Sunum Teknikleri Eğitim Notu

MentalPress 30

Aristo, konuşmayı bilgi aktarımı özelliğinden çok, ikna yönünden ele almış ve şöyle demiştir: "Söz söyleme sanatı, belirli bir durumda dinleyenleri söy­lenenlere inandıracak araçları bulma ve keşfetme gücüdür." İ.Ö. 336 yılında yapılan bu saptama, günümüzde hâlâ geçerliliğini sürdürmektedir. İnsanlara bilgi vermek ve iyi vakit geçirmelerini sağlamak önemli olsa da, sunuştan asıl beklenen, bireyleri belli bir tutum ve davranış değişikliğine ikna etmektir.

Katılımcıların tutum ve davranışlarının değişmesi, bilginin sadece verilme­sine değil, kabul edilmesinin sağlanmasına bağlıdır. Sunuşunuzdan sonra katılımcılar, şimdiye kadar yaptıklarından daha farklı düşünüyor, hissediyor ve davranıyorlarsa, başarılı bir sunuş yapmışsınız demektir. Bugünün "dinle­yicilere" değil, "dinleyicilerle" yapılan sunuşlarında, dinleyici tanımının ye­rini katılımcı almaktadır; çünkü sunuşta konuşmacının rolü, tek yönlü bilgi aktarımından uzaklaşıp, katılımcılarla birlikte geliştirilen fikirleri kolaylaştı­rıcı bir nitelik kazanmaktadır.

Bu eğitimde başarılı bir sunuş için gereken teknik bilgiler ve bu bilgilerin etkin kullanım yöntemleri yer almaktadır; çünkü teknik bilgi, ancak etkin kullanım becerisiyle birleştiğinde amaca hizmet eder.

Sunuşun başarısındaki en önemli etken, konuşmacının kendisine ve anlat­tıklarına olan inancı, işini iyi yapmaktan kaynaklanan coşkusudur. Bu inanç ve coşku, sunuş sırasında kişinin sesinden, sözlerinden ve beden dilinden dinleyicilere yansır, sunuşun etkisini artırır. Bu şekilde konuşmacı, sadece zihinlere değil, kalplere ve tutkulara da seslenir, hafızalarda yer edebilir.

Şimdiye dek katıldığınız sunuşları düşünün; anlatılanları dikkatle dinliyor muydunuz? Yoksa siz hayallere dalmışken uçuşan sözcükler ve değişen say­damlar hakkında hiçbir fikriniz yok muydu?

Şu anda bir sunuş yapmanız gerekse, katılımcıların dikkatini çekebileceğini­ze inanıyor musunuz? Söylediği tek bir kelimeyi dahi hatırlamadığınız ko­nuşmacıdan farklı bir sunuş ortaya koyabileceğinize emin misiniz? Yoksa siz de, birçok konuşmacı gibi, "ciddiye alınmak için sıkıcı olmak gerektiği" ya­nılgısı içinde misiniz?

Farklı, yaratıcı, ilginç, sürükleyici bir sunuş yapmak, aşağıda belirtilen iki ne­denden dolayı, zordur.

1. Katılımcıları unutmak.

Birçok konuşmacı tarafından yapılan ortak bir hata, katılımcıları unutmak ve kendine konsantre olmaktır. Konuşmacı, sunuş boyunca katılımcıları izle­meli ve sunuşu onların tepkisine göre yönlendirebilmelidir. Katılımcıların bakışları kendisinde odaklanıyor mu? Yoksa önlerine mi bakıyorlar? Esni­yorlar mı? Oturdukları yerde sürekli kımıldıyorlar mı? Kollarını kavuşturup kapanmışlar mı? Yoksa yüzlerinde onaylayın bir ifade mi var?

Sunuşu planladığı gibi sürdürmeyi ve bir an evvel bitirmeyi hedefleyen bir konuşmacının katılımcıların dikkatini canlı tutması mümkün olamaz. Su­nuş, iki yönlü bir iletişimdir. Konuşmacı, katılımcıların beden dilini takip etmeli, sunuşu izlemekte zorluk çekiliyorsa bunu görmeli, beklenmedik ses­sizlikler, vurgulamalar, ses tonunda değişiklikler ya da sorular yoluyla veya görsel malzeme yardımıyla dikkatlerini çekmelidir.

2. Tüm beyni kullanmamak.

Beynin sağ ve sol yarımkürelerinin farklı işlevleri vardır. Yaratıcı bir sunuş hazırlamak birçok kişi için zordur çünkü insanlar beynin sağ yarımküresini yeterince kullanmazlar.

 

Sol yarımküre

Vücudun sağ tarafını yönetir,
Ayrıntılara odaklanır,

Kazanılmış bilgilerden yeni bilgiler üretir,

Mantık yürütür,

Değerlendirme yapar,

Veriler arasında bağlantı kurar,

Kelime ve rakamları depolar,
Konuşma hızını, dilbilgisini,

Kelime dizilimini kontrol eder.

Sağ yarımküre

Vücudun sol tarafını yönetir,

Sezgi gücüne sahiptir,

Varlıkların şekilsel özelliklerini değerlendirir,

Ayrıntılardan çok bütünle ilgilenir,

Yaratıcılığı sağlar,

Geçmişi hatırlamaya yardım eder,

Sanatsal yetenekleri yönlendirir,

Beden dilini yönetir.

 

Öğretim kurumlarımızda verilen eğitim, sol yarımkürenin işlevlerini güçlen­dirmeye yöneliktir ve bunu başaranlar ödüllendirilir. Ancak yaratıcılık, hayal gücü ve mizah, okul yaşantısı boyunca cesaretlendirilmeyen becerilerdir. Aynı durum, genellikle iş hayatında da devam eder. Bunun sonucu, yapılan sunuş­lara yansır. Sunuşlar çoğunlukla yaratıcılıktan ve mizahtan uzak, tekdüze bir şekilde bilgi aktarımının yapıldığı, sol beyin ağırlıklı etkinlikler haline gelir.

İyi bir sunuş, bilgi verici, iyi düzenlenmiş malzemeye (sol beynin işlevleri) ihtiyaç gösterdiği gibi, beden dilinin etkin olarak kullanıldığı, canlı, renkli, hayal gücünü harekete geçiren malzemeye de (sağ beynin işlevleri) ihtiyaç gösterin.

Yapılan araştırmalar, dinleyicilerin beyinlerinin konuşulan kelimelerden çok, beden dili, ritm ve görüntü üzerine odaklandığını ortaya koymuştur. Beynin sağ yarımküresi tarafından kontrol edilen bu faktörler, kelimelerden daha etkileyicidir. Bu sebeple hafızalarda yer eden bir konuşma yapmak isti­yorsanız mantık ve analizi, hayal gücü ve sezgiyle birleştirerek beyninizi bir bütün olarak kullanın.

Beyin aktivitelerini tanımak için önce kendi beyninizle tanışın. Aşağıdaki eg­zersizler sağ ve sol yarım kürenin farklı işlevleriyle yakından tanışmanıza ve onları geliştirmenize yardımcı, olur.

Hazırlayacağınız sunuşun, katılımcıların hangi beyin fonksiyonlarını hare­kete geçireceğini düşünün.

 

 

Beynin sol yarımküresini geliştirmek için alıştırmalar;

Sık kullandığınız bir makinenin nasıl çalıştığını öğrenin.

En sevdiğiniz film için bir kritik ya­zısı yazın.

Geçen hafta yaptığınız harcamaları inceleyin.

Kullanma kılavuzunu okuyarak bir araç yapın (model araba, uçak).

Aile ağacınızı çıkarın.

Bütün bir gün boyunca her şeyi tam zamanında yapın.

İşyerinde ya da evde dolaplarınızı düzenleyin.

Okuduğunuz bir kitabın giriş bölü­münü siz yeniden yazın.

Seyrettiğiniz filmdeki bir konuşma­nın sizi neden etkilediğini düşü­nün.

Beynin sağ yarımküresini geliştirmek için alıştırmalar;

Bir çocukla onun istediği oyunu oynayın.

Birbirinden ilgisiz iki nesne ara­sında mümkün olduğunca çok bağ­lantı kurun (örneğin, kalem ve uçurtma).

Sadece sevdiğiniz bir şarkıyı dinle­mek için yaptığınız işe ara verin..

Her gün bir şiir okuyun.

Sevmediğiniz bir yemeği seveceği­niz hale getirmek için bir tarif yara­tın.

İşe gitmek için yeni bir yol keşfedin.

Kendinize kişisel bir logo bulun.

Kendinizi 2250 yılında düşünün.

Birisine, ne olduğu belli olmayan bir nesne gösterip hakkında birkaç dakika konuşmasını isteyin; aynı şeyi başkasının size yapmasını isteyin.

Sunuşu Planlayın

Etkileyici bir sunuş hazırlamanın ilk adımı, planlamadır. Sunuşun hangi baş­lıkları içereceği, nasıl bir tarzda anlatılacağı ve ne kadar süreceği gibi konular planlanmadan ayrıntıların belirlenmesi düşünülemez. Planlamanın ilk adı­mında cevaplanması gereken sorular şunlardır;

·      Nasıl bir programda sunuş yapmam gerekiyor? (Şirket içi toplantı, sempozyum, kongre, vs.)

·      Katılımcılar kimler?

·      Kaç kişilik bir topluluğa sunuş yapacağım?

·      Yapacağım sunuş, belli bir organizasyonun parçası mı? (Yıllık top­lantı, konferans serisi vs.)

·      Organizasyonun konusu ya da amacı nedir?

·      Katılımcıların ilgi alanına giren rolüm nedir?

·      Vermek istediğim mesajlar neler?

·      Organizasyonda benden başka kimler, hangi konularda konuşacak?

·      Programın neresinde yer alıyorum? Kaçıncı sırada konuşacağım?

·      Benim sunuşumdan önce ve sonra sırada ne var?

·      Sunuş için bana ayrılan süre ne kadar?

Bu sorulara verilen cevaplar, sunuşun konusu ve kurgusu için gereken temel bilgileri sağlayacaktır. Bundan sonraki adım, katılımcı özelliklerini analiz et­mektir. Sunuşun başarısı, dinleyici grubunun özelliklerine uygun olmasına bağlıdır. Ancak katılımcılar hakkında gereken tüm bilgilere sahipseniz, on­ların diliyle konuşma şansını yakalayabilir ve sizi dinlemelerini, anlamaları­nı, hatırlamalarını sağlarsınız. Bunun için cevaplandırmanız gereken sorular aşağıdaki gibidir:

·  Demografik özellikleri nedir?

·   Sunuş konusundaki tutumları nedir?

·   Katılımcılar sunuş hakkında ne derece bilgililer?

·   İlgi alanları neler olabilir?

·   Hangi bilgileri duymak amacıyla buradalar?

·   Katılımcıların yeterliliklerine göre, onları dinlemeye, anlamaya ve hatırlamaya teşvik edecek mesajlar neler olabilir?

Katılımcıların tutumunu ve amacını belirlemek

Katılımcıların sunuşa katılma nedenleri, tutumlarını belirleyen temel etken­dir. Bu nedenler; konuya duyulan ilgi, sunulan bilgilere duyulan ihtiyaç, eğlenmek, katılımın zorunlu olması, vakit geçirmek olabilir.

Özellikle ilk iki sebepten dolayı sunuşa katılan dinleyiciler, dinlemekte ve an­lamakta daha isteklidir. Bu kişilerin amacı aşağıdakilerden biri ya da birkaçı olabilir:

·      Kendini iş rolleri açısından geliştirmek.

·      Bir sorunu çözmek için bilgi edinmek.

·      Başkalarına aktarmak üzere bilgi edinmek.

·      Başkalarının düşünce ve görüşlerini öğrenmek.

·      Bir konuyla ilgili karar vermeden önce daha fazla seçenek görmek.

Dinleyicilerin hangi amaçla sunuşa katıldığını bilmek, mesajlarınızı en uy­gun şekilde iletmenizi sağlayacaktır.

Katılımcılar, sunuşta;

·      Yeni ve uyarıcı bilgiler sunulmadığında,

·      Konu kendi ilgi alanlarına girmediğinde,

·      Konu ilgi alanlarına girse de, sıkıcı biçimde sunulduğunda,

·      Anlatılanları anlamadıklarında,

dikkatini toplamakta zorluk çeker. Bunu engellemek için konuşmacı, katılımcıların amaçlarını, ilgi, ihti­yaç ve yeterliliklerini bilmelidir. Bu bilgiler, sunuşun hangi dilde, han­gi ayrıntılara girerek, hangi mesaj­ları vurgulayarak ve hangi örnek­lerle belirginleştirerek hazırlanma­sı gerektiğini belirler.

Sunuşun amacını belirlemek

Genel planlama ve katılımcı analizinden sonraki adım, sunuşun amacını netleştirmektir. "Neden bu sunuşu yapıyorum?" sorusu, bir konuşmacının cevaplandırması gereken en önemli sorudur. Örneğin; bu soruya verilecek, "Bayilerin önemini anlatmak için," gibi bir cevap, yeterli değildir; "merkez çalışanlarının, bayilerin amaç ve işlevlerinin önemini anlamaları için" gibi veya "Mali analiz sonuçlarını aktarmak" değil, "Son mali analizlere bakarak önümüzdeki dönemin neler getireceğini öngörerek, yeni stratejiler planlamak için" şeklinde ayrıntılı bir ifadeyle cevabı netleştirmek gerekir. Bunun dışında, aşağıdaki soruların cevapları, amacı belirlemeye yardımcı olacaktır:

·      Bu konuşmayı yapmasam ne olur?

·      Bir kurum toplantısı ise mesajlarımı yazıp dağıtmak yerine, neden anlatıyorum?

·      Konuşmacı olarak ben, grupla etkileşimimizden ne kazanmayı düşü­nüyorum?

·      Amacım, dinleyicilerden beklediğim tepkiyi almam için yeterli mi?

Sunuş amacını net çizgilerle belirlemeden önce, bilgilendirmek, ikna etmek, tutum değişikliği yaratmak ya da eğlendirmek olarak sınıflandırın.

Bilgilendiren sunuşlar, genelde proje incelemelerini ya da teknik sunuşları içerir. Bu tür bir sunuş yapacaksanız, dinleyicilerinizin bilgi düzeyini ve grup içinde bilgi düzeyi farklarını çok iyi bilmeniz gerekir.

İkna eden sunuşlarda amaç, dinleyicilere farklı bir düşünce ya da davranış aşılamaktır; örneğin bir grubu belli bir partiye oy vermeye ya da belli bir ürü­nü satın almaya yöneltmek gibi... Bu tür konuşmalar da bilgilendirici öğeler içerir, ancak bu bilgiler amaç değil, araçtır. İkna etmek amacıyla katılımcıları çok fazla ve çok ayrıntılı bilgiye boğma tuzağına düşmeyin; eğer ayrıntılı bilgi vermeniz gerekiyorsa, bunu konuşmanın sonunda dağıtacağınız basılı malze­meye dahil edin. Bilgiyi sindirmek zaman ve çaba ister; eğer çok fazla vermeye çalışırsanız, inandırıcılığınız değil, katılımcıların sıkılma ihtimali artacaktır.

Tutum değişikliği yaratan sunuşlar, ikna etmenin bir adım ötesine giderek, katılımcıların farklı zihin haritalarına sahip olmasını amaçlar. Kurumsal ya­pılanma içerisinde, çalışanlarda farklı düşünce ve davranış biçimleri gerekti­ren vizyon yenilenmesi, performans yönetim sistemi kurulması, koçluk uy­gulamalarının kurumsallaştırılması gibi uygulamalarda, genel müdürün ya da yönetim kurulu üyelerinden oluşan grubun yapacağı açıklamalar ve deği­şim projelerinin tanıtımı, bu tür sunuşlara örnek gösterilebilir. Öte yandan, ortak kurum kültürü oluşturma programlan ve kişisel gelişim seminerleri de tutum değişikliği yaratan eğitim sunuşlarındandır.

Eğlendiren sunuşların daha keyifli ve daha az ciddi bir anlatım tarzlıyla su­nulması gerekir. Dinleyicileri rahatlatması ve hoş zaman geçirtmesi hedefle­nen bu sunuşlarda güldürü öğesi ağır basan fıkra, hikâyeler ve hicivler yer alır.

İçeriği hazırlayın.

Sunuş metnini hazırlamanın ilk adımı, aklınıza gelen tüm bilgileri bir sıra ya; da düzen gözetmeksizin not etmektir. Tony Buzan'ın, geleneksel planlama­lara alternatif olarak geliştirdiği "zihin haritası" yöntemi ile düşüncelerinizi tamamen serbest bırakabilir ve yaratıcı sonuçlara ulaşabilirsiniz. Bu yöntem, bütünsel beyin yaklaşımıyla fikirlerin kendiliğinden ve özgürce akışını sağlar, yaratıcılığı ve mizahı cesaretlendirir. Bu yöntem, şu şekilde uygulanır:

1.           Kâğıdın ortasına bir şekil çizerek veya bir kavram yazarak işe başlayın. Bu, yaratıcı çağrışımlara bir temel oluşturur ve beynin sağ yarımküre­sini de çalışma içine katar.

2.           Ana kavramı, aklınıza gelen tüm anahtar kelimelerle genişletin. Anah­tar kelimeler cümlelerden daha kolay akla gelir ve daha kolay hatırlanır.

3.     Serbest çağrışımla, anahtar kelimeleri başka kelimelere bağlayın. Her satıra bir kelime veya kavram yazın; böylece her kelimeye yaratıcı bir çağrışım imkânı açmış olursunuz.

4.     Daha kolay seçilmesini ve hatırlanmasını istediğiniz kelimeleri belirginleştirin.

5.           Renk, resim veya kod kullanın. Zihin haritanızda vurgulamak istedi­ğiniz bağlantıları kodlar, resimler ve renklerle zenginleştirin.

Belli bir kural gözetmeksizin, serbest çağrışımla oluşturduğunuz zihin hari­tanızı daha sonra eleyerek düzenleyin. Bilgilerinizi bu düzenleme çerçeve­sinde yapılandırın.

Bilgiyi yapılandırmak                                                               

Sunuşunuzdaki bilgilerin kısa ve kolay anlaşılır olmasına özen gösterin. Bilgi­lerin kısa olması, dinleyicilerin dikkatini daha kolay toplamasını sağlar. Kolay anlaşılır olması ise, dinleyicilerin sunuşu anlaması ve hatırlaması için şafttır.

Bilgi yapılandırmada ilk adım, zihin haritanızda belirlenen temel mesajları netleştirmektir. Örneğin, zaman düzenleme konusunda bir sunuş hazırlıyor­sanız, temel konularınız; "zaman yaratmak", "zaman kaybı", "zamanı kont­rol etmek" ve "zaman bulamamak" olabilir. 40-50 dakikalık bir sunuşta sunuş, fazla uzun ve karmaşık olacak­tır.

Temel konuların belirlenmesinin ar­dından, bu konular içinde yer alacak alt başlıklar belirlenmelidir. Yine za­man düzenleme konusunu örnek ala­cak olursak, bu dört temel konuya şu alt başlıkları yerleştirebiliriz:

 

Zaman kaybı

Bölünmeler

Tembellik

Plansızlık

Zamanı kontrol etmek                 

Önceliklere karar vermek         

Planlamak                                   

Kararlı bir şekilde uygulamak

Zaman bulamamak

Bitmeyen işler

Düşünmeye fırsat bulamamak

Zaman aşımına uğratmak

Zaman yaratmak

İş analizi

Zaman sınırı koymak

Delegasyon

 

Sunuşu yapılandırmanın son aşaması, temel konuların hangi sırayla sunul­ması gerektiğine karar vermektir. Bu sıra, problemin tanımı ve çözümün su­nulması ya da soru-cevap şeklinde olabilir. Örneğin;

Problem

Çözüm

Zaman bulamamak  

Zaman yaratmak

Zaman kaybı

Zamanı kontrol etmek

 

Sunuş metni hazırlanırken cümle içinde kullanılan kelime sayısının 22'yi geçmemesine dikkat edilmelidir. Yazılı metinlerde bu uzunluk yer alsa bile konuşma metinlerinde kısa cümlelerin daha da etkili olduğu bilinmektedir.

Etkili bir başlık seçmek

Birçok: konuşmacı, sunuş başlığını seçmeyi bu aşamaya bırakır. Bilgileri ya­pılandırma, zihni etkili bir başlık seçmek için hazırlar.

Başlık, sunuşun en can alıcı bölümlerinden biridir, iyi bir konu başlığı, veri­len mesajlarla uyumlu ve en fazla beş kelime olmalı, dinleyicilerde merak ve ilgi uyandırmalıdır.

Sunuşu Etkli Kılın

Ne pahasına olursa olsun, sunuşunuzu metinden okumaktan kaçınmalısınız, çünkü bu şekilde dinleyiciyle ilişki kurmanız, onları etkilemeniz mümkün değildir. Etki ezberlenmiş bir metinle değil, içselleşmiş bir fikir izlenimiyle yaratılır. Salt ezbere dayalı içselleşmemiş bir metin doğallıktan uzaklaşır ve mekanikleşir. Metne sıkı sıkıya bağlı kalmadan, doğal bir biçimde yapılan sunuşlar, canlılık ve coşku dolu olacağı için dinleyicilerle en yakın ilişkinin kurulduğu sunuşlardır.

Doğal ve bağımsız bir sunuş, önceden hazırlanan metinden kopma ve onu yok sayma anlamına gelmez. Bu metinden çıkarılacak sunuş notları, mesaj­ların etkili olmasını ve hatırlanmasını sağlar. Notlar, konuşmacıyı bağımlı duruma sokmaz, dinleyicilerle arasında bir duvar oluşturmaz. Notlar hazır­lanırken dikkat edilmesi gereken noktalar, aşağıdaki gibidir:

Üç bölüme ayırın; notlarınızı aynı kâğıt üzerinde giriş, gelişme ve sonuç bölümlerine ayırabilirsiniz. Başka bir yöntem de, bölümleri, hatta bölümler içindeki önemli konuları küçük kartlara yazmak ve bunları numaralandır­maktır. Bu notlar, masaya ya da kürsüye konmak yerine elde tutulabilir ve numara sırasına göre kullanılabilir.

Kısa ve net yazın; uzun cümleler yazmayın, anlatmak istediğiniz konuyu ha­tırlatmaya yetecek kadarını yazın. Hatırlatmalar, anahtar kelimeler olmalı­dır. Anahtar kelimeleri de çok kısa tutmayın; örneğin sadece "fıkra" yazmak yerine, "fıkra, Temel'in restleşmesi" yazın. Yazdıklarınızın okunabilecek kadar büyük olmasına özen gösterin. En yaygın olarak yapılan hata ezberlemeyen cümlelerin sunuştan önceki akşam bir bütün halinde not kâğıtlarına yazılmasıdır.

Önemli kelimeleri vurgulayın; doğru kelime kullanımı, sunuşun belli bö­lümleri için çok önemlidir. Bu kelimeler, fikri oluşturmanızı sağlayan ana kavramlardır. Onları doğru yerde, doğru tonlamayla kullanın.

Kendinizi uyarın; nerede görsel malzeme kullanacağınızı belirtin. Ses tonu­nuzu ve beden dilinizi kontrol etmek ya da yapmaya meyilli olduğunuz ko­nuşma hatalarım düzeltmek için sayfa kenarlarına "YÜKSEK SESLE VUR­GULA", "GERİYE BİR ADIM AT" gibi uyarıcı notlar yazın.

Birçok sunucu konuşmasını notlar yardımıyla yapar; ancak bu bir mecburi­yet değildir. Notlar olmaksızın sunuş yapmak, katılımcılar üzerinde önemli bir etki yapacaktır. Bu, ancak yeterli emeğin verileceği bir hazırlık dönemiyle gerçekleşir.

Uygun anlatım tekniklerini seçin

Farklı kaynaklardan elde edilen ve resmi kanıtlara dayanan bilgilerin en etkili anlatım yöntemiyle sunulması, sunuşun başarısını sağlar. Bilgi aktarımında etkiyi artırmak amacıyla anekdot, fıkra, tanımlama, açıklama, mizah, hikâye, soru sorma, istatistik verme gibi anlatım tekniklerinin hangilerinin en fazla etki uyandıracağı, dinleyici özelliklerine bağlıdır.

Örnekler, katılımcının verilen bilgiyi gözünde canlandırmasını sağlar. Ör­nek kullanmanın riski, dinleyiciler tarafından inandırıcı bulunmama ihtima­lidir.. Vereceğiniz örneğin tek ve özel bir olaya dayanmamasına, genel bir du­rumu vurgulamasına ve gerçekçi olmasına özen gösterin.

Çarpıcı ifadeler, dinleyicilerin merakını uyandırır. Örneğin "zaman yöneti­mi" konusunda bir konuşma yaparken, giriş bölümünde belirteceğiniz, "Si­ze, zamanınızın yarısını kullanarak iki katı işi nasıl yapacağınızı anlataca­ğım..." gibi bir ifade, katılımcıların dikkatini çekecektir.

Alıntılar, bir konuda uzman olan veya konu hakkında tecrübesi olan kişi­lerin söylemlerinden alınır. Alıntının değeri, alıntı yaptığınız kişinin ne ka­dar iyi tanındığına bağlıdır. Bunlar sunuşunuza bir renk ve resmiyet kazan­dırır, ancak örnekler gibi söylediklerinizi kanıtlamaz. Alıntıların sakıncası, bir alıntının tam zıddı olan başka bir alıntının katılımcılar tarafından kolay­lıkla bulunabilmesidir.

İstatistikler, bilginin rakamsal ve nesnel ifadesidir. İstatistiki bilgi kullanma-; -dan önce, dinleyici analizini gözden geçirmenizde fayda vardır; dinleyiciler konuyla doğrudan ilgililerse istatistik sonuçlan ilgilerini çekecektir, ancak konuyla ilk defa tanışan kişiler bu bilgilere ilgisiz kalabilir.

Rakamsal bilgiler, sunuşun inandırıcılığına büyük katkı sağlayabileceği gibi, konuşmayı kolayca sıkıcı bir hale de getirebilir. Akılda kalmaları zor olabilir. Eğer dinleyicileriniz anlatacağınız konunun yabancısıysa, onları istatistikler yerine oran kullanarak bilgilendirmeyi deneyin; örneğin, "300.000 kilomet­rekare orman yok oluyor," yerine, "Hemen hemen Türkiye'nin yarısı kadar orman yok oluyor," diyebilirsiniz. Bu şekilde bilginin akılda kalma ihtimalini artıracaksınız.:

Hikâyeler, dinleyicilerin dikkatini çekmesi bakımından yararlıdır. Hikâyele­rin riski, etkili bir biçimde kullanımının zor olmasıdır; gereksiz ayrıntıları anlatma ya da konuyla ilgisi olmayan bir doğrultuda ilerleme gibi hatalar, kolayca dinleyicinin dikkatini dağıtabilir. Hikâyenizi fazla uzatmamaya^ ko­nuyla yakın bağlantısını kurmaya, hikâyenin sonucunu, vereceğiniz mesajla ilişkilendirmeye dikkat etmelisiniz.

Aliterasyonlar (ses yinelemesi), özellikle bilgi vermeyi amaçlayan konuşma­larda mesajın çarpıcı ve akılda kalıcı olmasını sağlamak için kullanılabilir; örneğin hepsi 'A' harfiyle başlayan tavsiyeleri "5 A Kuralı" ya da "5 Altın Ku­ral" gibi bir başlıkla sunabilirsiniz

Görsel  Materyalle Akılda Kalın

Görsel malzemeler, sunuşun anlaşılmasını kolaylaştıran ve hafızalarda yer et­mesini sağlayan en önemli faktörlerdendir. Bu sayede;

·      Dinleyicilerin dikkati konu üzerinde odaklanır,

·      Anlaşılması zor bilgi ve kavramların zihinde canlandırılması ve bu şekilde daha kolay kavranması sağlanır,

·      Mesajlar daha iyi vurgulanır ve daha uzun süre akılda kalır,

·      Kavrayışın kolaylaşmasıyla sunuşa katılım artar,

·      Konu daha ilginç bir hale getirilir,

·      Bilgi net biçimde aktarılabilir,

·      Çizginin gücünden yararlanılır (bir resim onlarca kelimenin yerine geçebilir),

·      Katılımcıların duygusal tepki vermeleri sağlanabilir.

Görsel malzemenin sunuşun etkinliğini artırması konusunda yapılan araştır­malarda, bilgilerin sadece söylendiğinde, sadece gösterildiğinde ve hem söy­lendiğinde, hem gösterildiğinde hatırlanma oranı ölçülmüş ve aşağıdaki so­nuçlar ortaya: çıkmıştır:

Yöntem

3 saat sonra hatırlanma oranı

3 gün sonra hatırlanma oranı

Söylemek

% 70

% 10

Göstermek

% 72

%20

Söylemek ve göstermek

% 85

%65

Sunuşun etkisini ve akılda kalıcılığını büyük ölçüde artıran görsel araçlar şunlardır:

Büyük Beyaz Kağıtlar: Konuyu özetleyen anahtar kelimeler yazmak dikkatlerin anlatı­lanlar üzerinde yoğunlaşmasına yardımcı olur. Cümleler yazmaktan ve bü­yük salonlarda büyük beyaz kağıtlar kullanmaktan kaçının.

Tepegöz: Sunuşa başlamadan önce tepegözün ayarını yapmış olmanız gere­kir, işaret çubuğu ya da kalem, saydamın hangi bölümünden söz ettiğinizin daha kolay anlaşılmasını ve sunuşunuzun daha profesyonel olmasını sağlar.

Barkovizyon: Tepegöz yerine gittikçe daha çok tercih edilen barkovizyon, sunuştan önce gereken prova yapıldığı takdirde çok pratik bir yardımcıdır. Sunuştan önce netlik ayarının yapılmış ve saydamların sıralarının kontrol edilmiş olması gerekir.

Tepegözde ya da barkovizyonda kullanacağınız saydamların kısa ve net ol­masına özen gösterin. Bir saydam üzerinde sadece bir mesaj sunun. Bir say­damın en fazla yedi satır olmasına, her satırda en fazla yedi kelime olmasına, büyük puntolarla ve sade bir karakterle yazılmasına özen gösterin.

Video ve film: Bunlar son derece güçlü araçlardır, fakat konuşmacının yeri­ne geçme tehlikesi çok yüksektir. Bu malzemeler dikkatsiz kullanılırsa, sunuş yapan kişi bir aracı durumuna düşebilir. Film gösterilirken vurgulanmak is­tenen bir nokta varsa kaset durdurulmalı, konuşulduktan sonra tekrar çalıştırılmalıdır. Filmi sık sık durdurup başlatmaktan da kaçınmak gerekir.

Slayt makinesi: Fazla sayıda slayt göstermekten kaçının. Slayt gösterirken katılımcılarla göz temasınızı kesmeyin, salonu karartmayın; karanlık salon­lar, dinleyicilerin dikkatini dağıtır. Slaytları sunuştan önce mutlaka kontrol edin. Ters ve yan yerleştirilmiş slaytlar her konuşmacının canını sıkar.

Basılı malzeme: Basılı malzemeyi hiçbir zaman önceden dağıtmayın; aksi takdirde dinleyiciler sizi dinlemek yerine önlerindeki kâğıtları okurlar. Eğer konuşmanızın sonunda basılı malzeme dağıtacaksanız, bunu en başta söylemeyin. İnsanların en çok kendi aldıkları notlardan yararlandığını unutma­yın.

Hangi malzeme hangi durumda kullanılmalıdır?

Sunuş metniyle kullanılacak yardımcı malzemelerin bir bütünlük içinde olması gerekir. Bu nedenle metnin hazırlanması aşamasında hangi görsel malzemenin kullanılacağına karar verilmelidir. Bu kararı belirleyen, sunulan bilginin amacıdır. Belli bir bilgiyi sunarken amaç, açıklamak, pekiştirmek, ortaya koymak, tanımlamak, kanıtlamak, genellemek veya etki yaratmak ola­bilir. Amacın belirlenmesi, yardımcı yöntemin de belirlenmesini sağlayacak­tır.  

Örneğin dünyadaki açlığa dikkat çeken bir sunuşta, problemi tanımlamak amaçlanıyorsa, istatistikler, oranlar kullanılabilir (açlığa maruz nüfusla ilgili istatistikler, buna bağlı ölüm oranları gibi). Konu açıklanmak isteniyorsa, o durumun yarattığı sonuçlar belirtilir (gıdasızlığın yol açtığı hastalıklar, vs.). Konuyu netleştirmek için, nedenler üzerinde durulur (o bölgede açlık ya­şanmasının nedenleri). Etki yaratmak, dinleyicilere o görüşü kabul ettirmek ve onların duygularına seslenebilmektir (açlık çeken çocukların yaşadığı ül­kelerdeki görüntülerle, istediğini istediği kadar yiyen çocukların yaşadığı yerler arasında görsel bir karşılaştırma yapmak).

Görsel yardımcıları yanlış kullanmak

Önemli noktaları vurgulamak için görsel açıdan etki yaratacak yardım­cı malzemeler kullanılabilir. Ancak her kelime görsel olarak sunulmaya çalışılmamalıdır. Birçok konuşmacı, yüz kelime yerine geçecek bir gö­rüntü için, gereğinden fazla görüntü gösterme hatasına düşmektedir. Bu­nun dışında sık yapılan hatalar aşa­ğıdaki gibidir:

·  Okunamayacak kadar küçük yazılar ve uzun metin,

·  Kitap sayfalarının yansıtılması,

·  Fazla süslü, karmaşık grafikler,

·  Gerekmediği halde görüntü ya da grafik kullanmak,

·  Gerektiği halde görüntü ya da grafik kullanmamak,

·  Kullanılan görselleri görüp anlamaları için katılımcılara yeterli zamanı tanımamak,

·  Aynı görselin, konu değiştikten sonra dahi, uzun süre ekranda kal­ması,

·  Görseli zamanından önce göstermek,

·  Katılımcıları unutup görsel malzemeye dönük konuşmak,

·  Görsel malzemede her yazanı kelime kelime okumak.

Görsel malzemeyi doğru biçimde ve doğru yerde kullanabilmek için çok pro­va yapmanız gerektiğini unutmayın. Sunuş günü mutlaka erken gidin, sunuş için kullanacağınız araçları yerinde deneyin.

Sunuşun Üç Bölümü

Sunuş üç bölümden oluşur: Giriş, sunuş zamanının ortalama % 15'ini, açık­lama % 75'ini, sonuç ise % 10'unu oluşturmalıdır.       

Giriş bölümü

Araştırmalar, dinleyicilerin, konuşmanın belirli bölümlerini diğerlerine oranla daha net hatırladıklarını ortaya koymuştur. Dinleyiciler, sunuşun başında ve sonunda söylenenleri, açıklama bölümünde de alışılmamış olanları, tekrarla­nanları ve kişisel olarak dahil olduklarını daha iyi hatırlar. Giriş bölümünde söylenenlerin daha net hatırlanmasına, başlangıç etkisi adı verilir. Başlangıç etkisinden yararlanmak için aşağıda belirtilen iki noktaya dikkat etmek gerekir.

İlişki kurmak. Mesajlarınızı aktarmanın yolu, katılımcılarla ilişki kurmaktan geçer. Birçok dinleyici sizi ve sunuşunuzu ilk bir-iki dakikaya göre değerlendi­recektir. Katılımcılarla aranızda bir bağ oluşturacak, dikkatlerini çekecek bir giriş yapın. "Isınma" birlikte ilerlemeyi sağlayan en önemli bölümdür. Bu­nun için standart bir giriş yapmaktansa, yaratıcılığınızı kullanın. William James'in dediği gibi, "Dikkati çeken, eyleme iter." Dikkati çekmek için aşağıdaki yöntemlerden birini kullanabilirsiniz:

 

·   Şaşırtıcı bir beyanda bulunmak: Bunun, sunuşunuzun ana fikrini des­teklediğinden emin olun.

·   İddialı bir söz vermek; örneğin, "Anlatacaklarımı uygularsanız, ömrü­nüze en az beş yıl katacaksınız."

·   Soru sormak: Cevabı kısa olan -evet/hayır ile ya da sadece el kaldıra­rak cevaplandırılabilecek- bir soru sorun.

·   Espri yapmak: Kimseyi gücendirmeyecek, espri olduğundan emin olun.

·   Alıntı yapmak: Unutmayın; alıntının kaynağı ne kadar tanınıyorsa, o kadar etkili olacaktır.

·   Hikâye ya da fıkra anlatmak: Dinlediğinizde hoşunuza gitmiş olan bir fıkra ya da kendi başınızdan geçen bir hikâye anlatmayı tercih edin.

·   Tarihi bir olaya dikkat çekin.

·   Dinleyicilerin bir özelliğine dikkat çekin.

·   Bir alet kullanın.

·   İlginç bir görsel/işitsel malzeme kullanın.

Konuyu ve amacı belirtmek. Dinleyicilerin dikkatini size yönelttiğine emin olunca, sunuşunuzun konusunu belirtin ve sırasıyla hangi konular üzerinde duracağınızı söyleyin. Araştırmalar, dinleyicilerin konuşma planını bildik­leri sunuşları daha iyi hatırladığını ortaya koymuştur. Giriş bölümünde, dinleyicilere "ne anlatacağınızı anlatın"; onları sunuş sonunda nereye, nasıl götüreceğinizi açıklayın; örneğin girişe şu ifadeyle başlayabilirsiniz: "Bu top­lantının sonunda herkes...'in nedenini biliyor olacak." Bu konunun önemi­ni ve neden gündemde olduğunu da açıklamayı unutmayın.

Açılışta kaçınmanız gereken en önemli davranış, heyecanlı olduğunuz için, süreniz kısıtlı olduğu için ya da herhangi bir nedenden dolayı özür dilemek. Bu şekilde ancak kendinizi katılımcıların gözünde "kabahatli" bir duruma sokmuş, onların nezdinde sunuşunuza "eksi" den başlamış olursunuz.

Açıklama bölümü

Giriş bölümünde katılımcıların dikkatinin size yönelmesi, sunuş boyunca dikkatin dağılmayacağını garantisi değildir. Sunuş yaparken dikkati çekmek kadar sürdürmek de önemlidir. Bunun tek yolu ise, etkin katılımı sağla­maktır. Dinleyicilere deneyimlerini ve düşüncelerini sorabilir, kendi yaşantı­larından örnekler vermelerini isteyebilirsiniz. Dinleyicilerle, aranızda gelişen tartışmalar, alıştırmalar, sorular yoluyla kişisel bir bağ kurabilirsiniz. Yapılan .araştırmalar, doğru yerde sorulan doğru soruların dinleyicilerin dikkat düze­yini yükselttiğini ortaya koymuştur.

Bazı temel mesajları dinleyicilerin kendilerinin bulup çıkartmalarına imkân vermeniz, sunuşun etkisini artıracaktır. Açıklama sürecinin kurgusu, etkin ka­tılımı ve mesajınızı dinleyicilerin en kolay anlayabileceği şekilde aktarmanızı sağlayacak şekilde yapılmalıdır.

Dinleyicinin hafızasında yer etme­nin diğer bir yolu, tekrarlar yap­maktır. Aşırıya kaçmadan, düzen­li bir şekilde tekrarlanan mesajlar –gibi, alışılmamış vurgular da dik­kat çeker ve akılda kalır. Pasif bir konumda olan dinleyicilerin uya­rılmaya, ve neşelenmeye ihtiyaçları vardır. Eğer vurgulamak istediği­miz noktaları alışılmamış örnekler veya mizahla birleştirebilirseniz, dinleyiciler bundan zevk duyacak ve hatırlayacaklardır.

Uzun bir konuşmada dikkatleri canlı tutmak. Açıklama bölümü, kırk beş dakikadan uzun olmamalıdır. Ancak uzun bir sunuş yapmanız gerekiyorsa,, katılımcıların dikkatini canlı tutmak için aşağıdaki noktalara dikkat edin:

·      İnsanların belli bir konuya yoğunlaşma süresi sınırlıdır. Bu nedenle,' her 15 dakikada bir konuya yeni bir renk, yeni bir boyut katın.

·      Mesajınızı sık sık tekrarlayın ve özetleyin. Dinleyicilere nerede oldu­ğunuzu ve nereye doğru gittiğinizi hatırlatın.

·      Sürekli monolog yapmayın, katılımcıları da konuşmaya katın. Özel­likle uzun sunuşlarda katılımcılara değil, katılımcılarla konuşun.

·      İlk otuz dakikadan sonra farklı bir şey yapın; kısa bir film gösterin ya. da bir uygulama yapın.

Sonuç bölümünde söylenenlerin hatırlanma düzeyinin yüksek olması, bitiş etkisi olarak adlandırılır. Bitiş etkisinden yararlanmak için, temel mesajlar, sonuç bölümünde bir kere daha vurgulanabilir. Sonuç, dinleyicilere "ne anlatmış olduğunuzu söyleyeceğiniz" bölümdür. Bu bölümde sırasıyla; 

·      Konuşmanın ana fikri belirtilir,

·      Ana başlıklar tekrarlanır,

·      Genel bir tekrarla konuşma özetlenir.

Bu bölüm, bütün konuşmanın bir özeti niteliği taşıdığı için kelimeler çok dikkatli seçilmeli, katılımcıların dikkatini ve heyecanını zirveye taşıyan, duy­gulara ve akla seslenen bir kapanış yapılmalıdır. Anlatılmak istenen konuya uygun, hafızalarda kalacak bir ifade ile katılımcılara veda edilmesi gerekir. Hem konuyu özetleyen, hem de hatırlanabilir ve heyecan verici bir kapanış için aşağıdakilerden birini uygulayabilirsiniz:

·                Açılışta kullanılan espri, alıntı ya da bilgiyi değişik bir biçimde tekrar­layarak veya devamını anlatarak girişle bağlantı kurmak,

·                Geleceğe dikkat çekmek,

·                Dinleyicileri eyleme geçmeye çağırmak,

·                Bir sonraki konuşmanın akışı ile bağlantı kurmak.

Kapanışta birçok konuşmacının yaptığı ortak hata, zamanın kısıtlı olduğun­dan ve bazı konuları atlamak zorunda kaldığından dolayı özür dilemektir. Kapanış konuşması, bazı konuların atlandığına dair bir itiraf ve özür içerme­melidir.

Soruları Cevaplandırmanın Dokuz Yolu

Katılımcı sorularını cevaplandırmak, konuşmacıların çoğu için kaygı verici bir yaşantıdır. Bu nedenle soru-cevap bölümüne hazırlanılması uygun olur. Katılımcılardan gelebilecek soruları öngörmeye çalışın ve kendinize aşağı­daki sorulan sorun:

·      Konuşmamda konunun belirsiz kalmış bir yanı var mı?

·      İnsanların merak edeceği anonim alıntı ve örnekler kullandım mı?

·      Daha fazla bilgi ve kanıt gerektiren mesajlarım var mı?

·      Katılımcıların bazılarının alınabileceği ve kırılabileceği mesajlarım var mı?

Sorulmasını beklediğiniz, özellikle de sorulmasını istemediğiniz soruları ön­ceden belirleyin. Muhtemel soruların ve cevaplarının elinizdeki notlarda bu­lunması yararlı olacaktır. Bu soruyu beklediğinizi söyleyebilir, hatta bunun için yedek saydamlar hazırlayabilirsiniz.

Katılımcılar, sadece bilgi edinmek için değil, ne kadar bilgili olduklarını göstermek, takdir görmek, kaygı dile getirmek, konuyu saptırmak ya da söylediklerinizi çürütmek gibi birçok nedenden dolayı soru sorabilir. Cevap verirken aşağıdaki noktaları göz önünde bulundurun:

1.           Süreyi sınırlı tutun. Sorulara ayıracak kaç dakikanız olduğunu soru­ları almaya başlamadan önce belirtin ve bu süreye uyun.

2.     Katılımcılara yakınlaşın. Bu şekilde hem katılımcılar, hem de kendi­niz için daha rahat bir ortam oluşturursunuz.

3.     Soruyu iyi dinleyin. Size yöneltilen sorunun daha yarısında verece­ğiniz cevabı düşünmeye başlayıp sorunun devamından kopmayın. Birçok kişi, kısa ve net bir soru yapılandırmayı başaramaz, uzun ve çoklu sorular sorar. Soruyu anladığınızdan emin olmak için kendi sözlerinizle özetleyin ve doğru anlamış olduğunuzu teyit edin. Bu şekilde tüm katılımcıların soruyu duymasını da sağlarsınız.

4.     Soruları, önemli noktalan yinelemek için kullanın. Cevabınızda, sunuş sırasında belirttiğiniz önemli bir noktayı vurgulamaya ve tekrarlamaya çalışın. Cevabınızın, daha önce belirtmediğiniz yeni bir mesaj içermemesine dikkat edin.

5.     İtiraf edin. Sorunun cevabını bilmiyorsanız, bunu itiraf etmekten çekinmeyin; dolambaçlı yollara sapmaktan, özellikle emin olmadı­ğınız bir bilgi vermekten sakının. Eğer sorunun cevabının bulmak kolaysa, bu kişiye geri döneceğinize dair söz verin.

6.     Teyit edin. Katılımcıya, "Bu söylediklerim sorunuzu cevaplıyor mu?" gibi bir soru sorun; bu şekilde kontrolü elden bırakmadığınızı gös­terir, bu konuda daha ayrıntılı görüşme isteniyorsa bunu sunuşun sonuna bırakırsınız.

7.     Tartışmayın. Soru soran kişiyle tartışmaya girmekten kesinlikle kaçı­nın. Onu küçümseyen bir tavır takınmayın, konunun kişiselleşme-sine fırsat vermeyin. Ses tonunuzun her zaman nazik olmasına dikkat edin.

8.     Sürekli muhalefet yapan ya da iğneleyici konuşan kişilere hazırlıklı olun. Bu kişileri görmezden gelmeye kalkmayın; "Düşüncenizi belirt­tiğiniz için teşekkür ederim, elbette her konuda aynı görüşte olmaya­cağız," gibi bir ifadeyle karşılık verin ve zaman geçirmeden başka bir soru alın.   :;

9.     Konuyla ilgisiz bir soru sorulduğunda bu noktanın da önemli oldu­ğunu, ancak konuşulan konunun dışında kaldığını ve kısıtlı zamanda bunu konuşmak yerine, sunuştan sonra görüşülebileceğini belirtin.

Sunuş Korkusunu Yenin

Araştırmalar, topluluk önünde konuşma korkusunun, sınav, yükseklik ve hatta ölüm korkusundan dahi önde geldiğini ortaya koymuştur. Bu korku öylesine yaygındır ki, ünlü yazar Mark Twain bunu şu sözlerle ortaya koymuştur: "İki tür konuşmacı vardır: Sinirli olanlar ya da bu konuda yalan söyleyenler." Korku, tehdit algısıdır. Bir konuşmadan önce duyulan korku, mahcup ol­mak, küçük düşmek endişesinden kaynaklanır. Elleri ovuşturmak, ağız ku­ruluğu, bulanık görüş gibi şikâyetler, bu endişeden kaynaklanan gerginliğin fizyolojik dışavurumlarıdır.

Korku, normal bir duygudur; ayrıca konuşmacıyı yaratıcı, coşkulu ve olumlu davranmaya zorlayan motivasyon aracı olarak da işlev görür.

Sunuş korkusuyla başa çıkmanın zihinsel ve davranışsal yöntemleri vardır. Sunuş korkusunu azaltabilmenin davranışsal olarak iki temel yöntemi vardır. Bunlardan birincisi hazırlık ve prova yapmak, ikincisi de nefes egzersizidir. Korkuyu, hazırlık ve prova yaparak % 75 oranında, nefes egzersizleriyle de % 15 oranında azaltabildiğimiz bilinmektedir. Geriye kalan % 10 ise, zihinsel hazırlanmayla giderilebilir. Ancak ilk adım, sunuş fikrine olumlu ve girişken bir tutumla yaklaşmaktır. Sizden sunuş yapmanız talebine vereceğiniz "Elbet­te, gurur duyarım," karşılığı, sunuşa ilişkin birçok kaygınızı daha başından yok edecektir.

Hazırlık ve prova

Etkili bir konuşma yapmak için gereken bilgi ve beceriler kalıtsal özellikler değildir; herkes tarafından öğrenilip geliştirilebilir. Sunuş aslında bir buzdağı gibidir; katılımcılar sadece yüzeydeki kısmı görür, ancak altta çok yoğun bir hazırlık dönemi yatar. Görünmeyen bu kısım ne kadar büyük, yoğun ve sağ-lamsa, konuşma o denli etkili olacaktır. Hazırlık dönemine gereken zaman ve enerjiyi ayırmayan kişilerin aşırı heyecan ve gerginlik yaşaması kaçınılmaz­dır. Oysa sunuş yapmak, insana keyif veren bir yaşantı olabilir. Kaygı yerine keyif yaşamak için hazırlık ve provaya büyük önem vermek gerekir.

Provaya başlamadan önceki ilk adım, beyni olumlu düşüncelerle yüklemek­tir. Olumsuz düşünce, kaygıya sebep olur ve kaygı da insan beynini hata yapmaya programlar. Bu sebeple, öncelikle beyninizi başarıya programlayın. Unutmayın ki dinleyiciler, sizin ne denli can sıkıcı bir sunuş yapacağınızı iz­lemek için değil, sunuşu zaten iyi bildiğinizi varsayarak sizden yeni bilgiler öğrenmek için oradalar.

Sunuş provası yaparken aşağıdaki adımları izleyin:

1.           Sunuşu içinizden en az 3 kez okuyun.

2.     Sunuşu yüksek sesle en az 3 kez okuyun.

3.     Aynanın önünde sunuşu prova edin. Bu şekilde beden dilinizin de tamamen farkında olursunuz. Yanlış yaptığınızda tekrar başa dönme­yin; bu şekilde sunuşun bazı bölümleri çok tanıdık, bazı bölümleri ise yabancı gelir. Çok tekrar edilmiş bir girişe, ancak zayıf bir sonuca . sahip olabilirsiniz.

4.     Sunuşu bir teybe kaydedin, dinleyin, sonra bir daha dinleyin. İkinci din­leyişinizde, daha önce dikkatinizden kaçan birçok şey keşfedeceksiniz.

5.     Gerekli donanımınız varsa sunuşu videoya kaydedin ve kaseti iki kere seyredin.

6.     Kullanacağınız görsel ve işitsel malzemelerle prova yapın.

7.     Ailenizden ya da diğer yakınlarınızdan ilk dinleyicileriniz olmalarını rica edin ve onlara sunuş yapın. Bazı kişilere "şeytanın avukatlığı" görevini verin ve övgüleri olduğu gibi, eleştirileri de dikkate alın.

Prova yaparken metinde kullandığınız kelimeleri kullanmakta ısrarcı olma­yın; önemli olan kelimeleri değil, fikirleri hatırlamaktır. Bunun için prova sırasında da sunuş metninden değil, notlarınızdan yararlanın. Son olarak, provalarınızda sunuşun zamanlamasını tam olarak ayarlayın ve her prova­nızda bu süreye sadık kalmaya özen gösterin.

 

 

 

Zihninizi ve bedeniniz sunuşa hazırlayın.

Sunuş korkusunu yenmek, hazırlık ve provadan başka, nefes egzersizleri ve zihinsel canlandırma yapmaya bağlıdır. Doğru nefes almayı ve zihinsel can­landırma yapmayı öğrenerek kaygıdan arınacak ve sunuşa hazırlanacaksınız.

Doğru nefes almak

Doğru ve derin nefes almak, gevşeme yolunda atılan en önemli adımdır. Kaygı duyan kişinin solunumu hızlanır, kalp vurum sayısı artar, damarların daralmasıyla kan içeri çekilir. Doğru nefes almak damarları genişletir ve kanın, dolayısıyla oksijenin, bedenin en uç noktalarına kadar ulaşmasını sağlar. Böy­lece kaygıyla birlikte ortaya çıkan maddeler (adrenalin, noradrenalin vs.) azalır ve zamanla kaybolur. Bu durum, kişiyi sakin ve duygusal açıdan dengeli kılar. Farklı şekillerde nefes alındığını biliyoruz. Bunlar köprücük, kaburga ve di­yafram nefesidir. Kendi nefes alışınızı tanımak ister misiniz?

Köprücük nefesi: Sağ elinizin işaret parmağını sol köprücük kemiği üzerine koyun, diğer parmaklan aralık olarak göğsünüze uzatın. Nefes aldığınızda parmaklarınızın hafifçe hareket ettiğini görürsünüz. Bu nefes şekli akciğerin üçte birinin kullanımını sağlar.

Kaburga nefesi: Sağ avucunuzu göbek deliğinizin hemen altına, sol elinizi de göğsünüzün üstüne koyun. Eğer kaburga nefesi alıyorsanız, sol eliniz hareket edecektir. Kaburga nefesiyle akciğerin ancak üçte ikisi hava ile dolar.

Diyafram nefesi: Sağ avucunuzu göbek deliğinizin hemen altına, sol elinizi de göğsünüzün üstüne koyun. Eğer diyaframı harekete geçirecek şekilde ne­fes alıyorsanız, sağ elinizin hareket etmesi gerekir. Diyafram nefesi alındığın­da akciğerin bütünü hava ile dolar.

Diyafram nefesi en sağlıklı, doğru ve derin nefestir. Bu doğru ve derin nefes yavaş olarak burundan alınır, alındığı sürenin iki katı kadar sürede verilir. Bir eğitim almadıkça ve sistemli çalışmadıkça kaburga ya da köprücük nefesi alın­maktadır. Kaygının yüksek olduğu durumlarda diyafram nefesi almak kaygı­nın kontrol edilmesini sağlar. Herkes diyafram nefesi almayı öğrenebilir.

Doğru ve derin nefes almak için:

1.           Sağ avucunuzu göbeğinizin hemen altına, sol elinizi göğsünüzün üstüne koyun.

2.           Nefes almadan önce ciğerinizi iyice boşaltın.

3.           Yavaş yavaş "bir, iki" diye sayarak ciğerinizin bütününü doldurun. Kısa bir süre bekleyin ve nefesinizi aldığınızın iki katı sürede boşaltın. Sağ eli­nizle göğüs kemiklerinizin yana doğru açıldığını hissetmelisiniz.

4.     Egzersizi tekrarlamadan önce mutlaka en az 4-5 normal nefes alın. Bu egzersiz ara vermeden arka arkaya tekrarlanmamak ve günde en fazla 40-60 arasında derin nefes alınmalıdır.

 

 

Zihinsel canlandırmalar yapın

"Başaracağına inanıyorsan da haklısın, inanmıyorsan da." Bu sözlerin sahibi Henry Ford, kişinin algısının ve inançlarının davranışları üzerindeki güçlü etkisini ifade ediyor. Sunuşunuzun başarısız olacağı, tutulup kalacağınız, insanları sıkacağınız gibi düşünceler sizi esir alırsa, kendini doğrulayan kehanet gereği, artan kaygınız sizi gerçekten de başarısız kılar. Çok iyi bir sunuş yaptığınıza dair zihinsel canlandırmalar yapın. Sunuş yapacağınız yeri mümkün olduğu kadar canlı ve ayrıntılı bir şekilde gözünüzde canlandırın ve bu sırada kendinizi sakin, rahat ve güvenli bir şekilde düşünün.

Olumlu zihinsel canlandırmalar, içi­nizdeki tüm potansiyeli harekete ge­çirir. Sporcular, oyuncular ve mü­zisyenler bu tekniği kullanır. Bu tür canlandırmalar aracılığıyla beynin ve sinir sisteminin performansının artırılabildiği, araştırmalarla ortaya kon­muştur. Bunun için aşağıdaki adım­ları izleyin:

Gevşeyin: Gevşeme, canlandırmanın etkisini artırır. Canlandırmaları gevşeme egzersizinden sonra yapabileceğiniz gibi, uykuya dalmak üze­reyken de yapabilirsiniz.

Çok-duyulu canlandırmalar yapın: Konuşacağınız yeri, sesleneceğiniz kişileri, odadaki sesleri de dahil edin. Tasarladıklarınız ne kadar canlı olursa, sonuç o kadar başarılı olur.

Hazırlık çalışmaları ve tekrarlar yapın: Canlandırmalarınızı tekrar­layarak pekiştirin.

Sunuş sırasında;

Sunuş yaparken nasıl söylediğiniz kadar, ne söylediğinize odaklanın. En önemli şeyin, anlatmak istediklerinizi izleyenlere en iyi şekilde aktarabilmek olduğunu unutmayın. En doğru kelimeyi seçmeye ya da sesinizin titreyip titremediğini kontrol etmeye kalkışmayın. Bütün bunları hazırlık döneminde aşmanız gere­kir. Artık, mesajınızın içeriğine ve beden dilinize konsantre olun.

Unutmayın, katılımcılar sizi test etmek ve hatalarınızı bulmak için değil, an­lattıklarınızı dinlemek ve yeni bir şeyler öğrenmek için orada bulunuyor. He­yecanlı olduğunuzu onlara söylemenize, hele bu yüzden özür dilemenize hiç gerek yok. Bu şekilde ancak, aslında heyecanınızı fark etmeyen kişilerin dik­katini bu konuya çekersiniz.

Söyleyeceklerinizi unutursanız;

Zihnin bir anda tamamen boşalması ve ne söyleyeceğini unutmak, birçok konuşmacının başına gelen bir durumdur. Bu durumda aşağıdaki taktikler­den yararlanabilirsiniz.

Zaman kazanın. Son anlattığınız konuyu özetleyin, temel mesajı tekrar vurgulayın ve kendi hayatınızdan bir örnek verin. Böylece unuttuğunuz konuyu, hatırlamanız için zaman kazanacaksınız.        

Dikkati dağıtın. Sorular sorarak, grubun düşüncelerini öğrenmeye çalışarakya da beş dakika ara vererek katılımcıların dikkatini dağıtabilirsiniz. Unut­mayın, sunuşunuzun içeriğini sizden başka kimse bilmiyor; dikkatleri dağıt­maya çalıştığınızı da kimse anlamayacaktır.                                                                      

Notlarınıza göz atın. Mümkün olduğu kadar göze çarpmamaya çalışarak bir sonraki konunun ne olduğuna bakın. Aradaki sessizliği bir sonraki konunu­zu vurgulama aracı olarak kullanın.

Taktik geliştirin. Söyleyeceklerinizi unuttuğunuzda söylemek üzere bir cüm­leyi hep aklınızın bir kenarında bulundurun; örneğin, "Sanırım zamanımı­zın çok önündeyiz, yani biraz yavaşlayabiliriz," gibi bir cümle söyleyebilir ve daha sonra anlattıklarınızla ilgili anısı ya da tecrübesi olan bir katılımcıya söz verebilirsiniz.

Bedeninizi konuşturun

İnsan, bilerek ya da bilmeyerek yaptığı hareketlerle sadece karşısındaki kişiyi değil, büyük toplulukları dahi etkileyip yönlendirebilir. Ancak beden dili, kelimeler kadar kolay kontrol edilemez. Bedenimiz, olaylara karşı kendili­ğinden tepki verir. Gerçek duygu ve düşünceleri kelimelerin arkasına sakla­mak mümkün, ancak beden dilini gizlemek mümkün değildir.

Beden dilinin etkin kullanımıyla ilgili öğelerden göz teması, beden duruşu ve yönü, mesafe, jestler ve mimikler, eller ve kollar, giyim, bakım, makyaj ve kullanılan aksesuarlar, başarılı bir sunuş için büyük önem taşımaktadır.

Göz teması

Göz teması kurmayan bir konuşmacı, dinleyicileri etkisi altına alamaz. Bakış­larını elindeki notlardan ayırmayan ya da belli bir noktaya saplanıp kalan kişi, verdiği mesajın etkisini büyük ölçüde azaltacaktır. Sunuş küçük bir topluluğa yapılıyorsa tek tek her katılımcıyla göz teması kurulmalı, büyük bir toplu­luğa yapılıyorsa her katılımcıyla göz teması kurulduğu izlenimi yaratılmalıdır.

Beden duruşu

İnsanın kendini dış dünyaya karşı ortaya koyuş biçiminin temeli göğüs açık­lığını, bir başka deyişle merkezini kullanma biçimidir. Başka hiçbir özelli­ğine bakmaksızın, sadece göğüs açıklığına bakarak bir insanın kişilik yapısı ve içinde bulunduğu duygu durumu konusunda bilgi sahibi olmak müm­kündür. Merkezin dengeli durması, omuzların geriye doğru genişlemeden dik olarak tutulması kendini kabul ettiren, güvenli bir görünüş ortaya koyar. Merkez dengeli bir durumdayken bir kişiye doğru hafifçe eğilerek konuşmak, karşıdaki kişiye kendisini önemli hissettireceği gibi, kişinin dikkatini yoğun­laştırmasına ve görüşmeye aktif katılımda bulunmasına yardımcı olacaktır..

Beden yönü

Bireylerin birbirlerine olan duygu ve düşüncelerini, gerçek niyetlerini ortaya koyan en önemli göstergelerden biri, bedenin yönüdür. Bedenin üst yansı­nın ve avak uçlarının dönük durduğu yön, kişinin ağzından dökülen kelimeler ne olursa olsun, gerçekte zihinsel ve duygusal enerjisinin dönük olduğu yöndür. Enerjinizi katılımcılara vermek için göğsün ve ayak uçları­nın onlara yönelik olmasına dikkat edin.

Mesafe

Bireylerin birbirlerine verdiği önemi gösteren ve kendilerini ilişki içinde koydukları yer konusunda bilgi veren en temel belirleyici mesafedir. Yüz yüze ilişkilerde olduğu gibi, geniş bir mekânda bir toplulukla kurulan ilişki­lerde de mesafeyi bilinçli olarak kullanmak, kişiye büyük fayda sağlar. Arada bırakılan mesafenin azlığı karşımızdaki kişinin rahatsız olmasına, gereğin­den fazla olması ise iletişim kopukluğuna ve paylaşım eksikliğine sebep olur.

Jest ve mimikler

Jestler ve mimikler, el, kol, baş, omuz ve yüz çizgilerinin hareketleridir. .Bu hareketler doğal biçimde yapılırsa konuşmaya güç katar, canlılık ve renk kazandırır, vurgulanacak noktalara dikkatin çekilmesini sağlar. Jest ve mimiklerle katılımcıları cesaretlendirici, destekleyici, onaylayıcı ya da reddedici mesajlar verilir.

Eller ve kollar

Eller, insanın kendini ifadesinde en duyarlı ve etkili organlarıdır. Beynin biyolojik, gelişimiyle el becerisinin gelişimi paraleldir. İnsanın kendisini söz ve çizgilerle ifade edemediği dönemlerde tek iletişim aracı olarak ellerin kul­lanılması kaçınılmazdı.

Dil becerilerinin son derece gelişmiş olduğu günümüzde de el işaretleri, ifade tamamlayıcı ve anlam pekiştirici olarak yoğun şekilde kullanılmaktadır; Tek bir el işareti bazen çok sayıda kelimeyle anlatılmak istenilen durumu özetlerken, bazen de anlam pekiştirici ve vurgulayıcı bir nitelik taşır. Bu yüzden uygun el ve kol hareketleri, konuşmaya canlılık katar.

Uyumlu el hareketleri konuşmacının en büyük yardımcısı olabilir; ancak gereksiz ve abartılı el hareketleri, katılımcıların dikkatini dağıtır. Boston'da MİT Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma, el hareketlerinin söylenenleri desteklememesi durumunda dinleyicilerin anlatılanların önemli bölümü­nü anlamadıklarını ortaya koymuştur.

Profesyonel ve iyi bir görünüm, kişinin güvenilirliğini desteklediği gibi, ken­dine olan güvenini de sağlamlaştıracaktır. Bir sunucu, katılımcılar içinde ola­bilecek en iyi; giyinmiş kişi kadar iyi giyinmelidir. Katılımcılar giydiğinize konsantre olmamalı, ancak görünüşünüze baktığında sizi "dinlemeye değer ve saygın" bulmalıdır. Bu görüntüyü profesyonel ve sade bir kıyafetle, erkek­lerde kravatla, hanımlarda mümkün olduğunca dikkat çekmeyen makyaj ve aksesuarla sağlamak mümkündür.

Kişi, monoton, dinleyende bıkkınlık yaratan, kolayca dikkatin dağılmasına, sebep olan bir konuşma tarzıyla, ortaya ne kadar orijinal fikirler koysa da ikna edici olmakta güçlük çekecektir. Düşüncelerinin gücünü sesinin gücüne uyduramayan bir konuşmacı, dinleyicilere içten ve güvenilir görünmez.

Konuşmanıza güç katmanın yolu bağırmak değil, kararlı, güçlü ve denetim­li bir ses tonuyla konuşmaktır. Sesinizi dinleyici grubunun büyüklüğüne ve yaşına, konuşmayı yaptığınız mekanın yerine ve büyüklüğüne göre ayarlaya-bilmelisiniz. Bunun için, salonda sadece en arka sırada oturan kişilerin oldu­ğunu ve onlara bir sunum yaptığınızı farz edebilirsiniz.

Sunuşunuzda yazı dili değil, konuşma dili kullanmaya dikkat edin. Sunuş
yaparken, sohbet eder gibi konuşmaya çalışın. Bunun için, katılımcılar ara­sındaki bir arkadaşınızın yüzüne bakıp sadece bu kişiyle konuştuğunuzu dü­şünebilirsiniz. Anlatımda kullanacağınız kişisellik ve doğrudanlık, konuşma­yı resmiyetten kurtaracak, doğal ve akıcı bir sohbet havası vererek sesinizin gerginleşmesinden sizi koruyacaktır.       

İnsanlar genellikle arkadaşlarıyla yaptıkları sohbetlerde, bir gruba yaptıkları sunuşa oranla daha canlı ve doğal konuşurlar. Bir arkadaşınızla konuşurken kendinizi gözlemleyin ve sunuş sırasında da bu şekilde konuşmayı deneyin. Sunuşu, açık ve doğal bir dil kullandığınız, tek yönlü bir sohbet olarak kabul edin. Dinleyicinizin konuyu anladığına kanaat getirdiğinizde, yeni bir konu­ya geçin. Konunun anlaşılıp anlaşılmadığını, dinleyicilerin beden dilinden gözlemleyebilirsiniz.

insan, dakikada ortalama 125 ila 150 kelime söyleyebilir; buna karşın, daki­kada 750 ila 1200 kelime dinleyebilir. Bu nedenle hızlı konuşmaktan çekin­meyin. İdeal konuşma hızı, dakikada 150 kelime konuşmaktır. Böylece katılımcılar, söylediklerinizi dinleyebilir, anlayabilir ve yorumlayabilirler. Dakikada 120 kelimeden daha yavaş bir tempoyla konuşursanız insanlar sı­kılır ve dinlemekten vazgeçer. Daha az önem taşıyan bilgileri aktarırken daha hızlı, bilgiyi vurgulamak is­tediğinizde daha yavaş konuş­mayı alışkanlık haline getirin.

Dikkati temel noktalara çekmek için hızlı bir sunuşta ani durak­lamalar yapın. Anlattıklarınıza göre sesinizi alçaltıp yükselterek anlatıma renk katar ve katılım­cıların dikkatini canlı tutabilir­siniz.

Coşkulu bir ses tonu, coşkunuzun dinleyiciye de bulaşmasına yol açacak, su­nuşunuzun başarılı olmasını sağlayacaktır. Sunuş heyecanı bu konuda işinize yarayacak, sesinize coşku ve enerji katacaktır. Coşkulu bir ses tonunun diğer koşulu, anlattığınız konuya ilgi duymanızdır. Konunuza ve dinleyicilerinize olan ilginiz, size ve anlattıklarınıza olan ilgiyi uyandırır ve canlı tutar. Ancak coşkulu görünmek için doğal olmayan bir tonda konuşmaya kalkmayın; ya­pay bir ses tonu ya da konuşma tarzı, dinleyiciler tarafından hemen fark edilir.

Akıcı bir konuşma biçimi, anlatılanların dinlenmesini kolaylaştırır. Söz­cükleri, çok uzatarak ya da kesik kesik söyleme, yanlış soluk alma, yanlış du­raklama ya da yanlış vurgulama, konuşma hızını iyi ayarlayamama, akıcılığı engeller.

Kelimeleri dikkatli seçin

Kullandığınız dilin, duruma ve dinleyiciye uygun olmasına dikkat edin. Sunuşlarda yapılan en büyük hatalardan biri, dinleyicilerin anlamadığı keli­meler kullanmaktır. Konuyla ilgili, özel bir terim kullandığınızda bunun tanımlamasını yapın.

Gereksiz-sözler kullanmayın Konuşmacılar, genellikle bazı sözcükleri gereğinden fazla yinelerler. Kendi kelimenizi keşfedin. "Bundan sonra", "bu nedenle", "aslında, gerçekten..." gibi yinelemeler, konuya olan dikkati dağıtır; öyle ki, dinleyiciler tekrarla­dığınız sözleri saymaya başlayabilirler. Bu hatayı engellemenin yollarından biri, sessizliği iyi değerlendirmektir. Her zaman bir şeyler söylemek zorunda değilsiniz; sunuşun geri kalanında söyleyeceklerinizi planlarken duraklama yaparsanız, konuşmanız daha etkileyici olacaktır.

Sunuş günü

Provaya hazırlandığınız gibi sunuş gününe de istekli ve olumlu bir tutumla, zihninizi olumlu düşüncelere programlayarak başlayın. İyi bir kahvaltıyla metabolizmanızı güne hazırlayın. O gün giyeceklerinizi ve kullanacağınız aksesuarları bir gün önceden denemiş, hazırlamış olun.

Sunuş notlarınızın ve görsel malzemenizin doğru sıralanmış ve eksiksiz ol­duğundan emin olun.

Sunuş yerine dinleyicilerden en az bir saat önce gidin ve odayı, aşağıdaki noktalan göz önünde bulundurarak denetleyin.

Salonun donanımı: Size ayrılan yer istediğiniz biçimde mi? Sandalye dizimi, konuşmanıza kolaylık sağlayacak şekilde mi? Büyük beyaz kağıtları ya da gösterdiğiniz saydamları her katılımcı görebilecek mi?

Işıklar ve ısı: Salon boşken dahi sıcaksa, sıcaklığı düşürün. Böylece terlemek için ek bir nedenden kurtulmuş olursunuz. Odanın yeteri kadar aydınlık olduğundan, ışıkların sizin ya da katılımcıların gözüne gelmeyecek şekilde ayarlandığından emin olun.

Görsel ve işitsel malzeme: Malzemenizin düzgün çalışıp çalışmadı­ğını kontrol edin, sunuş sırasında bozulması halinde yakında bir yede­ğinin bulunmasını sağlayın.

Kablo ve kordonlar: Mikrofon kullanacaksanız, kordonu dolaşmak için yeterince uzun mu? Herhangi elektrikli bir cihaz kullanıyorsanız, kordonları ayaklarınıza dolanmayacak şekilde uzayıp prize yetişiyor mu?

Yan salonlar: Yan salonlarda sizi rahatsız edecek bir faaliyet olabilir mi? Eğer gürültücü bir komşunuz varsa, onlar ya da siz yerinizi değiş­tirebilir misiniz?

Su: Ulaşabileceğiniz yakınlıkta su olduğundan emin olun.

Tüm bu hazırlıkları tamamladıktan sonra, notlarınıza bakmak için zaman ayırabilirsiniz. Özellikle giriş ifadelerinizde son dakika değişiklikleri yapmak­tan mümkün olduğunca sakının. Bu düzenlemeler konuşmanın devamında sizi şaşırtabilir.

Sunuşa başlamadan önce ısınmak için zaman ayırın ve aşağıdaki uygulama­ları yapın:

Yüz kaslarınızı hareket ettirin: Ayna karşısında birkaç dakika endişeli, neşe­li, kızgın, şakacı benzeri çeşitli mimikler yapın.

Derin nefes alın: Sesinizi açın. Boğazınızı temizleyin, değişik tonlarda alçak ve yüksek sesler çıkartın. Sesiniz güzel değilse bile, şarkı söyleyin.

Kanınızı harekete geçirin: Boynunuzu, ellerinizi, kollarınızı hareket ettirin. Belinizi, ayaklarınızı gerin ve hareket ettirin. Bedeninizde kan dolaşımım hızlandırın.

Bu ısınma hareketlerini yaptığınızda, sunuşa yüksek bir enerjiyle başladığını­zı göreceksiniz.

Olanağınız varsa, katılımcıları salona gelirlerken karşılamaya gayret edin. Merhabalaştığınız, sohbet ettiğiniz kişilere sunuş yapmak, bir grup yabancı­ya sunuş yapmaktan daha kolaydır. Bu şekilde katılımcıların da sizi tanıma­larını sağlar, aynı zamanda size karşı olabilecek önyargıları ya da orada bu­lunmaktan dolayı duyulan isteksizliği hafifletebilirsiniz. İnsanlar kişisel te­masta bulundukları kişilere karşı daha az eleştirel olmaya eğilimlidir ve bu da sizin işinizi büyük ölçüde kolaylaştıracaktır.

Eğer sizi takdim eden biri varsa, takdim edilişinizi ve hakkınızda söylenenleri iyice dinleyin, düzeltilmesi gereken bir nokta olmadığından, emin olun. Sizi tanımayan katılımcıların sizin hakkınızda ilk duydukları, sizden beklentile­rini belirler.

Sunuşa başlarken, yerinizden hızla kalkıp canlı ve enerjik adımlarla sunuş: yerine gidin. Yayacağınız güvenli etki, inandırıcılığınızı artıracak, enerjiniz bulaşıcı olacaktır.

Birçok konuşmacı, özellikle gergin olduklarında, katılımcılar dinlemeye ha­zır olmasalar dahi konuşmaya başlar. Bundan sakının. Bunun yerine dinle­yicilere bakın ve hepsinin size bakmasını bekleyin. Dikkati sağladıktan sonra gür ve duru bir sesle, notlarınıza bakmadan konuşmaya başlayın.

Sunuş yapmak büyük bir zevktir. Kendinizi ne kadar yeterli hissederseniz, alacağınız keyif de aynı ölçüde artar; konuşmanızı tamamladığınızda kendi­nizi yorgun değil, daha dinlenmiş ve enerjik hissedersiniz. Bu keyfi yaşama­ya gayret edin.