İşyerindeki kişilerin bizim hakkımızda düşündüklerini öğrendiğimizde genellikle şiddetli bir şok yaşarız. Örneğin siz tutkulu olduğunuza inanırsınız. Ama... Başkalarının gözünde dram kraliçesisinizdir!
Siz duyarlı, ilgili, empati kurmaya yatkın biri olduğunuzu! düşünürsünüz. Ancak başkaları sizi mızmız olarak tanır.
Ya da siz güçlü bir doğaya sahip olduğunuzu, kendinizi işinizi en iyi şekilde yapmaya adadığınızı ve zorlu fikirlerin üstesinden gelebildiğinizi düşünüyorsunuzdur. Ama başkaları sizi baş belası olarak görür.
İşyerindeki diğer kişilerin hakkınızda ne düşündüğü önemlidir. Çünkü bu algılar bir yolunu bulup patronun kapısından İçeri süzülüverir. Patronunuz gün içinde sizinle yoğun bir iletişimi olmayabilir; ancak iş arkadaşlarınız sizinle sürekli iletişim halindedir. Bu nedenle patron, sizinle ilgili değerlendirmelerde bulunurken başkalarından duyduklarını da dikkate alır.
Diyelim ki patronunuz sizinle zamana karşı duyarlı bir sorun üzerinde konuşmaya karar veriyor. Müşteri işin en kısa sürede tamamlanmasını istiyor ama bir yandan da proje üzerinde değişiklikler yapıyor. Patron, sizin nelerin sorun yaratabileceğini düşündüğünüzü merak ediyor.
"Ah, Tanrım!" diye bağırıyor, elinizi, sanki kalbinizin fırlayıp dışını çıkmasını engellemek istercesine göğsünüze bastırıyor ve dizüstü bilgisayarınızın üzerine atılıyorsunuz. "Şaka mı yapıyorsunuz? Ne yapacağız şimdi? Çok kötü oldu bul"
Belki de bundan sonraki ilk sözcükleriniz şunlar olacak: "Bu isi çözmenin bir yolunu bulmalıyız."
Ancak patronunuz, sizin yuvalarından uğramış gözlerinize, neredeyse saç diplerinize değecek kadar kalkan kaşlarınıza, kocaman açılan ağzınıza takılıp kalıyor. Aklından şu geçiyor: "Evet. Demek herkes haklıymış. Dram kraliçesi!"
Bu adil mi? Değil belki. Ama bu ünü bir şekilde siz kazandınız, şimdi de bedelini ödüyorsunuz. Patronunuz da işi yapma becerinizden etkilenmek yerine, biraz sonra bayılmanız halinde sizi nasıl ayıltabileceğini düşünüyor.
Aynı durum mızmızlar için de geçerli. Yatma vaktinin geldiği söylenen beş yaşındaki bir çocuğun ses tonuyla, "iyi ama neden. .." diyebilirsiniz. Patronunuz size bir görev verdiğinde, apandisit krizi tutmuş biri gibi inleyebilirsiniz. Belki hiçbir şeyi sözle ifade etmezsiniz ama öyle bir iç çekersiniz ki, caddenin öbür ucundan duyulur.
Sık sık ellerinizi ovuşturur, fiziksel durumunuzdan söz eder ("Çok yorgunum, stresliyim, sıkıntılıyım..." vb.) ve işe harcadığınız zamandan fazlasını yapmanız gereken işleri sıralayarak geçirirsiniz. Bu durumda mızmız olarak ün yapmanıza şaşırmamak gerek değil mi?
Bir de baş belası kategorisi var. Bu kategoride özellikler, davranışınıza bağlı olarak değişir. Ancak eğer tam bir baş belasıysanız, patronunuzun bunu bildiğinden emin olabilirsiniz. Bilir, çünkü iş arkadaşlarınızın size öfke, duymasına, hırslanmasına, hayal kırıklığı yaşamasına, hatta sizden iğrenmesine neden olduğunuzun farkındadır; bunu onların tepkilerinden anlamaktadır. Başkalarının sizi pek dinlemediği, daha çok hoşgörülü davranmaya ya da sizden uzak durmaya çalıştığı gerçeğini görür.
Patron, başkalarının size katlanmakta zorlanmasının işe zarar vereceğini anlar. İşyerleri açısından, verimliliğin ve üretkenliğin sağlanması için çalışanların işbirliği yapması çok önemlidir oysa sizin davranışınız tam tersi bir etki yaratabilir. Patronunuz, da böyle kötü bir ününüz olduğu halde sizi terfi ettirirse, çalışanlarının onun aklını kaçırdığını düşüneceğini bilir ve bunu önemser.
Bir Çalışan Anlatıyor;
Bir kez haber merkezinde "olumsuz dram kraliçesi" olarak nam salan birinin terfi ettirilmişti. Çalışanlar olarak "Hepimiz, patronun ne düşündüğünü merak etmiştik," diyor. Kadının yeni görevinde başarılı olduğunu, ancak bu kararın verildiği dönemlerde herkesin patrona duyduğu saygının azaldığını anlatıyor.
Kişisel davranışlarınızın nasıl aleyhinize işleyebileceğine dair bir başka örnek vereyim. Eskiden çalıştığım bir şirkette tam anlamıyla baş belası olan bir kadın vardı; öyle ki sonunda o odama girmesin diye kapımızı kapatmaya başlamıştık. (Bu bazen işe yarıyor, bazen yaramıyordu. Kapı vurulacak ve içeri o girecek di ye korkar hale gelmiştik.)
Sonunda iş arkadaşlarımızdan biri onu bir kenara çekti ve davranışlarının (her şeyde bir kusur araması, ağır çalışması, bize sürekli çatırdayan evliliğiyle İlgili en mahrem ayrıntılardan söz etmesi) bizi delirttiğini söyledi. Kadın şaşırmıştı. Arkadaşımız ona belirgin örnekler verdi. Konuşmanın sonunda, kadın kızgın değildi. Hatta arkadaşımıza, onu uyardığı için teşekkür etti. Ancak sonraki günlerde rahatsız edici davranışlarında pek bir değişiklik olmadı. Biz de yine kapılanınızı kapatmaya başladık. Sonunda patron neden bizimle röportaj yapmak isteyen paparazzilerden kaçar gibi saklandığımızı merak etti. Birkaç yorum yapıldı. Patron da ofiste koskoca yetişkinlerin odalarından çıkmaktan korkar hale gelmelerine kimin neden olduğunu öğrendi.
Bunun Üzerine kadını "yazılı uyarı" bombardımanına tuttu. Ona işleri zamanında yetiştiremediğini, raporları yanlış hazırladığını ve daha birçok şeyi yazılı olarak bildirdi. Birkaç gün içinde kadını işten çıkarmasına yetecek kadar yazılı uyarı göndermişti.
Bu adil miydi? Uyarılar, hepimizin baş belası olarak gördüğü birinden kurtulmak için kurulmuş bir tuzaktan mı ibaretti? Bundan emin değilim. Ancak bildiğim bir şey var. Bu kadının davranışları hepimizi etkiliyordu. Patron da işletmesindeki verimliliği olumsuz etkileyen ve moral seviyesini düşüren unsuru bulmak zorundaydı.
"Algı gerçekliktir. Sizinle ilgili belirli bir algı oluştuktan sonra, patronunuzun sizi farklı görmesi çok zordur," diyor önemli bir üniversitede yönelim profesörü olan Charlotte Shelton. "Siz edindiğiniz kötü şöhretle elinizi kolunuzu bağladığınız için, patronunuzun sizi terfi .ettirmesi pek mümkün olmaz."
İş arkadaşlarınızla can ciğer kuzu sarması olmanız gerektiğini söylemiyorum. Bazen bu mümkün değildir, çünkü herkesin kişiliği farklı olabilir. Ben, işyerinizdeki takıma uyum sağlamanızın önemli olduğunu söylüyorum, Mızmız, dram kraliçesi ya da baş belası olarak nam salarsanız, takımın ayrılmaz bir parçası olarak görülmeniz zorlaşır. Patronunuz sizi bir fanusun içinde yaşamanız için işe almadı. İşyerindeki diğer kişilerle uyumlu, yapıcı bir tavır sergileyerek ve yeteneklerinizi ortaya koyarak çalışmanız için sizi kadrosuna dahil elti.
Eğer kazandığınız ünden hoşlanmıyorsanız, bunu telafi edebilirsiniz. Bunun için, davranış biçiminizi değiştirdiğinizi her gün kanıtlamanız gerekir. Bu biraz zaman alabilir; ancak işyerinde basan kazanmayı gerçekten istiyorsanız sabretmeye değer. (Bu arada çok istiyorsanız, özel hayatınızda baş belası, mızmız ya da dram kraliçesi olmaya devanı edebilirsiniz.)
Şunları deneyin:
Kontrolü ele alın.
Kendinizi güçsüz hissettiğiniz ve hayatınızla ilgili biraz daha fazla sorumluluk almaya ihtiyaç duyduğunuzu düşündünüz mü hiç? Belki heyecan arıyor ve bulamadığınızda bunu şımarık davranışlarınızla yaratmaya çalışıyorsunuz. Karar süreçlerine daha fazla dahil olmayı deneyin; işe kahve takımlarını değiştirerek ya da zorlu bir müşteriyle uğraşmak için gönüllü olarak başlayabilirsiniz.
Kendinize ve başkalarına karşı dürüst olun.
Birinin dikkatini çekmeye çalışırken durumu abartmayın.,. İnsanların sizi dinlemediğini fark ettiğinizde dram yaratmak ya da mızmızlanmaya başlamak yerine, zamanlamanın yanlış olduğunu düşünün.
Kendinizden emin olun.
Gerçekten ihtiyaç duymadığınız halde yardım istemeniz ya da bir meseleyi dramatik hale getirmeniz, başkalarının kendilerini manipüle edilmiş hissetmelerine ve başka meseleler söz konusu olduğunda size daha az güvenmelerine yol açar (yalancı çoban masalını hatırlıyor musunuz?).
Kendi ayaklarınız üzerinde durmayı öğrenin; bunun sonrasında da gerçekten yardıma ihtiyaç duyduğunuzda, çevrenizdekiler seve seve yanınıza koşacaklardır.
İçinizde tutun.
Hastaysanız, evde kalın. İşe gidip mızmızlanmayın. Eğer Özel sorunlarınız varsa, bunlarla olabildiğince gizli bir şekilde ilgilenin. İç çekmek, inlemek, hayatınızdan yakınmak için işten sonra aileniz ve arkadaşlarınızla geçireceğiniz saatleri bekleyin.
Yardım eli uzatın.
Kendinizi ve sorunlarınızı düşünmekten vazgeçmenin en iyi yolu, bir başkasına yardım eli uzatmaktır. İş yükünün altında ezilen bir iş arkadaşınıza yardım edin; izne çıkan arkadaşınızın işlerini devralın ya da sadece ofisteki buzdolabını temizleyin. Unutmayın, mızmızlanmak beş yaşından küçüklere yakışır.
Gerekirse profesyonel yardım alın.
İşyerinizde sergilediğiniz davranışlar yetiştirilme tarzınızın ya da diğer koşulların sonucu olabilir. İş arkadaşlarınız size bir noktaya kadar anlayışlı davranacaktır. Ancak küçük sorunlarınız ve dertleriniz onların işini de etkilemeye başladığında, size eskisi kadar yardımcı olanı ayırabilirler. Bu ünün üstesinden gelmek için en iyi stratejilerden biri, kendinize özel bir koç bulmanızdır. Bu kişi özel ya da iş hayatınızdan biri olabilir; ancak samimiyeti, dürüstlüğü ve çalışkanlığıyla tanınması önemlidir. Bu kişiden davranışlarınızı gözden geçirmenize ve düzeltmeniz gereken alanları belirlemenize yardımcı olmasını rica edin. Benim sorunlu is arkadaşım aslında altın bir fırsat yakalamıştı; meslektaşı ona neyi düzeltmesi gerektiğini göstermişti. Ama O bildiğini okudu ve sonunda kendini kapının önünde buldu.