Oynamak için sadece tek bir rolü seçebilsem, Antropoloğu seçerdim. Bu karakteri daha çok seviyorum. Nedenini de anlatayım. Ben bir zamanlar küçücük olan firmamıza katıldığımda takımımızda hiç Antropolog yoktu. Deneyciler, vardı. Hatta birkaç Çaprazlayıcı bile vardı. Ama o zamanlar, kimse, sonradan kilometre taşımız haline gelecek bu rolü üstlenmemişti. Antropolojiyi kullanma fikri ortaya atıldığı zaman, keşke ileriyi görüp bu fikrin firmanın geleceği olacağını fark eden ben olsaydım. Aslında, tam tersi olmuştu. O sıralar ekip arkadaşlarımdan birine "Bu ne güzel iş böyle. Bunca doktoralı parlak adam gidip insanları izleyecekler. Hazır gitmişken bir iki de fotoğraf çeksinler, hatta kısa bir de video çeksinler, geldiklerinde de ne görüp ettiklerini anlatırlar artık. Bu nasıl iş böyle?" dediğimi hatırlıyorum.
Ama aradan geçen yıllarda, Antropolog rolü konusundaki fikrim tersine döndü. Değerinden şüphe duyulacak, anlamsız ve boş bir iş olmak bir yana, şimdi en büyük yenilik kaynağı olduğuna inanıyorum. Müşterilerimizin pek çoğu gibi bizim de çok sayıda becerikli problem çözücümüz var. Ama ilk önce çözülecek problemi bilmemiz lazım. Antropolog, problemlerin çerçevesini yepyeni bir yöntemle, sahada kazandıkları deneyim ve öngörüyle çiziyor, böylece doğru çözümün üretilmesini ve başarıyı yakalamasını sağlıyorlar.
Peki, Antropologları bu kadar değerli kılan şey ne? Bu rolü üstelenecek insanlar işe başlamak için sağlam bir sosyal bilimler temeliyle geliyorlar; çoğu psikoloji, dilbilimi ya da antropoloji alanlarında diplomaya sahip oluyor. Ama bu insanlarla çalışırken asıl önemli olanın akademik bilgileri değil; derin akıla benzer bir sezgi olduğunu fark ediyorsunuz. Antropologlardan hiçbirinin bana rollerine dair tam bir formül verememesine rağmen, onları ayıran ortak özellikleri zamanla fark ettim. Bazıları stratejik, bazıları ise taktiksel:
Antropologlar, "Aceminin Zihni" Zen ilkesini uygularlar. Piyasadaki engin deneyimlerine ve eğitimlerinden gelen bilgilerine rağmen, Antropolog rolündeki insanlar tüm bilgilerini bir kenara bırakma eğilimindedirler, böylece kalıplaşmış geleneklerin hatta kendi yargılarının bile ötesini görebilirler. Tümüyle açık bir zihinle gözlem yapma becerisine sahiptirler.
Antropologlar insan davranışlarının tüm şaşırtmacalarını kabul ederler. Yargılamaz sadece gözlemlerler. Empati kurarlar. İnsan davranışlarını incelemeyi hayatlarının bir parçası haline getiren insanlarda sahte olamayacak kadar samimi bir insanları izleme ve onlarla konuşma sevgisi gelişir. Antropoloji tekniği ve bilgisi herkesçe öğrenilebilir ama Antropolog rolünü seçenler bu rolün kendilerini mutlu eden bir rol olduğunu fark edenlerdir.
Antropologlar içgüdüleriyle çıkarım yaparlar. Büyük üniversitelerdeki iş okullarının müfredatları da işi işte öğrenen şirket dünyası da sol beynimizin analitik becerisini kullanır; tümdengelimli akıl yürütme becerimizi geliştirirler. Antropologlar insan davranışlarının temelleri konusunda varsayımlar yaparken içgüdülerinden yararlanmaktan korkmazlar.
Antropologlar "Vuja De" algısıyla farklı olayları bulur. Dejâ Vu hissini herkes bilir. Daha önce yaşamamış olmanıza rağmen, sanki aynı anı daha önce yaşamış olduğunuza dair bir histir. Vuja De ise tam tersidir, daha önce pek çok kez yaşamış bile olsanız, aynı şeyi ilk kez yaşıyormuş hissini almak. Vuja De ilkesini uygulayan Antropologlar her zaman ortada olan ama fark edilmeyeni görme yeteneğine sahiptirler, başkaları ise bunları göremez çünkü çoktan oralara bakmayı bırakmışlardır.
Antropologlar bir sorunlar listesi ya da fikir defteri tutarlar. Antropologlar, yazarlar ve komedyenler gibidir. Günlük hayatlarında yaşadıkları her şeyi potansiyel malzeme olarak görür ve kendilerini şaşırtan şeyleri yazarlar. Hatalar listesi negatif şeylere yoğunlaşır, fikir defteri ise yenilikçi kavramlar ve çözülebilecek problemleri saklar. Listeleriniz elektronik ortamda olsa, arka cebinizde bir defterde de olsa, Antropolog becerinizi ve gözlem yeteneğinizi geliştirirler.
Antropologlar ipuçları için çöplere bile bakarlar. Antropologlar en olmadık yerlere bakarlar; müşteriler gelmeden önce, gittikten sonra gözlem yaparlar, hatta çöplere bile bakarlar; öğrenmek nasıl mümkünse, onu yaparlar. Ortada olanın ötesine bakar, yeni fikirleri olmadık yerlerde bulurlar.
Antropologlar için pek çok metot geliştirildi. Elli bir tanesini harekete yönelik kartlar haline getirip adını Metot Destesi koydular. Kartlardaki metotlar dört grup halinde; Sor, İzle, Öğren ve Dene. Antropolojiye hevesimiz gözlemlerle doğdu. Bir projeye başlamak için, projeyi ilerletmek için; proje yavaşladığında hız vermek için kapsamlı saha çalışmaları yaparız. Bu yaptığımız sorgucu bir bilim adamının veya bir etnografın çalışmasına benzer. İnsanların hareketlerini doğal Ortamlarında gözlemleriz. Müşterilerimizi ya da müstakbel müşterilerimizi takip eder, ürünümüzle etkileşimlerini izleriz.
Yeni fikirler için sahaya çıktığımızda, yeni gözlerle görmeyi deneriz. Zen yöntemi "Aceminin Zihni"ni kullanmak çok zordur, ama becerebilirseniz gözlemlerinizde çok büyük değişimler olacaktır. Margaret Mead Antropologlar arasında bîr örnek isimdir; Güney Pasifik'te araştırmalar yapıp bir dizi kitap yayınlamış; araştırmaları çocukların hayal güçleri ve sözde geri kalmış toplumların kısıtlayıcılığı konusunda kalıplaşmış fikirlere karşı çıkmıştır. Mead, bizzat orada olup, kendi gözleriyle gözlem yapması gerektiğine inanırdı. "Saha çalışması yapmanın yöntemi; bir kere suya dalıp, iş bitinceye kadar hava almaya çıkmamaktır" derdi. Yüzyıllardır pek çok büyük akıl bu yöntemi kullanmıştır. Mesela Charles Darvin doğuştan bir gözlemciydi. Kendi çocuklarının yüzleri üzerinde çalışmaya başlamış ve küçüklerin rahatsızlıklarını ağlayarak göstermelerinin fotoğraflarını The Expression of Emotion in Man and Animals kitabına koymuştur. Daha ünlü bir olay Darvin'in HMS Beagfle'ın mürettebatına katılıp, geminin doğa bilimcisi olarak iki yıl boyunca nadir gözlemler yapması ve On The Origins ofSpecies kitabına esin kaynakları bulmasıdır. Gözlemciler başkalarının konuşmadığı insanlarla konuşur ve uzak diyarlara giderler. Albert von Szent-Györgyi'nin "Keşif herkesin gördüğünü görüp kimsenin düşünmediğini düşünmektir" sözünü düstur olarak alırlar. Antropolog bilimsel yöntemi insanlaştırır, sonucu da iş dünyasına uyarlar. Yeni gözlerle bakmak, yenilikçiliğin en zor kısmı olabilir. Deneyimleri ve önceden gözlemlediğiniz sonuçları bir yana bırakmanız lazım. Şüpheciliğinizi bırakıp, çocukça bir merak ve açık fikirliliği seçmeniz lazım. Böyle bir merak ve keşif için isteğiniz olmazsa, gözünüzün önünde duran fırsatları kaçırabilirsiniz.
Tarih, rutinleşmenin bizi gözümüzün önünde duran gerçeklere kör ettiğini gösteriyor. Jane Goodall, az bulunan sabır ve cesaretle şempanzeler üstünde araştırmalarını yürütmeden önce; bu zeki maymunların bizim araç yapma, öpüşme, el ele tutuşma ve hatta birbirimizin sırtını sıvazlama becerilerimize sahip oldukları fark edilmemişti. Gerçek her zaman oradaydı, ama kimse bakmamıştı.
Her birimiz bir Jane Goodall ya da bir Margaret Mead olamayız. İş dünyasında olmamıza gerek de yok. Yeni fırsatlar bulmak ve çözümler yaratmak için gerekli olan şey, saha araştırmalarına bir merak duygusuyla yaklaşmaktır. Peki, Antropoloğu böyle yetenekli yapan nedir? Asıl arzusu insan faktörü uzmanlığı olan antropoloğun insanları kendileri hakkında konuşturmakta olağandışı bir yeteneği vardır.
Antropolog nasıl beceriyor, ne yapıyor da bu kadar başarılı bir gözlemci olabiliyor? Çünkü antropolog, insanlarla buluşup konuşmayı gerçekten seviyor; insanlara kendilerini anlatmaya teşvik eden sorular soruyor; insanları konuşmanın güvenli olduğuna ikna eden, tehdit etmeyen bir imaj çiziyor. İnsan davranışlarının temelindeki olaylara giden hikayeleri bulup çıkarmak konusunda içgüdüsel bir yeteneği var. Mesela yakın zaman önce Antropoloğumuz sağlıklı atıştırmalık yiyecekler geliştirmek için yürütülen bir projedeydi. Müşterimiz gayet akılcı bir yaklaşımla doktor ve hastalarla bir dizi görüşme ayarladı ama Antropoloğumuz farklı bir yol seçti. Eczanelere gidip orada vakit geçirmek için izin aldı; müşterilerle konuştu. Birebir temas kurdu, müşterileri kendilerinden bahsetmeye teşvik etmek için bedava kuponlar bile dağıttı.
Eczanelerdeki saha çalışmalarıyla donanan Antropoloğumuz, daha sonra yeme alışkanlıklarını ve yemek hazırlıklarını gözlemlemek için birkaç insanın evlerine misafir gitti. İnsanların evlerinde onlarla vakit geçirmek hem insanların daha rahat etmesini sağladı, hem de Antropoloğumuza görünenin arkasına bakma olanağı sağladı. Mesela Antropoloğumuzun evine konuk olduğu kadınlardan bir tanesi, adeta ideal bir ev kadınıydı. Eve gittiğinde fırında pişen tavuğun kokusu burnuna çarptı. Sağlıklı bir salata ve haşlanmış sebzeler sofradaydı. Antropoloğumuz keşiflerini saklamak için her zamanki gibi yanında bir kamera götürmüş, bu evcil sahneyi kaydediyordu. Antropoloğumuz orada daha kısa zaman geçirmiş olsaydı, ailenin beslenme alışkanlıkları konusunda belirgin ama yanlış bir fikirle geri dönecekti, çünkü birkaç dakika sonra kadının çocukları eve geldiklerinde yüzlerindeki şaşkın ifadeyi kamera kaydetmişti: "Anne? Sen yemek mi pişirdin?!"
Antropoloğumuz hikayeyi anlatırken gülüyordu; "Yalanı meydana çıkmıştı. Sonradan çöp kutusunda pizza kutuları ve donmuş gıda paketleri bulduk." Antropoloğumuz ev sahibesini yalancı çıkarmak amacında değildi, sadece ailenin gerçek beslenme alışkanlıklarını öğrenmek istiyordu. Evlerinde biraz vakit geçirince asıl hikayeyi bulmanın daha kolay olduğunu görmüştü.
Antropoloğumuz meşgul bir ev hanımından gün boyunca yenilenlerin bir listesini yapmasını istemişti. Kadın üç tane ana yemek ve birkaç sağlıklı abur cubur yazmıştı. Kontrol amacıyla Antropoloğumuz "Başka bir şey yemediniz yani?" diye sormuştu. Kadın kendini daha fazla tutamayıp birkaç tane de çikolata yediğini söylemişti. İyi Antropologlar daha eksiksiz resimler yaparlar. Amacımız mükemmellik değil, kapsamlılık.
Antropoloğumuzun bize kendi antropoloji deneyimlerinden aktardığı başka bir şey de "hayat olağan değildir" ilkesi. Asla, "Genelde ne yersiniz?" gibi genel sorular sormaz. Genelleme yaparken insan doğası ideale yönlenir, bu da araştırmamızı anlamsız kılacaktır. Demin bahsettiğim projede, insanlara o sabah ve ondan önceki sabah kahvaltıda ne yediklerini sormuştu. Antropoloğumuz "İnsanların ne kadar sık "Bugün farklıydı" dediklerine şaşar kalırsınız." derdi. Bugün her zaman biraz farklıdır. Hayat bir pazarlama broşüründeki gibi değildir.
Antropoloğumuz, insanların geçtikleri yolları merak ediyordu. İnsanlara yemek listelerine yapıştırmaları için üstünde "suçlu" "sağlıklı" "doymuş" "dengeli" "tıka basa" gibi kelimelerin yazılı olduğu yapıştırmalar dağıttı. Bu yapıştırmaları seçtikleri yiyeceklerin kendilerini nasıl hissettirdiğini ifade etmek için kullanacaklardı. Yedikleri yemekleri yazdıkları kısmın yanında bir de ne yemek istediklerini yazacakları bir kısım vardı. Ayrıca insanlardan gün boyunca değişen enerji düzeylerini çizmelerini istedi. Bu uygulama insanların gün boyunca neler yedikleri ve neleri arzuladıkları hakkındaki duygularım, zengin dokum bir araştırma halinde ortaya çıkardı.
Peki, yeni fikirlerinizi nasıl pişirirsiniz? İşin mayası istekli antropologlardır; gözlemleyecek farklı olaylar bulma konusunda yetenekli ve istekli olan bireyleriniz. Beslenmelerinin gerçek modelini bulabilmek için Antropoloğumuz insanları görüşmeye çağırmayı yeterli bulmadı. İnsanların alışveriş ettikleri yerlere gidip onları buldu, merakını ve kamerasını alıp evlerine gitti. Beslenme tablolarını sadece grafikler ve istatistiklerin ötesine taşımak için çalıştı. Tabloları duyguları ve arzuları içerir hale getirdi. Onun tabloları insanların hayatında yiyeceklerin yeri konusuna yeni bir açı kattı.
Saha çalışması yapmayı planlıyorsanız, unutmayın: Duygusal açıdan ne kadar kapsamlı olursa o kadar iyidir. Deneyim haritanız için ne kadar çok insan ihtiyacı ve arzusu ortaya çıkarırsanız, sizi gelecek vadeden fırsatlara götürmeleri o kadar olası olacaktır.
Uç Noktalar
Antropologlar rutinleşmezler, bu konuda bir yetenekleri vardır. Gözlem yapma şekilleri ve bilgi toplama yollarında her zaman bir tazelik vardır. İnsan faktörü terimini mutlaka duymuşsunuzdur, rekabette avantaj kazanmak için yapılan sosyal gözlemleri ifade eder. Bu terim sizi yanıltmasın -kulağa sanki pasif bir iş ya da akademik bir olaymış gibi geliyor. Aksine insan faktörü uzmanları oldukça hareketlidir. Olaylar karşısında kritik noktaları, gözden kaçmış ya da anlaşılamamış fırsatları bulurlar.
Yeni bir bakış açısına sahip, olayların iç yüzünü kavrayabi-lengözlemler yapmak istiyorsanız, bu gözlemlerinizi nerede ve nasıl yaptığınız konusunda yenilikçi olmanız gerekir. Mesela, diyelim ki yoğun iş temposuna sahip bir hastanedeki hastaların orada geçirdikleri zamanda neler yaşadıklarını, nasıl olduğunu anlamak istiyorsunuz, ne yaparsınız? Doktorlara ve hemşirelere mi danışırsınız? Hastalarla mı konuşursunuz? İncelikle hazırlanmış bir anket mi gezdirirsiniz? Hepsi de mantıklı hareketler, ama Antropoloğumuz daha farklı bir yöntemi seçti. Buna "Uç İF" diyor -"Uç İnsan Faktörü"nün kısaltması. Televizyonda gördüğünüz uç sporlar kadar çılgın olmasa da kalbi zayıf olanlar için uygun değil. Film ve medya sektöründen gelen Antropoloğumuz, hastane odasına bir video kamera yerleştirmeye karar verdi. Hastane yönetiminin ve hastanın iznini alan Antropoloğumuz, kamerasını alıp kalçasından ameliyat olan bir kadının odasına girdi. Köşeye kamerasını kurdu ve her dakika birkaç saniye çekim yapacak şekilde ayarlayıp, 48 saat açık bıraktı. Deneyimi kendisi de yaşamak için, kendisi de odada 48 saat boyunca kaldı, arada kestirmesi gerektiğinde refakatçi koltuğunda yattı. Margaret Mead'in dediğine uydu, iş bitinceye kadar hava almaya çıkmadı.
Peki, bu gerçek hayatın video çekimleri ne yakaladı?
Zaman atlamalı video çekimleri hastanın odasının fuzuli işgallerini yakaladı, birçok kez. Işıklar yanıp sönüyor, kapılar açılıyor, dışarıda koridorda patırtılar oluyor, hemşireler nöbetlerini geziyordu. Hepsinden fazlası da gece ya da gündüz hastanın odasına giren insan sayısının çokluğunu yakaladı. Antropoloğumuzun kayıtlarını izlemek, Real World'ü izlemek gibiydi. Görüntüler, çalışanların hastayı rahat ettirmek adına ziyaretçi sayısının, ziyaret saatleri gibi pek çok kuralı görmezden geldiğini gösterdi. Kayıt ayrıca günün bazı saatlerinde bırakın uyumayı, dinlenmenin bile imkansızlığını gösterdi. Antropoloğumuz 48 saatlik kaydını rahatça anlaşılacak bir beş dakikaya indirerek montajladı. Çekimi problemleri görmek ve hasta odasındaki yenilik fırsatlarım açığa çıkarmak için etkili bir araç oldu.
Kaydı izleyip Antropoloğumuzla konuştuktan sonra, uygulamaya koyabileceğimiz muhteşem bir metodun daha ancak tepesini gördüğümüzü fark ettim. Son yıllarda dijital video teknolojisi çok ilerledi, teknik bilgisi olmayanların bile kaliteli sonuçlar çıkarmasına olanak sağlar oldu. Antropoloğumuzun önceki işlerinden öğrendikleri fikri bulmasına, kayıt yapmasına ve montajlamasına yardım ettiyse bile, kendi fikir verici videolarınızı yapmak için takımınızda Steven Spielberg'e ihtiyacınız yok.
Benim tavsiyem, kameranızı alın elinize veya video çekiminden anlayan birisini bulun. Kameranızı bir perakende dükkanına kursanız ne olur? Ya da bir lobiye? Bir fabrika katına? Kendi ofisinize? Kendi çalışanlarınızı gözetlemek için değil tabii, ama kendi işinizin ve müşterilerinizin hallerini, gelgitlerini görmek için. Bir dahaki sefer yeni keşifler aradığınızda, bir çalışma grubu kurmak yerine neden müşterilere odaklanmıyorsunuz? İnsanların sizin ürünlerinizle, hizmetlerinizle ve mekânlarınızla nasıl bir etkileşim içinde olduklarını anlarsınız. Vücut dili çok şey anlatır. Şirketinizin günlük döngülerinden, müşterilerin hareketlerinden ne kadar çok şey öğrenebilirsiniz. Uç İnsan Faktörünü uygularsanız, müşterinizin hoşuna gitmeyen şeyleri ne kadar rahat anlayacaksınız, bir düşünün.
Küçük Gözlemler Yararlıdır
Müşterilerinizin küçük nüanslarını yakalamak bile büyük fırsatlara kapı açabilir. Bir meşrubat firması için Antropoloğumuz trenlerini beklerken peronda duran yolculara nasıl daha çok meşrubat satabilecekleri konusunda ipuçları bulabilmek için yerel istasyonları gezmiş. Kalabalığı izlerken, dikkatlerini sürekli tekrarlanan bir davranış çekmiş; tren gelmeden önceki dakikalarda insanlar peronda duruyor, içecek satan büfeye omuzlarının üstünden şöyle bir bakıp, saatlerine bakıyor ve treni beklemeye devam ediyorlarmış. Herhangi bir gözlemci ipucunu kaçırabilirdi, ama bu hevesli Antropologlar insanların içecek almak ve treni kaçırmak arasında kaldıklarını fark etmişler.
Peki, ne yapmışlar? Prototip yapmışlar. Üstlerinde kocaman saatler olan meşrubat vitrinleri kurmuşlar, böylece müşterilerin hem saati görüp hem de içeceklerini içmeleri mümkün olmuş. Sonuç? Sonuçta tren istasyonlarında satışları kat kat artmış. Saatler müşterileri bir içecek için vakitleri olduğuna temin etmiş. Tüm bunlar yalnızca yarım saatlik bir televizyon programı izlenerek yapılmış.
Saha gözlemlerini ve hızlı prototiplemeyi uzun zamandır öneriyoruz. Bazen büyük bir atılım küçük bir bakış açısı farkının arkasında oluyor. Anlattığını anladığınız zaman, saatine bakan tren yolcuları gibi basit bir gözlem bile büyük fark yaratabiliyor. İnovasyon reçetenize saha gözlemini ve hızlı prototiplemeyi de katın, sonuçlara şaşıracaksınız.
Stajyerler ve Nesiller Arası Farklar
Şirketinizin stajyer programımı sadece ileriki bir tarihteki olası işe alımlarımıza yardımcı olmakla kalmayıp, sizi sürekli bir yeni fikir akışıyla taze tutabilir.
Mesela, bu seneki yeni stajyerlerimizden birisi olan ürün tasarlama programı yüzünden aylarını büyükannelerin torunlarıyla yemek yapışlarını gözlemleyerek geçiriyor. Nesiller arasındaki farkı bilirsiniz, bu ise mutfaktaki nesiller arası fark! Stajyerimiz, torunlar ve büyükannelerin, aradaki nesillere nazaran birbirleriyle daha iyi anlaştıklarını fark etti. İki nesil de o anı yaşıyor, bir adım sonra ne yapacaklarını düşünmüyordu. Yaşadıklarını tüm duyularıyla kavrayacak zamanı ayırıyor, malzemelerin dokusunu hissediyor, her yeni malzemeyi kokluyor ve özgürce tatlılardan atıştırıyorlardı. Çocuklar da yaşlılar da ağır çanaklar ve un paketleri gibi hantal ve ağır malzemeleri kullanırken zorlanıyor; mutfaktaki diğer kişi bıçak kullanırken ikisi de dikkat ediyordu
Bazen çocukların büyüklerin suçunu üstlendiği oluyordu, ya da büyüklerin çocukların suçunu üstlendiği. Büyükannelerin daha çok deneyimi oluyor, torunların ise gözleri daha iyi görüyordu; büyükanne neyi aradığını iyi biliyor, ama torunu daha rahat buluyordu. Bir keresinde stajyerimiz Antropolog rolünde bir büyükannenin dört ve sekiz yaşındaki iki torunuyla kurabiye yapmasını izledi, iş tarifi okumaya gelince büyükanne küçük yazıları okumakta zorlandı, dört yaşındaki torunu da kelimeleri okumakta zorlandı böylece yardım için sekiz yaşındaki torun devreye girdi.
Araştırmanın ileriki aşamalarında stajyerimiz hem büyükannelerin hem torunların sevdiği bir yemek olan waffle yapımına yoğunlaştı. Sonuç, eğlenceli waffle yapımı için geliştirdiği bir dizi ürün oldu. Mesela, tüm çocuklar yumurtaları kırmayı seviyor ama pek beceremiyorlar. Sevimli, kullanması kolay ve kabuğu hamura düşürmeyen bir yumurta kırıcı bu takımın hiç duraklamadan alacağı bir araç olurdu. Sadece bu tek fikir bile büyükanne-torun takımlarına yönelik ürünler serisinin başlangıcını oluşturabilir. Potansiyel pazarı sınırsız ve büyükanneler torunlarıyla geçirdikleri değerli vakitleri için rahatça para harcayabiliyorlar. Yani sahada gözlerinizi yeni pazar fırsatları sağlayabilecek ayrıntılara açın. Ve sakın stajyerlerin yeteneklerini küçümsemeyin.
Çocuklarla Konuşmanın Yedi Sırrı
Çocukları gözlemlemenin, onlarla konuşmanın çok önemli olduğuna inanıyoruz, onların bakış açıları ve algılarındaki tazelik başka kimsede yoktur. Büyüklerin gözden kaçırdıklan şeyleri fark ederler, sizin onların bakış açılarından görmenizin imkanı yok, bir kere artık çocuk değilsiniz. Sizin algılarınız hafızanız tarafından çarpıtılır ve yetişkin gözüyle görülür. Çocuklarda, yetişkinlerin çoğunda bulamayacağınız bir altıncı his vardır. Her neslin dünyası kendine hastır. "Ben sekiz yaşındayken şimdiki çocuklara hiç benzemiyorduk. Bugünün çocuklarının çok fazla fırsatı var, üstlerinde de daha çok baskı var."
Peki, çocuklarla çalışmanın sırrı nerede? "
5 Ayakkabılarıyla ilgili soru sorun.
Tüm çocukların ayakkabılarıyla ilgili fikirleri vardır. Boy farkı iletişim kurmakta ciddi bir engeldir ve iyi bir Antropolog her şeyi öğrenmek ister. Onların seviyesine inin.
5 Kendinizden bir şeyler sunun.
Çocuklara kendinizle ilgili bir şeyler anlatın; gününüzün nasıl geçtiğini ya da ilgilerinizi anlatın, özellikle hassas olduğunuz konuları paylaşın; hassas olduğunuz konular sizi insan kılar ve yeni iletişim kanalları açar.
5 En iyi arkadaşlarını konuşmaya çağırmalarını isteyin.
Utangaç çocuklar bile yanlarında arkadaşları varken açılırlar ve birbirlerinin çenelerini düşürürler. Bazen, arkadaşlar kendi aralarında konuşmaya dalıp sizi tümüyle unutur ve bir tartışmaya girişirler, kültürel antropoloji yapıyorsanız, bundan iyi fırsat olmaz.
4. Eğer doğruysa, onlara bu çalışmanın gizli olduğunu söyleyin.
Annelerinden ya da yakın arkadaşlarından sır saklamayı beceremeyen çocuklar için bile biraz gizlilik konuşmaya hava katar ve onların düşüncelerinin değerli olduğunu vurgular. Biz de onların değerli olduğunu düşünüyoruz.
5. Evlerini gezip gezemeyeceğinizi sorun.
Çocuklarla konuşmalarınızı mümkünse onların evinde yapın, sevdikleri ve sevmediklerini, oyuncaklarını görebilirsiniz. Anne ve babalarının onayladığını duyunca, çocuklar size etrafı göstermeye bayılacaklardır. Evlerinin genel bir turundan odalarındaki her parçanın ince hikayelerine beş dakikada geçeceklerdir. Ev gezisi kısa zamanda çocuk dünyasına bakan bir pencereye dönüşür.
6. Çocuklara on liraları olsa ne alacaklarını sorun. Ya da yüz lira.
Bu soru dolaylı bir şekilde neyin popüler olduğunu neyin olmadığını anlamanın yoludur. Genç bir çocuğa son aldıkları hakkında soru sorarsanız savunmaya geçebilirler, ama ne alacaklarını sorarsanız, gerçek cevabı alırsınız. Alacakları şey popüler, havalı ve o yaştaki çocukların aklında olan şey olacaktır.
7. Onları güldürün.
Eğlenen çocukların söyleyecekleri daha çok şey olur. Ciddi bir görüşmede en iyi tavırlarını takınır, sizin duymak istediğinizi düşündükleri şeyleri söylerler. Ama onları güldürmeyi başarırsanız, size gerçek duygularını, isteklerini söyler ve yirmi birinci yüzyılda çocuk olmanın nasıl bir şey olduğuna dair ipucu verirler. Kendilerini anlatırken daha az düzeltme yaparlar, bu da çocuklarla konuşmanın büyüklerle konuşmaya kıyasla daha çok bilgi sağlamasının nedenidir. Onlardan öğrenilecek çok şey vardır.
İpuçları
Etrafınıza dikkatli bakarsanız, sorun çözme işini üstlenmiş akıllı insanlar görürsünüz. Belki fotokopi makinesinin kenarına iliştirilmiş yardımcı bir post-it ya da resepsiyon masasına yapıştırılmış bir kağıt. Belki de işleri kitabına göre yapmayan becerikli bir satış elemanı ya da müşteri hizmetleri çalışanıyla karşılaşmışsınızdır. İşler hesaplandığı gibi gitmediğinde insanlar esnek ve yaratıcı olurlar. Teknolojileri ve sistemleri kendi ihtiyaçlarına uyacak şekilde eğerler. Sahada insan dokunuşlarını, kendilerince sert köşeleri yumuşatmış, diğerlerine de yardımcı olan insanların etkilerini inceleriz. Bunlar bir ürünün ya da hizmetin yeterli olmadığının işaretidir.
Bazı fırsatlar diğerlerine nazaran ortadadır. Etrafınızda kaç tane olduğunu görmek için bir gün bu uygulamayı yapın. İş yerinizde, evinizde ya da sokaklarda gördüğünüz tüm düzeltmeleri not alın. Özellikle bantlanmış ve tutturulmuş şeyleri arayın. Neyin çalışmadığını ya da neyin nasıl çalıştığını anlatan notlara dikkat edin. Kaç tane bulacağınıza şaşıracaksınız. Mesela bir taksiye binin, muhtemelen gecelerini gündüzlerini direksiyon başında geçiren sürücülerin yaptığı eklemeleri ve değişiklikleri göreceksiniz. Bu değişiklikler ve düzeltmeleri arama maceranız boş bir iş değildir. Bu işi ciddiye alın, hizmetlerinizi geliştirmek, sert köşeleri yumuşatmak konusunda ilk adımınızı atmış olacaksınız. Bazı servislerin ve ürünlerin nasıl olup da harikalar yarattıklarını anlayacaksınız. Bir ürünün ya da bir serinin geliştirilmek için nasıl beklediklerini göreceksiniz.
Anlık Gözlemler
Bazen en iyi Antropologların bile kapsamlı bir çalışma yapmak için yeterince vakitleri ya da kaynakları olmayabilir. Dünyaya kendi köşenizden bakarken yeni fikirler, taze görüntüler, olup bitene dair yepyeni bir bakış açısını nasıl bulabilirsiniz?
Güncel dergilerin ve son çıkan kitapların harekete geçirme, bilgi sağlama değerleri olduğunu biliyoruz. Benim büroma yakın bir duvarımız, çalışanlarımız istediği gibi okusun diye tümüyle dolu dolu ve güzel dergilerle kaplı. Uslu durun baskısıyla ezilmiş bir şirket kütüphanesinde saklı değiller. Ofisimizin en hareketli koridoruna bakan geniş ve ferah bir odadalar. Biz inovasyona önem veren her firma için dergilere göz gezdirmenin ciddi ve üretken bir iş olduğuna inanıyoruz. Bir bakarsınız sizin de basımcı yanınız açığa çıkar. Müşteri Deneyim Tasarımı grubumuz takımı hareketlendirmek için belirli aralarla "Düşünce Bombaları" ismini verdikleri kitapçıkları basarlar. Benim okuduğum kadarıyla Düşünce Bombaları güncel akımların, tasarımların ve fikirlerin etkileyici bir derlemesi ve genellikle farklı çizgideki basılı yayınlardan esinlenerek hazırlanmışlar.
Dünyada, takip edebileceğinizden çok çok daha fazla şey oluyor. Ve çok çok daha fazla dergi var. Biraz kapaklara bakın, sayfalan karıştırın, hatta okuyun. Yeni fikirler bulacağınız kesin, daha kesin olanı ise hemen gidip üye olmak isteyeceğiniz dergiler bulacağınız.
İlk Bakış
Yöneticiler kendi firmalarının müşterilerini dinlediğini söylemeye bayılırlar. İnovasyona her zaman yer olan iş dünyasında müşterileri dinlemek iyi bir şeydir, ama müşterileri dinlemek ancak bugünü anlamanızı sağlar, geleceği görmenizi sağlamaz. Müşterilere sorulan detaylı sorular müşteri memnuniyetini anlamak için çok faydalı olsa da gerçek yenilikçi atılımların bu şekilde olacağına inanmıyoruz.
Müşterilerin büyük çoğunluğu sizin sunduklarınızı kendi ihtiyaçlarıyla karşılaştırmayı bilir ve hepsi daha hızlı, daha ucuz, daha rahat kullanılanını ister. Ama sizin dünyada bir ilk olacak hizmetleri planlamanıza ve yeni iş modelleri yaratmanıza yardım etmezler. Müşterilere ürünlerinizi nasıl baştan yaratabileceğinizi sormak; sokaktaki adama NASA'nın yeni uzay mekiğini nasıl tasarlaması gerektiğini sormak gibidir. Ya da şu anda piyasada olmayan ürünlerin on yıla kadar hayatlarında nasıl yer tutacağını sormak gibi. Bu sorular müşterilerin cevaplamaya yeterli olmadığı sorulardır. Bilmedikleri çok şey vardır. Müşteriler size devrim yaratacak yeniliklerin yolunu gösteremez.
Onun yerine müşterilerle bir gününüzü geçirin, neler olacak bir bakın. Bir yerlere varmaya başlayacaksınız. Yeni ve daha iyi bir şeyler yapmak peşindeyseniz, mücadele eden ve tökezleyen insanları izlemelisiniz. Girişi davetkar olmadığı için bir dükkana girmekten vazgeçen insanları fark edin. Müstakbel müşterilerinizin neden rakibiniz ürününü tercih ettiklerini izleyin. Yeni fırsatlara giden en önemli ipuçları sürekli değişen dünyalarında yol alan insanların geliştirdiği alışkanlık ve davranış kalıplarındadır. Çevrelerine nasıl yanıt verdikleri, bir durumdan nasıl avantaj sağladıkları ya da rahat kullanabilmek için nesneleri nasıl adapte ettikleri, çoğunlukla ürün ya da hizmeti tasarlayanların hiç aklına gelmeyecek şekillerdedir. İnsanların bazı zekice uyarlamaları uluslararası niteliktedir, bazıları ise bilinçsizce yapılır. Müşterilerinizdeki bu bilinçsiz hareketleri izlemeniz sırf meraktan da olabilir, kazanacağınız bilgileri karlı bir şekilde geri de döndürebilirsiniz. Açık fikirliyseniz bu hareketler aklınızda bir kıvılcım oluşturabilir ve belki de belki de sizi yeni ve farklı bir şeye itebilir.
Pratik Gözlemler
Antropologların yaptığı saha çalışmalarının yeni fikirler için şaşırtıcı derece basit bir kaynak olduğunu gördük. Bu tekniğin bu kadar az şirket tarafından kullanılması şaşırtıcı. Belki çoğu sadece topladığı bilgileri yorumlamakta hata yapıyor. İyi gözlemler sonradan incelendiğinde basit görünebilir, ama gerçekte gözleri alışkanlıktan ayırıp, olaylara yeni gözlerle bakmak belli bir disiplin gerektiriyor. Ne kadar çok iş fırsatı ve tasarruf sağlayacağını bilseler, şirketler sahaya daha çok adam gönderirlerdi.
Antropologlardan öğrendiğim şeylerden bir tanesi, bu işin merak istediği. Nasıl daha iyi olabilirsiniz? İlginizi çeken bir alan bulun. Mesela benim için bu, seyahat. Çok geziyorum, şimdilerde neyin yürüyüp neyin yürümediğine odaklanmaya başladım ve sanırım daha geniş alanlarda gözlem yapma becerisi kazandım.
Kısa bir zaman önce bir yurt dışı uçuştan sonra bir yenilik fırsatı gördüm. Paris'in dışında bir konuşmam vardı ve Işıklar Şehrinin tüm denizaşırı ziyaretçileri gibi ben de Charles DeGaulle havaalanına indim. Elimdeki rehber şehre havaalanı ve Paris metrosunu birleştiren trenle dönmemi öneriyordu. Tren harikaydı, ama yarattığı ilk izlenim acınasıydı. 7,50 avroya bilet aldıktan sonra tren istasyonuyla ilgili ilk deneyiminizi turnikelerde yaşıyorsunuz ve işte problem burada başlıyor.
Mimarlar, ya da daha büyük ihtimalle mühendisler neyi gözden kaçırmışlar? Dış hatlardan çıkan neredeyse tüm yolcuların yanlarında valizleri bulunacağını gözden kaçırmışlar. Girişler yolcuların yanlarında irice bir çanta bulundurabilecekleri ihtimalinden bihaber üretilmiş. Manzara o kadar garipti ki, bir süre durup seyrettim. Yol arkadaşı olduğum yolcuların nasıl eziyet çektiklerini görmek için değil -çünkü aynı problemi ben de yaşıyordum- insan davranışlarını ve uyarlayarak problem çözme becerisini gözlemlemek için izledim.
İstasyona girmeye çalıştığınızda ilk önce dar turnikelere giriyorsunuz. Bir kere girdikten sonra yanınızda bırakın standart iki bavulu, tek bir bavulu bile taşımanıza yetecek alan kalmıyor. Ben çekmeli orta boy bir hostes bavulu ve üstüne sıkıştırdığım bir çantayla seyahat ettiğim için istasyonun istemsizce hazırlanmış engelli parkurundaki ilk engeli, sıkışa tıkışa aşmayı becerdim. Ama bildiğiniz üç kollu turnikeler, bavullu insanlar için boylarınca birer engel gibi duruyorlardı. İki çanta taşıyanlar en zor durumdaydı. Çantalarınızı omuz hizasına kaldırıp, birini önünüzde, diğerini arkanızda tutarken, geçişin önündeki bir deliğe mor bir bileti tıkıştırmanız, turnikeden geçtiğiniz sırada geçişin diğer tarafındaki başka bir delikten geri almanız gerekiyordu. Yolcuların çoğu şaşırıp kalıyordu ama arkalarında biriken kuyruk nedeniyle duraksamadan giriyorlardı. İzlerken, kocaların diğer tarafa geçen eşlere çantaları attığı "takım çözümleri" gördüm. Çantalarım diğer tarafa atıp geçen insanları gördüm. Sirk cambazlarım aratmayacak denge hareketleriyle geçen insanlar gördüm. Ama ilk denemesinde zorluk yaşamadan geçebilen bir tek insan görmedim.
Herhangi iyi bir mimar, mühendis, tasarımcı ya da teknisyen bir düzine basit çözüm yaratabilirdi, ama ilk önce birisinin zaman ayırıp problemi görmesi gerekliydi. Ben saha gözlemim için beş dakika kadar orada kaldım, ama tahminim bu turnikelerin yakınında yıllardır saatler boyunca çalışan insanlar olduğu. Eminim bu insanlar bu probleme yüzlerce defa şahit olmuşlardır ama "İşler böyle" deyip geçmişlerdir. On yılda bu turnikeler değişebilirdi, istasyonu büyütürken ya da yeni elektronik turnikeleri eklerken değiştirebilirlerdi. Bir deneme yapsalardı ya da hava alanı yolcularının bavul taşıyacağını hesaba katsalardı keşke. İnsanları izlemeye ve ihtiyaçlarım anlamaya zaman ayırın, diyebilirim ki daha az sorun yaşarsınız.
Daha Hızlı Atlar
Mucit Ford Bey demiş ki, "Eğer müşterilerime ne istediklerini sorsaydım, benden daha hızlı atlar isterlerdi." Ford haklıydı. Müşterilerinizin geleceğinizi planlamalarını beklemeyin. Böyle bir hataya düşerseniz "daha hızlı atlar" konusunda tavsiyelere boğulursunuz.
Ford büyük atılımlarının çoğunu yirminci yüzyılın ilk yıllarında yaptı, gelin siz de yirmi birinci yüzyılın ilk yıllarında videokaset sektöründe çalıştığınızı düşünün. İnsanlara ne istediklerini sorsanız, alacağınız cevap "süper-hızlı kaset sarma" olurdu. Bir müşterinin "Bir filmi bitirdiğimde dükkâna geri götürebilmek için, kasetçaların bandı daha hızlı sarmasını isterdim." dediğini düşünmek zor değil. Müşterinizi dinleyerek nasıl kaybedebilirsiniz? İmkanı yok! Hemen "süper hızlı saran" kasetinizi geliştirmeye başlarsınız. Tam bitirip bu yeni ve harika ürününüzü piyasaya sürdüğünüzde sadece daha iyi ses ve görüntü kalitesi vermekle kalmayıp, geri sarmayı gerektirmeyen ilk DVD'lerin piyasaya çıkmış olmasıyla dağılırsınız. Ayrıca, inovasyonun ivmesi giderek artıyor, umarım DVD sektörüyle bağlantısı bulunanlar internetten indirilebilen film ve videoları hesaba katmaya başlamışlardı, çünkü nasıl DVD videokaseti gölgede bıraktıysa, internet de DVD'yi öyle gölgede bırakacaktı.
Tabii, iyi firmalar müşterileri dinleme alışkanlıklarından vazgeçmezler. Sadece bu yöntemi, yeni atılımlar yaratmak için kullanacağınız yöntemlerle karıştırmayın. Yeni atılımınız daha iyi ve daha hızlı şeyler isteyen insanlardan gelmeyecek. Müşterilerinizin hiç aklına gelmemiş bir şey olacak.
Genç Başlayın
Antropologlar sadece bugünü anlamanıza yardım eden insanlar değiller, aynı zamanda size gelecekle ilgili ipuçları da verebilirler. Geleceğin piyasalarındaki ana akımları görmek için, bugünün gençlerine balon.
Uç insan faktöründen bahsettik. Bu tekniğin temelinde, daha farklı olan insanları izlemek yatıyor. Yeni bir ürünü ya da hizmeti seven ya da nefret eden insanları... Hislerini ifade etmekten çekinmeyen, fikirleri ve görüşleri olan insanları. Buna tanıma uyan tanıdığınız genç yok mu?
Gençler sürekli yeni şeyleri denerler, şöyle bir bakar, sever ya da sevmezler. Prototipin en etkili olduğu an. Çocuklar yeni teknolojileri ve modaları doğan güneşi izler gibi takip ederler. Ve bir şeyi sevdiklerinde, tutku ve istekleri harikalar yaratır.
Blogları, oyunları, anında mesaj hizmetlerini, mp3 paylaşımlarını düşünün. Bu akımların hepsini gençler oldukları yerlere getirdi ve biz konuşurken daha fazlasını taşıyorlar. Sonradan yetişkinleri de etkileyecek ürünleri onlar büyütüyorlar.
Neden gençleri ve çocukları izleyerek öğrenmeyi istiyoruz? Onlar yeni ve sağlam fikirleri kabullenip benimserler, yetişkinler ise yeni fikirleri bastırmak isterler. Mesela, mesajlaşma hayatımızdaki en etkili iletişim şekli değil. Ama gençlerin doyumsuz dedikodu ve muhabbet isteklerine hitap etti ve bir süre sonra buna yetişkinler de kapıldı.
Antropologların bir yerlerden başlamaları lazım ve ben gençlerden daha iyi bir yer düşünemiyorum. Ne yaparsanız yapın, hangi endüstride çalışırsanız çalışın, çocuklarla ve gençlerle çalışıp onları izlediğinize emin olun. Çocukların ruhumuzu gençleştirdiğini biliriz, bırakın bir de ileriyi görmenizi sağlasınlar.