıdan tartışılır bir yöntem olsa da etkili bir yöntem.
Tuppenvare'in klasik hikayesini ele alalım. Earl Tupper kendi adını verdiği Tuppenvare'i DuPont'taki benzin işlemlerinden kalan artık malzemeden üretti, yani polietilen cüruftan. Tupper hızla malzemeyi rafine edip kullanışlı olabilecek şekle sokmayı becerdi. Yarattığı bu yeni şeyi satması daha da zor olacaktı. 1947 yılında plastik, halkın gözünde pek de iyi bir yere sahip değildi. Tupper, ilerde Modern Sanat Müzesi' nde sergilenecek bir seri mutfak eşyası üretmişti ama satışları yok gibiydi. Temel sorun, Tupper'ın icadının patentini aldığı özelliğini, hava geçirmezliğini gösterebilmesinin mümkün olamamasıydı. Müşteriler hava geçirmezliğinin en sıla kanıtını, kapağı kapatırken çıkan sesi yeterince iyi çıkaramı-yordu.
Şans eseri, bir arkadaşı Brownie Wise isimli bir kadına bir Tuppenvare verdi. Wise, sesi çıkarmayı kendisi de denedi ve kaselerden bir tanesini düşürüp, hiç sızdırmadığını görünce etkilendi. Wise, başka bir şirkette dağıtımcı olarak çalışıyordu ama Tuppenvare satmayı denemek istedi. Peki ya muhteşem fikri neydi? Son derece orijinal bir fikir bulmuştu: Sürekli artan bir kalabalıkla ev partileri düzenliyordu, davetlileri bu teknoloji harikasının özelliklerini görüp hayran kalıyordu. Sonrası, dedikleri gibi, efsane oldu. Wise, çok kısa zaman sonra haftalık satışlarında bin dolara ulaştı. Earl Tupper fikri kaptı, hızla harekete geçti ve Brownie Wise tarzında satış yapacak daha çok kadın işe aldı. Satışlar patladı.
Bugün, şirketler aynı temel soruyla karşı karşıyalar. Satışların kıvılcımını yakıp, hareketlenme yaratmanın yolu nedir? Yöntemlerin çoğu çoktan denendi, şimdi ise mesajınızı iletmenin en uygun yolunu bulmak, deneylerden geçiyor.
Video Prototipler
Artık kendimizi prototip objeler yaparken değil, daha çok deneyimlerin prototiplerini hazırlarken buluyoruz. İçinde teknolojiyi, mimari özellikleri ve tabii ki insanları barındıran karmaşık çevreleri tasarlayıp birleştirdiğimiz videolar yaratan bir sinema olma yolunda ilerliyoruz. Bir süre önce bir spa salonları zinciri için tasarım çalışması yapmamız istendi. Eskiden böyle bir projeyi yapmanın yolu piyasa araştırmaları yapıp, müşteriye bir rapor sunmak olurdu.
Biz ne yaptık? Kendi evlerinde yaptığımız röportajlarda kadın ve erkeklere bakım ürünleri ve bakım salonları hakkında düşüncelerini sorduk. Spa'ları gezdik ve inceledik, spa müşterisi olan insanlarla konuştuk ve piyasayı bilen uzmanlar bulmaya çalıştık. Connecticut'ta kaliteli bir barı andıran bir spa salonuna sahip bir beyle tanıştık ve düşüncelerini aldık. Kız arkadaşlar manikür yaptırmaya beraber giderler, gezmeye gider gibi. Yaptığımız görüşme ve gözlemlerden sonra, yeni spa tasarımımızın nasıl görüneceği hakkında fikirlerimiz oluştu.
Teklif halinde bir spa salonunun prototipini nasıl yaptık? Video prototipinin senaryosunu yazdık. Basit akış tabloları kullandık ve senaryoyu toparlaması için serbest çalışan bir yazarla anlaştık. Tasarımcılarımız spa için bilgisayarda arka planlar ürettiler. Videonun içeriği oldukça basitti: Salon sahibi ve müşterilerle röportajlar. Salon sahibi rolü için bir aktörle deneme çekimleri yaptık ama çok yapay kaldı. Biz de video eustamıza döndük; saçı, sesi, tavrı, her şeyi salon sahibi tipine uygundu. Ustamız sıkı salon sahibini oynadı, yeni spa salonunun işi ve müşterileri için sağladıklarını yetkili bir şekilde anlattı.
Videomuzu ilk kez izleyenlerin çoğu, gerçekten de böyle bir spa salonu zincirinin olduğunu zannettiler. Tabii bu aslında tüm video görüşmelerimiz ve gözlemlerimiz üstüne kurulmuş bir prototipti. Müşterimizin arzularına bir yüz ve ses vermişti. Videoyu büyük ekranda oynattık, müşterimiz için pek çok CD'ye kaydettik.
Videonun iki avantajı vardı: Hız ve maliyet. İstesek prototip bir salon inşa edebilirdik ama alacağı süre ve maliyeti çok yüksek olurdu. Üstelik istediğimiz hissi vermeyebilirdi de. Video prototipimiz spa salonunun nasıl olacağını ifade etmenin hızlı ve son derece görsel bir yoluydu.
Her firma video prototipler yapabilir, ama Deneyci rolündeyken ortaya çıkardığınız iş, Antropolog rolündeyken ortaya çıkardığınızdan farklı olacaktır. Deneyci için video, bilgi toplama ya da veri kaydetme aracı değildir. Mesajı karşıya iletecek kadar hazırlanmış, taslak tadında iletişim yöntemidir. Antropolog kamerayı herhangi bir zamanda "bakalım neler çıkacak" diye açarken, Deneyci belli bir bakış açısına ve iletmek istediği mesajlara bağlı bir prototip oluşturur. Bu yüzden, video prototip hazırlarken bir ana hat, senaryo oluşturmanız; hatta bir akış tablosu yaratmanız uygun olacaktır. Şirket içi izleyicilerin dikkatlerini koruyabildikleri süreyi düşünerek, videonuzu altı dakikanın altında tutmanızı öneriyoruz, yani bin kelime civarı bir senaryo; hatta eğer becerebilecekseniz videonuzu üç dakikanın altında tutun. Sahneleri çektikten sonra oturup acımasızca makaslamaya başlayın, ta ki sadece mesajınız, işinizin detaylarından haberi olmayan birisi anlayacak derecede kalana kadar kesin. En iyi ihtimalde, videonuz şirket piramidinde yukarılara doğru gider, hatta dağıtım kanalınız ya da müşteri tabanınızdan birisine izletilebilir. Videonuza cila atmanıza gerek yok, isterseniz bir dahaki aşamasında yapabilirsiniz, sadece tarzını ve içeriğini, ilk izleyenlerden başkalarının da anlayabileceği şekilde tutun. Yani, eğer bir Deneyciyseniz, videoyu da alet kutusuna ekleyin, inovasyon üzerinde çok daha büyük bir etkiniz olacaktır.
Oyun Zamanı
Çocukların ve gençlerin inovasyona nasıl ilham verebileceğinden biraz bahsettim. Gün geçtikçe biz ve müşterilerimiz genç neslin görüşlerinin sadece kendilerine hitap eden ürünlerde değil, her konuda ne kadar önemli olduğunu fark ediyoruz. Genç-çocukları başlı başına ayrı bir grup olarak ele alıyoruz hem özgürlüklerine düşkün hem de ailelerine bağlı gençler.
Genç-çocuklar ve gençler hakkında sadece yazılar okumak yeterli değildir. Grubumuz gençleri her şekilde deney aşamalarına dahil ediyor. Her yaşta çocuklar oyuncaklarımızı ve ürünlerimizi deniyor, bazen de ailelerinin izniyle onları evlerinde ziyaret ederiz, nasıl oynadıklarını görmek için.
Çocukları kendi hallerine bırakıp kendilerini ifade etmelerini izleyerek bile çok şey öğrenebilirsiniz. Pek çok kitap, hikaye ve film bu basit gerçeğin farkındadır. 2005 yılında Charlie'nin Çikolata Fabrikası olarak yenilenen eski klasik, Willy Wonka ve Çikolata Fabrikası yenilik peşindekiler için aydınlatıcı bir çalışmadır. Bay Wonka, Alis'in Harikalar Diyarını andıran fabrikasını şenlendirsin diye çocukları fabrikaya davet eder.
Çocukları kendilerini ifade etsinler diye özgür bırakmak vakit öldürmek değildir. Becerebilirseniz ve küçük müşterilerinize biraz kulak verirseniz karşılığını alırsınız. Danisco örneğine bir bakın: Dünyadaki dondurma piyasasının yarısının kendi malzemelerini kullandığını belirten Danimarkalı bir dondurma devi. Danisco geleneksel olarak yeni ürünler geliştirip çocuklara denettirir. 2001 sonlarında üretim tarzlarını tümüyle değiştirdiler. Tıpkı Willy Wonka gibi bir bölük çocuğu Kopenhag ofislerine getirdiler, çocukları dondurma çeşitleri ve malzemeleriyle dolu bir odaya doldurup yeni tatlar keşfetmelerim istediler. Pek çok çılgın ürün çıktı; inek şekilli bir dondurma bile çıktı. Sonra, bir anda ufaklardan bir tanesi "Neden çubuklarda donmuş jöle yapmıyorsunuz?" diye sordu.
Danisco'nun besin sihirbazları, fikri havada kaptılar. Klasik jelatin formülünü kullanmak yerine, Danisco'nun bilim adamları doğal fasulye ürünü ve dengeleyiciler kullandılar. Yeni metotları jölenin hızla ısıtılıp, hızla dondurulmasını gerektiriyordu. Prototipleri İtalya'daki işini bilen bir dondurmacıyla denediler, doğal tatları eklemeyi ve mükemmel hale getirmeyi o halletti.
Ve yeni jöle, hiç beklenmedik şeyler yaptı. Daha doğrusu, beklenen bir şeyi yapmadı. Eriyip damlamıyordu. Danisco'nun pazarlamacıları yeni harikalarını "erimeyen jöle" olarak tanıttı, tüketicilerin ve Avrupa basınının yoğun ilgisini çekti. Dev bir firmanın çocukları davet edip tadı hayallerini dinleyecek kadar alçakgönüllü ve akıllı olmaları beni eritiliyor. Prototiplerini geliştirmeyi İtalya'daki minik bir dondurmacıya bırakmaları. İlk fikirlerinden çok daha iyi bir sonuca rast gelmeleri. Ve tüm bu işlem boyunca da çok çok eğlenmeleri.
Bırakınız Kırsınlar
Gerçek şudur ki, gençler sıkça firmaların ve yetişkinlerin atacağı şeylerden kullanılır bir şeyler çıkarırlar.
SMS, yani kısa mesaj servisi mesela, on yıla yakın bir süredir var. SMS cep telefonları içine eklenmiş, bakım amaçlı kullanılmak için kabaca tasarlanmış bir özellikti. Cep telefonu firmaları böyle bir şeyi asla satamayacaklarını "biliyorlardı". Anlaması zor olan ve insanı uğraştıran SMS, teknik problemleri çözmek için network teknisyenlerine kalmıştı.
Sonra, engellenmesi imkansız hacker'lar SMS'i keşfetti. Mesajlarını yollamak için kendi kısaltmalarını oluşturdular. Sonra, modayı takip eden gençler de akımı kaptı, kısa süre sonra yeni bir kablosuz iletişim jargonu oluştu. Çekiciliğinin bir kısmı, yetişkinlerin bundan hiçbir şey anlamamasıydı. Evet, o derece anlamamışlardı ki, ilk başta telefon firmaları kısa mesajlardan nasıl ücret alacaklarını bilemediler, çünkü iş modellerine dahil değildi.
Dünyanın cep telefonu firmaları SMS'in asla geniş kitleleler hitap edemeyeceğini varsayıyordu. Bu da SMS'in böyle büyük bir etkisi olmasına yardımcı oldu. Çocuklar, bir zamanlar walkie-talkie'lere bayıldıkları gibi, SMS'e bayıldılar. Ve dalga hızla yayıldı, hack'lerdan gençlere ve hatta yetişkinlere kadar.
Peki bu yeni servisi prototipleyip trilyon dolarlık uluslararası bir pazara dönüştüren Deneyciler kimlerdi? Gençler ve hacker'lar.
Virgin Mobile firması bu dersi görmezden gelmedi. Aynı anlayışı aldılar ve gençler ile yirmili yaşlarda olanlara taşıdılar. New York Times'ın bir süre önce belirttiği gibi, Virgin, genç müşterilerini, ürün geliştirme süreçlerinin bir parçası haline getirdi. Virgin, Flasher telefonunu piyasaya sürmeden önce kırmızı ve beyaz renk seçeneklerini 2000'e yakın katılımcısına- sundu. İkisini de beğenmeyip mavi üstüne gümüş çizgiliyi seçtiler. Virgin de gençlerin seçtiğine uydu. Sonra, gençlerin bir kısmı telefonu deneme olanağı buldu ve firma kışa sürede gençlerin uzun zaman harcayarak telefonda albüm oluşturmak yerine, fotoğraflarını bloglarına atmayı seçtiklerini gördü. Telefon içi albüm çıkarıldı, İnternet'e fotoğraf aktarma özelliği geldi.
Onlara gençler, genç-çocuklar ya da bildiğimiz çocuklar deyin. İşinizin bir parçası ya da hesap bordronuzun bir parçası değillerdir. Bazen sizi çıldırtabilirler. Ama dikkatle dinleyin. Asla aldınıza gelmeyecek bir ürünü ya da hizmeti size gösterebilirler.
Bir Deney: Hayat
Hayata kocaman bir deney gözüyle bakın, böylece sürekli öğrenmenin temellerini atmış olacaksınız. Öğrenen bir kuruluş olmak inovasyon kültürünün temeli ve tuğlasıdır. Deneyci, şirketi genç tutmaya yardım eder ve her zaman hesaplanmış riskler almaya hazırdır. Geçmişteki herhangi bir büyük inovasyonun oluşumunu inceleyin, bir Deneycinin ayak izini bulursunuz. Kabul, birkaç kişinin kafasına elma düşmüştür ya da ağacın altındayken kafalarında fikir çakmıştır, ama geri kalanlarımız için deneycilik gelecek atılımı hazırlamak için en iyi yoldur. Başlangıç çizgisinde dikilip, yarışı nasıl bitireceğinizi düşünmeyin. Harekete geçin, bir şeyler yapın. Sadece kazanmakla kalmayıp, akla hayale gelmeyen bir yoldan kazandığınızı görebilirsiniz.