Berbat Bir İşin Üç Göstergesi
Mutsuz bir iş, kötü bir işle aynı şey değildir.
Güzelliğin olduğu gibi kötü işin tanımı da sahibinin bakış açısı ile ilintilidir.
Bazı insanlar fiziksel olarak zorlayıcı veya yorucu olduğu kızgın güneş altında geçen uzun saatleri içerdiği için o işin kötü olduğunu düşünürler. Bazıları iyi para kazandırmayanı kötü iş olarak görür. Bir başkası uzak mesafeleri kat etmeyi zorunlu kılan veya masa başında hareketsiz kalmayı gerektiren işi kötü addeder. Aslında bu kim olduğunuza ve neye değer verip nelerden zevk aldığınıza bağlıdır.
Yine de herkes mutsuz bir işin ne demek olduğunu bilir.
Bu, giderken kendinizi berbat hissettiğiniz ve akşamları çıkmak için can attığınız bir iştir. Yoğun olmadığınızda bile enerjinizi tüketen bir iştir.
Günün sonunda eve, sabah çıktığınızdan daha az yaşam enerjisiyle ve daha yılgın dönmenize sebep olan iştir. Mutsuz işler her yerde bulunur—danışmanlık firmaları, televizyon istasyonları, bankalar, okullar, kiliseler, bilgisayar yazılım şirketleri, profesyonel futbol sahaları, eğlence parkları. Ve her düzeyde vardırlar, üst düzey yönetici süitinden resepsiyon masasına ve posta odasına kadar.
Mutsuz olmanın, işin zorunlu kıldığı görevlerle ilgili olmadığını anlamak önemlidir. Profesyonel bir basketbol oyuncusu işinde mutsuzken, onun arkasından soyunma odasını temizleyen odacı, işinde tatmin bulabilir. Bir pazarlama yöneticisi yılda çeyrek milyon dolar kazanarak mutsuz olabilirken, onun öğle yemeğini servis eden garson işini anlamlı bulur ve doyuma ulaşır.
İşteki mutsuzluk işte budur. Pek mantığı yoktur, sınır tanımaz ve kimseyi ayırt etmez.
Mutsuzluğun Bedeli;
İş gücündeki mutsuzluk oranını net olarak ölçmek olanaksız ama deneyimlerim bana şunu söylüyor: Dışarıda, işlerinden hoşnut olandan çok memnuniyetsiz insan var. Ve bunun bedeli, hem ekonomik hem insani anlamda, sarsıcı.
Ekonomik açıdan bakıldığında, çalışanlar tatmin olmazsa üretim büyük zarar görür. Bu tatminsizliğin bir şirketin son satırındaki veya ülkenin ekonomisindeki etkileri yadsınamaz. Ama asıl ezici olan, işteki mutsuzluğun sosyal bedelidir, çünkü çok geniş bir alana dalga dalga yayılma etkisi vardır.
Mutsuz bir çalışan, günün sonunda evine bunalmış, olumsuz ve yorgun giderek bunalımını yayar—eşine, çocuklarına, dostlarına, otobüsteki yabancılara. Duygusal olarak en olgun, en kendini bilen insanlar bile mutsuzluğun yaşamlarının geri kalanına sızmasının önünü alamaz.
Bu sızıntının sonucu nedir? Bazı durumlarda, aile içindeki aşırı stres, gerginlik ve yaşamın nimetlerini takdir edememektir. Sınırları belli değilmiş gibi görünse de zaman içinde insanların duygusal ve psikolojik sağlıklarını derinden ve geri dönüşü olanaksız şekilde etkiler. Bazı hallerde işteki mutsuzluk, madde ve alkol bağımlılığına ya da şiddet gibi daha acil ve somut sorunlara yol açar.
Mutsuz işlerin neden olduğu problemlerin büyüklüğünü kesin olarak tahmin etmek zordur. Hiçbir iş mükemmel değilken ve işe ilişkin ekonomik ve sosyal sorunları olmayan hiçbir toplum olmazken, işteki mutsuzluğu, bir bedeli olmaksızın azaltmanın anlamlı bir yolu bulunsaydı, bunu yapmaya değmez miydi?
Üç Gösterge;
Bir işi mutsuz kılacak belli başlı üç etken vardır ve bunlar yapılan işin doğası ne olursa olsun neredeyse tüm işler için geçerlidir. Bu üç gösterge ilk bakışta apaçık bellidir ve görünüşte çözümü kolaydır. Ancak yine de kurumların çoğunda büyük ölçekte ele alınmazlar.
ANONİMLİK
İnsanlar eğer tanınmıyorlarsa işlerinde doyuma ulaşamazlar. Tüm çalışanların yetki sahibi birisi tarafından anlaşılmaya ve özgün nitelikleri için takdir edilmeye gereksinimi vardır. Kendilerini görünmez, genele ait veya anonim gören insanlar yaptıkları her ne olursa olsun, işlerini sevemezler.
ÖNEMSİZLİK
Herkes işinin birileri için önemli olduğunu bilmek ister. Kim olursa olsun. İş ile bir başka insanın veya insan grubunun tatmini arasında bir bağlantı görmeksizin doyuma ulaşmak imkânsızdır. En vurdumduymaz insanlar dahi, işlerinin birisi için önemli olduğunu bilmek ihtiyacındadır. Patronlar bile.
ÖLÇÜLEMEZLİK
Çalışanlar ilerlemelerini ve katkılarını kendileri için ölçüp ayarlayabilmek gereksinimi duyarlar. Ne kadar müşfik olursa olsun, bir başka insanın keyfi ya da fikriyle şekillenen başarı, iş tatmini önündeki en büyük engeldir. Başarı veya başarısızlığı değerlendirmenin somut bir yöntemi olmadan, insanlar kendi kaderlerini kontrol edemediklerini gördükçe motivasyon da zamanla kaybolur.
Basit mi Kesinlikle.
Aşikâr mı? Belki.
Peki bu kadar açıksa, Allah aşkına, neden bunca yönetici— yöneticilerin çoğu diyeceğim—çalışanlarından anlamlı bir işin temel gerekenlerini esirger?
Belki aşikâr olduğu içindir. İyi eğitilmiş kişiler genellikle basit çözümlere itibar etmekte zorlanırlar. Ya da belki onların çokça anımsatıcıya gereksinimleri vardır. Veya belki de nasıl başlayacaklarından emin değildirler.
Durum her ne olursa olsun izleyen bölümler mutsuz bir işin üç göstergesinin daha derin bir anlayışla kavranmasını, onlara hitap edilmesini ve herhangi bir işi daha tatminkâr hale getirmek için nelerin gerektiğinin anlaşılmasını sağlayacak nitelikte.
İş Tatmini İçin Yönetmenin Yararları ve Karşılaşılan Engeller;
YARARLAR
Bir iş tatmini programının ana hatlarını belirlemeden önce, bunun iş tatmini kültürü oluşturabilen bir kuruluşa sağlayacağı yararları—ve o yararları fark etmemizi engelleyen meseleleri—araştırmaya değer: Artan üretkenlik, çalışanları daha büyük oranlarda elde tutma, daha düşük maliyetler ve şirket kültüründeki dönüşüm.
Artan Üretkenlik
İşlerinde tatmin olan çalışanlar, genellikle yaptıkları işle ilgili olarak bir aidiyet hissedip övünç duyacaklar ve tatmin olmayanlara kıyasla, daha büyük bir heyecan, tutku ve özenle çalışacaklardır. Bu da işe daha erken gelmeleri, daha geç saatlere kadar işte kalmaları, kendi sorumluluk alanları dışındaki işlere de yardım etmeleri, performanslarını iyileştirmenin yollarını aramaları ve tüm bunları kendilerinden istenmeden yapmaları anlamına gelir.
Çalışanları Daha Büyük Oranlarda Elde Tutma ve Daha Düşük Maliyetler
Basit bir anlatımla, çalışanlar, böylesi bir tatmin yaşadıkları bir başka işi bulma imkânının oldukça düşük olduğunu bileceklerinden, mutlu oldukları işlerde mümkün olduğunca uzun süre kalmaya gayret gösterirler. Dahası, tatmin olmuş çalışanlar, onları fiilen işe alarak ya da sadece işlerine duydukları heyecandan arkadaşlarına söz ederek, kuruluşa başka iyi çalışanları da çekerler. Tüm bunların bir kuruluş için anlamı, kayda değer ölçüde daha az personel alımı, yeniden eğitim ve işten çıkarma harcamalarıdır.
Sürdürülebilir Kültürel Farklılaştırma
Bir iş tatmini kültürü oluşturarak rakiplerden farklılaşma gayreti abartılmış bir hedef değildir. Teknolojinin her an her yerde hazır ve nazır olduğu, enformasyonun hızla yayıldığı bir dünyada, stratejik ve taktiksel karar alma yoluyla sürdürülebilir rekabet üstünlüğü kazanmak giderek zorlaşmaktadır. Öte yandan, kültürel farklılaştırma artık her zamankinden daha değerlidir, zira yaratıcılık veya zekâdan ziyade cesaret ve disiplin gerektirir.
Bu çerçevede, kuruluşlarında mutsuzluğa yol açan üç göstergeyi azaltmaya çalışan yöneticiler beklenmeyen faydalar keşfederler. Çalışanlar kendiliklerinden iş arkadaşlarıyla daha fazla ilgilenmeye başlar, kendi başarılarını ölçmenin daha iyi yollarını bulurlar ve tüm bunları patronlarından özel bir yönlendirme olmaksızın yaparlar. Esas olarak, mutsuz bir işin üç göstergesini uzakta tutmak için bir miktar sorumluluk alırlar. İronik olarak, bu bir yandan rakiplerin gıpta edeceği ama kopyalamakta zorlanacağı bir anlayış üstünlüğü yaratırken, bir yandan da onların kendilerini daha özel hissetmelerini sağlar.
KARŞILAŞILAN ENGELLER
Öyleyse, bu kadar çok sayıda çalışanı, yöneticiyi ve şirketi bu fırsatı kullanmaktan alıkoyan şey nedir?
Çalışan engelleri
Çalışanlar çoğu kez, kazandıkları parayı maksimuma çıkarmaya ya da doğru kariyeri seçmeye çok fazla ağırlık verdiklerinden, yaptıkları işten tatmin olmazlar. Bunlar yersiz düşünceler midir? Elbette hayır. Yaptığınız işi sevseniz bile, ailenizi doyuramıyorsanız veya yaşanabilir bir maaşınız yoksa bir sorununuz var demektir. Eğer marangoz olacak bir insansanız ama bir masa başında oturup muhasebe işi yapıyorsanız, iş tatmini oranınız elbette düşük olacaktır.
Ancak, sevdikleri bir işi yapmaları için kendilerine görece iyi para ödenen kişiler bile (profesyonel sporcular, yöneticiler ve aktörler gibi), anonim olduklarını, yaptıkları işin önemsiz ya da objektif olarak ölçülemez olduğunu hissettikleri takdirde, çoğu zaman yılgınlığa düşerler. Dünyamız, sürekli olarak, nasıl daha fazla para kazanılacağına, nasıl daha iyi bir kariyer seçileceğine dair önerilerle dolu olsa da, insanların bedbaht olmaya devam ettiği bir yer. Böyle bir yerde, düşlerindeki işi yapmayan ve bu çark içinde tonlarca para kazanmayan insanlar bile, yöneticileri anonimliği, önemsizlik hissini ve ölçülemezliği azaltabildikleri takdirde, tatmin olabileceklerdir.
Kurumsal Engeller
İş yöneticilere ve onların çalıştıkları şirketlere geldiğinde, mutsuzluğu ortadan kaldıracak engeller farklıdır. Yöneticiler çoğu zaman, bir çalışan tatminsizliğiyle karşı karşıya olduklarını fark etmekte yavaştırlar ve en sonunda durumun farkına vardıklarında da, sorunu yanlış noktaya odaklanarak ele alırlar.
Birçok şirket ancak çalışanları işten ayrılmaya başlayınca bir iş tatmini problemleri olduğu gerçeğiyle yüzleşir. Ne yazık ki işten çıkış görüşmelerinde insanlar, yeni işverenleri onlara daha fazla para ödeyeceği için işten ayrıldıklarını söylemek eğilimindedirler. Son defasında aynen bunu yaptıkları halde çalışanları elde tutma, tatmin etme ve üretkenlik konularının kalıcı veya sürdürülebilir bir gelişmeyle sonuçlanmaması gerçeğine rağmen, bu sözler insan kaynakları profesyonellerini—ve onların sözünü dinleyen yöneticileri—maaşları ve diğer tazminatları artırmaya teşvik eder.
Tabii buradaki sorun, işten ayrılan çalışanların tüm hikâyeyi nadiren anlatmalarındadır. İnsanlar bir kurumu terk etmeye karar verdiklerinde, kısa süre sonra eski işverenleri olacak kişilere gerçeği—yöneticileri aslında onları iyi yönetmediği için işten ayrıldıklarını ve iyi yöneticiler olmadan işlerinin eninde sonunda çekilmez hale geldiğini—söylemek için fazla istekli değildirler. Şirketlerin yapması gereken şey, farklı bir soruyu, çıkış görüşmelerinden çok daha önce sormaktır: Öncelikle, işten ayrılmayı aklınıza dahi getirmenize sebep olan nedir?
Çalışan tatminsizliğinin gerçek kaynağının kötü yönetim olduğunu kavradıkları durumlarda bile, iyi niyetli de olsa, yöneticilerin önlemleri nadiren etkilidir. O önlem genellikle, hedef belirleme, performans değerlendirmesi yazma ve geri bildirimde bulunma üzerine zorunlu dersleri kapsayan daha fazla yönetim eğitimi biçimini alır. Tüm bunlar dikkate değer başlıklar olduğu halde bu tür eğitimlerin etkileri neredeyse hiçbir zaman anında görülmez ve sıklıkla da önemsizdir.
Bunun nedeni kısmen, amaçların saptanamaması, gözden geçirmelerin yazılamaması ve hatta bir eğitim programının hemen ardından dahi geri bildirimin kolaylıkla verilememesidir. Kurumların, bu uygulamalar için belirlediği programları ve takvimleri vardır. Ve o tarihler geldiğinde derslere katılan yöneticiler ya edindikleri becerileri unutmuş olurlar ya da tepeden gelen ve ağır basan bir başka öncelikle dikkatleri dağılmış olur. Ya da yüksek bir olasılıkla, her ikisi de.
Özünde, yöneticilerin ihtiyacı olan şey, çalışanların iş tatminiyle—hem daha az mekanik hem daha çok duygusal ve işlevsel olarak—doğrudan doğruya bağlantılıdır. Ve anonimliğin, önemsizliğin ve ölçülemezliğin elimine edilmesi işte burada devreye girer.
Duygusal Engeller
Yöneticiler üç göstergeye hitap etmenin önemini anlayıp takdir etseler bile, kendi doğal davranışlarındaki yetersizlikler nedeniyle, bunu becerebilmek için genellikle çok çaba sarf ederler. Bu anlaşılması gereken çok önemli bir noktadır.
Çalışanlarına gerçekten ilgi gösteren ve işlerinin anlamlılığını keşfetmeleri için insanlara yardımcı olan türde bir lider olmak için insanın kişisel özgüveni ve duygusal hassasiyeti barındırması gerekir. Bu olmaksızın yöneticiler çalışanlarıyla böylesi basit, davranışsal sohbetler etmek konusunda kendilerini genellikle huzursuz hissedecekler hatta utanacaklardır. Her düzeyden çalışanı tam da böyle bir konuşmanın özlemini duyarken, onlar yanılgıya düşerek kendilerini basit moral konuşmaları yapan anaokulu öğretmenleri veya küçükler liginin koçları gibi hissedeceklerdir.
İşteki Mutsuzluğun Nedenlerini Araştırmak ve Çözüm Aramak;
ANONİMLİK
Bir birey olarak tanındığınızı ve anlaşıldığınızı hissettiğiniz bir kurumu ya da bir ekibi (hatta ailenizi) terk etmeye karar vermek epey zor olur. Ve çalışanlardan herhangi biriyle kişisel olarak ilgilenerek en büyük etkiyi yaratabilen kişi yöneticidir. Evet, bir amirin, çalışanın hoşnutluğunu ve doyumunu artırmak amacıyla ona bir CEO'dan veya hiyerarşi zincirinde üç basamak daha yüksekte olan bir yöneticiden bile daha samimi, kişisel bir ilgi göstermesi gerekir.
Kişisel ilgi göstermek tam olarak ne anlama gelir? Yönetici eğitmenlerinin amirlere, çalışanlarının dinlediği müziği dinlemelerini ve seyrettikleri televizyon şovlarını izlemelerini önerdiklerini duymuşumdur. Her ne kadar bazı durumlarda bunun yardımı olabildiğini düşünsem de bana müthiş faydalı bir ilk adımmış gibi görünmediğini söylemeliyim.
Bir kere, elli yaşındaki bir fabrika müdürü hip hop dinlediğinden ve MTV izlediğinden (şahsen hiç izlemediğime dikkatinizi çekerim) söz etmeye başlarsa samimiyetsiz ve aptalca bir izlenim bırakabilir. Çalışanlar, göstermelik "çalışanla bağlantı kurma" çabasının kokusunu bir kilometre öteden alabilirler.
Kültürel yansıtmanın (eğer böyle bir şey varsa) bir diğer problemi de genel ve basmakalıp bir nitelikte oluşu ve çalışanlarda az çok genel bir sınıf gibi görüldükleri izlenimini pekiştirmesidir.
Çalışanların İş durumlarındaki anonimliği veya görünmezliği ortadan kaldırmanın daha iyi bir yolu olarak tek yapılması gereken onları tanımaktır. Her birine zaman ayırın ve onlara yaşamlarında neler olup bittiğini sorun. Bazı yöneticiler bir refleks olarak bundan kaçınır çünkü onlara iş görüşmelerinde bu tür soruların sorulmasının yasal olmadığı öğretilmiştir. Bu insanlar, adaylardan birini seçerken yasal olmayan bir ilginin, o kişi işe alındıktan sonra insani şefkatin temel bir davranışı olduğunu nedense unuturlar.
Ancak bunda sahtecilik yapılamaz. Yöneticinin çalışana ilgi göstermesi gerekir dediğimde gerçek bir ilgiden söz ediyorum. Diğer bir insanı etkili bir biçimde yönetmek için bu insanın sabahları neden yataktan çıktığı, aklından neler geçtiği ve daha iyi bir insan olmasına nasıl katkıda bulunabileceğiniz konularında makul ölçüde duygudaşlık ve merak gerekir.
Bir çalışanla kişisel olarak ilgilenmek, günlük işler listesinde yanına çek atılacak bir angarya veya tek seferlik bir iş değildir. Defalarca kuvvetlendirilmeye ve kanıtlanmaya gereksinimi vardır. Bir çalışanın kızının dansı sevdiğini bilmek bir şeydir. Cuma günkü dans resitalinin nasıl geçtiğini sormaksa bundan çok farklıdır. Altınızda çalışan birinin anne ve babasıyla birlikte yaşadığını bilmek iyidir, onların isimlerini bilmek ve hasta olduklarında hatırlarını sormaksa bambaşka bir şeydir.
Pekâlâ, bunlardan herhangi biri size fazla duygusal geliyorsa, yöneticinizin sizinle ve yaşamınızla ilgilendiğinde, ama gerçekten ilgilendiğinde, bunu nasıl bir takdirle karşılayacağınızı düşünün. Ve eğer bu noktada gözlerinizi devirip, bunun yazılımı geliştirmeyle veya fabrika montaj hattıyla ya da muhasebeyle ne ilgisi olduğunu merak ediyorsanız, hiç kimsenin yazılımı programlamak, eşya montajı yapmak veya muhasebecilerin işi her neyse onu yapmak için yataktan çıkmadığını size anımsatmama tahammül edin. Onlar hayatlarını yaşamak için yataktan çıkarlar ve işlerindeki görevleri yaşamlarının yalnızca bir bölümüdür. İnsanlar insan gibi yönetilmek isterler, önemsiz bir çalışan gibi değil. Hâlâ bunun bir anlam ifade ettiğine ve sizi de kapsadığına ikna olmadıysanız, yöneticilik konumunuzdan istifa ederek kendinize serbest çalışan olarak bir rol bulun. Ama eğer bu gemide kalmaya devam edecekseniz öldürülmesi gereken iki esaslı canavar daha var.
ÖNEMSİZLİK
İnsanlar bunca sporcunun, rock yıldızının ve aktörün hayatlarının neden düzensiz ve tatminsiz olduğunu merak ederler. Uyuşturucuyu, alkolü ve maddeciliği suçlamak kolaydır, ama ben bunların sadece temel endişenin belirtileri olduğunu düşünüyorum: Önemsiz olmanın gizli korkusu.
Bunu söylüyorum çünkü insanların çoğundan fazla para kazanan birisinin, sevdiği bir işi yaptığını, hayranlarından sürekli yakın ilgi görüp, aşırı övgü aldığını hesaba katarsak, neden mutsuz olduğunun içyüzünü kavramak zor olabilir. Ve yine, huzur evindeki bir hemşirenin, kilisedeki danışma görevlisinin veya lisedeki bir voleybol çalıştırıcısının; bir rock yıldızının veya bir sporcunun kazandığının küsuratını kazanmasına rağmen nasıl mutlu olabildiğini anlamak da zordur. Sanırım bunun yanıtı tamamen o kişiye ihtiyaç duyulmasıyla ve diğerlerinin yaşamları üzerinde bir etkisi olduğunu hissetmesiyle ilgilidir.
İnsanların kendilerine ihtiyaç duyulmasına gereksinimleri vardır ve bunun onlara neredeyse her gün hatırlatılmasını isterler. Sadece kendileri için çalıştıklarını değil, başkalarına da faydalı olduklarını bilmek isterler.
İnsanlar başkalarının yaşantıları üzerindeki etkilerini artık görememeye ya da daha beteri, hiçbir etkilerinin olmadığını fark etmeye başladıklarında duygusal olarak ölmeye başlarlar. Gerçek şu ki, Tanrı insanları kendilerine hizmet etmeleri için yaratmadı. Herkes eninde sonunda diğerlerine yardım etmenin ihtiyacını duyar ve bunu gerçekleştiremediklerinde mutsuzluk kaçınılmaz olur.
Bazıları rock yıldızlarının, sporcuların ve aktörlerin başka insanların yaşamları üzerinde etkileri olduğunu söyleyecektir ve ben de kesinlikle etkileri olabileceğine katılırım. Ancak onlar sıklıkla bu etkiyi göremez olurlar ya da görme fırsatlarını kullanmayı beceremezler. İşlerini, başkalarının günlük yaşamlarıyla net bir bağlantısı olmayan, benmerkezci bir dizi faaliyet olarak görürler.
Rock yıldızı, yazılım mühendisi ya da öğretmen de olsa, tüm çalışanlar işlerine geçerlilik kazandırmak için iki soruyu yanıtlamalıdırlar. Ve bunu yaparken onlara yardımcı olmak da yöneticinin sorumluluğudur.
Kim?
İnsanların yanıtlamaları gereken ilk soru şudur: Kime yardım ediyorum? Bakışların çevrileceği en bariz kişiler müşterilerdir. Havayolu hostesleri, restoran kasiyerleri, öğretmenler, rahipler, doktorlar, garsonlar ve pazarlamacılar için bu kolay bir seçenektir. Ama hizmet işlerinin görece dışında kalan CEO'dan muhasebe memuruna ve üretim şeflerine kadar birçok çalışan için müşterilerle karşılıklı etkileşim oldukça nadir yaşanır .
Bu insanlar için sorunun yanıtı genellikle "içerdeki müşteriler", yani kurumdaki diğer çalışanlar veya bölümlerdir. Bunu duyan bazıları "şirketimizdeki herkes müşterilere hizmet ediyor olmalıdır" diyebilir, benim de buna bir itirazım olmaz. Ancak herkesin, gündelik yaşamlarını etkiledikleri veya nadiren karşılaştıkları ya da hiç temas etmedikleri birilerine faydalı olmaktan tatmin duyacakları kişiler, ille de müşteriler olmak zorunda değildir
Bir CEO için "kimin yaşamını etkiliyorsunuz?" sorusunun yanıtı mutlaka "üst yönetim ekibini kapsayacaktır. Muhasebeciler içinse, finans müdürü veya şirket içinde destek verdikleri hangi bölümse, o bölüm olacaktır. Ve birçokları için de yanıt—neşelenin— genellikle yöneticileri olacaktır.
Evet, bu doğru. Hizmetkar liderlikle ilgili (bu arada, bu pek sevdiğim bir kavramdır) şimdiye kadar öğrendiğimiz her şeyin tersine, bazen çalışanların, yaptıkları görevlerin amirleri üzerinde anlamlı etkileri olduğunu anlamaları için yöneticilerin rehberliği gerekir. Bu kabullenmesi zor bir kavramdır çünkü benmerkezci amirlerin çalışanlarına şahsi işlerini yaptırdıkları ve hazır ve nazır beklettikleri görüntüsünü yaratır. Bu nedenle yöneticiler çalışanların performanslarının kendi memnuniyetleri ve kariyerleri üzerinde olan bu çok gerçek etkisini genellikle önemsiz gibi gösterirler.
Bu da kendi içinde bir trajedidir çünkü yöneticilerinin iflah olmaz bir ahmak olduğuna inanmadıkları sürece, amirleri onlara yaptıkları işler için teşekkür edip kişisel olarak kendileri için ne büyük bir fark yarattıklarını söylediğinde, çalışanlar bundan büyük doyum sağlar ve enerjiyle dolarlar.
Bunun üzerinde bir kez daha düşünün. Çalışanlarımıza, bize yardım ettiklerini bilmelerinin mutluluğunu tattırmamızı önleyen, benmerkezci bir izlenim bırakma korkumuzdur. İronik olarak, bunun sonucunda, çalışanlar da bizim onların sıradanlıklarını kanıksadığımızı zannederler.
Yöneticiler çalışanlarına karşı içten davranarak en iyisini yapmış olacaklardır. "Üst yönetici grubuna yaptığım sunumum için hazırladığın rapor harikaydı. Hepsi etkilendi ve iyi bir iş çıkardığım sana iletmemi istediler. CEO'nun dikkatini benim ve tüm bölümün üzerine çektiğini de söylemek isterim. Teşekkürler." Bu, "bugün benim tam bir şampiyon gibi görünmemi sağladın, zengin ve ünlü olduğumda senin gibi küçük insanları unutmayacağım" demekten bambaşka bir şeydir. Ve "çok iyi iş çıkardın" genellemesinden kesinlikle daha iyidir.
Yöneticiler yanlarında çalışan insanların yaptıkları işlerin kendi kariyerleri ve iş memnuniyetleri üzerindeki etkisini takdir etmiyormuş gibi yaptıklarında—bunu alçakgönüllülükten dolayı yapsalar bile!—insanları bir fark yarattıkları hissini tatmaktan mahrum bırakırlar.
Nasıl?
Yöneticilerin çalışanların yanıtlamasına yardımcı olmaları gereken bir sonraki soru, "nasıl yardım ediyorum?" sorusudur. Ve bu sorunun yanıtı her zaman belirgin değildir.
Havaalanının bitişiğinde otelde bir oda hizmetlisi bir konuğa kahvaltısını getirdiğinde sadece yiyecek getirmiyordur. Yaşamın o günkü gidişatı üzerinde önemli bir etki bırakabilecek şekilde, yorgun bir yolcunun yolda olmaktan dolayı biraz daha iyi hissetmesine yardım ediyordur.
Ve bir doktor muayenehanesinin muhasebe bölümünde çalışan memur, bir hastaya altı ay öncesinin faturasını bulmakta yardım ettiğinde onlara sadece bilgi sağlamakla kalmıyordur; ailelerinin sağlığıyla ilgilenirken—ki bu da kendi sağlık problemlerine yol açabilen bir şeydir—stresi azaltmalarına imkân tanıyan bir gönül rahatlığı sağlıyordur.
Kimi yöneticiler tüm bunlara burun kıvıracaklardır. "Haydi canım, oda servisi kahvaltıyı getiriyor, fatura kesen eleman da kırtasiye işi yapıyor" diyeceklerdir. Bu da bizi asıl noktaya getirir. Yöneticiler çalışanlarının yaptıkları işin ötesini göremezlerse ve onların kime yardım ettiklerini ve nasıl bir fark yarattıklarını anlamalarına yardımcı olmazlarsa, bu işler kaçınılmaz olarak berbat işler olur.
Unutmayın ki Southwest Havayollarında çalışanlar, herhangi bir büyük havayolunun personeliyle aynı işi yapıyorlar ama yine de mutsuz işler Southwest'te daha azdır. Ve In-Out Burger ve Chick-fil-A'da çalışan lise öğrencileri diğer fast food restoranlarındaki çocuklarla aynı işi yapıyorlar ama yine de In-Out ve Chick-fil-A'da çok daha az mutsuz iş var.
Buradaki fark işin kendisinde değildir. Fark yönetimdedir. Yöneticilerin atlamaması gereken önemli unsurlardan birisi çalışanların yaptıkları işin birisi için önemli olduğunu görmelerine yardım etmektir. Bu bazılarına duygusal da gelse insan doğasının yaşamsal bir ihtiyacıdır.
ÖLÇÜLEMEZLİK
Ölçülemezlik temelde bir çalışanın işteki ilerlemesini veya başarısını değerlendirmesi için net bir yönteminin olmamasıdır. Bu hem bir belirsizliğe yol açar hem de bir çalışanın günlük, haftalık veya aylık başarısına değer biçmesi için bir yöneticiye bel bağlama duygusu yaratır.
İyi personel, başarısının diğer insanların öznel görüşlerine veya fikirlerine dayanmasını istemez. Zira bu onları genellikle birtakım politikalar ve duruşlar içine girmeye zorlar ki bu da insanın kendi geleceği üzerindeki kontrolünü kaybetmesi olarak algılanabilecek önemli bir problemdir ve sayısız nedenlerden ötürü tatsız bir durumdur. Kendi ilerlemelerini veya katkılarını ölçebilen çalışanlar, ölçemeyenlere kıyasla daha fazla kişisel sorumluluk ve memnuniyet duygusu geliştireceklerdir.
Bir iş için etkili ölçütleri yerleştirmenin anahtarı, çalışanın doğrudan tesir edebileceği alanları belirlemek ve sonra bu özel ölçütlerin hizmet edilecek olan kişi veya kişilerle bağlantılı olduğundan emin olmaktır. Bu bölümü tekrar etmekte fayda var. Ölçülürlükle önemli olmak arasında bağlantı kuramamak mantığa aykırıdır ve işlerinin en önemli bölümlerini neden ölçmediklerini merak ededuran çalışanlarda kafa karışıklığı yaratır.
Çoğu kez bir yönetici çalışanların önüne bazı makro amaçlar koyarak onları harekete geçirmeye çalışacaktır (Örneğin, kurumsal bir hedef sayıya ulaşmak, şirket giderlerini kısmak veya hisse değerlerini yükseltmek).
Buradaki sorun çoğu çalışanın bu tür şeyler üzerinde doğrudan etkisinin olmamasıdır, hele günlük temelde kesinlikle olmamasıdır. Günlük iş sorumlulukları ile ölçümleri arasında açık, gözlenebilir bir bağlantı olmadığını fark ettiklerinde ilgilerini kaybeder ve kendi kaderlerini kontrol edemeyeceklerini hissederler. Ve o zaman birçok yönetici onları tembel olmakla veya şirketin menfaatini göz ardı etmekle suçlamaya kalkar; yani bu yöneticiler çalışanlarının aradığı şeyin gerçek işlerine daha yakından bağlı bir ölçü olduğunu anlamazlar.
Çok sayıda satış elemanının işlerinden zevk almalarının nedeni budur. Başarılı olup olmadıklarını söyleyecek birilerine ihtiyaçları yoktur. Günün sonunda—ya da daha iyisi çeyrek yılın sonunda—bir satıcı hesabı bilir ve bunun sorumluluğunu taşır.
Ölçülebilirlerin açık olduğu bir başka alan da spordur (gerçi bu alanda da anonimlik ve önemsizlik sorunları baş gösterir). Sayıların kaydedilmediği ama kazananın karar vericilerin öznel kıstaslarına göre belirlendiği bir basketbol maçı düşünün. Kulağa berbat mı geliyor?
Ya da durduğu tümsekten kendi performansına ilişkin hiçbir istatistiksel kanıt olmadan, ama antrenörünün sezgilerine güvenerek çıkan futbolcu düşünün. Ne yazık ki bu, birçok çalışanın yönetilme ve değerlendirmesinde çok rastlanan bir durumdur.
Spordakinin aksine, iş hayatındaki ölçütlerin etkili olmaları için tamamıyla nicel olmaları gerekmez. Birçok durumda, katı biçimde sadece sayısal ölçüler vererek ölçütleri aşırı derecede nicelleştirmeye çalışmak, onları konuyla ilgisiz hale getirir, zira ölçü sunidir. En etkili ve uygun ölçütler yapı olarak davranışsal olanlardır ve yalnızca müşterilerle ilgili gayri resmi bir araştırmayı ya da sadece tatmin belirten davranışın bir gözlemini gerektirir.
İronik olarak, bir ölçütün etkili olması mükafatlandırılması gerekmez. Aslında, psikolojik araştırmalar, ölçümü ödemeye bağlamanın bazen fiilen teşviki azaltabildiğini göstermiştir. Belirli bir durumda, bunun geçerli olup olmaması bir yana, insanlar gerçek bir başarmışlık duygusu hissetmek amacıyla ölçütler isterler. Büyük sporcuların, gol atarken coşku duymalarının sebebi sözleşmelerindeki fiyatlarının artacağının bilinci değildir—elbette, kendilerine verilecek paraya itirazları olmaz. Hissettikleri coşkunun esas nedeni yarışmayı sevmeleridir.
Vurdumduymaz ve alaycı kişiler aynı fikirde olmayabilirler. Satış elemanlarını işaret ederek, onları para atılarak çalıştırılan makineler gibi hareket etmekle ve esas olarak parayla motive olmakla suçlarlar. Oysa zaten büyük satıcıların çoğu esas olarak kazanarak, bir hedefe ulaşarak motive olurlar. Evet, o hedef bir ücretle alakalıdır, ama paranın kendisi kolay kazançtır. Çoğu satıcının spor vb. gibi başka rekabetçi uğraşların peşinde koşmasının nedeni de budur. Ödül maddi olsun veya olmasın, onlar rekabet etmeyi ve kazanmayı severler.
Örnek Vaka incelemeleri
Bu kadar teori yeter. Artık üç göstergenin uygulandığında neye benzeyebileceğini görmenin zamanı geldi. Bundan sonra anlatılanlar çeşitli sektörlerde ve tüm seviyelerden yöneticilerin bir çalışanın işini daha tatminkâr hale getirmek için neler yapabilecekleriyle ilgili örnekler olacaktır.
Örneklerden bazıları apaçıktır ve anlaşılması kolaydır, bazılarıysa tamamıyla özgündür ve yönetici açısından daha fazla yaratıcılık gerektirir. Örnek vaka ne olursa olsun, hepsi de çalışanları için farklı olma cesaretine sahip liderlere yönelik, hayata geçirilebilir uygulamalardır.
1. ÖRNEK: PAZARLAMADAN SORUMLU BAŞKAN YARDIMCISI
Nuran orta büyüklükte bir yazılım şirketinde pazarlamanın başıdır. Doğrudan CEO'ya bağlıdır; markalama ve reklamdan ürün pazarlamaya ve şirketin Web sitesinin tasarımına kadar her şeye o bakmaktadır. Hangi nedenle mutsuz olabilir?
Anonimlik
Mutsuzluk nedenlerinden birisinin anonimlik olması akla yatkın bir olasılıktır. Üst düzey yöneticiler arasında genellikle olduğu gibi, Nuran'ın bağlı olduğu CEO'nun da, denetime ve desteğe gereksinimleri çok az olan insanlar olarak düşündüğü yardım alanın yaşamlarına kişisel bir ilgi göstermeye çok az zamanı veya eğilimi vardır. CEO'nun, her ne kadar ortaya çıkıp açıkça söylemeseler de, Nuran gibi üst düzey yöneticilerin de, en az diğer çalışanlar kadar, tanınma ve anlaşılma ihtiyacı duyduklarını unutmaması gerekir. Bu CEO'nun Nuran’ı, içindeki çocuğu sorgulayacak ölçüde koruması altına alması anlamına gelmez. Ama Nuran'ın yaşamında ve kariyerinde neler olup bittiğine samimi bir ilgi göstermesini gerektirir Bu kulağa ne kadar hafif gelirse gelsin, Nuran için önemlidir ve performansını iyileştirecektir.
Önemsizlik
Nuran gibi birçok yönetici için, yaptıkları iş sonunda anlamını kaybeder. Rahat bir yaşam sağlayacak kadar para kazanır hale geldikten ve kariyerinde yüksek derecede bir başarıya ulaştıktan sonra, Nuran'ın pozisyonundaki çalışanlar, sıklıkla, yaptıkları işin daha yüksek amacının ne olması gerektiğini merak etmeye başlarlar. Bu aşamada CEO'nun, kendisini kişisel olarak şirketin misyonuyla ve bu misyonun müşteriler üzerindeki etkisiyle özdeşleştirmesi ya da kendisine bağlı çalışanların yaşamlarını etkileyerek onları kariyerlerinde başarılı ve tatmin olmuş kişilere dönüştürmesine yönelik bir ilgi göstermesi—veya ikisini birden yapması—için Nuran’a yardımcı olması gerekir. CEO ayrıca, Nuran'ın, iyi bir iş yaparak, onun yaşamını ve kariyerini nasıl daha iyi bir hale getirebileceğini anlamasına da yardımcı olmalıdır.
ÖlçülemezIik
Çoğu yöneticinin elinde oldukça fazla veri bulunduğundan ve işlerini yapmak için de çoğunlukla nicelik analizine dayandıklarından, bu, Nuran’ın çok da verimsiz olmayabileceği bir alandır. Ancak, ölçütlerinin çoğunun işinin anlamlı amacından kopuk olması da tamamıyla olasıdır. CEO, Nuran’ın programlarının genel etkisini ölçmenin yanında, çalışanlarıyla ilişkisinde kaydettiği ilerlemeyi de izlemesini sağlamalıdır.
Bu arada, Nuran’ın Jale adında bir yönetici asistanı vardır...
2. ÖRNEK: YÖNETİCİ ASİSTANI
Jale'nin sorumlulukları, patronunun programlarını düzenlemeyi, iletişimini sağlamayı ve ona genel anlamda yardımcı olmayı kapsamaktadır. Şirketin müşterileriyle hemen hemen hiçbir etkileşimi yoktur ve enerjisinin çoğunu sürekli olarak zamanını almak isteyenlerden Nuran’ı korumaya harcar. Jale zaman zaman yeterince takdir edilmediği duygusuna kapılır ve her gün bir sürü insana hayır diyen bir kapı görevlisi olmak zorunda kaldığından kendisini hırpalanmış hisseder.
Anonimlik
Bu durumda, bir mesele olması mümkün olmakla birlikte, anonimlik Jale için olası sorun değildir. Sorunu ortadan kaldırmak için, Jale'nin yöneticisi onunla hem bir birey olarak ilgilenmeli, hem de olası isteklerine eğilmelidir. Nuran, Jale'nin kısıtlı kariyer yolu seçeneklerini ona kişisel gelişim olanakları sunarak ve her yönetici-asistan ikilisine özgü birebir ilişkiyi besleyerek— evet, besleyip geliştirerek—telafi edebilir.
Önemsizlik
Nuran'ın Jale'ye, yaptığı işin onun bir yönetici olarak şirkete hizmet etme gücüne ne büyük katkısı olduğunu hatırlatmaya zaman ayırması gerekir. Ayrıca, onun kendi kariyeri üzerindeki etkisine ilaveten, bir asistan olarak aldığı kararların onu bireysel olarak da nasıl etkilediğini fark etmesine yardımcı olmalıdır. Tabii ki, Jale'nin, başarısının pazarlamadan sorumlu başkan yardımcısının ruh haline bağlı olduğu hissine kapılmaması için, Nuran ona etkinliğini mümkün olabildiğince objektif bir şekilde ölçebilmenin bir yolunu belirlemesinde yardımcı olmalıdır.
Ölçülemezlik
Uygun bir ölçüt belirlemenin en iyi yolu, Jale'nin patronunun iş hayatını etkilediği çeşitli yolları—ki, bu da sonuçta şirkete fayda sağlamaktadır—değerlendirme konusunda düşünmektir. Bu da, stratejik planlama ve yaratıcı düşünme için ne kadar zaman ayrıldığının haftalık bir değerlendirmesini kapsayabileceği gibi, şirket içindeki kilit unsurlarla olan iletişimde gereksiz toplantılardan ve kesintilerden kaçınılmasını içerebilir.
Bu arada, Jale Nuran’ın seyahatlerini de organize eder ve genellikle ona, iş insanlarına hizmet veren butik bir otelde yer ayırtır...
3. ÖRNEK: BİR OTELDE GECE YARISI ODA SERVİSİ GÖREVLİSİ
Can iş seyahatine çıkanlara hizmet veren bir butik otelin gece yarısı vardiyasında tek başına çalışan bir oda servisi görevlisidir. Nadiren gördüğü, gündüz mesaisinde çalışan restoran yöneticisine bağlıdır, gece yöneticisiyle de dolaylı bir ilişkisi vardır. Can'ın iş sorumlulukları siparişleri almayı, yiyecekleri hazırlamayı ve gece yarısı ile sabah altı arasında misafirlere servis yapmayı kapsar. Bunlara ek olarak, gece yöneticisine çeşitli büro işlerinde yardımcı olur ve gece yarısından sonra sınırlı çapta güvenlik ve bakım işleriyle ilgilenir.
Anonimlik
Diğer çalışanlarla çok az düzenli teması olduğundan, anonimlik Can’ın iş tatminsizliğine neden olan faktörlerden biri olmak için iyi bir adaydır. Bu nedenledir ki, gündüz mesaisinde çalışan restoran yöneticisinin rutinin dışına çıkarak Can'ı tanımaya çalışması ve zaman içinde onunla teması kaybetmemek için değişik iletişim yollan geliştirmesi gerekecektir. Ayrıca gece yöneticisiyle birlikte çalışarak, onun Can'la dostça bir ilişki geliştirmesini ve ona bir aidiyet duygusu vermesini de sağlamalıdır.
Önemsizlik
iş tatminsizliğinin olası nedenlerinden birisi de budur. Can'ın yöneticisinin, misafirlerin onun hizmetine İhtiyaç duyabilecekleri nadir zamanlarda, olağanüstü bir durumda, özel olarak onun hizmetine ciddi bir gereksinim duyacaklarını anlamasına yardımcı olması gerekecektir. Çoğu kez, bu misafirler gece boyu süren bir uçuş sonrası sabaha karşı otele varmış ya da uyku tutmamış, hatta kendini hasta hisseden kişiler olacaktır. Oda servisi görevlisi o misafirin rahatı üzerinde anlamlı ve kalıcı bir etki yapabilecek—hatta gündüz vardiyasındaki arkadaşlarından daha fazla—benzersiz bir durumda olacaktır.
Can, misafirlerin üzerindeki etkisine ek olarak, çeşitli büro işlerinde yardımcı olarak ve kendisini yalnız hissettiği bir zamanda yanında bulunarak, gece yöneticisinin günlük yaşamında anlamlı bir farklılık yaratabilir.
Ölçülemezlik
Misafirlerden aldığı bahşiş ve takdirlerin yanı sıra, Can'ın performansını ölçmek için yöneticinin elinde daha iyi ölçütler vardır. Bu onun, Can'ın hizmet ettiği misafirlerden gelen takdir yorumlarım takip etmemesi anlamına gelmez. Ancak buna ek olarak, Can'ın müşterilerden gelen sipariş ve talepleri ne kadar sürede yerine getirdiği gibi bazı şeyleri de değerlendirebilir. Yönetici aynı zamanda, Can'ın dahili müşterilerinden biri olan gece yöneticisinden, onun yaptığı işin kalitesini değerlendirmesini de isteyebilir.
Bu arada, cumartesi sabahları işten çıktığında, Can genellikle market alışverişini yapar...
ÖRNEK 4: MARKETTEKİ YARDIMCI ÇOCUK
Ali hafta sonlarında markette çalışan, müşterilere satın aldıklarını torbalara koyup arabalarına taşımakta yardımcı olan bir lise Öğrencisidir. Kasiyerlerin yöneticisine bağlı çalışır.
Anonimlik
Ali marketteki hiyerarşi merdiveninin en altına yakın bir yerde olduğunu bilir. Kasiyerlerden birkaçıyla oldukça iyi ilişkisi olmasına karşın, patronun öncelikler listesinde üst sıralarda olmadığının muhtemelen farkındadır. Yöneticinin Ali’yle, onun için önemli olan bir konu çevresinde bağ kurmanın bir yolunu bulması gerekir. Örneğin, bu futbol olabilir. Ara sıra tuttuğu futbolu takımı hakkında yapacakları bir sohbet—veya dergi rafından vereceği bedava bir futbol dergisi— iyi bir ilk adım olabilir. Zaman içinde, Ali'nin kendisini markete daha bağlı hissetmesini ve yaptığı işin ötesine geçme konusunda daha heyecanlı olmasını sağlamak için daha anlamlı ve özgün bir ilişki gelişecektir.
Önemsizlik
Ali'nin, işinin lüzumsuz ve önemsiz olduğunu ve bu işi hafta sonlarında sadece bir parça ek gelir elde etmek amacıyla yaptığını kabullenmesi işten bile değildir. Yöneticisinin ona müşterilerinin ve belki de kasiyerlerin hayatlarında nasıl bir fark yaratabileceğini keşfetmesi konusunda yardımcı olması gerekir. Ali, marketten ayrılma işleminin müşteriler açısından daha eğlenceli olması için özgün bir şeyler yapmayı düşünebilir. Bunu, onlara hava raporundan veya spor müsabakalarının skorlarından söz ederek, havadan sudan şeyler sorarak ya da ilginç anekdotlar aktararak yapabilir. Bu kulağa aptalca gelse bile, müşterinin alışveriş sürecini, Ali'nin de çalışma deneyimini daha hoş bir hale getirip getirmeyeceğini bir düşünün. Büyük yöneticiler ve şirketler, başlangıçta olabilecek yadırgatıcı bir durumun, sonuçta anlamlı ve fark yaratıcı bir getirişi olabileceğini görmezden gelemezler.
Ölçülemezlik
Bu Ali'ninki gibi birçok hizmet işinde bir zorluktur. Yöneticisinin yapması gereken şey, Ali'ye günlük başarısını ölçmenin birkaç yolunu belirlemekte yardımcı olmaktır. Bu, belki de, müşterileri kaç kez güldürdüğü olabilir. Veya belki de kasiyerleri. Ya da müşterilerin, satın alınan mallar götürülmeye hazır hale getirilirken, beklediği zamanın ne kadar azaltıldığıdır belki de. Ya da müşterileri sırada ilerletmek için ne kadar hızlı çalıştığıdır. Hangi ölçüt kullanılırsa kullanılsın, Ali'nin kendi başarısını izleyebilmesi ve vardiyasını bıraktığında, o günkü performansının nasıl olduğunu bilmesi önemlidir.
Bu arada, Ali'nin futboldan hoşlandığından bahsetmiş miydim?
ÖRNEK 5: Star Futbolcu
Mehmet dört büyüklerden bir futbol takımı için son günlerde transfer edilmiş yıldız bir futbolcudur.
Yirmi beş yaşından, yılda 4,4 milyon dolar kazanmakta, güzel bir evde oturmakta, maçlara kiralanmış özel uçaklarla gitmekte ve beş yıldızlı otellerde kalmaktadır.
Anonimlik
İnsanlar Mehmet’in—kendisiyle aynı düzeydeki birçok sporcu gibi—işinde mutsuz olduğunu öğrenince çok şaşıracaklardır. Ve bu mutsuzluğun en önemli sebebinin anonimlik olduğunu öğrenmek onları daha da şaşırtacaktır. Mehmet ünlü olmasına, hem taraftarlardan hem de medyadan ihtimam görmesine ve aşırı övgü almasına karşın antrenörünün, futbol sahasının dışında, kendisini tanımadığını ve ilgilenmediğini hissetmektedir. Mehmet transferinin gerçekleşmesinin ardından oraya taşındığında, antrenör ona özel yaşamı ve yeni bir şehre yerleşmesiyle ilgili hiçbir şey sormamıştır. Halbuki antrenörün onunla sakatlıkları ve istatistiksel verilerinin ötesinde bir şeyler konuşması gerekir. Mehmet’in futbol sahasının dışındaki ilgi alanlarının neler olduğuyla ve futbol kariyeri sona erdiğinde ne yapmak isteyebileceğiyle ilgilenmelidir. Aksi takdirde, Mehmet kendisini bir meta gibi hissedecektir. Değerli bir meta elbette, ama ne olursa olsun sonuçta sadece bir meta.
Önemsizlik
Mehmet gibi birçok profesyonel sporcu, başkalarının yaşamlarında nasıl bir fark yarattıklarını ya duyumsayamaz olurlar ya da böyle bir hissi hiçbir zaman geliştiremezler. Kendilerini sadece, gerçek hayat üzerinde hiçbir etkisi olmayan bir oyunu oynayan kişiler olarak görürler. Antrenörün, iyi oynayarak aslında insanları mutlu ettiğini anlaması için, Mehmet’e yardımcı olması gerekir. Kendilerine ayırdıkları gelirlerinin azımsanmayacak bir kısmım tuttukları takımı izleyebilmek için aldıkları bilete harcayan birçok taraftar, takımları kazandığında, büyük olasılıkla daha iyi bir hafta geçirmektedir. Bu, çoğu insana delice gelse de gerçektir ve Mehmet’in en iyi oyununu oynaması için muhteşem bir teşviktir.
Ve Mehmet şunu anlamalıdır ki, azimli, mücadeleci ve sportmence oynadığında—imza vermek için zaman ayırdığında ve taraftarlara içtenlikle ilgi gösterdiğinde—o taraftarlar çok büyük olasılıkla kendileriyle ve parçası oldukları toplulukla gurur duyacaklardır.
Taraftarların ötesinde, Mehmet takım için çalışan insanları da etkileyebilir. Takımları kazandığı takdirde, genel müdüründen baş antrenörüne, malzeme işçisinden takımın resepsiyonistine kadar herkes, daha büyük iş güvencesine ve başarı hissine kavuşacaklardır. Bu onların eşlerini ve çocuklarını da azımsanmayacak ölçüde olumlu etkiler. Mehmet, taraftarların ve ekibinin tüm çalışanları üzerindeki etkisinin farkında olmadığı takdirde, hem kendisi hem de takımı çok güçlü bir motivasyon kaynağından yoksun kalır.
Ölçülemezlik
Galibiyetler ve yenilgiler sahadaki başarının tartışmasız göstergeleri olduklarından, bu muhtemelen Mehmet’in yoksunluğunu hissetmeyeceği bir alan olacaktır. Ancak, bir maçın ya da sezonun sonucu kontrolü altında olmadığından, Mehmet'in performansı ve davranışları için başka ölçütlere bakması gerekecektir. Futbol sahasının dışında, taraftarlarla ilgili faaliyetler ve kuruluştaki çalışanlarla etkileşim, düzenli olarak izlemeyi isteyebileceği bir şey olabilir. Hal ne olursa olsun, Mehmet'in, işini yararlı kılabilecek şekilde, insanları nasıl etkilediğini ölçmenin bir yolunu bulması gerekir.
Bu arada, Mehmet evinde tadilat yaptırmaktadır...
ÖRNEK 6: İNŞAAT USTASI
Rıza bir konut inşaatları şirketinde çalışan üç ustadan biridir. Yüksek kalitede evler inşa etmek ve tadilatlarını gerçekleştirmek üzere üç farklı ekipte çalışan on yedi işçisi vardır. Rıza yaptığı işten çok büyük tatmin duymaktadır.
Anonimlik
Şirkette yirmi iki yıldır çalıştığından ve dostları olarak kabul ettiği patronu ve iş arkadaşlarıyla yalan ilişkisi olduğundan, anonimlik Rıza için bir sorun değildir. Onlar da, Rıza'yı ve karısını iyi tanırlar, Rıza'nın iş dışındaki uğraşlarıyla ilgilidirler ve bu uğraşlara katılırlar.
Önemsizlik
Rıza'nın iş tatmini her zaman yüksek değildi. İşteki birkaç yılından sonra, bazıları son derece zengin olan müşterilerinden çoğunun yapılan işi tam olarak takdir etmediklerini fark ettiğinde, Rıza çok sevdiği işine olan tutkusunu kısmen kaybetmeye başladı. Patronu, fiilen yaptığı işin ötesinde, yönettiği insanların yaşamlarım da etkilediğini, ona tekrar tekrar hatırlatmak zorunda kaldı. O insanların çoğu liseyi bitirmemişti ya da çocuklarına daha iyi bir gelecek sağlamak için İstanbul’a göç etmiş kişilerdi ve Rıza onlara bu amaçlarına ulaşmalarında yardımcı olacak önemli kişilerden biriydi. Sonunda Rıza, ikisi birbirinden ayrılmaz şekilde bağlantılı olmasına karşın, bir yönetici ve yol gösterici olarak oynadığı rolün, proje müdürü olarak yaptıklarından daha anlamlı olduğunu gördü.
Ölçülemezlik
Rıza için de, başarıyı ölçmek çok mühim bir mesele değildir. Bütçeler ve zamanlamalar her zaman iyi ölçütler olmuştur, ayrıca müşteriler de tatmin düzeyleriyle ilgili enformasyon sağlamakta çoğunlukla hızlıdır (her ne kadar tatminsizlikler daha hızlı geri dönüşlere yol açsa da).
Çalışanlar üzerindeki etkisini ölçmeye gelince, Rıza insanlarını işte tutmaktaki yeteneğiyle, onların ev sahibi olmalarıyla, çocuklarını üniversiteye göndermeleriyle ve gelecekleri için para biriktirmeleriyle gurur duyar. Ayrıca, Rıza onların işe gelmekten zevk aldıklarını görmekten de kıvanç duymaktadır".
Bu arada, Rıza'nın kızı Nuran’ da orta büyüklükte bir yazılım şirketinde pazarlamadan sorumlu başkan yardımcısıdır...
Hareket Geçmek;
Eğer bir yöneticiyseniz;
Çalışanlarınızı daha mutlu ve tatminkâr kılmak için üç basit adım atın. Bu adımların birincisi, üç göstergenin her biriyle ilgili birkaç bariz soruyu sorarak yapılan dürüst bir kendi kendini değerlendirmedir.
Anonimlik: "Personelimi gerçekten tanıyor muyum? İlgi alanlarını biliyor muyum? Boş zamanlarını nasıl değerlendiriyorlar? Yaşamlarının neresindeler?"
Önemsizlik: İşlerinin kimi ve nasıl etkilediğini biliyorlar mı?
Ölçülemezlik: Kendi ilerlemelerini veya başarılarının nasıl ölçeceklerinden haberdarlar mı?
Daha sonra, çalışanların üç alanın her birindeki yanıtları doğrulayacak ya da saf dışı edecek enformasyonu vermelerine olanak tanıyarak, çalışanları değerlendirin.
Son olarak da, üç göstergenin çevresindeki tüm yetersizlikleri gidermek için bir plan geliştirin. Bunu bir dizi basit birebir görüşmeyle veya öyküdeki gibi bir ekip toplantısıyla gerçekleştirebilirsiniz. Ayrıca çalışanların gizli bir amaç olup olmadığı konusunda kuşku duymaları riskine yol açacak şekilde belirsiz ve şüpheli davranmak yerine, üç göstergeyi ve ne yapmaya çalıştığınızı açıklamak akıllıca olacaktır.
Eğer bir çalışan, iş avcısı veya üniversiteden yeni mezun olmuş biriyseniz...
İşinizdeki tatmin düzeyim artırmak için bazı adımlar atabilirsiniz. Öncelikle, patronunuzla (veya müstakbel patronunuzla) mutsuz bir işin üç göstergesi ve onlardan kaçınma isteğiniz hakkında konuşun. Çoğu insan gerçekten de iyi yönetici olmak ister. Ve bu insanlar görece küçük bir maliyede iyi olabileceklerini bilirlerse, bir tutum değişikliğine büyük oranda razı olacaklardır.
Bu konuda onlarla konuşmanın korkulacak bir tarafı olamaz. "Hey, bir işin nasıl daha tatminkâr hale getirilebileceği hakkında bir kitap okudum ve sana ondan söz etmek istiyorum. Kötü bir patron olduğunu söylediğimi düşünme. Sadece, senden birkaç şey alabildiğim takdirde daha iyi bir iş çıkarabileceğimi ve burada çalışmaktan daha fazla hoşlanacağımı söylemek istiyorum."
Kim olduğunuzu bilmelerini istediğinizi, ilgi alanlarınızın ve arzularınızın neler olduğunu, işinizin bir başkasını nasıl etkilediğini ve başarınızı veya ilerlemenizi nasıl daha iyi ölçebileceğinizi onlara açıklayın. Yöneticiniz size bunları sağlamakla ilgilenmediği takdirde, nazikçe gülümseyebilir ve ona bunun bir sorun olmadığını söyleyebilirsiniz; sonra da gidip özgeçmişinizin tozunu alıp, mutsuz olmayacağınız bir iş aramaya başlarsınız.
Harika bir iş arıyorsanız, sizinle iş görüşmesi yapan kişilere çalışanlarla ilgilenip ilgilenmediklerini, söz konusu işin şirket içindeki ve dışındaki insanlar üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu ve sizi nasıl ölçeceklerini sorun. Eğer işittiğiniz yanıtlar anonimlik, önemsizlik ve ölçülemezlik ifade ediyorsa, iş tatmini şansının düşük olduğunu bilin.
Eğer bir yönetici, bir ÎK profesyoneli veya danışmansanız ve çalışan tatminini iyileştirmekle ilgili kuruluş çapında bir program geliştirmekle ilgiliyseniz...
Kısa ve pratik bir eğitim toplantısını deneyin. Bu toplantı yöneticilere üç göstergeyi öğretmeyi, sonra da bunları çalışanlarıyla birlikte hayata geçirecek planları yapmalarına yardımcı olmayı kapsamalıdır.
Yönetim Hizmeti;
Zaman zaman daha fazla insanın "fedakârlık gerektiren" meslekle» girmemesinin üzücü olduğunu düşünmüşümdür. Gerçekten de, tamamıyla başkalarına hizmet etmeye odaklanmış bir meslek seçmediğim ıçin sık sık suçluluk hissetmişimdir. Kendini adamış ve çalışkan din adamlarına, sosyal hizmet görevlilerine veya misyonerlere derin bir hayranlığım vardır ve neden kariyerimi bırakıp bu işlerden birine geçmediğimi hep merak ederim.
Bir gün bunu yapmak fikrinden tamamen vazgeçmemenin yanında, tüm yöneticilerin işlerini bir hizmet olarak görebileceklerinin—hatta aslında görmeleri gerektiğinin—bilincine vardım. Başkalarına verilen bir hizmet.
İnsanlara işlerinde tatmin bulmalarına ve yaptıkları her ne olursa olsun, işlerinde başarılı olmalarına yardımcı olarak, bir yöneticinin, çalışanların ve ailelerinin duygusal, maddi, bedensel ve ruhsal sağlıkları üzerinde derin bir etkisi olabilir. Yöneticiler ayrıca, çalışanların da arkadaşlarına kendilerinden bir tür hizmet vererek aynı şeyi yapabilecekleri bir ortam da yaratabilirler. Bunların hiçbiri Tanrı'dan gelen bir lütuftan daha az şeyler değildir.
Ve bu nedenle, sanırım esas yazık olan şey, daha çok İnsanın başkalarına hizmet edecek işlerde çalışıyor olmamaları değil de, birçok yöneticinin böyle bir pozisyonda olmalarına karşın henüz bunun farkına varmış olmamalarıdır