Ahlâk, insanın yaradılışında, özünde sahip olduğu nitelik ve yeteneklerin, öğrenmeyle gelişmesi ve insan ilişkilerinde biçimlenmesidir. Ahlâk; insanın, insan olmasında kendisine rehberlik eden inanç, ilke ve davranışlardır. Kişi ve toplum düzenini, dengesini ayakta tutan temeldir. Kişinin kendisini ve hayatı keşfedip inşa etmesi böylece mutluluk, adalet ve dengeyi bulması için gerekli olan rehber ve yol haritasıdır.
Ahlâk; hayatımıza yön veren tercih ve davranışlarımızı, doğruluk-yanlışlık, iyilik-kötülük, adalet, hak, görev ve sorumluluk açısından değerlendiren, nasıl bir hayatın yaşanmaya değer, iyi bir hayat olduğunu ilkeleriyle saptama amacını güden bir disiplindir. Davranışlarımızın bir kısmı yasalarla sınırlandırılmıştır, bir kısmı da bütünüyle kişisel tercihlerimiz tarafından belirlenir.
SOSYALLEŞME VE ÖĞRENME SÜRECİNDE AHLÂK BASAMAKLARI
Çocukluktan başlayarak ahlâk basamaklarının gelişmesi üzerine ayrıntılı çalışmalar yapmış olan psikolog Kohlberg'e göre ahlâk, insanlarda üç düzeyde ve altı basamakta gelişir.
Birinci Düzey - Geleneksellik Öncesi Ahlâk
1. Basamak: Cezadan kaçınmaya yöneliktir, cezadan kaçınmak için kurallara uyulur.
2.Basamak: Ödül almaya yöneliktir. Çocuklar sevilmek ve takdir edilmek dâhil ödül almak için kurallara uyar ve uyum gösterirler. Çocukların büyük bölümünün on yaşında bu dönemi geride bırakmaları beklenir.
İkinci Düzey - Geleneksel Ahlâk
3.Basamak: "İyi çocuk" olmaya yöneliktir. Başka insanların onaylamamasından kaynaklanan çatışmalardan kaçınmadır.
4. Basamak: Otoriteye yöneliktir. Kanun önünde suçlu olmamak ve toplum tarafından dışlanmamak için kurallara ve yasalara uyulur. Çocukların büyük bölümü on üç yaşından başlayarak bu düzeyde davranır.
Üçüncü Düzey - Geleneksel Sonrası Ahlâk
5.Basamak: Sosyal anlaşmalara yönelik temel olarak toplum yararı gözetilerek hareket edilir. Arkadaşların ve meslektaşların saygısı önem taşır.
6.Basamak: Ahlâki ilkelere yönelik olup kişi, davranışlarını kendi seçtiği ahlâki ilkeler doğrultusunda yönlendirir. Bu kurallar adalet, saygınlık, eşitlik ilkelerini esas alır. Bunlara uymamak, utanç ve suçluluk doğurur.
Kohlberg'in araştırma sırasında kullandığı problemlerden biri şuydu.
"Eşi ölüm döşeğinde hasta olan yoksul bir adam, bu hastalığı iyileştirecek ilacı bulan eczacıya gider ve ondan ilacı ister. Eczacı da bu işe hayatını verdiğini söyler ve yüksek bir bedel talep eder. Fakir adam bu parayı ödemesinin imkânsız olduğunu söyleyince, eczacı da ilacı vermez.
Bu durumda adam ne yapmalı? İlacı çalmalı mı, yoksa çalmamalı mı? İlacı çalmazsa karısını kaybedecek ve acı çekecek, ilacı çalarsa karısını kurtaracak ancak hapse girecek.
Konuyu yukarıdaki gibi görenler, Kohlberg'e göre ceza ve ödül ilkeleriyle hareket ettikleri için gelişimin birinci düzeyinde takılmışlardır.
Yine Kohlberg'e göre insanların büyük bölümü ikinci ahlâk düzeyinde yaşar ve çok azı üçüncü düzeye geçer.
Örneğin, altıncı basamağa ait bir yorum şöyle olabilir: "Adam yasa ve toplum önünde suçludur; ancak doğa ve tanrının nezdinde eczacı suçludur. İnsan hayatı her türlü maddi kazancın ötesinde bir anlam taşıdığı için adam haklıdır. Ölmekte olan bir yabancı bile olsa, adamın onu kurtarması gerekir." Kohlberg'in görüşlerinden yola çıkarsak, yukarıdaki iki basit soruya verilen cevapların neden farklılık gösterdiğini anlayabiliriz. Çünkü insanlar ahlâk gelişiminin farklı basamaklarında yer alırlar.